toplumun özgür ve kendi geçimini sağlayan köylülerin korunmasıdır. Köylülerin
kendi çalışmaları ise toplumun mülkiyetinin devamını sağlar.”
Bu ortamda oluşan
siyasal demokrasi, kapsamını din alanına değin genişletir. Bilimin gelişmesinin erken
bir dönemde ve geniş ölçüde dinin toplumsal ve ideolojik gereksinimleri karşısında
özgürlüğünü kazanabilmesi bu sayede gerçekleşmiştir.
Yunanistan’daki üretim biçimini düzenleyen ve yukarıda sözü edilen olanağı
sağlamış olan yasalar aynı zamanda bu olanağın sonuna değin tutarlı biçimde
gelişmesinin önüne aşılmaz engeller dikmiştir. Bu engeller, kaynağını köle
ekonomisinin bir sonucu olarak üretici çalışmanın küçümsenmesinde bulur
165
.
Plutarkhos’un “Marcellus” biyografisine
166
dayanarak durumu kısaca özetlememiz
yeterlidir. Plutarkhos’un anlattığına göre; geometrinin yasalarını makine yapımına
uygulama girişimleri, Platon’un çok şiddetli direnişiyle karşılaşmıştır. Platon,
geometrinin pratik-mekanik problemlere uygulanmasını ve
böylece nesneler
dünyasına indirilmesini, geometri hesabına onur kırıcı bir durum saymıştır.
Sokrates öncesi düşünürlerin felsefesinde; kendisinden gerçekliğin tüm
görünümlerinin türetilebileceği ve açıklanacağı en genel töz olarak ateşin ya da
suyun saptanması, nesnelliğe zorlayan diyalektik nitelikte bir çelişki durumunun
dinginliğine ya da devingenliğe ilişkin bulunuşu.
Bütün bu durumlarda felsefe
çabalarının ereği, insanoğlunun öznelliğini sınırlarıyla, önyargılarıyla çok geride
165
Lukacs 1985, 80-82
166
Plutarch 1917, 471-472 ( Romalı general Marcellus (İ.Ö 271-208) zamanında, makine yapım
sanatına hayranlık duyuluyordu. Bu sanat ilk kez Eudoksos ve Archytas zamanında ortaya çıkmıştı.
Kimi teknik sorunların kelimeler veya şekiller yardımıyla çözülemeyeceği anlaşılınca, geometrinin
incelikleri; bu problemlerin halledilmesi için kullanılmaya başlanmıştı. Platon ise saf geometri
düşüncesinin -ideasının- idealar dünyasından indirilip; sıradan el işçiliği sorunlarının
çözümünde
kullanılmasına şiddetle karşı çıkmış; her iki matematikçiyi de fırsatçılıkla suçlamıştı. Bu nedenle
makine yapımı, geometriden tamamiyle ayrılmış uzun bir süre filozoflarca önemsenmemiş ve askeri
sanatlardan biri olarak kalmıştı.)
54
bırakmak; nesnel gerçekliği olduğu gibi en büyük sadakatle yansıtmaktır. Nesnel
gerçekliğin gerçekten bilimsel açıdan kavranabilmesi, ancak insanbiçimci bakış
açısının köktenci bir tutumla bırakılması koşuluyla gerçekleşebilir
167
.
Nietzsche’ye göre de; Sokrates öncesi düşünürlerin başarısı bu noktadadır.
Ona göre; “Yunanlı’lar, yalnız tanrıların gerçekliğine inandıkça ve bütün tabiatı bu
tanrı-insanların yabancı kıyafetlere bürünmüş maskeli şekilleri ve metamorfozları
olarak gördükçe, gerçekçiliğin her türlüsünün tam karşıtı olarak kalmışlardır”
168
.
Sokrates öncesi düşünürlerin, insan biçimli tanrıların şekillendirdiği evren
düşüncesine getirdikleri eleştirilere değinmeden önce, vurgulanması gereken iki
nokta var: Biz, bütün Yunanlı düşünürleri filozof olarak adlandırıyoruz.
Oysa onlar,
kendileri için bir ünvan belirlememişlerdi
169
. “Felsefe”, her ne kadar Pythagoras’ın
bir buluşu
170
olsa ve “yaygın olmayan bilgiye bağlılık” anlamına gelse de, bu sözcük
Platon’un zamanına kadar özel bir sözcük olamamış ve yaygın olarak
kullanılmamıştı.
Belirtilmesi
gereken bir diğer unsur da; düşünürlerin öğretilerinin zamanın
Yunanistan’ındaki bilinirlik düzeyi ile ilgili. Arkaik ve Klasik Çağ kent ve
bölgelerinin farklı geleneklere sahip olduğunu anımsadığımızda, her filozofun
bildirisinin halk tarafından bütünüyle bilindiğini ya da başka bir filozofun
bildirisinin, diğerininkini değiştirmek amacıyla söylendiğini düşünmek büyük hata
olur. Yine Yunan dünyasının geniş topraklarını göz önünde bulundurduğumuzda bir
167
Lukacs 1985, 82-84
168
Nietzsche 1992, 28
169
Boardman, Griffin, Murray 1997, 107
170
Guthrie 1992, 204
55
bölgede bildirisini sunan filozofun öğretilerinin her yerde hemen duyulması mümkün
değildi
171
.
Evrene özgü oluşumları mitolojik anlatılardan bağımsız kılıp nesnel bir bakış
açısıyla
yorumlayan ilk düşünürler; Miletos’lu doğa filozofları olan Thales (İ.Ö 625-
547)
172
, Anaksimandros (İ.Ö 610-540)
173
ve Anaksimemes’tir (İ.Ö 585-525)
174
.
Thales, sonraki kuşaklara yazılı birşeyler bırakmamışsa da; Anaksimandros
ve Anaksimenes’in kitapları, Yunan edebiyatında nesir olarak yazılan erken
örneklerdendi
175
.
Miletos’lu filozoflar, dünyada insan biçimli tanrıların varolduğu
düşüncesinden sıyrılmışlardı. Thales için, temel madde su
176
iken; Anaksimandros’ta
herşey boşluktan (apeiron)
177
türemiştir.
Anaksimenes ise; dünyadaki ana tözü, hava
(aer)
178
olarak tasavvur etmişti.
Thales, suyun evrendeki temel madde olduğunu düşünmekle yetinmez. Ona
göre; su canlıdır. Hareket ve değişme yetisine sahiptir
179
. Her canlı gibi o da, öteki
varlıkları kendisinden yaratma gücüne sahiptir
180
. Gerçekten de, Thales’te herşeyin
“tanrıyla dolu”
olduğunun belirtilmesi, yalnızca, maddeye gene kendisi tarafından
171
Boardman, Griffin, Murray 1997, 107
172
Speake 1994, 623
173
Speake a.g.e., 33
174
Cevizci 1998, 18
175
Boardman, Griffin, Murray 1997, 108
176
Kranz 1984, 27
177
Denkel 1998, 16
178
Kranz 1984, 34
179
Capelle 1994, 60
180
Von Aster 1999, 30
56