T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ antropoloji (SOSYAL antropoloji) anabiLİm dali



Yüklə 1,25 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə68/80
tarix22.07.2018
ölçüsü1,25 Mb.
#58208
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   80

225 
 
Başgöz, Ali İzzet’in şiirinin amacını ise şu şekilde açıklamaktadır: 
Dinlerin, ulusların ve ırkların üstüne çıkan bu insan sevgisi ve evrensel 
barış  umudu,  Ali  İzzet’in  hem  sola  açılmasını  sağlıyor,  hem  de  solda  dar 
ideolojik  yorumlara  düşmesini  önlüyor.  Ali  İzzet  bugün  kendini  ortanın 
solunda  sayıyor  ve  ulaştığı  inanç  çizgisini  şöyle  açıklıyor:  “Ben  Aleviyim, 
Alevilik dediğin nedir? Yetmiş iki millete bir göz ile bakmaktır. Şiire gelince şiir 
dediğin,  İlhan  Bey,  dövüştürmeyecek,  barıştıracak,  karıştırmayacak, 
düzeltecek.”
143
 
Bu bilgiler dışında Başgöz, Ali İzzet’in uzun yıllar Âşık Veysel’in gölgesinde 
kaldığını söylemektedir. Bu durum şaire ciddi sıkıntılar vermiştir. 
Âşık’ın  güldestesine  geçmeden  önce  son  bölümde  Başgöz  “Şiirlerin  Tümü 
Ali  İzzet’in  Değil  Mi?”  sorusunu  tartışmaktadır.  Bu  soru  diğer  halk  ozanlarında 
olduğu  gibi  bir  şiirin  gerçekten  o  ozana  ait  olup  olmadığının  sorunudur.  Ozan 
çevresinde  oluşan  gelenekten  ortaya  çıkmış  şiirler  ile  ozanın  asıl  şiirleri 
karışmaktadır. Ali İzzet bu konuda Pir Sultan’dan örnek vermektedir: “Hakikatte Pir 
Sultan  şiir  yazmamıştır.  Onun  şiirlerini  başkaları  yazmıştır.  Kızı  yahut  onu 
sevenler  Pir  Sultan  asıldıktan  sonra  yazmıştır  bunları.  O  bir  şeyhtir,  bir 
devrimcidir.
144
 
Başgöz, bu durumun gerek Ali İzzet Özkan gerekÂşık Veysel için de geçerli 
olabileceğini söylemektedir. 
                                                             
143
 A. g. e. s. 11–38 
144
 A. g. e. s. 44 


226 
 
Başgöz’ün bu çalışması Âşık Veysel kadar popüler olmamış ancak kendi adı 
çevresinde bir şiir geleneği oluşturacak kadar güçlü eserler vermiş bu halk ozanının 
yeni kuşaklara tanıtılması açısından önemlidir.  
Başgöz,  Türkü  adlı  eserinde  ise  gerek  genel  anlamda  türkü  üzerine  gerekse 
Türkiye türküleri üzerine bazı değerlendirmeler yapmaktadır. Eser 2008 yılında Pan 
Yayıncılık  tarafından  yayımlanmıştır.  Kitabın  yayımlanma  macerasını  Başgöz 
önsözde şu şekilde açıklamaktadır: 
Bu  kitap  üç  yıl  kadar  evvel  bir  makale  olarak  düşünülmüştü.  Ahmet 
İnam  ve  Cengiz  Güleç  profesörler  türküler  üzerine  bir  makale  yayımladılar 
(“türkü  insan  olmayı  duymaktır”,  Bir  Gün  gazetesi,  31  Temmuz  2005). 
Tanınmış  bir  felsefeci  ile  tanınmış  bir  ruh  doktorunun  türkülere  bakışını  çok 
değişik  buldum  ve  çok  sevdim.  Aynı  konuda  bir  makale  yazmaya  başladım. 
Yazımı kontrol edemedim, aldı başını gitti, bir kitap oldu. 
Daha  sonra  Başgöz,  bu  iki  profesörün  kitaba  olan  katkılarını  kısaca 
açıklamıştır. Kitabın giriş bölümü olan Folklora Emek Verenlere Saygı adlı bölümde 
Başgöz; Cumhuriyet döneminin ilk kuşak folklorcularının bu konudaki çalışımlarını 
kısaca açıklamaktadır: 
Cumhuriyet’in  bu  ilk  kuşak  folklorcularından  çoğu  düzenli  bir  folklor 
eğitimi almamıştı. Belki eserlerin yayınlanacağından bile emin değillerdi. Ama 
yaman  emek  harcamışlar,  halk  kültürümüzü  bize  tanıtmak  için  büyük  bir 
özveri  ve  idealizmle  çalışmışlardı.  Cumhuriyet’in  1930’lu  yıllardaki  o  büyük 
heyecanı  içinde  idiler.  Cumhuriyet’e  çağdaş,  aydınlık  bir  kültür  temeli 


227 
 
hazırladıklarına  inanıyorlardı.  Bu  çalışkan  iş  erlerinin  Cumhuriyet’i  halk 
kültürüne bağlamak için harcadıkları emeğe dehşetli saygı duydum. 
Başgöz;  daha  sonra  yaşanan  olumsuzluklardan  dolayı  günümüzün  kültür 
bunalımından şu şekilde yakınmaktadır: 
Şimdi  bir  kültür  bunalımından  şikâyetçiyiz.  Dilimiz  ve  kültürümüz 
yeniden  ya  Medine’nin  yahut  Washington’un  etkisine  giriyor.  Kendi  kültür 
kaynaklarımızı büyük bir aymazlıkla har vurup harman savurmasaydık, sonuç 
elbet böyle olmayacaktı. 
Cumhuriyetin  folklor  gönüllülerine  minnet  ve  saygı  borçluyum.  Onlar 
olmasaydı  ben  bu  küçük  kitabı  yazamazdım.  Çalışmalarım  onların  anısına 
armağan olsun.
145
  
Devam eden bölüm olan Halk Türküsü- Gerçekle Hayali Birleştiren Şiir adlı 
uzun bölümde Başgöz; bize türkü ve halk türküsü hakkında şu bilgileri vermektedir: 
Türkü, gerçekle hayali, sağ düşünce ile rüyayı, sözün ve ona koşulan 
sazın dili ile birleştiren şiirdir. Bu şiir ve müzik kucaklaşması, bir yanı ile size 
kanat takar, gökyüzünün mavi yüceliklerine ağar. Tatlı bir ses, güzel bir dil ve 
ince  bir  tel  sizi  kirden  pastan  arıtır,  yenilenmiş  hissedersiniz  kendinizi,  eğer 
türkü seviyorsanız. Türkünün bir yanı da var, ayağınızı yere basmaya çağırır 
sizi.  Doğanın  ve  toplumun  gerçeği  içinde  olacaksınız.  Oradan  uzaklaşmak 
yok. 
                                                             
145
 İlhan Başgöz, Türkü, İstanbul, 2008, 7–13 


228 
 
Türkünün bize sunduğu vatan coğrafyasıdır. Bu öyle bir coğrafyadır ki 
onda  hem  binlerce  yüzyıldır  insan  eli  değmemiş  temizliği  ve  doğallığıyla 
Anadolu’yu  hem  de  en  az  bin  yıldır  halkımızın  alın  teri  ve  göz  nuru  ile 
değiştire geldiği toprağımızı buluruz. 
Daha  sonra  Başgöz,  aşk  türküleri  üzerine  bazı  çıkarımlarda  bulunmaktadır. 
Bu  sevda  türkülerinde  kadının  görülebildiği  yer  olan  çeşme  başları  ile  ilgili  bazı 
değerlendirmeler  yapan  Başgöz,  bu  yerlerin  doğu  toplumunda  kadının  dört  duvar 
arasından çıkabildiği birkaç yerden biri olduğunu ifade etmektedir. Başgöz, türkü’de 
biçim özelliği bakımından ise şu bilgileri vermektedir: 
Tanınmış  müzik  kültürü  bilimcisi  alan  Lomax  türkü  biçimini 
antropologların  dili  ile  şöyle  tarif  ediyor:  türkü  biçimi  “style”,  öteki  insan 
faaliyetleri gibi, bir kültürün insanlarına özgü, öğrenilen bir davranış kalıbıdır. 
Türkü  çağırmak,  özel  bir  iletişim  faaliyetidir;  konuşmaya  yakındır,  ama 
konuşmadan  daha  biçimsel  olarak  düzenlenmiştir  ve  daha  çok  tekrara 
dayanır. 
Başgöz, ilerleyen paragraflarda türkünün duyguları ve düşünceleri ifade etme 
aracı  olduğunu  da  belirtmektedir.  Türkünün  sadece  müzik  enstrümanları  ile 
söylenmediğine  de  değinen  Başgöz,  “kağnısının  veya  eşeğinin  üstüne  kurulan  her 
insan,  eli  kulağa  atıp  türkü  söyleyebilir”  demektedir.  Türkü  ve  halk  türkülerindeki 
doğallığı  bu  şekilde  açıklayan  Başgöz,  günümüz  müzik  endüstrisinin  türkü 
konusundaki  tavrını  pek  çok  noktada  eleştirmektedir.  Başgöz’e  göre  bu  durum 
türkülerin  de  piyasa  malı  olmasına,  bir  polemik  ve  sömürü  kaynağı  haline 
gelmelerine neden olmaktadır. 


Yüklə 1,25 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   64   65   66   67   68   69   70   71   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə