5
1.1. GENEL BİLGİLER
Sarılık genellikle başka sağlık sorunu olmayan yenidoğan
bebeklerde tıbbi ilgi ve dikkat gerektiren en sık klinik
bulgulardan biridir. “Sarılık” terimi bilirubinin deri ve
mukozalarda birikimi sonucu deri ve skleraların sarı renkte
görülmesini ifade eder; bu duruma vücutta bilirubinin
yükselmesi, yani “hiperbilirubinemi” neden olur. Serum
total bilirubin (STB) düzeyi ancak 5 mg/dl’yi aştığında sarılık
görülür.
1
Bu neden-sonuç ilişkisine rağmen “neonatal
hiperbilirubinemi” ve “neonatal sarılık” sık olarak birbirinin
yerine kullanılır. Yenidoğanların en az üçte ikisinin yaşamın
ilk haftasında klinik olarak sarardığı bilinmektedir.
2
Normal fizyolojik bir durum olarak kabul gören; genellikle
selim, geçici bir fenomen olmasına ve çoğu kez de STB
konsantrasyonunun bebek için tehlike kaynağı olmayacak
düzeylerde kalmasına rağmen, yenidoğanların küçük bir
bölümünde direkt geri dönüşümsüz ciddi beyin hasarı için
tehdit oluşturabilen düzeylere erişebilir. Zamanında tanı
konup tedavi edilmeyen yüksek bilirubin düzeylerinin yol
açacağı bilirubin ensefalopatisi ciddi nörolojik sekellere
neden olur. Kernikterus olarak bilinen atetoid serebral felç
gelişebilir.
3
Tüm bu çabalarda amaç bilirubin düzeylerinin
aşırı yükselmesini önlemek ve nörolojik hasar riskini
ortadan kaldırmak, bir anlamda kernikterus vakalarını
“eradike etmek”tir.
4,5
1.2. FİZYOLOJİK – PATOLOJİK SARILIK
Yenidoğanların hemen hepsinde hayatın ilk haftasında total
bilirubin düzeyinin yükselmesi ve bunların üçte ikisinde
de klinik olarak sarılık görülmesi nedeniyle bu geçici
hiperbilirubinemiye “fizyolojik sarılık” denmektedir. Hatta
son çalışmalarda miad ve miada yakın bebeklerin %80’inde
STB’nin 5 mg/dl üzerinde olduğu saptanmıştır; bu insan
gözünün yenidoğanda konjuge olmayan hiperbilirubinemiyi
tanıyabildiği düzeydir.
1
“Fizyolojik sarılık” terimi total serum bilirubin düzeyi
(STB) normal sınırlar içinde olan bebeklerdeki sarılık
için kullanılmaktadır, ancak miadında veya miada yakın
yenidoğanlarda bilirubin düzeylerinin birbirinden çok
farklı olabilmesi nedeniyle “normal veya fizyolojik” bir STB
düzeyini tanımlama çözülmesi gereken bir sorun olmaya
devam etmektedir.
Anne sütü ile beslenmenin bu kadar yaygın olmadığı
ve fototerapinin mevcut olmadığı dönemde yapılan
çalışmalarda yenidoğanların %95’inde STB’nin 12.9 mg/dl
düzeyini aşmadığı görülmüş ve bu değer “fizyolojik sarılık”
sınırı olarak kabul edilmiştir. Ancak günümüzde yenidoğan
sarılığının doğal seyrini belirlemek mümkün değildir; bazı
yenidoğanlar ilk 24-72 saatte artan bilirubin düzeyleri veya
riskleri nedeniyle bu düzeylerde fototerapi almaktadır.
Yenidoğanların postnatal yaşları çok önemlidir.
1.GİRİŞ
6
Fizyolojik kabul edilmiş olan bu düzey günümüzde bilirubin
nomogramına göre
<48 saat olanlarda >95. persantildedir;
yani patolojiktir, ancak 4-5. günlerden sonra bu değerdeki
bilirubin düşük risk grubuna girer. Bütün bunlardan dolayı
artık “fizyolojik sarılık” sınırı farklı tanımlanmalıdır.
Genel olarak Kuzey Amerika topluluğunda anne sütü ile
beslenen, 4-5 günlük STB, değeri 15 mg/dl olan bebeklerde
sarılığın nedeni ile ilgili ayrıntılı tetkik yapılmamakta,
ancak bu bebeklerin bilirubinin artmadığından emin
olmak için izlenmesi önerilmektedir.
6
Sonuç olarak sağlıklı
miadında bir yenidoğanda STB düzeyi, saat olarak yaşa
göre bilirubinin persantil dağılımını gösteren nomogramda
değerlendirilerek risk bölgesi belirlenmeli, tedavi
gerektirip gerekmediği saptanmalı; ancak bundan sonra
“fizyolojik” olabileceği düşünülmelidir.
1.
Yenidoğanların en az üçte ikisinde yaşamın ilk
haftasında klinik olarak sarılık görülür.
