221
Boratav daha sonra bu duruma örnekler vermektedir. Halk hikâyelerinin nasıl
yazılması gerektiğine dair ünlü edebiyatçıların görüşlerini de okuyucusu ile paylaşan
Boratav, bu konuyu kısaca şu şekilde tartışmaktadır:
Peyami Safa, ortaya atılan meseleyi, yani “halk hikâyelerinin
modernleştirilmesi lazım ve mümkün müdür” meselesini bir yana bırakıp,
“halk için nasıl kitaplar yazılmalıdır” suali üzerinde duruyor. Yazılacak
kitapların köylünün alaka çerçevesi içinde modern olmaları gerektiğini,
mesela gramofon, radyo, otomobil, kamyon gibi köylere kadar girmiş olan
modern vasıtaların taşıdığı medeniyet havası içinde inkılâp fikrini sevimli
gösterecek eserler yazılabileceğini ilave ediyor. Görülüyor ki, Peyami Safa,
halk kitaplarını modernleştirme meselesi üzerinde değil, halk, hususiyle köylü
için yazılacak kitaplar ne şekilde olmalıdır? Sorusu üzerinde müspet ve elle
tutulur bir neticeye varmadan münakaşa etmeyi denemiştir; fakat daha çok
masal üzerinde duran muharrir, masalın, hatta sanatkârane masalın dahi,
tayin edici vasıflarının ne olduğunu bilmediğini, bu sözleri arasında
göstermiştir.
Nurullah Ataç’ın bu meseledeki –bu vesile ile ileri sürdüğü- düşünceleri
dikkate değer; ona göre, halk kitapları, halk için kitaplar yazmak,
muharrirlerimizin başaracağı bir iş değildir. Münevver muharrirlerimizin dili
halk tarafından anlaşılır, ama seçtikleri mevzular, bu mevzuları işleme
tarzları, yani bir kelime ile üslupları, halka yabancıdır. Halk kitaplarını
modernleştirmeye gelince: bu iş zordur; muharrir, inkılâbın ideolojisini
benimseyecek, bunu, propaganda hissi vermeden ve mevzuları bakımından
hiç de müsait olmayan eserlerde aksettirecek. Böyle, hem mevzuları
222
bakımından halkı, hem de menşei bakımından münevver sınıfı memnun
edecek eserler ancak deha eserleri olabilir. Zaten dehasız epik eser
yazılamaz. Bu hikâyelerin yeni bir zihniyetle yoğrulması, yeniden yaratılması
ile meydana gelecek eser de ya epik eserdir yahut hiçbir şey olmayacaktır.
Tecrübe, geniş manasıyla bir milli edebiyat, tecrübesidir. Mağlubiyet bile
şerefli olur.
140
Halk hikâyelerinin nasıl modernleştirilmesi gerektiği konusundaki görüşleri
ve tartışmaları bu şekilde aktaran Boratav kitabın kaynakçasından sonra yer alan Son
Söz ve Birkaç Not başlığında ise eserinin yayınlanma macerasını kısaca şu şekilde
açıklamaktadır:
Halk hikâyeleri ve halk hikâyeciliği adıyla bugün
*
yayımlanması
tamamlanan şu kitabın aşağı yukarı beş yıllık bir tarihçesi var. Onu ilk defa,
1941 bahar ayında 80 sayfalık bir etüt olarak hazırlamıştım. Ankara DTCF’ne
o tarihte habilitasyon tezi olarak sunduğum bu tetkiki büyük bir ilgi ile
karşılayan ve genişletilip Batı dillerinden birine tercümesini temenni eden
Prof. Walter Ruben’in tavsiyeleri ve eserin Almancaya tercümesini üzerine
alan Prof. Wolfram Eberhard’ın teşvikleri, beni, bu konuda hemen daha geniş
çalışmalara sevk etti. Aziz dostum W. Eberhard, bu kitabın tamamlanması ve
tercümesi hususunda gösterdiği ilgiyi, onu batı ilim çevrelerinde tanıtmak
hususunda da esirgemedi ve kitabın Almanca tercümesinin Finlandiya’da
basılması için teşebbüslerde bulundu.
141
140
A. g. e. s. 154–160
*
1964’de
141
A. g. e. s. 231
223
Boratav, bu bilgilerden sonra, kitapta emeği geçen ve folklor alanında
uluslararası bir üne sahip olan Alman bilim adamı W. Eberhard’a candan sevgi ve
şükranlarını bildirmektedir.
b. İlhan Başgöz’ün Eserleri
Bu alt başlıkta ilk incelenecek eser İlhan Başgöz’ün Âşık Ali İzzet Özkan’ın
hayatını ve yapıtlarını konu alan çalışmasıdır. Başgöz, bu eserinde Alevi bir halk
ozanının hayatını ve çalışmalarını derinlemesine incelemiştir. Eserinin önsözünde
kitap hakkında kısaca şu bilgiler yer almaktadır:
Bu kitap, Ali İzzet Özkan’ın şiirlerinden seçilmiş bir güldestedir. Onun,
çoğu el yazması defterde kalmış, 500’ü aşkın şiirinden, 124 ünü içine alır. Bu
şiirler, elbet, kendi güzellik ölçümüzün süzgecinden geçirilerek, kitaba
alınmıştır. Ama, yalnız bununla yetinmedik. Özkan’ın sanatını ve dünya
görüşünü tanıtmak bakımından önemli görünen şiirlerini, öz beğenimize
uymasa da, kitabımıza almaktan, okuyucuya sunmaktan çekinmedik.”
142
Bu bilgilerden başka önsözde İlhan Başgöz kitabı ve halk ozanı hakkında kısa
açıklamalarda bulunmaktadır. Ali İzzet ve Şiiri adlı bölümde ise Ali İzzet’in şiirlerini
ve bu şiirleri yazdığı geleneği hangi koşullar altında oluşturduğu bilgileri yer
almaktadır. Başlık altında yer alan diğer önemli bilgiler özetle şu şekildedir:
Alevi kültüründe şiir, yalnızca bir eğlence vasıtası değildir; din
törenlerinin de bölünmez bir parçasıdır. Alevi törenlerinin hepsinde, sazı
142
İlhan Başgöz, Âşık Ali İzzet Özkan, Ankara, 1979, xi-xv
224
elinde âşık, dede’nin yanında en saygın yeri tutar. Aleviliği öğretecek yazılı
kaynakların eksik olması nedeniyle, âşık şiiri, din öğreticisi, din yayıcısı ve din
yaşatıcısı görevini de yüklenir. Yeni kuşaklar Aleviliği halk şiirinde yaşayan dil
içinde, o şiirde görünen biçimde öğrenirler. Ali İzzet’in çocukluğu, gençliği ve
olgunluk çağı bu Alevi âşıklar çevresinde geçer.
Ali İzzet’de yeniyi, şirin özünde buluruz; ama burada da o, gelenekten
tümü ile kopmaz. Onun din ve tanrı anlayışında, güzeli ve sevgiyi
yorumlamasında, toplumsal yergilerinde, değişik ölçülerde, kişisel yaratma ile
gelenek yan yana görülür.
Ali İzzet 1940’lardan başlayarak, gide gide, tarikat görüşlerinden
uzaklaşmış, laik bir din anlayışına yönelmiştir. Onun tanrı anlayışında
“vahdet-i vücut” inanışından açık çizgiler görünür. Onun dine ve tanrıya
ayrılan şiirlerinin büyük çoğunluğu, dine de, tanrıya da değişik bir açıdan
yaklaşır. Buna, eskiden beri kullanılan adlarla, “Bâtıni” yahut “tasavvufi”
diyebiliriz. Tanrı insan yüreğine korku salan bir güç olmaktan çıkarılınca, Ali
İzzet bu tanrı ile daha sıcak, daha dostça ilişkiler kuruyor.
Ozanın din ve tanrı hakkındaki görüşlerini bu şekilde açıklayan Başgöz, bu
görüşlerini kitabında verdiği şiir örnekleri ile de desteklemektedir. Daha sonra ozanın
politik görüşlerini ve siyasal yelpazedeki gezintisini açıklayan Başgöz; Ali İzzet’in
1940’ların sonunda Demokrat Parti’yi tuttuğunu, bu parti iktidara gelince çok büyük
sevinç duyduğunu ancak partinin 1950’lerin sonlarındaki politikalarına öfkelenip
partiyi yeren şiirler yazdığını da belirtmektedir. Ali İzzet 1960’larda ise daha çok
dönemin İşçi Partisi’ni desteklemiştir.
Dostları ilə paylaş: |