Gösterim Tarihi: 15 Nisan 2011 Dağıtım



Yüklə 201,24 Kb.
səhifə2/4
tarix18.06.2018
ölçüsü201,24 Kb.
#49559
1   2   3   4

KANGA (Kristen Anderson-Lopez’in sesiyle)

“Güzel bir şeylere ne dersin? Sıcak bir kucaklaşma gibi mesela” dedi Kanga.

Roo’nun annesi Kanga, sıcak, korumacı bir kanguru. Elleri (ve kesesi) her zaman genç Roo ile dolu ama Kanga onu sevgi ve sabırla terbiye ediyor.


  • Eğer Kanga bir insan olsaydı, evde oturan, mükemmeliyet uğruna aynı anda birden fazla işle uğraşan bir anne olurdu.

  • Kristen Anderson-Lopez, Kanga’yı seslendirmenin yanı sıra, orijinal şarkıların birçoğunu da seslendirdi (ortak yazar kocası Robert Lopez’le birlikte).


ROO (Wyatt Hall’un sesiyle)

“Harika bir şeylere ne dersiniz?” dedi Roo, “Mesela bir fişek gibi!”

Roo, her yere gitmek ve her şeyi denemek isteyen vahşi, genç bir maceraperest. Durumun ne olduğu ya da annesinin karşı çıkması pek fark etmiyor, Roo kendisini aksiyonların ortasına atıyor. Bazen Kanga’nın fazla korumacı bir şekilde annelik yapması, Roo’nun sabrını zorluyor ama nihayetinde onun için, kendisini sarıp sarmalayan annesinin kesesinden daha iyi bir yer yok.


  • Winnie the Pooh’nun doldurulmuş esin kaynakları, Piglet, Tigger, Eeyore ve Kanga, New York Halk Kütüphanesi’nde ikamet ederken, Roo 1930’larda bir elma bahçesinde kaybolmuş.

  • Yönetmenin yedi yaşındaki oğlu Wyatt Hall, ekibe Roo’nun geçici sesi olarak katıldı. Hall başlangıçta oğlunun ilgilenmediğini ama sonunda teklifi kabul ettiğini, sonra da Roo’nun sesi olarak rolü kazandığını söylüyor. “Belli replikleri nasıl söyleyeceği yönünde onu yönetmeye çalışıyorduk. O da bize, ‘Roo’nun bunu bu şekilde söyleyeceğini sanmıyorum’ diyordu”.

CHRISTOPHER ROBIN (Jack Boulter’in sesiyle)

“Sersem yaşlı ayı” dedi Christopher Robin.

Christopher Robin, Yüz Dönüm Ormanı’ndaki tek insan ve küçük bir çocuk olmasına rağmen, tüm canlılar onun öğütlerine ve arkadaşlığına saygı duyuyor. Kimse ona Winnie the Pooh kadar yakın değil. İkili beraber birçok maceraya atılmış.

Christopher Robin, Pooh’un kendisini güç durumların içine sokma alışkanlığının son derece farkında. Robin, arkadaşına sık sık “Sersem yaşlı ayı!” diye sesleniyor. Çetenin nasıl bir zorlu işe giriştiğinin önemi yok, Christopher Robin her zaman dahil olmaya hazır. Bu onları kurtarmak için bir yarışın içine girmek anlamına gelse bile… Elbette onlar da her zaman Robin için orada, tıpkı arkadaşların yapması gerektiği gibi. Aslında Christopher Robin onlardan daha iyi dostlar hayal edemezdi.



  • Christopher Robin, adını A.A. Milne’nin oğlu Christopher Robin Milne’den alıyor. Klasik hikâyelerin ilham kaynağı olan onun oyuncak ayısı Winnie ise adını Londra Hayvanat Bahçesi’ndeki bir ayıdan aldı.

  • Gerçek Christopher Robin 1920 yılında doğdu ve 75 yaşına kadar yaşadı.

  • Christopher Robin’in hayali dostlarına gösterdiği büyük bağlılık, 1926 yılında takdim edildiği günden beri okuyuculara ve izleyicilere esin kaynağı oldu.



DÖNCEM (Huell Howser’in sesiyle)

Döncem, Christopher Robin’i ele geçirdi. En azından Baykuş’a göre… Baykuş, Döncem’in keskin boynuzları ve kızıl saçları olan kabarık tüylü, dev bir yaratık olduğunu söylüyor. O, hiç güzel kokmuyor -yani maymunların ayağı ne kadar güzel kokuyorsa ancak o kadar- ve hayatta karşılaşılan en büyük hüsranların arkasında o var: Duran saatler, delinmiş çoraplar, kırılmış mum boyalar, dökülen çaylar ve niceleri… Peki ama Döncem gibi bir şey var mı yoksa Baykuş, Christopher Robin’in üzerinde “Dışarıda. Meşgul. Yakında döneceğim” yazan notunu çok daha ciddi bir şey olarak yanlış mı yorumladı?

Eric Goldberg, Dönem şarkısının animatör süpervizörüydü. “Baykuş, Döncem’in ne olduğunu ve ne yaptığını tüm arkadaşlarına resimleyerek göstermek için, bir yazı tahtasına çizmeye başlıyor” diyor Goldberg. “O çizmeye başladığında, tebeşir dünyasına giriyoruz. Bu sahne, izleyiciler bunu gerçekten Baykuş’un çizdiğine inansın diye son derece ham bir halde görünecek şekilde anime edildi ve çizildi”.


  • “Döncem’in Şarkısı”, Baykuş’un dostlarının seslerinin yanı sıra, Baykuş’u seslendiren Craig Ferguson tarafından seslendirildi.

  • Müzikleri anime etmek iyi bir kulak gerektiriyor ve Goldberg buna sahip olmadığını itiraf ediyor. Ama o bunu başarılı bir şekilde yapmanın bir yolunu buluyor, tıpkı “The Princess and the Frog/Prenses ve Kurbağa”da Tiana’nın şarkısı “Almost There”de yaptığı gibi.

DISNEY’İN EFSANEVİ KARAKTERLERİ

YENİDEN HAYAT BULUYOR

Disney En İyi Animatörlere ve Yetenekli Bir Seslendirme Ekibine Başvuruyor

Yönetmenler Don Hall ve Stephen Anderson, Disney’in en çok sevilen karakterlerinden bazılarının başrolünde oynadığı heyecan verici, yeni bir tiyatral film yaratma arayışındayken, karakterlere hayat vermek için stüdyonun en önde gelen elle çizim animatörlerini ve yıldızlardan oluşan bir seslendirme kadrosunu bir araya getirdi.

“Bu film için bizler, dünyanın dört bir tarafındaki izleyicilerin sevdiği karakterleri kullanıyoruz” diyor Hall. “Bu çok büyük bir mücadeleydi. Çünkü onları ve ruhlarını onurlandırmak istedik ama aynı zamanda filme kendimizden de bir şeyler katabilmenin yollarını bulmak istedik. Doğru dengeyi bulmak için gerçekten çok çalıştık”.

MARK HENN, JIM CUMMINGS, WINNIE THE POOH’YA HAYAT VERİYOR

Film yapımcıları, herkesin can atarak yapmak isteyeceği ana karakteri anime etme görevi için, daha önce Ariel, Belle, Jasmine ve Tiana gibi ana bayan karakterlerin süpervizörlüğünü yapan 31 yıllık Disney animasyon ustası Mark Henn’e başvurdu. Winnie the Pooh’ya ses veren kişi ise inanılmaz derecede çok yönlü bir isim olan Jim Cummings…

“Günümüzde çalışan animatörler arasında, Mark’ın her zaman en üretken ve en iyi isimlerden biri olduğu yönünde bir ünü vardır” diyor Hall. “O, komedi açısından gerçekten çok iyi dokunuşlara sahip. Pooh’ya bir sürü komedi unsuru kattı. Onu her rolün üstesinden gelebilen büyük Amerikalı aktör Jimmy Stewart’a benzetiyorum. O, her zaman sempatik, etkileyici ve komik biriydi, bana göre Mark da öyle”.

Pooh ve Christopher’ın animatör süpervizörü olarak Henn, karakterleri selefleri tarafından belirlenmiş yüksek standartlara ulaşmış bir şekilde görme konusunda bir sorumluluk hissetti. “Bu karakterler zaten çok iyi oluşturulmuştu. Onlar, yıllar boyu Disney’de çalışmış en iyi animatörlerden bazıları tarafından anime edilmişlerdi” diyor Henn. “Bizim amacımız Pooh’un herkesin birlikte büyüdüğü klasik Winnie the Pooh olmasını ve bu yeni maceranın diğer klasik filmler arasında yer alabilmesini sağlamaktı”.

“Bu karakterlerde gerçek bir çekicilik ve samimiyet var, özellikle de Pooh’da” diyerek devam ediyor Henn: “O kıt akıllı bir ayı ama onunla ilgili son derece saf ve masum bir şeyler var. Onun etrafını daha dinamik olan bu karakterlerle çevrelediğinizde eğlence başlıyor. Jim Cummings, Sterling Holloway’in yaptığı orijinal seslendirmeye uygun bir iş çıkarma konusunda inanılmazdı. O, gerçekten karakteri anlıyor. Performansını sergilediğinde birçok ayrıntıyı duyuyorsunuz. Onun ses kayıtlarını dinlerken, kendimi Pooh’nun düştüğü durumun içinde buldum ve kendi kendime ‘Pooh buna nasıl bir tepki verirdi ve bu konuda kendini nasıl hissederdi?’ diye sormaya başladım.”

Disney’de geçirdiğim süre boyunca, çeşitli projelerde Disney’in Mickey, Donald, Goofy gibi en ünlü birkaç karakteriyle çalışma fırsatı yakaladım. Winnie ve Christopher Robin’i de onların arasına eklemek, bu karakterlerin geleneğini temel aldığımızı ve yanında da yüksek kalitede animasyonun eşlik ettiğini bilmek bir ayrıcalık”.

“Ne zaman önceden oluşturulmuş bir karakter yapsanız, ilk işiniz bu vokal kalitesini yakalamak ve doğru sesi kaydetmektir. Sonrasında oyunculuk içgüdülerinizden faydalanırsınız çünkü o karakter gibi davranmak zorundasınızdır. Bir meşale devralıyorsunuz, bu kaliteyi ve bu karakterle ilgili her daim sevdiğiniz hayat dolu olan tüm unsurları sürdürmek zorundasınız” diyor Cummings.

“Winnie the Pooh için bardağın yarısı dolu mu yoksa boş mu önemli değil” diye devam ediyor Cummings. “Elbette yarısı dolu. Yarısı balla dolu, benim için biraz alabilir misin lütfen? Kayıt döneminde kendi videomu gördüm, onu seslendirirken onun gibi hareket etmeye başlamışım. Omuzlarım yuvarlaklaşıyor, karnım genişliyor ve yüzümde o garip ifade beliyor”.



CUMMINGS, TIGGER’A DA SES VERİYOR; ANDREAS DEJA ANİMASYONU YÖNLENDİRİYOR

İnanılmaz çok yönlülüğünü ve menzilini gösteren Cummings, ayrıca Tigger’ı seslendiriyor ve bir seslendirmenin bakış açısından, Animatör Süpervizörü Andreas Deja’ya bol bol ilham veriyor.

“Tigger’ı seslendirirken omuzlarım dikleşiyor, ellerimi kalçama koyuyorum ve birdenbire zıplamaya hazır hale geliyorum. Sadece kuyruk uzatmadığım için mutluyum. Tigger’ı orijinal olarak yakın dostum, merhum Paul Winchell seslendiriyordu. Tigger’ın her zaman biraz Bert Lahr’ın Korkak Aslan’ına benzeyen, Brooklyn mizacında bir çocuk olduğunu düşünmüşümdür. Bu ikisini bir araya getirip zıplamaları çıkardığınızda ortaya Tigger çıkar. Benim görevim buna sadık kalmak”.

“Ben Tigger’ı en başından itibaren anime etmek istedim çünkü bu karakteri seviyorum. 60’ların sonunda onu yaratıp, süpervizörlüğünü yapan Milt Kahl’ın büyük bir hayranı ve öğrencisiyim. Milt’in karakterini üstlenip, ona tekrar hayat vermenin harika olacağını düşündüm” diyor Deja.

“Gerçekten karakteri grafiksel olarak analiz ettiğinizde, onun her çiziminde ne kadar yoğun bir emek verdiğini fark ediyorsunuz” diye açıklıyor Deja. “Taslakları son derece basit olsa bile, hoş çizgileri ve kavisli hatlarıyla tüm bu çizgileri içinde barındırıyor. Hatta yüzünün iki tarafında üç çizgi ve burnunun her iki tarafında iki çizgi var. Ama onu çizmek çok eğlenceli. Size çok fazla şey ifade ediyor ve ruh hali değişimlerini size aktarıyor”.

“Hatırlıyorum da ‘Winnie the Pooh ve Bal Ağacı’nı sinemada ilk izlediğimde bir çocuktum ve çok hoşuma gitmişti” diye devam ediyor Deja. “Disney’in Mickey, Donald ve Goofy’li diğer kısa filmlerinden çok farklıydı. Bu karakteri tanımaktan büyük keyif almıştım. Ayrıca filmin görünüşünün ürkütücü olduğunu da hatırlıyorum. Ürkütücüydü çünkü çok daha fazla boyayla yapılmış hissi veriyordu. Karakterler ve arka planlar, filme çizimleri canlanacakmış gibi bir görünüm vermişti”.

Cummings’in Tigger olarak gösterdiği seslendirme performansı için Deja şunları söylüyor: “Onun okumalarını dinlerken, aklıma hemen sahneyi nasıl ortaya koyacağımla ilgili harika fikirler gelmeye başlıyor”.

RANDY HAYCOCK, BUD LUCKEY EEYORE’Yİ ÜSTLENİYOR

“Winnie the Pooh”, yardımcı karakter Eeyore’ye bu güne kadarki en büyük beyaz perde rolünü veriyor. Randy Haycock karakterin süpervizörlüğünü yapıyor ve Eeyore’yi, Pixar Animation Studios’da 1992 yılında işe alınan on beşinci animatör olan, efsanevi animatör ve hikâyeci Buck Luckey seslendiriyor. Luckey ayrıca, Pixar’ın “Boundin’”, “The Incredibles/İnanılmaz Aile” ve “Toy Story 3/Oyuncak Hikayesi 3” gibi bazı filmlerinde de seslendirme yaptı.

“Onu anime etmek için kadroda yer aldığımda Eeyore’nin ne kadar popüler olduğu hakkında bir fikrim yoktu” diyor Haycock. “Yönetmenler benim bu göreve uygun olduğumu düşündü. Eşime bundan bahsettiğimde bana, ‘Bu senin için harika bir şey’ dedi. Bir sahne üzerinde düşündüğüm zaman ya da aklımda bir şeyler olduğunda, başım önümde etrafta dolaşırım. Tüm bu düşünceler üzerimde ağırlık yapar. Ben kesinlikle Eeyore’nin bu yanıyla özdeşleşiyorum”.

