217
ile halk hikâyeciliği arasındaki ilişkiye Karagöz’den örnekler veren Boratav, bu
konuyu şu şekilde açıklamaktadır:
Meddahlığın temsili karakterleri ile halk hikâyeciliğinin aynı karakteri
karşılaştırılabiliyor. Diğer halk temaşa sanatlarıyla bizim halk hikâyelerimizin
doğrudan doğruya bir ilgisi yoktur; ancak bazı halk hikâyelerinin bu temaşa
sanatlarından Karagöz’e mevzu verdiklerini biliyoruz. Karagöz repertuarında
Ferhat İle Şirin, Leyle İle Mecnun, Tahir İle Zühre, Arzu İle Kamber, Kerem İle
Aslı oyunlarına rastlıyoruz.
137
Boratav, bu halk hikâyelerinin nasıl Karagöz oyunlarına malzeme olduklarına
dair bir makale de yazmıştır; ancak kitapta bu makalesi yer almamaktadır. Buna
rağmen konuya dair bazı çıkarımlar bölüm sonunda bulunmaktadır.
Kitabın üçüncü bölümü Hikâyelerin Doğuşu ve Gelişmesi –Müellif Meselesi-
Varyantlar Meselesi başlığını taşımaktadır. Boratav bu başlık altında, Türk halk
hikâyelerinin nasıl oluştuğunu şu şekilde tartışmaktadır:
Türk halk hikâyelerinin nasıl doğdukları ve geliştikleri hakkında şimdiye
kadar, benim bildiğime göre, pek az şey söylenmiştir. Bunlardan bahseden
müellifler umumi olarak bunları müellifi meçhul, anonim halk edebiyatı
mahsulleri sayarlar; halk içinde doğduklarını ve geliştiklerini kabul ederler.
Daha sonra Boratav, O. Spies adlı yabancı bir bilim adamının görüşlerini
okuyucusuyla paylaşmaktadır. Fuat Köprülü’nün ve Nihat Sami Somyarkın
*
’ın konu
hakkındaki görüşleri ve düşünceleri de okuyucuya sunulmaktadır. Genel anlamda
137
A. g. e. s.39–88
*
Edebi adı ile Nihat Sami Banarlı
218
tarihi olaylar ve halk hikâyeleri arasındaki ilişkiler bölümde tartışılmaktadır. Tarih
biliminin gerçekliğine karşı halkbiliminin efsanelerle uğraşması da bölümde yer
almaktadır. Halk hikâyelerini oluşturan konular ise bazı maddeler halinde sıralanmış
ve açıklanmıştır. Bu maddeler şu şekildedir:
1-aşk maceraları
2-derebeyleri veya aşiret beyleri aralarındaki maceralar
3-eşkıya maceraları
4-başka mevzularda maceralar
138
Bölümde bundan başka Boratav halk hikâyelerinin anlatımda nasıl
çeşitlendiklerini bölgeden bölgeye, rivayetten rivayete nasıl farklar gösterdiklerini
bazı örnekler eşliğinde açıklamaktadır.
Kitabın dördüncü bölümü Halk Hikâyelerinde Tarihi Hadiseler ve Şahıslar-
Hikâyelerin Tarihle İlgisi başlığını taşımaktadır. Boratav konu hakkında okuyucuya
şu bilgileri vermektedir:
Hiçbir halk hikâyesini muayyen bir tarihi hadisenin edebi şekilde
ifadesidir diye gösteremeyiz. Destanlar için de aynı hükmü veriyoruz.
Destanın yerini tutmuş olan halk hikâyeleri de, epik eserler gibi tarihi
hadiselerin ancak izler halinde akislerini ihtiva ederler. Halk hikâyesinde,
tarihi hadiselerin, siyasi nizamın, dâhili ve harici mücadelelerin bıraktığı
tesirlerin geniş bir terkibi mevzu bahis olabilir. Osmanlı ve İran imparatorluk
nizamına karşı isyan hareketleri, asilerin isimleriyle, yapılan hareketlerin
teferruatıyla, vesikaların bize tespit ettiği tarihi hadiselerdir. Köroğlu hikâyesi,
138
A. g. e. s. 89–97
219
bu hareketlerin sembolleşmiş bir terkibini veriyor. Çamlıbel, cemiyetin içindeki
tezatları ortadan kaldırmış, eski bir eşitlik nizamının tahatturu şeklinde,
yeniden, hikâyelerin muhayyel aleminde inşa olunmuş ütopik bir
cumhuriyettir; burada haksızlıklara, tazyiklere, zulümlere isyan etmiş insanlar
cennetlerini bulurlar. Çamlıbel belki tarihi bir vaka değil bir sanat
yaratmasıdır. Fakat içtimai olduğu kadar tarihi esasları da vardır.
