104 Ahmet Özdemir
Dicle Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi
Dergisi, 2010/2, c. 12, sayı: 2
kalbin tamamını Allah’a açma samimiyeti, kalbi her türlü yabancı
duygudan, hastalıktan, başka amaçtan arındırma, onu şehevi ihtiras-
lardan ve sapmalardan temizlemedir. Allah'ın dışındaki şeylere bağ-
lılıktan özgür kılma samimiyeti dışında başka hiçbir değer yoktur.
İşte kalbe, değer ve itibar kazandıran temizlik, selamet budur.
32
Yine sağlıklı, emniyette, güvende olan anlamına gelen salim
ifadesi de yukarıda belirttiğimiz klasik kaynaklarda her türlü tehli-
keden ve musibetten uzak, emin, korkusuz ve ayıplardan uzak kişiyi
ifade eder. Kur’ân-ı Kerim’in: “Onlar salim iken de secdeye davet
edilirlerdi”
33
ayetinde geçen salim sıfatı herhangi bir belaya, musi-
bete, hastalığa duçar olmayan sağ salim anlamındadır. Burada, daha
dünya hayatındayken yani, yanlış tercihleri sonucu hesap gününde
karşılaştıkları kötü muamele ve ceza musibetinden uzakta iken de
İslam’a (secdeye) davet edildikleri halde yani, onları o secdeye git-
mek için herhangi bir engelleri bulunmadığı halde bu çağrıya kulak
asmayanları kastetmektedir.
34
Dolayısıyla
Kur’ân, insanlardan,
fücûr (günah/suç) içinde bulunmak yerine sâlih ve sâlim bir hayat
içerisinde olmalarını ister.
Kapsamlı ifadelerden ve İslam’ı hayatında uygulayan örnek
kişi anlamında isim olarak da kullanılan müslim, İslam olan, Allah’a
teslim olmuş, selamette olan kişi anlamına gelmektedir.
35
Ayette şu
şekilde geçmektedir: “Sen, ancak ayetlerimize inananlara duyura-
bilirsin ve onlar derhal teslim olurlar.”
36
Müslim olan kişi, Allah’a
teslim olmuş, ihlâs ve samimiyet ile çevresiyle etkileşime giren ki-
(Çev: M. Beşir Eryarsoy), Şamil Yay., İstanbul, 1989, VII: 561; Ömer Nasuhi
Bilmen, Kur’ân-ı Kerîm Meâli Âlisi ve Tefsiri, İpek Yay., İstanbul, trz., V, 244.
32
Kutup, a.g.e., VII, 561.
33
Kalem, 68/43.
34
Mevdûdî, 1997, a.g.e., VII, 31; Havva, a.g.e., XV: 252.
35
el-Ferâhidî, a.g.e., II, 269-270; el-Ezherî, a.g.e., XII, 445-454; el-İsfahânî,
a.g.e., 239-241; İbn Manzûr, a.g.e., XII, 289-301; ez-Zebîdî, a.g.e., 1975,
XXXII, 370-409.
36
Neml, 27/81; Yusuf, 12/101.
Silm ve Sulh Kavramları Açısından Kur’ân Barışı 105
Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2010/2, c. 12, sayı: 2
şidir. Hz. Muhammed(s.a.s), Müslim kişiyi şöyle tarif etmektedir:
“Müslim odur ki, Müslümanlar onun elinden ve dilinden salim ve
emin olurlar.”
37
Yani, Müslüman’ın elinden ve dilinden başkalarına
zarar verecek hiçbir davranışın sadır olmamasıdır. Kısacası, insanla-
ra fayda verecek davranışlar ve düşünceler içerisinde olmaktır.
Silm kavramı ve aynı kökten türeyen diğer kavramları incele-
diğimizde sulh kavramı ile eş anlamlı olarak barış manasında kulla-
nılsa da Kur’ân perspektifinde daha çok içsel barış, huzur, güvenlik
ve emniyet anlamlarını ifade ettiği açıktır.
Sulh (Dışsal / Sosyal Barış)
Sulh kelimesi, s-l-h kökünden türemiş olup ilk olarak barış,
anlaşma, uyum, ittifak anlamlarına gelmektedir. Terim olarak da
insanlar arasındaki nefreti gidermek ve onları barıştırmak, uzlaştır-
mak anlamındadır. Barışmak, iki muharip tarafın aralarındaki sava-
şa son verip, bir anlaşma yapmaları demektir.
38
Bu, ferdi münase-
betlerde olduğu gibi, hükmi şahsiyete sahip toplumlar, devletler
veya devlet statüsündeki kuruluşlar arasındaki münasebette de ge-
çerli olan bir durumdur.
39
Kur’ân ise, bu sosyal barış durumunu
ifade etmek için sulh kavramını kullanmaktadır. Buradaki anlam,
savaşın, zıddı anlamında barış ve uzlaşı demektir. Kısacası, karşılık-
lı anlaşarak sorunları çözmek, uzlaşmak; iki tarafın ortak bir payda
üzerinde birleşmesi, barışması, uzlaşması anlamındadır: “O halde,
müminler içinden iki grup çatışırsa onlar aralarında barışı sağla-
yın…”
40
Devamındaki ayette ise şöyle denilmektedir: “Bütün mü-
minler kardeştir. O halde, [her ne zaman araları açılırsa] iki karde-
şinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincin-
37
Kutub-i Sitte, II, 250.
38
el-Ferâhidî, a.g.e., II: 269-270; el-Ezherî, a.g.e., XII, 445-454; el-İsfahânî,
a.g.e., 239-241; İbn Manzûr, a.g.e., XII, 289-301; ez-Zebîdî, a.g.e., XXXII,
370-409.
39
Veli Sırım, Dünya Barışı ve İslâm, Işık Yay., İzmir , 1997, 99.
40
Hucurât, 49/9.
106 Ahmet Özdemir
Dicle Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi
Dergisi, 2010/2, c. 12, sayı: 2
de olun ki O'nun rahmetine nail olasınız.”
41
Burada zikredilen te-
mel ilke “iki kardeşinizin” ifadesine de tatbik edilebileceği gibi
ihve (“kardeşler” veya “kardeşlik”) çoğul ismine yani, erkekleri
veya kadınları aynı ölçüde kapsayan tamamen ideolojik bir muhte-
vaya sahip olarak da nitelendirilebilir.
42
Bu anlamda barışı (sulh)
hep ön planda tutan, her hususta insanlığın baskı altında tutulmama-
sı gerektiğini temel gaye edinen Kur’ân, şöyle buyurmaktadır: “Ve
eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan yahut kendisinden yüz
çevirmesinden korkarsa, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde iki-
sine de günah yoktur. Barış daima iyidir. Zaten nefisler cimriliğe
hazır duruma getirilmiştir (insanın mayasında cimrilik vardır).
Eğer güzel geçinir, (kötülükten) sakınırsanız, Allah yaptıklarınızı
haber alır (yaptığınız güzel işler boşa gitmez).”
43
Başka bir ayet-i kerimede sulh, fesad (bozgunculuk)’ın zıddı
anlamında geçmekte ve şöyle denilmektedir: “Bunun içindir ki, iyi
bir düzene sokulmuşken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın…”
44
Bunun yanında bazen de seyyie (kötülükler)’nin karşılığı olarak
geçmektedir: “İyi bir ameli diğer kötü bir amelle karıştırdılar…”
45
Kur’ân’da Yüce Allah, “sulh (daha) hayırlıdır”
46
ifadesiyle barışın
herhangi bir şeyle kıyaslanmayacak bir şekilde hayırlı olduğu ve
sonuç olarak barışın her türlü tehlikeye, savaşa, adaletsizliğe karşı
insanı ve hayatı koruduğu ve dolayısıyla barışın da korunması ge-
rektiği belirtilmektedir.
47
Barışın korunması demek, barış için savaş
anlamındadır. Bu yönüyle savaş da aslında hayırlıdır. Çünkü
Kur’ân’a göre izin verilen savaş, saldırı değil bireysel hak ve hürri-
41
Hucurât, 49/10.
42
Esed, a.g.e., II.
43
Nisâ, 4/128.
44
A’râf, 7/56.
45
Tevbe, 9/102.
46
Nisâ, 4/128.
47
Kastân, a.g.e., 25.
Dostları ilə paylaş: |