7
Onun, Horasan, Irak ve Azerbaycan'da
vaazlar verdiğinden söz
edilir. Fakat öğretisinin merkezi Bakû olmuş ve ölümünden sonra da öyle
kalmıştır. Burası, Hurufîliğin kendi içinde bir bütünlük kazanmaya başladığı -
başkenti Şemâhî olan- Şirvan krallığı ülkesidir ve aralarında Ali el-A'lâ ile
İmâdeddîn Nesîmî'nin yer aldığı başlıca öğrencileri burada bulunmaktadır.
27
Öğretisinin, öncelikle Azerbaycan'da, Orta Asya'da Çağatay Türkleri ve
Arap olmayan öbür uluslar arasında, birçok inananı oldu. Yaşamını yazmış
olanlar, -Makrizî, Sohrabî ve öbürleri-, Hurufîliğin,
Arap olmayan uluslar ve
öncelikle de Türkler arasında yayılmasına dikkat çekmişlerdir. Bu, belki de,
kendisinin katli için fetva çıkartmak amacıyla Semerkand'da bir ulemâ meclisi
toplamış olan acımasız Timurlenk'i öğretisine kazanma hususunda, Fazlullah'ın
duyduğu istek sebebiyledir.
28
XIV.
yüzyılın ikinci yarısında bâtınî yorumları sayesinde gün geçtikçe taraftar
kazanan Fazlullah-ı Hurûfî, düşüncelerinde şeriata aykırı olduğu
yönünde ulema ve
fukahanın görüş bildirmesi üzerine Timur tarafından takibata maruz kalmış, Timur
öldürülmesini emretmiştir.
29
Timur’un oğlu Mîrân Şah tarafından yakalanıp Alıncak
kalesine hapsedilmiştir. Yargılama sonunda Şirvân hakimi Şeyh İbrahim, kadısı
Bayezid’in fetvasıyla Fazlullah öldürülmüştür.
30
Mahpusluğu sırasında yazdığı
«Hâb-nâme» (Uykuya dair risale)'de
Fazlullah, Şemâhî'de Kadı Bayezid'in evinde kalırken gördüğü, yakında
öleceğini haber veren bir rüyadan söz eder. Hemen, Astar-âbâd'a gitmek üzere
kaldığı konuttan ayrılır. Fakat babası adına Azerbaycan'ı yönetmekte olan,
Timur'un oğlu Miranşah'ın buyruğu ile yolda tutuklanmış ve Nahçıvan
dolaylarında Alıncak (bugünkü, Elince) kalesine kapatılmıştır.
31
Fazlullah,
Bayezid’in
fetvasıyla 796’da (1394) Zilka'de'nin altıncı
günü(Cuma), 56 yaşında iken idam edildi. Kararı Miranşah uyguladı. Cesedi,
ayaklarından sürüklenerek çarşı pazar dolaştırıldı; sonra müridleri tarafından
alınarak toprağa verildi.
32
Bazı kaynaklarda Fazlullah’ın cezasının bizzat Mirân Şah tarafından
uygulandığı ve kullanılan kılıcın Fazlullah’ın müridleri tarafından altınla kaplandığı,
tâzimle öpüldüğü kayıtlıdır. Yine bundan dolayı aynı kaynaklarda Mirân Şah’ın ismi
“Mâr Şah” veya “Mârân-ı şâh-ı Pelîd” diye yazılır.
33
Alıncak’a gömülen Fazlullah’ın kabri, idam edilmesinden altı yıl sonra baş
halifesi Ali el-A’lâ ile Seyyid Mûsâ ve arkadaşları tarafından yaptırılmıştır. Alıncak
27
Melikoff,
Uyur İdik Uyardılar, 185
28
Melikoff,
Uyur İdik Uyardılar, 185
29
Ünver,
Hurûfîlik ve Kuran Nesimî Örneği, 57
30
Aksu, “Fazlullâh-ı Hurûfî”, 278 ; Melikoff,
Uyur İdik Uyardılar,. 186 ; CI Huart, “Fazlullah” 535.
31
Gölpınarlı,
Hurûfîlik Metinleri Kataloğu, 8 ; Melikoff,
Uyur İdik Uyardılar, 186 .
32
Gölpınarlı,
Hurûfîlik Metinleri Kataloğu, 8 ; Melikoff,
Uyur İdik Uyardılar, 186 ; Gölpınarlı,
“Bektaşilik-Hurûfîlik ve Fadl Allah’ın Öldürülmesine Düşülen Üç Tarih”
Şarkiyat Mecmuası İstanbul
Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi, İstanbul 1964, 22
33
Aksu, “Fazlullâh-ı Hurûfî”, 278
8
Fazlullah’ın idam edildiği yer olması sebebiyle Hurûfîlerce “Maktelgâh” diye
anılmış ve Hurûfîlerin kâbesi olarak kabul edilmiştir.
34
2.2. FAZLULLAH-I HURÛFÎ’NİN ESERLERİ
2.2.1.CAVİDÂN-NÂME
VIII. (XIV.) yüzyılın ikinci yarısında, günümüzde Gürgân diye adlandırılan
Hazar denizi kıyısındaki Esterâbâd bölgesinde ortaya çıkan ve İran üzerinden Suriye,
Anadolu ve Balkanlar'a kadar yayılan Hurûfîlik fırkasının kurucusu Esterâ-bâdlı
Fazlullah-ı Hurûfî'nin en önemli eseridir. Yaklaşık 788'de (1386) kaleme alınan
kitabın bazı bölümleri Esterâbâd lehçesiyle yazıldığından anlaşılması oldukça güçtür.
Esterâbâd bölgesine ait mahallî ifadelerin yanı sıra çeşitli sembol ve kısaltmaların
(meselâ ( ج ) Câvidân-nâme. ( ﺪ ) Âdem, ( ) Bişt u Heşt, ( )
Sî vü dü, ( ﻢ ﻮ )
Vesselam) kullanıldığı eserde Fazlullah Kur'an-ı Kerîm'i kendi bâtınî görüşleri
doğrultusunda te’vil ve tefsir etmiş, bazı sûrelerin başında bulunan hurûf-ı
mukattaanın sırlarını çözdüğünü söyleyerek Câvidân-nâme'nin Kur'ân'ın
bir tefsiri
olduğunu ileri sürmüştür.
35
Bütün Hurûfî eserlerin ana kaynağı olan Câvidân-nâme'nin
Esterâbâd leh-
çesiyle yazılan asıl nüshası Câvidân-nâme-i İlâhî
veya Câvidan-nâme-i Kebîr
olarak
adlandırılır. Eser Fazlullah tarafından klasik Farsça ile yeniden kaleme alınmıştır. Asıl
Câvidân-nâme'ye oranla daha kısa olan bu nüshaya Câvidan-nâme-i Sagir
denir.
36
Ferişteoğlu’nun yazmış olduğu Işk-nâme ve Derviş Murtaza’nın Dürr-i Yetim’i
bu eserin Türkçe tercümeleridir.
Düzensiz
bir
şekilde yazılmış olan Câvidân-nâme'nin muhtevasını altı bölümde
incelemek mümkündür. Birinci bölümde müellifin itikadî görüş ve düşünceleri
sıralanmış, bazı kelâmî konular ele alınmış, ikinci bölümde kâinatın yaratılışı, sema.
arz, ay, güneş ve burçlarla ilgili bilgiler verilmiştir. Üçüncü bölümde Âdem ile
Havvâ'nın ve diğer varlıkların yaratılışı, dördüncü bölümde âhiret, kıyamet ve haşr
anlatılmış, beşinci bölümde peygamberlerin gönderilmesi, Hz. Îsâ ve şeriat
hakkındaki görüş ve te'viller zikredilmiştir. Câvidân-nâme
’deki konuların
tahlillerinin tekrarlandığı altıncı bölüm ise Allah'ın sıfatları ve sırların
keşfiyle son
bulmaktadır.
37
Câvidân-nâme’nin Türkiye kütüphanelerinde bulunan yazma
nüshalarında da konu bütünlüğü bulunmamaktadır. Mesela, namazın Hurûfîlik
açısından te’vili yapılırken, aynı bölümde hac veya ezan bahsi de anlatılmaktadır.
Her Câvidân-nâme-i Sagîr ayrı bir Farsça nüsha görünümündedir.
34
Aksu, “Fazlullâh-ı Hurûfî”, 278 ; Melikoff,
Uyur İdik Uyardılar, 186 ; Gölpınarlı,
Hurûfîlik
Metinleri Kataloğu, 11
35
Hüsamettin Aksu, “Câvidân-nâme”,
DİA , VII, 178.
36
Gölpınarlı,
Hurûfîlik Metinleri Kataloğu, s. 12
37
Aksu, “Câvidân-nâme” 178.