139
Boratav bu tespitlerinden sonra tarihi olaylar ve halk hikâyeleri hakkında
daha çok Köroğlu destanı üzerinden tartışma yürütmektedir. Celali isyanları ve
Köroğlu münasebetleri tartışmasında Boratav, bu konularda uzman tarihçi Mustafa
Akdağ ile birlikte, ortak bazı çalışmalar da yapmıştır. Bölümün ilerleyen
paragraflarında Boratav, bu hikâyelerin ve destanların tarihi konulara değinmekle
birlikte tarihi bir roman vasfı taşımadıklarına işaret etmektedir. Bu durum;
hikâyelerde gerçeklikten yoksun, fantastik öğelerin bulunmasına bağlanmaktadır.
Kitabın beşinci ve son bölümü olan Hikâyelerin Kitaba Geçirilişi başlıklı
bölümü ise bu hikâyelerin günümüze kadar nasıl yazıla geldikleri üzerinde
durmaktadır. Sözden yazıya geçiş dönemi için Boratav şu değerlendirmeleri
yapmaktadır:
Yazmaların
meydana
gelişlerini;
hataya
düşmeksizin
şöyle
düşünebiliriz: sözlü gelenek kuvvetli olduğu müddetçe hikâye şifahi
kalmaktadır; nihayet, hikâyeci âşıkların kendileri, yahut da çıraklarının,
manzum parçaları, hatırda kalsın diye, yazılı olarak zapt ettikleri oluyor;
bunun dışında, hikâye kitaplarının yazılı olarak tespitine lüzum yok, çünkü
139
A. g. e. s. 132-144
220
yayılma işi sözlü olarak yapılmaktadır. Sözlü geleneğin, türlü sebeplerle
gevşediği, zayıfladığı, yani dinleme yerine okumanın geçtiği yerlerde hikâyeyi
bilen âşıkların kendileri, yahut da onlardan dinleyenler, yine yaymak
maksadıyla, hafızalarından veya dinleyerek yazıyorlar. Bu yazmaların birçok
yerlerinde rastladığımız, hatta bir dereceye kadar basmalara da geçen, sözlü
anlatmaya mahsus dil ve ifade özellikleri buna delildir.
İkinci alt başlık olan basmalarda ise Boratav halk hikâyelerinin basmalara
geçirilişine ve bu basmaların özelliklerine değinmektedir. Üçüncü alt başlık olan
Yeni Basmalar- Halk Hikâyelerini Modernleştirme Gayretleri’nde ise Boratav bu
hikâyelerin
modernleşme
macerasına
ilişkin olarak
şu değerlendirmeleri
yapmaktadır:
Halk hikâyelerinin okuyucuları, onları, orijinalliklerinden mahrum
edilmiş olarak görmeye tahammül edemiyorlar. Bu hikâyeleri yenileştirmek
gayesiyle ele alan müellifler, modern roman ve hikâye ile halk hikâyelerinin
ayrı ayrı şeyler olduğu, halk hikâyeleri mevzularının modern hikâye üslup ve
tekniğine gelemeyeceği, her devrin ve sosyal muhitin kendine göre bir edebi
çeşidi olduğu, her çeşidin üslubunun da kendine has bulunduğu gerçeğini
anlamamış görünüyorlar.
Halk hikâyelerinin eski yazma ve basmalarıyla en son telif’lerinden
birkaç örnek, bu sonuncuların üslup bakımından halk hikâye geleneğinden ne
kadar uzaklaşmış olduğunu göstermeye yeter.
Dostları ilə paylaş: |