“Onunla ilgili ilginç olan şeylerden biri de, o peluş bir hayvan. Dolayısıyla pek ağır değil ama kendisine göre ağır” diyerek devam ediyor Haycock. “Yürüyüşü ağır bir yürüyüş. Fillerin, boz ayıların ve diğer büyük, ağır hayvanların yürüyüşlerine baktım. Bunların bazılarını Eeyore’nin hareketlerine katmaya çalıştım”.

Haycock, Eeyore’nin komedi yaklaşımını sevdiğini söylüyor. “Ekranda, komik olduğunu bilen ve ukalaca yorumlarla bunun gösterişini yapan bir karakter görmek beni her zaman rahatsız etmiştir. Masumane bir şekilde komik bir karakter gördüğümde, onunla ilgili gerçek ve sahici bir şeyler oluyor. Bud Luckey’nin seslendirmesi benim üzerimde büyük bir etki yarattı. Onun anlamsız, komik mırıltıları aktarış şekli, ondan nasıl bir görsel performans yaratacağımı bilme konusunda işimi kolaylaştırıyor”.

“Eeyore aşırı duygusal. Pek agresif değil. Aslında sadece yalnız kalmak istiyor ama etrafı bu vahşi insanlarla çevrili. Onun için depresif diyemem, sadece sakin biri. Eeyore’nin sesini kaydederken sadece doğal sesimi biraz düşürüp, Jimmy Durante’ye dönüştüğümü düşünüyorum” diyor Luckey.



DALE BAER, CRAIG FERGUSON BAYKUŞ SÜZÜLÜŞÜ YAPIYOR

Pooh’nun bu son macerasında Baykuş karakteri yeni kişisel özelliklere sahip olmanın yanı sıra, en büyük rolünü üstleniyor. Karakterin animasyon süpervizörlüğünü yapan, endüstrinin emektar ismi Dale Baer... Baer, Disney’deki kariyerine 60’lı yılların sonunda başladı ve stüdyonun efsanevi çizerlerinden bazılarıyla birlikte çalıştı. Pek de bilge olmayan Baykuş’u seslendiren isim, komedyen Craig Ferguson.

“Ben aslında üçüncü Pooh kısa filmi ‘Winnie the Pooh and Tigger Too’da çalışmıştım. Bu filmde Baykuş karakterini yapmak istedim çünkü onu daha önceki filmlerde danışmanım John Lounsbery anime etmişti” diyor Baer. “Aynı zamanda kuşları ve parça parça birleşmiş kanatlarını izlemeyi seviyorum. John’un animasyonundan bana yardımı dokunacak birçok şey seçtim. Mesela Baykuş’un boğazını temizlerken kafasını sallayış şekli ve kibirini göstermek için insanlara gagasının altından bakış şekli gibi”.

“Craig Ferguson karaktere tamamen yeni bir boyut getirdi ve bu boyut, onu anime etmeyi çok eğlenceli bir hale getirdi” diye ekliyor Baer. “O aslında orijinalinde olduğundan biraz daha çılgın ve biraz daha kibirli. Role bir sürü mizah ögesi getirdi”.

“Film yapımcılarının benim sesimin Baykuş’un bilgeliğine uygun olacağını düşünmelerine çok memnun oldum” diyor Ferguson. “Ama bana kalırsa, aslında benim kişiliğim diğer herkesten biraz daha fazla Tigger’a benziyor. Ben zıplamayı seviyorum. Bu karakterler herkesin çocukluk döneminin bir parçası. Ortada hoş bir masumiyet; hikâyelere ve karakterlere erdemli, mükemmel, tatlı bir yaklaşım var”. Baykuş’u seslendirirken, bunu neredeyse gösteri dünyasının içinde yapmışım gibi hissettim. Bu çok heyecan verici. Film, son derece saygı ve sevgi çerçevesinde yapıldı”.

BRUCE SMITH, TRAVIS OATES, PIGLET İÇİN BİR ARAYA GELİYOR

Animatör Süpervizörü Bruce Smith (geçtiğimiz dönemde “Princess and the Frog/Prenses ve Kurbağa”da Dr. Facilier’ı anime etti) ve seslendirme sanatçısı Travis Oates, Piglet karakterine hayat vermek için bir araya geldi.

“Bu karakterlerin önceden belirlenmiş bir yaşamı var. Gerçekten bunun size teslim edildiğini hissediyorsunuz” diyor Smith. “Frank Thomas, Ollie Johnston ve Hal King gibi adamlar, Pooh’dan Piglet’e kadar, bu karakterlerin her birine belirgin kişisel özellikler verdi. Onlar bir tür ilginç ‘Seinfeld’ grubu. Çünkü hepsinin insanların aşina olduğu kişisel özellikleri var. Bizim işimiz, izleyicinin karakteri bir önceki filmden çıkıp gelmiş gibi tanıyabilmesini sağlamak”.

Smith, Piglet karakterinin bazı zorlukları beraberinde getirdiğini söylüyor. “Piglet üzerinde çalışırken öğrendiğim şeylerden biri de, bu karakterlerin basit görünmesine rağmen çizimlerinin çok zor olduğu. Bu karakterleri saygı çerçevesinde işlemek için, gerçekten gözünüzü ve elinizi eğitmek zorundasınız. O, ürkek küçük bir domuz, içinde birçok duygu barındırıyor. 6 yaşındaki bir çocuk gibi o süreçlerden geçiyor”.

Oates, Piglet’i yedi yıl boyunca seslendirdi ve bu görevi merhum usta aktör John Fiedler’den devraldı. “Ben aslında birçok insanın aksine Piglet’in son derece cesur olduğunu düşünüyorum” diyor Oates. “İnsanlar onu küçük ve her şeyden korkan bir karakter olarak görüyor. Onun çok büyük bir kalbi var ve her zaman en küçük şeyden bile endişeleniyor. Çünkü karşılaştığı birçok durumda en küçük olan şey kendisi. O, inanılmaz derecede nazik bir ruha sahip”.

ERIC GOLDBERG, TOM KENNY TAVŞAN SIÇRAMASINI YAPIYOR

Karakter kadrosunu tamamlayan Tavşan, Tom Kenny (“SpongeBob SquarePants/Sünger Bob Kare Pantolon”) tarafından seslendiriliyor. Animasyonun süpervizörlüğünü ise herkes tarafından takdir edilen Disney emektarı Eric Goldberg yapıyor.

Goldberg, WDAS’daki diğer ekip üyeleri gibi uzun zamandır Winnie the Pooh hayranı olduğunu söylüyor. “Hepimiz altın çağın animatörleri tarafından yapılan orijinal Pooh kısa filmlerini izlemekten çok büyük keyif duyan ve onlara saygı duyan insanlarız, bu yüzden onları bu tarzda anime ediyoruz. John Lasseter ve yönetmenler, bizim jenerasyonumuzun Pooh’sunu yapmak için bize yetki verdi. Biz onların kişisel özelliklerini değiştirmiyoruz ama onları büyütüyoruz”.

Goldberg ayrıca bir Kenny hayranı. “Tom Kenny, repertuarında bir sürü seslendirme türü bulunduran, çok yönlü bir aktör. Mesela Tavşan, Sünger Bob gibi ses çıkarmıyor. Anime edilmiş bir karakter için bir performans yaratmak evlilik gibi. Buna bir şeyler katan seslendirme sanatçınız ve buna bir şeyler katan animatörleriniz var. Bunun görsel bir sunumunu yaratmak için, müzikleri ve seslendirme sanatçısının ortaya koyduğu nüansları dinliyoruz. Görsel olarak her yere gidebiliyoruz”.

Goldberg bazı duygularda -Tavşan’ın kızgınlık anlarındaki gibi- birçok şeyden, John Cleese’nin karakteri Basil Fawlty’nin ve Dokuz İhtiyar’dan biri olan animatör John Lounsbury’nin betimlemelerinden, usta animatör Burny Mattinson tarafından yapılan orijinal model çizimlerinden ve eski bir başkandan ilham alınabildiğini söylüyor. “Zaman zaman Tavşan’ın kızdığını göstermeye ihtiyacım olduğunda Richard Nixon’ı hayal ettim. Bu, karakterin yüzünün tasarımı için doğru bir şey olduğunu hissettirdi. Bu, istediğim şeyi nakletti”.

Kenny, Tavşan’ın kolay kızdığını belirtiyor. “Tavşan sorumluluk almayı çok isteyen bir karakter. Komutan olmak istiyor. Pooh ve Tigger; Tavşan’ın her şeyi çekip çevirme isteğini bozan doğal güçler. Gerçek hayatta ben pek Tavşan gibi değilim. Çünkü dünyadaki en düzensiz insanım. Arabam, senaryolar, storyboardlar, kitaplar, çizimler, aranacak insanların listesinin olduğu kağıt parçalarıyla dolu bir çalışma odası gibi. Kişisel alışkanlıklarım açısından keşke Tavşan gibi olabilseydim”.

Kenny, onun Pooh hikayesini çok özel kılan bir karakter olduğunu söylüyor. “Bana göre Milne kitaplarının Disney uyarlamaları çok iyi bir iş çıkarıyor. Çünkü başından itibaren hepsi karaktere yoğunlaşıyor. Orijinal hikâyeleri küçük kızıma okudum. Bütün hikâyelerde hepimizin bağlantı kurabileceği karakterler ve kişilikler var. Disney, sezgi konusunda ve bu karakterleri alıp onları animasyonun içinde işlemek konusunda, her zaman harika bir iş çıkarmış. Bana göre ortaya çıkardıkları Pooh hikâyelerinin ve filmlerinin zamana karşı ayakta kalmasının nedeni bu. Kişilikler komik, tatlı ve etkileyici. Onların zayıf yanları ve ufak tefek kıskançlıkları var. En önemlisi de kaynak materyalde gerçek bir sıcaklık ve sevginin olması”.