2.
Hiperbilirubinemi yenidoğanların küçük bir bölümünde
geri dönüşümsüz ciddi beyin hasarı için tehdit
oluşturabilen düzeylere erişebilir.
3.
“Normal veya fizyolojik” bir STB düzeyini tanımlama
çözülmesi gereken bir sorun olmaya devam etmektedir.
4.
Ancak günümüzde yenidoğan sarılığının doğal seyrini
belirlemek mümkün değildir.
5.
STB
<12.9 mg/dl değeri “fizyolojik sarılık” sınırı olarak
kabul edilmiştir; ancak bu terim artık kullanılmamalıdır.
6.
Fizyolojik–patolojik sarılık tanımlaması için bebeğin
gebelik haftası, postnatal yaşı, riskleri bilinmeli
ve STB saat olarak bilirubin nomogramında
değerlendirilmelidir.
1.3. BİLİRUBİN ENSEFALOPATİSİ ve KERNİKTERUS
Kernikterus, bilirubin toksisitesinin beyinde oluşturduğu
patolojik bulguları tanımlayan bir terimdir ve bilirubin
ensefalopatisi ile genellikle eşanlamlı olarak kulanılır.
Bu tanım karışıklığını önleme amacıyla artık Amerikan
Pediatri Akademisi “akut bilirubin ensefalopatisi“
teriminin doğumdan sonraki ilk haftada görülen bilirubin
toksisitesinin akut belirtilerini, “kernikterus” teriminin
ise bilirubin toksisitesinin kronik ve kalıcı klinik
sekellerini tanımlamak için kullanılmasını önermiştir.
7
Son yıllarda bilirubin ensefalopatisi ile ilişkili değişiklikleri
tanımlamada bilirubinin indüklediği nörolojik disfonksiyon
(BİND) teriminin kullanılması önerilmektedir. BİND hafif
ve belirsiz nörolojik bozukluklardan (izole işitsel nöropati,
hareket bozuklukları, distoni, bilişsel bozukluklar, hafif
zeka geriliği), akut bilirubin ensefalopatisi ve post-ikterik
sekelleri (nöromotor/işitsel) de içine alan geniş bir
spektrum gösterir.
8,9
En sık etkilenen bölgeler bazal ganglionlar (özellikle globus
pallidus, subtalamik çekirdek); hipokampus, substantia
nigra, çeşiti kraniyal sinirler (özellikle okülomotor,
vestibüler, koklear, fasiyal sinir çekirdekleri); çeşitli
beyin sapı çekirdekleri, özellikle ponsun retiküler yapısı;
serebeller çekirdekler ve medulla spinalisin ön boynuz
hücreleridir. Patofizyolojisi ve bilirubinin özellikle beynin
bazal ganglionarına depolanmasının nedeni, bilirubinin
hücre içine girdikten sonra oluşan nöron hasarının
mekanizması da tam olarak bilinmemektedir.
10
Akut bilirubin ensefalopatisi: İleri derecede sarılığı olan
bebek üç klinik evreden geçer. İlk birkaç günde bebek
letarjik ve hipotoniktir, emmesi zayıftır.
Bu bulgular özgül değildir, ancak varlığında bilirubin
ensefalopatisi düşünülmelidir. İlk haftanın sonuna
doğru orta derecede stupor, hipertoni, tiz sesle ağlama,
ateş ve konvülziyonlar ile ikinci evre bulguları ortaya
çıkar. Ateş diensefalik tutulma ile ilgili olabilir. Çoğu
bebekte retrokollis (boynun arkaya doğru yaylanması)
ve opistotonus (gövdenin arkaya yaylanması) görülür.
Moro refleksi kaybolur, apne, derin stupor, koma, bazen
konvülziyon ve ölüm olabilir. Rijidite, solunum düzensizliği
ve pulmoner kanamalar terminal belirtilerdir. Hayatta
kalanlarda birinci haftanın sonunda, hipertoni geriler ve
hastanın durumu iyileşiyor izlenimini verir, bu bebeklerde
daha sonra kronik ensefalopati bulguları ortaya çıkar.
Kronik bilirubin ensefalopatisinin karakteristik klinik
bulguları ancak bebek yaklaşık 6 haftalık olduğunda
yerleşmeye başlar.
Kronik bilirubin ensefalopatisi: İlk bir yıl içinde hastalar iyi
beslenemezler, hipotondurlar, motor gelişim geridir. Kronik
bilirubin ensefalopatisinin diğer tipik bulguları 1 yaştan
önce görülmez, sık olarak da yıllar sonra ortaya çıkar.
Klasik sekel tetradı ekstrapiramidal bozukluklar, yüksek
frekanslı sensorinöronal işitme kaybı, özellikle yukarı
bakış anormalliği olmak üzere bakış anormallikleri ve diş
minesi hipoplazisidir. Mental retardasyon daha az sıklıkla
görülür. Bazı vakalarda tek bulgu izole sensorinöronal
işitme kaybıdır.
11