Bezci, E. (2016). Düşsel Ortaçağ’da Aşkın Kanunu: Bir Saray Edebiyatı Okuma Kılavuzu
Olarak André Le Chapelain’in Aşka Dair Adlı Yapıtı. Humanitas, 4(8), 1-14
12
Kitapta dile getirildiği üzere, aşk yoksulluğun da cimriliğin de olduğu yerde
barınamaz. Bir din adamı olan Chapelain cömertlikle savurganlığın birbiriyle
karıştırılmaması gerektiği olgusunun altını özellikle çizer. Aşk şövalyeliğine
aday birinin varsıl olması şarttır, ancak bu hiçbir durumda aşkın parayla elde
edilebilen bir şey olduğu biçiminde algılanmamalıdır. Âşık kendisinden daha
yoksul olan soylular başta olmak üzere, iyi insanlara ve ihtiyaç sahiplerine
yardım etmek zorundadır. Böylelikle cömert olduğunu gösterip, ruhunun
asaletini ortaya koyacaktır. Zengin olduğu halde cimrilik yapan, muhtaçlardan
yardımını esirgeyen birinin âşık olduğu kadının gözünde değer bulması
imkânsızdır. Her ne kadar Saraylı aşkta kandan gelen asalet bir önkoşul gibi ise
de, esas olan ruh asaletidir. Ruhu asil olmayan biri aşk şövalyesi de olamaz.
Cömertlik, soylu kadının aşığını seçerken özellikle gözettiği ve yukarıda sözü
edilenliyakatin en önemli ölçütlerinden biridir.
Ortaçağ’da aşkın evlilik dışı bir alan olarak inşa edildiğini anımsayacak olursak,
aşkın neden bir sır olarak kalması gerektiğini kavramamız da zor olmaz.
Nitekim Aşk Kanunun pek çok maddesi öncelikle kadının onurunu korumak
için ağzı sıkı olmanın gerekliliğinin altını çizer. Hangi nedenle olursa olsun
çiğnenmemesi gereken kanunlardan birisi de budur. Çokça dile düşen bir aşk
dedikodulara yol açarak mutlaka zarar göreceği için aşığın sırlarını birden fazla
kişiye söylememesi salık verilir. Âşık da, sırlarını emanet ettiği kişiler de, ne
pahasına olursa olsun, o sırları korumakla yükümlüdür. Kaçarken sığındıkları
ormanda Tristan ve Iseut’nün yerini Kral Marc’a ihbar eden ormancı halk
tarafından lanetlenir. Bu ihanetin bedelini korkunç bir şekilde canıyla öder.
Yanlışlıkla içtikleri iksirin etkisiyle de olsa, sonuçta Tristan ve Iseut’nün aşkı
bir zina ilişkisidir ve halkı tarafından çok sevilen Kral Marcbu hikâyede
ihanetin kurbanıdır. Buna karşın içinde bazı din adamlarının da bulunduğu
halkın âşıklara arka çıkması, onlara yardımcı olmak için elinden geleni yapması,
üstelik Ortaçağ gibi son derece dinsel bir dönemde, oldukça şaşırtıcıdır. Bu
örnekte olduğu gibi, gerçek aşk kutsanır ve halkın gözünde her şeyin üstünde
saygı duyulan bir olgu olarak resmedilir.
Aşığın sırrı koruması da liyakat ölçülerinden biridir. Peri masalı olarak
niteleyebileceğimiz Mélusine hikâyelerinin tamamı sır ve sırrın ifşa edilmesi
izleği üzerine kuruludur. Marie de France Lanval’in Masal’nda (Lai de
Lanval) Kral Arthur’un sarayında şövalye olan Lanval’in hikâyesini anlatır.
Arthur’un ganimetten pay vermeyi unuttuğu Lanval bir süre sonra yoksullaşır,
saray çevresindeki yerini kaybeder ve doğduğu toprakları terk etmek zorunda
kalır. Bir derenin kenarında –dereler, çeşme başları ya da ormanlar
7
perilerin
ortaya çıktığı yerlerdir- birbirinden güzel iki genç kız görür. Kızlar onu daha ilk
görüşte âşık olduğu, Kraliçe Semiramis’i güzellikte, İmparator August’ü de
zenginlikte kıskandıracak kadar güzel ve zengin olan Efendilerinin yanına
7
Yukarıda özetlediğimiz Aşk Kuralları’nın bulunuş hikâyesinde, Bröton şövalyeye yardım eden,
saraya girdiği zaman yanlış hamleler yapmaması için ona akıl verenormanda önüne çıkan yine bir
peridir. Periler her şeye önceden vakıftırlar: ormandaki peri de, Lanval’in karşılaştığı peri de
kahramanlarımızın başına gelenleri daha onlar anlatmadan bilirler.
Bezci, E. (2016). Düşsel Ortaçağ’da Aşkın Kanunu: Bir Saray Edebiyatı Okuma Kılavuzu
Olarak André Le Chapelain’in Aşka Dair Adlı Yapıtı. Humanitas, 4(8), 1-14
13
götürürler. Lanval daha tek bir laf edemeden büyüleyici peri ona: “Lanval,
yurdumu bırakıp sizi bulmak için uzak yoldan geldim. Eğer aşka layık
olduğunuzu kanıtlarsanız, ne bir imparatorun, ne bir kontun, ne de bir kralın
erişemeyeceği mutluluklara erişirsiniz. Çünkü sizi her şeyden daha çok
seviyorum” der (France, s. 141). Bütün Mélusine hikâyelerinde olduğu gibi bu
perinin de bir şartı vardır: beraber olduklarını, her ne sebeple olursa olsun, hiç
kimseye söylemeyecek ve bu sırrı kendisine saklayacaktır. Yoksa hem perinin
aşkından, hem de birden bire kavuştuğu bütün zenginliklerden yoksun
kalacaktır. Lanval mutlu bir şekilde kente geri döner. Ne var ki, orada kendisine
göz koyan kraliçenin aşkını reddettiği zaman, bunu içine sindiremeyen kraliçe
tarafından eşcinsel olmakla suçlanır. O da kendisini temize çıkartmak için,
hizmetçilerinin bile kraliçeden daha güzel olduğu bir kadınla birlikte olduğunu
söylemek zorunda kalır. Bunu söyler söylemez büyü bozulur ve her şeyini
kaybeder. Kendisini aklayabilecek tek kişi olan periyi araması de boşunadır: aşk
bir büyüdür ve bu “ihaneti” affetmez. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de kral
ve kraliçe tarafından yalan söylemek ve iftira atmakla suçlanarak mahkeme
önüne çıkartılır. Yitip giden perinin varlığını kanıtlayamadığı için yargıçlar
tarafından mahkûm edilir. Neyse ki, son anda, birbirinden güzel perilerin
eşliğinde, gösterişli bir biçimde şatonun salonuna girer.
Aşk mahkemeleri’nde
8
bu konuyla ilgili verilen bir karar, Saraylı aşkın bu
konuda ne kadar duyarlı olduğunu göstermesi bakımından çarpıcı bir örnek
oluşturur: Dava konusu, aşk hayatıyla ilgili en mahrem sırları utanmadan ifşa
eden bir şövalyenin bu kabul edilemez davranışıdır. Davacı taraf yani“aşk
şövalyeliğine hizmet edenler”,bu ihanetin cezasız kalmaması ve diğerlerine kötü
örnek oluşturmaması için davalı şövalyenin ağır bir biçimde cezalandırılmasını
talep ederler. Gaskonya’daki Saraylı Kadınlar Meclisi toplanıp, oybirliğiyle şu
kararı alır: Suç işleyen şövalye ömür boyu aşktan men edilecek, diğer şövalyeler
ve soylu kadınlar tarafından hor görülüp, dışlanacaktır. Herhangi bir kadın bu
kararı hiçe sayıp, o şövalyeye gönül vermeye yeltenirse, o da aynı kaderi
paylaşacaktır (Chapelaine, 2002, s. 174).
Sonuç
Görüldüğü üzere Ortaçağ’da aşkın kanunu da vardır mahkemesi de. Yazılı
olmasa da, aşk her zaman kimi kanunlara tâbî olmuştur. Bugün bile zihnimizde
canlanan ideal aşk imgesi söz konusu dönemdeki finamor’dan başkası değildir
aslında. Nitekim Jacques le Goff “Edebiyatın bize sunduğu Saraylı aşk modelini
günümüzde kadınlara karşı takınılan o courtois tavırda hâlâ buluruz” (Goff,
2002) der. Aşkın yaşanma biçimi döneme ve kültürlere göre değişiklik gösterse
8
Burada bir parantez açıp “Aşk Mahkemeleri’nden söz etmek gerekir. André le Chapelain
kitabında, içlerinde Champagne Kontesi Marie’nin de olduğu Saraylı kadınlar tarafından verilmiş
aşkla ilgili yirmi bir yargı kararını aktarır. Gerçek bir mahkemeyle aynı biçimde çalışan bu
kurmaca Aşk Mahkemeleri, davalı ve davacı âşıklar arasındaki ihtilaflı durumlarda hakemlik
yapıp, karara bağlarlar. “Dava”konuları incelendiğinde verilen kararların yine aşk kurallarına
dayandırıldığını söyleyebiliriz. Başka bir deyişle, aşk bu kurmaca Aşk Mahkemelerinde somut
örneklerle muhakeme edilir.
13