ORMANIN İÇİNE

Sanat Yönetmeni Paul Felix, Disney’in Klasik Pooh Filmlerinin Bakışını

Tamamen Yeni Bir Tiyatral Deneyim İçin Yeniden Canlandırıyor

Sanat Yönetmeni Paul Felix (diğer çalışmaları arasında “Lilo & Stitch”in yapım tasarımcılığı ve “Bolt”un sanat yönetmenliği bulunuyor) için, beyaz perde için yapılan tamamen yeni bir Pooh filminde çalışma fırsatı yakalamak, hem göz korkutucu hem de zorlu bir görevdi. Yönetmenler ve Sanatsal Süpervizörler Rasoul Azadani (plan) ve Sunny Apinchapong (arka planlar) ile yakın temas halinde çalışan Felix ve ekibi, kendi hassasiyetlerini ekleyerek ve yol boyunca teknolojik ilerlemelerin avantajını kullanarak, orijinal kısa filmlerin sanatsal çekiciliğini ve kendi tarzındaki görüntüsünü yakalamak üzere yola çıktı.

“Disney’in Pooh kısa filmlerinin büyük bir hayranıydım” diyor Felix. “Film yapımcılarının, Milne’in kitaplarında E.H. Shepard’ın yarattığı illüstrasyonların hissini mükemmel bir şekilde veren eğri büğrü Xerox çizgisini benimseme şekline bayıldım. Onun çalışması, gerçek bir dünyaya bakıyormuşsunuz izlenimi uyandırıyor ama gerçeklikten tam ölçüsünde uzaklaştırıldığı için, aynı anda bir illüstrasyona baktığınızı da biliyorsunuz. Animasyon dünyasında teknoloji, 1966 yılında ‘Winnie the Pooh ve Bal Ağacı’nın ortaya çıkışından bu yana çok büyük ölçüde ilerleme kaydetti. Ama biz filmimizin önceki filmlere kusursuz bir şekilde uyan bir film olmasını istedik”.

EV ÖDEVLERİNİ YAPIYORLAR

Felix ve ekibi orijinal kısa filmler üçlüsünü çalıştı. Ayrıca Milne’in Pooh hikâyelerinin geçtiği yer için ilham aldığı asıl yerde, yani Ashdown Ormanı’nda vakit geçirmek için 2009 sonbaharında İngiltere Doğu Sussex’e gitti. Çizer ekibi, Hartfield köyündeki Pooh Corner mağazasının sahibi Mike Ridley’in rehberliğinde, Pooh ve dostlarının dünyasına gömüldü.

“Milne’in gerçekte yaşadığı çiftliğe gittik” diyor Felix. “Hem orada hem de ormanda, kitaplardaki olayların geçtiği gerçek yerler var ve onları bizzat görme şansımız oldu. Bu yerlerden birkaçında fotoğraflar çektim, çizimler ve resimler yaptım. Sunny ve Rasoul da suluboya malzemelerini yanlarında getirmişti. En çok elde etmek istediğim şey, ışığın niteliğiydi. Bir yere gidip onu takdir etmek gibisi yok. Çünkü size birinci dereceden ilham veriyor”.

Film yapımcıları ayrıca, Shepard’ın orijinal kabataslak Pooh çizimini ve onun bazı Punch Magazine illüstrasyonlarını görmek için Londra’daki Victoria & Albert Müzesi’ne gitti. Film yapımcıları “Winnie the Pooh”yu yaratırken, kitabın sayfalarını filme aktaran sanatsal yaklaşıma ve hikâye anlatım aracına geri döndü.

Bu, filmini yapmak istediğin en büyük çizimlerden biriydi. Çocukken sayfalardan dökülen yazıları gördüğümü ve aklımın başından gittiğini hatırlıyorum. Bunu beyaz perdeye taşırken çok eğlendik. Hikâye ve plan çizerleri, o dönemdeki Disney’e tekrar kulak vermekten ve hayal güçlerini serbest bırakmaktan çok keyif aldı” diyor Felix.

KULAKLARININ PASI SİLİNİYOR

Film, “Döncem ” ve “Hep Bal Düşünürüm” şarkılarıyla, normal sanatsal renklerin sınırlarından eğlence ve yeni alanları keşfetmek üzere yola çıkıyor. “‘Döncem Şarkısında’ büyük ölçüde Eric Goldberg’den ilham aldı” diyor Felix. “Bu şarkı dizisinin ne olacağı kavranmaya çalışılırken, birçok görsel gelişim aşaması oldu. Ve Eric, tebeşirli iple çizilmiş, aynı zamanda da anime edebilecek bir dünyanın mükemmel dengesini ortaya koydu. O ve yönetmenler, tebeşir tanelerini ve tozunu, Mümkün olan her sahneye koymak ve ona lekeli bir nitelik katmak istediler. Bir kara tahtadaki tebeşirin ona belli bir parlaklık kattığını düşündüm. Burada renklerle çok farklı bir görüntü ve tarz yakalanıyor”.

“’Everything Is Honey’ için renkler, ‘Heffalumps and Woozles’ tarzında, son derece canlı ve fantastik” diye ekliyor. “Bir sürü bal rengi var, onun dışında fazla renk yok. Tüm sahnenin büyük bir bölümü turuncularla ve kırmızılarla dolu”.

Felix şöyle devam ediyor: “Tüm o eski Pooh klasiklerinin belirgin görüntüsüne geri dönmek ve elimizdeki yeni araçlarla birlikte ortaya neler koyabileceğimizi görmek çok eğlenceli ve nostaljikti. Önceki filmlerdeki planlar, bize böylesine özel bir bakış açısı sunmak için bir araya gelen çizgiler ve renklerle birlikte, sanat yönetiminin en önemli parçasını oluşturuyordu. Plan çizgisine kendimizi adamak ve planı, arka plana aktarmak için yazılımımızı kullanmanın yollarını bulmak zorundaydık. Sonunda çizgi niteliğini, orijinal filmlerdeki halleriyle eşleştirmeyi başarmamız gerçekten çok tatmin ediciydi. Hoşumuza giden Pooh’luk özelliği onda kesinlikle vardı”.



POOH YOLU

Pooh’nun Müzikal Mirasını Büyütmek

Üç kısa filmin ve 2000 yılı yapımı “The Tigger Movie” filminin yapım sürecinde Richard M. ve Robert B. Sherman (nam-ı diğer Sherman Kardeşler) tüm zamanların en unutulmaz film müziklerinden bazılarının yaratılmasına, Winnie the Pooh ve Yüz Dönüm Ormanı’ndaki dostları için bir müzik dünyası kurulmasına yardım etti. Bu son “Winnie the Pooh” filmiyle oyuncu/müzisyen/şarkıcı/şarkı yazarı Zooey Deschanel, günümüzün en yetenekli şarkı yazarlarından ikisi olan Bobby Lopez (“Avenue Q”daki işbirliği ile bir Tony ödülü kazanan ve önümüzdeki dönemlerde sahnelenecek Broadway müzikali “The Book of Mormon”daki üç kişilik şarkı yazarları ekibinin bir parçası olan) ve karısı Kristen Anderson-Lopez’e katılarak, müzikal mirasa sinemaseverlerin ritm tutacakları ve eşlik edecekleri yedi yeni şarkı ekliyor. Hikâyenin garipliğini, coşkusunu ve duygusunu yakalayan filmin müziklerini yapan isim ise Henry Jackman (“Monsters vs. Aliens/Canavarlar Yaratıklara Karşı”, “Gulliver’s Travels/Güliver’in Seyahatleri” ayrıca “Pirates of the Caribbean/Karayip Korsanları” filmlerinden ikisinin müzikleri ve “The Simpsons Movie/Simpsonlar”).

Filmin müzikleri arasında, Sherman Kardeşler imzası taşıyan iki şarkı “Winnie the Pooh” ve “The Wonderful Thing About Tiggers” yer alıyor. Deschanel, yeteneğini tıknaz ayının tema şarkısına katıyor ve Tigger’ı seslendiren Jim Cummings, coşkulu kaplanın müzikal kartvizitinin icrasına yeni bir soluk getiriyor.

Filmin altı yeni şarkısı için film yapımcıları, Lopez’in ve Anderson-Lopez’in yeteneğine başvurdu. İkilinin daha önceki işbirlikleri arasında, ilk kez 2007 yılında Disney’in Orlando’daki Hayvan Krallığı’nda sahnelenen, “Finding Nemo/Kayıp Balık Nemo”nun 40 dakikalık müzikal yapımı da bulunuyor.

“Winnie the Pooh’ya takıntılı bir şekilde büyüdüm” diyor Anderson-Lopez. “Bu filmde çalışma fırsatını yakaladığımızda, kızımız daha üç haftalıktı ve ben ‘Bunu halletmek için ne yapmamız gerektiği umurumda değil’ dedim. Bu iş için sabahladık. Gerçi biz zaten her hâlükârda sabahlamak zorunda kalıyoruz ama neticede ilk şarkıyı yazdık. Bizim bu filmdeki çalışmamızın kaynağı sevgi. Bu, kesinlikle tutkulu bir projeydi. Çünkü üzerinde çalışmamız gereken şey, çok sevdiğimiz bu karakterlerdi”.

Lopez ekliyor: “Çocukken Pooh karakterlerini çok seviyorsunuz. Çünkü onlar çok sevimli, çok yumuşak ve çok komik. Onlar büyümeye devam etmeseler bile, mizah unsurlarını vaat etmeye devam ediyorlar. Bana göre onları hayatınızın her noktasında sevebiliyorsunuz. Winnie the Pooh’yu sevmek için asla çok yaşlı değilsiniz”.

“Her birinin ayırt edilebilir kişilik özellikleri var” diyor Anderson-Lopez. “Herkes sürekli kendisi için küçük bir parti veren Eeyore gibi birisini tanıyordur. Herkes kendi gölgesinden bile korkan bir Piglet tanıyordur. Bu karakterlerin hepsinin tanıdık gelen insani davranışları var. Bu yüzden bu iş, her insanın en uç yönleri için yazmak gibi”.

Lopez’in söylediğine göre, Lopez ve Anderson-Lopez şarkı yazma görevlerine koyulduklarında, içlerindeki Sherman Kardeşler’e yönelmişler. “Bu, başından beri bizim rehberimizdi. Şarkı yazarları olarak, Sherman Kardeşler’in başarılarına ve herkesin ruhuna işleme tarzlarına büyük saygı duyuyoruz. Onlar, asla unutamayacağınız ve size zaten her zaman varmış gibi gelen melodiler yazdı. Onlar çok doğal. Basitleştirmeden basit bir materyal yazmak, üzerinde uğraşılması gereken bir şeydi”.

“The Tummy Song”da şarkı yazım ekibi, Pooh’nun dolu bir mide sayesinde elde ettiği tarifsiz neşeyi anıyor. Lopez, bu parçada boğuk mide seslerini bile sağlıyor ve bu süreçte onun “küçük diliyle yaptığı ses titretmesi”nden faydalanıldığını iddia ediyor. “Mide, gerçekten de kötü giden şeylerin sorumlusu. Çünkü Pooh’u olması gerektiğinden daha bencil davranmaya sevk ediyor” diye açıklıyor Lopez.

“The Winner Song”un ilham kaynağı, Lopez’in öğrenim gördüğü prestijli Yale Üniversitesi. “Mory’s song adlı çok ünlü bir içme şarkısı vardır, bu bir okul geleneğidir” diyor Lopez. “Mory’s sürekli değişen kıdemli Yale öğrencilerinin oluşturduğu özel bir kulüp. Bu kulüp Whiffenpoofs olarak biliniyor ve acapella söylüyorlar. Bu melodiyi, insanı dans etmeye ve alkışlamaya sevk eden bu şarkıda anıyoruz”.

Döncem Şarkısında”, karakterlerin Christopher Robin’i kaçırdığına inandıkları mistik canavarın görüntüsünün, müzikal anlamda akıllarda canlanmasını sağlıyor. Anderson-Lopez’e göre “Baykuş’un çılgınca bir şeyi herkesin aklına sokması fikrine bayılıyoruz. Bu karakterler müthiş çünkü onlar olayları derinden hissediyor ve bu her zaman çok gülünç oluyor”.

“Onlar birer çılgın” diye ekliyor Lopez. “Ortaya konan şey oldukça aşırı, aslında bu bir kaşık suda fırtına koparmak gibi. Dolayısıyla biz bunu mümkün olduğunca dramatik bir hale getirmeye çalıştık. ‘Heffalump’ şarkısını dinledik. O, bunun öncüsüydü”.

Anderson-Lopez, Tigger ve Eeyore tarafından söylenen Tigger melodisi “It’s Gonna Be Great”in özünü oluşturmak için kendi ailesinin anılarıyla bağlantı kurdu. Anderson-Lopez bunu şöyle anlatıyor: “Babam her zaman aşırı coşkulu olan ve ‘Pekala kampçılar, 10 kilometre yürüyeceğiz ve çok iyi vakit geçireceğiz! Zirveye ulaştığımızda geceyi orada geçireceğiz. Yağmur yağacak ama her şey harika olacak!’ gibi şeyler söyleyen o adamlardan biriydi”.

“Daha önce şarkı söylemek için Tigger ve Eeyore’nin bir araya getirilmemiş olması çılgınca bir durumdu. Çünkü elinizde biri depresif biri manik iki karakter var.” diye ekliyor Lopez. “’I am Tigger’ şarkısı zaten Sherman Kardeşler tarafından yazılmıştı ama bu, Tigger’a eşlik eden ve bunu yenileyen değişik bir yoldu”.

Lopez ve Anderson-Lopez “Everything Is Honey” şarkısını “Bir Fellini anı” olarak tanımlıyor. Deschanel ana vokal görevini üstlenirken, şarkı yazarı çift ona katılıyor. Lopez ayrıca “bal, bal, bal, bal” sözlerinin olduğu kısma bir tenor solosu ekliyor.

“Bir rapsodiye girmenin çok eğlenceli olacağını düşündük, orada neredeyse operavari bir an var, bir Winnie the Pooh filminde hiç olamayacak kadar zengin ve romantik” diyor Anderson-Lopez.

Lopez ekliyor: “Şarkılar arasında en sevdiğim, giriş şarkısı. Bu şarkıda koro ve Pooh’nun gerçeküstü anı, bir fantezinin içine çekiliyor. Bu, benim film için yaptığım ilk şarkı ve bunu nasıl görüneceğini göstermek için bize gönderdikleri küçük bir storyboard’dan yola çıkarak, tamamen doğaçlama bir şekilde yaptık”.



Yüklə 201,24 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə