132
Cilt /Volume 2, Sayı/Issue: 1, Haziran/June 2021 Ankara
Çalışmanın en önemli özelliği, sadece masa başında değil, sahada gözlem ve mülakatlara dayalı
olarak yazılmasıdır. Bu kapsamda yapılan saha çalışmaları yarı yapılandırılmış mülakatlarla ve
değişik bölgelerden ve görüşlerden insanların katılımı ile gerçekleşmiştir. Mülakatlara katılan
insanlar; akademisyen, din görevlileri, devlet yetkilileri, ayrıca değişik sektörlere mensup
kişilerdir. Araştırmacılar; çalışma sırasında yüz kırk bir derinlemesine mülakatlar sayesinde çok
daha geniş bilgi edinme fırsatı yakalamışlar.
Eserde ayrıca, kapsamlı bir literatür araştırması yapılmış, bu doğrultuda yeterli düzeyde kaynak
kullanımı sağlanmıştır. Türkçe ve İngilizce kaynakların yanı sıra Rusça ve Ukraynaca
kaynaklardan da yararlanılmış; yer, şehir ve kişi gibi özel isimlerin yazımı konusunda titiz
davranılmış, orijinal dildeki telaffuzu en iyi biçimde yansıtacak yazım biçimleri kullanılmıştır.
Kitabın ilk bölümünü kaleme alan Ayşegül Aydıngün’e göre, Rusya’nın Ukrayna’yı kendi
kültürünün bir parçasıymış gibi anlatılmasının, Ukrayna; geçmişten günümüze uzayan özgün
kültürü ve gelenekleri olan, diğer ülkeler ile etkileşim içerisinde gelişen ve zenginleşen bir tarihe
sahiptir. Coğrafi konumu itibariyle Avrupa’da bulunan Ukrayna’nın Avrupa tarafından pek ilgi
görmemesi, Rusya’nın saldırgan politikası karşısında yetersiz kalması ve bu konuya Amerika
Birleşik Devletleri’nin daha çok ilgi göstermesi bilinen gerçekliktir. Yazıda; Ukrayna’nın Avrupa
Birliği ve Rusya arasında kaldığına, bu arada kalmışlığın toplumda bölünmeye yol açacağına
ilişkin genel kanının aksine Ukrayna’da Rusya taraftarı görüşlerin azaldığına, görüş ayrılıklarının
ideolojik nitelikte olduğuna dikkat çekilmektedir.
Kitabın ikinci bölümünde Turgut Kerem Tuncel, Ukrayna ulusal kimliğinin sanki Rus kimliğinin
yerel bir versiyonu olarak şekillendiğini, milli kimlik inşasına dair çalışmalarda karşılarına çıkan
en
büyük zorluğun, bölgeye uzun süre hâkim olmuş Sovyet ideolojisinin bir sonucu olarak, ulusal
tarih için gerekli akademik araştırmaların bulunmadığını, daha doğrusu eksik olduğunu
yazmaktadır. Turuncu Devrim sonrası tarih yazıcılığı çalışmaları artarken, durumun bir sonucu
olarak tarih yazıcılığının ideolojik ve aşırı siyasal bir hal aldığı söylenebilir. Turuncu Devrim
sonrasında artan Rus karşıtlığı ile birlikte Holodomor gibi konular da ele alınarak tarih yazıcılığı
yeniden şekillenmiştir.
Kitabın üçüncü bölümünde ise Yuliya Biletska Sovyet sonrası dönemde Ukrayna’nın devlet ve
siyasetini incelemiştir. Bu bölümde ülkedeki geçiş süreci; değişik toplumsal dinamikler ışığında
ele alınırken, siyasi kültür zaviyesinden kapsamlı bir perspektif sunulmuştur.
Kitabın dördüncü bölümünde Fethi Kurtiy Şahin Sovyet sonrası dönemde Ukrayna’daki ulusal
kimlik ve inşasına değinirken, beşinci bölümünde İsmail Aydıngün ve Gökberk Kuzgunkaya
Ukrayna’nın ulusal kimlik inşasında Holodomor’un önemini irdelemişlerdir. Serhat Keskin
tarafından kaleme alınmış kitabın altıncı bölümünde Sovyet sonrası Ukrayna’da dini canlanma,
Hristiyanlığın ve kilisenin devlet ve toplum açısından tarihsel önemi gibi konular ulusal kimlik
ve kilise bağlamında ele alınmıştır. Yedinci bölümde Anıl Üner Ukrayna’da devletin bir azınlık
inancı olarak İslam’a yaklaşımını ve Müslüman dini idareler konusunu ele almıştır. Ukrayna’da
Müslüman toplumu birleştiren bir yapı olmadığına dikkat çeken yazar İslam anlayışının etnik
gruplara ve siyasi yaklaşımlara göre değişkenlik gösterdiğini ifade etmektedir. Genel olarak,
Ukrayna’nın Müslüman dini idarelere ve örgütlenmelere karşı liberal bir tutum içerisinde
olduğu söylenebilir.
Dostları ilə paylaş: