SEVGÝ DÜNYASI
13
uhasibî 8.- 9. yüzyýlda
yaþamýþtýr. Basra'da doðmuþ-
tur. Ýlköðrenimini orada gör-
müþ, genç yaþta Baðdat'a
gelmiþtir. Zengin bir aileden geliþi iyi bir
öðrenim görmesini saðlamýþtýr.
Ýslâm kültürünün o parlak dönemindeki
disiplinler Kuran, Hadis, Fýkýh, Kelam,
Tasavvuf ve Felsefe idi. Muhasibî Ýslâm'da
felsefi düþünceyi baþlatanlarýn baþýnda
gelir. Onun bu çok yönlü eðitim ve yorum-
larý çaðýný aþmýþtýr. Farklý düþünce ve
görüþleri zamanýnda anlaþýlamadýðý için
aleyhine kampanyalar yürütülmüþtür. Bu
yüzden hayatýnýn son on yýlýný herkesten
uzak bir yalnýzlýk kozasý içinde geçirir.
Öldüðünde cenazesinde dört kiþi vardýr.
Babasý öldüðünde býraktýðý yetmiþ bin
dinar mirasý, zenginlik kalbi bozar diye
reddetmiþtir. Muhasibî insaný somut bir
varlýk olarak beden, zihin ve ruh bütünlüðü
içinde ele alýr. Bir psikolog gibi
davranýþlarýný inceler, motivasyonunu
araþtýrýr. Bir filozof gibi bilgi teorisini irde-
ler, nasýl yaþanmasý gerektiði konusunda
ahlâk felsefesi yapar. Psikolojik ve felsefi
boyuta Sufî boyutunu da ekler. Ona göre
Sufîlik, kutsal alaný kavramak, kutsal olana
ulaþmak, kutsal olanla birleþmek ve o hali
yaþamaktýr. Bu gerçeði deneyimleyerek,
duyarak ve duyurarak yaþamaktýr. Onun
Tanrý, evren, insan, ruh, akýl, hayat hakkýn-
daki inançlarýnýn kaynaþýp oluþturduðu
bilime dayalý felsefi görüþler organik bir
bütün oluþturur.
M
Filozof, Psikolog
Sufî Muhasibî
Güngör Özyiðit, Psikolog
Haris el- Muhasibî ve Seri er - Sakati ve Baðdat Tasavvuf Okulunun
kurucularý ve ilk temsilcileridir. Hallac'ýn da yaþadýðý bu devir, Ýslâm
düþüncesinin Rönesans'ýdýr. Massignon bu evreyi Batý'daki 15. yüzyýla
benzetir. Baðdat'a "Ana gibi yar, Baðdat gibi diyar olmaz" dedirten
aydýnlýk dönemdir.
SEVGÝ DÜNYASI
14
Ýnsan tarihi bir varlýktýr. Bu, insanýn üç
boyutlu bir zaman içinde yaþamasý ve iþe
kendisiyle baþlamasý demektir. Çünkü
insan, kendisinden önceki insanlarýn
baþarýlarý içinde doðar; onlarý hazýr bulur.
Hazýr bulduðu bu kültür birikimiyle
hesaplaþýr. Onlarý akýl ve mantýk eleðinden
geçirerek, olumlu olanlarý alýr, negatif olan-
larý atar. Eðer yapýcý ve yaratýcý yönünü
kullanabilirse söz konusu birikimin üzerine
yeni deðerler ekler. Muhasibî sürekli düþü-
nen, içini ve dýþýný meraklý gözlerle
tarayan, bir takým sorunlarýn bilincinde
olan, onlara çözüm bulmaya çalýþan bir
düþünürdü.
ÝNSAN GÖRÜÞÜ
Onun ana konusu ÝNSANDIR. Hayat
içinde devinen, hareket eden insaný inceler.
Davranýþlarýn kökenlerini
araþtýrýr, yaþanmasý
gereken hayat tarzýný
göstermeye çalýþýr. Ýnsaný,
ruh- beden bütünlüðü
içinde görür. Beden ruhun
taþýyýcýsý ve enstrümanýdýr.
Ýnsan beden sahibi bir ruh olarak gören,
duyan, konuþan ve düþünen bir varlýktýr.
Ruh, insanýn duyarlýlýðýný ve etkinliðini
saðlar.
"Eðer insana bir diken batsa, acýyý
ruh ile duyar. Ruh bedenden çýktýðýnda,
beden ateþte yakýlsa bile acý duymaz"
der.
Ölümü de "Ruhun bedenden ayrýlmasý"
olarak deðerlendirir.
Ýnsaný kendine konu edinen felsefi
antropoloji, insaný, baþarýlarý, yapýp ettik-
leri, ölüm bilinci ve dil yönünde ele alýp
inceler. Ona göre ölüm bilincine sahip tek
varlýk insandýr. Ýnsan, ölenleri görerek öle-
ceðini bilir. Ama nerede, ne zaman, nasýl
öleceðini bilemez. Bunun bilgisi ona veril-
memiþtir. Bu þekilde insan, nasýl olsa bir
gün varacaðý ölüme hazýrlanýr. Bu hazýr-
lýðýn gayreti içinde ölümü rýza ile karþýlar.
Ölüm bilinci insaný, ölüm sonrasýný düþün-
mek ve daha dikkatli yaþamak konusunda
uyarýr. Dünya tutkularýnýn boþluðunu ve
geçiciliðini gösterir.
Dil de insana özgü bir yetidir. Ýnsanýn
varoluþ koþullarýndan beridir. Ýnsan dýþ
dünya ile kurduðu bað ile elde ettiði bilgi
ve baþarýlarý dil ile saptar, kaydeder.
Böylece dil, insanýn baþarýlarýnýn ve tari-
hinin taþýyýcýsý olur.
Muhasibî, aklýn teorik yönü olarak
gördüðü anlayýþ yetisini (fehm) þöyle
tanýmlar:
"Akýldan doðan diðer iki anlam-
SEVGÝ DÜNYASI
15
dan birisi, gerçek anlamýn doðruluðunu
kavramaktýr. O da doðadan ve vahiy yoluy-
la gelen bilgilerden her birini dile getir-
medir."
Muhasibî bu görüþüyle, düþünce ile
dilin birlikte ortaya çýktýðýný göstermekte-
dir. Ýnsan diliyle aklýn varlýðýný ortaya
koyar. O yüzden "Ýnsanýn özü, sözünde
görünür" derler. Arap þairin dediði gibi:
Susmada aczin bir anlýk gizlenmesi
vardýr
Ancak insanýn aklýnýn görünmesi
konuþmasý iledir.
Muhasibî iyiliðin ve kötülüðün kay-
naðýnýn insanda olduðunu belirterek þöyle
der:
"Ýyiliðin ve kötülüðün kaynaðý sende.
En büyük düþmanýn, yaratýlýþýnýn kötü yön-
leri. En iyi dostlarýn ise, yaratýlýþýnýn iyi
yönleri olduðunu bil. Ve bunlarý birbirleri
ile karþýlaþtýr. Ve bil ki sen tabiatýn, ben-
liðini tedavi etmekten sorumlusun."
Muhasibî, kendi yapýp ettiklerini kontrol
edip, gözden geçirerek nefis muhasebesi
yapar. Bunun yapýlabilmesi için de nefsin
sýnanýp, denenmesi gerekir. Ýnsan davranýþý,
iç ve dýþ etkilerin bir sonucu olarak ortaya
çýkar. Davranýþa kaynaklýk eden etkenler
tasavvuf terminolojisine göre, gönül, akýl,
nefis ve þeytandýr.
GÖNÜL
Gönül tasavvufta duyarlýlýðýn ve sevginin
merkezi olarak görülür. Kuran'da ise
insanýn yüce deðerlere yönelen yanýdýr.
Aslýnda buna ruh da diyebiliriz. Duyu
organlarý ile gelen dýþ etkiler öfke, kin,
þehvet, sevgi, merhamet gibi iç etkilerle
gönülde veya ruhta birer niyet ve tutum
halinde dýþ organlar ile dýþlaþýp davranýþa
dönüþürler.
Muhasibî'ye göre Tanrý, organlarýn
aracýlýðý olmadan da insana bir takým
görevler yüklemiþtir: "Onlar da üçtür.
1.
Ýmana sarýlma
2.
Peygamberi örnek alma
3.
Kötülüklerden sakýnma. (Takva)"
Gönlün benimsediði bilme, bilenle bili-
nen arasýna kavramlarýn girmediði bir
bilmedir. Doðrudan deneyimleyip
hissedilen bir biliþtir. Muhasibî buna marife
diyor. Ýnsanýn korku ile ümit arasýnda
olmasý, kötülüklerden korkup çekinerek,
iyiliklere yönelmesi böyle bir gönül
duyarlýlýðýný gösterir. Ruhun doðrudan
eylemine kattýðý benimsenmiþ bilgidir bu.
Doðrudan doðruya elde edilen ve dile
getirilmeyen marifedir. Ve bu öðrenilip,
öðretilen bir bilgi deðil, görülüp, duyulup,
yaþanan bilgidir. Bir tür iç aydýnlanmasýdýr.
Duyumlar iyi veya kötü þeylerden gelir-
ler. Bunlar gönlün insaný hem iyiye hem de
kötüye çaðýran davetçileridir. Kaynaklarý
nefis, þeytan ve akýldýr. Bunlarýn nereden
geldiðini bilmesi için, insanýn gözünü içine
çevirmesi, dönüp gönlüne bakmasý, durup
düþünmesi, nefis, þeytan ve akýlla ilgili bil-
gisi olmasý gerekir.
NEFÝS
Kuran'da nefis, insanýn tüm iç hayatý
anlamýnda kullanýlmýþtýr:
“Ey huzur içinde
olan nefis!”
(Fecr- 27)
“Muhakkak ki
nefis, kötülüðü emreder.”
(Yusuf-83)
Muhasibî'de nefis, insanýn içgüdü
mekanizmasý ve eðilimler toplamýna veri-
len addýr. Yani dünya ile ilgili isteklerin
toplamýdýr. Ve nefse hâkim olmak için onu
tanýmak gerekir. Muhasibî nefis için üç ana
Dostları ilə paylaş: |