Karl Marx'ın ve Friedrich Engels'in



Yüklə 445 b.
səhifə7/7
tarix29.10.2017
ölçüsü445 b.
#7580
1   2   3   4   5   6   7

İkincisi, Ortodoks Marksizm iki aşamalı devrim stratejesini savunma eğilimindedir. Burjuva devrimi, sosyalist devrim oluşmadan önce yer almak zorundadır. Birçok üçüncü dünya ülkesi geri olduğundan, Ortodoks Marksizm burjuva devriminin mevcut aşamasını gerçekleştirmek için ilerici burjuvaziden büyük umutlar beslemektedir. Bununla birlikte Neo-Marksizm, üçüncü dünyadaki mevcut durumun sosyalist devrim için olgunlaştığına inanmaktadır. Neo-Marksizm burada ve şimdi devrimi istemektedir. Burjuvazi, emperyalizmin oluşumu ve seçeneği olarak algılanır ve üretim güçlerinin kurtarıcısı olarak rolünü yerine getirebilme yeteneğindedir.

  • İkincisi, Ortodoks Marksizm iki aşamalı devrim stratejesini savunma eğilimindedir. Burjuva devrimi, sosyalist devrim oluşmadan önce yer almak zorundadır. Birçok üçüncü dünya ülkesi geri olduğundan, Ortodoks Marksizm burjuva devriminin mevcut aşamasını gerçekleştirmek için ilerici burjuvaziden büyük umutlar beslemektedir. Bununla birlikte Neo-Marksizm, üçüncü dünyadaki mevcut durumun sosyalist devrim için olgunlaştığına inanmaktadır. Neo-Marksizm burada ve şimdi devrimi istemektedir. Burjuvazi, emperyalizmin oluşumu ve seçeneği olarak algılanır ve üretim güçlerinin kurtarıcısı olarak rolünü yerine getirebilme yeteneğindedir.



Son olarak, sosyalist devrim oluşursa, Ortodoks Marksizm kentlerdeki endüstriyel proleterya tarafından sosyalist devrimi geliştirmek ister. Diğer taraftan Neo-Marksizm, sosyalist devrimin Küba ve Çin yoluna cezbetmektedir. Neo- Marksizm, kırsaldaki köylülerin devrimci potansiyel gücü için yüksek oranda umut beslemekte ve devrimci favori stratejisi için gerilla savaşının gerektiğine inanmaktadır.

  • Son olarak, sosyalist devrim oluşursa, Ortodoks Marksizm kentlerdeki endüstriyel proleterya tarafından sosyalist devrimi geliştirmek ister. Diğer taraftan Neo-Marksizm, sosyalist devrimin Küba ve Çin yoluna cezbetmektedir. Neo- Marksizm, kırsaldaki köylülerin devrimci potansiyel gücü için yüksek oranda umut beslemekte ve devrimci favori stratejisi için gerilla savaşının gerektiğine inanmaktadır.



NEO MARKSİZM teorisi çizgisel evrim teorisini reddeder ve ilişkiyi şu şekilde anlatır: Az gelişmişlik, kapitalizmden önce gelen gerilik durumu değildir; bağımlı kapitalizm olarak bilinen kapitalist kalkınmanın özel bir biçimi ve sonucudur. Bağımlılık şartlandırıcı bir durumdur. Bu durumda bir grup ülkenin ekonomisi diğer bazılarının kalkınma ve genişlemesiyle koşullandırılır. Bu ekonomiler arasında veya bu ekonomilerle dünya ticari sistemi arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinde, bazı ülkeler kendi gücüyle genişler ve diğerleri, bağımlı durumda oldukları için, ancak egemen ülkelerin gelişmesinin bir yansıması olarak genişleyebilirler. Bağımlılık bu ülkelerin geri kalmasına ve sömürülmesine neden olur. Bağımlılık uluslararası işbölümüne dayanır. Bu işbölümü bazı ülkeleri kalkındırırken, dünyanın güç merkezleri tarafından koşullanmış ve bu merkezlere bağlı olan diğerlerininkini engeller. Bağımlılığın tarihsel biçimleri şunlardır: (a) dünya ekonomisinin temel yapısı; (b) kapitalist merkezlerdeki egemen ekonomik ilişki biçimleri, ki dışa doğru uzanır; (c) yan (bağımlı) ülkelerdeki var olan ekonomik ilişkiler, ki bunlar kapitalist yayılmayla ortaya çıkan uluslararası ekonomik ilişkiler şebekesi içinde bağımlılık durumuna sokulan ülkelerdir.

  • NEO MARKSİZM teorisi çizgisel evrim teorisini reddeder ve ilişkiyi şu şekilde anlatır: Az gelişmişlik, kapitalizmden önce gelen gerilik durumu değildir; bağımlı kapitalizm olarak bilinen kapitalist kalkınmanın özel bir biçimi ve sonucudur. Bağımlılık şartlandırıcı bir durumdur. Bu durumda bir grup ülkenin ekonomisi diğer bazılarının kalkınma ve genişlemesiyle koşullandırılır. Bu ekonomiler arasında veya bu ekonomilerle dünya ticari sistemi arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisinde, bazı ülkeler kendi gücüyle genişler ve diğerleri, bağımlı durumda oldukları için, ancak egemen ülkelerin gelişmesinin bir yansıması olarak genişleyebilirler. Bağımlılık bu ülkelerin geri kalmasına ve sömürülmesine neden olur. Bağımlılık uluslararası işbölümüne dayanır. Bu işbölümü bazı ülkeleri kalkındırırken, dünyanın güç merkezleri tarafından koşullanmış ve bu merkezlere bağlı olan diğerlerininkini engeller. Bağımlılığın tarihsel biçimleri şunlardır: (a) dünya ekonomisinin temel yapısı; (b) kapitalist merkezlerdeki egemen ekonomik ilişki biçimleri, ki dışa doğru uzanır; (c) yan (bağımlı) ülkelerdeki var olan ekonomik ilişkiler, ki bunlar kapitalist yayılmayla ortaya çıkan uluslararası ekonomik ilişkiler şebekesi içinde bağımlılık durumuna sokulan ülkelerdir.



Neo Marksist teoriye göre, dünya sisteminde bir parçanın gelişmesi ve kalkınması diğer parçaların sırtından olmaktadır. Bu oluşum mekanizmaları; ticaret ve dengesiz mübadele, artı değerin merkez ülkelere transferi, teknolojinin az gelişmiş ülkelere yayılmasını önleyen sınırlı koşullar altında bu ülkelere transferi ve bu transferin metropolitan sahiplerine kazanç sağlamasıdır. Azgelişmişlik, bu ülkelerin dünya kapitalist sistemine entegrasyonuyla ortaya çıkmış kendine özgü birer sosyal ekonomik yapı tipidir. Bağımlı ülkeler, özerk, kendi kendini yürüten ve besleyen büyüme kapasitesine sahip değildir ve sadece metropolün gelişmesiyle gelişebilirler.

  • Neo Marksist teoriye göre, dünya sisteminde bir parçanın gelişmesi ve kalkınması diğer parçaların sırtından olmaktadır. Bu oluşum mekanizmaları; ticaret ve dengesiz mübadele, artı değerin merkez ülkelere transferi, teknolojinin az gelişmiş ülkelere yayılmasını önleyen sınırlı koşullar altında bu ülkelere transferi ve bu transferin metropolitan sahiplerine kazanç sağlamasıdır. Azgelişmişlik, bu ülkelerin dünya kapitalist sistemine entegrasyonuyla ortaya çıkmış kendine özgü birer sosyal ekonomik yapı tipidir. Bağımlı ülkeler, özerk, kendi kendini yürüten ve besleyen büyüme kapasitesine sahip değildir ve sadece metropolün gelişmesiyle gelişebilirler.



Baran, Neo Marksizm’ in babası olarak tanımlanır. Baran, Frank, Wallerstein ve diğer Neo Marksistler belli noktalarda birbirlerinden ayrılsalar da, hepsi de özellikle milletlerarası siyasal ekonomide ticaret kalıbına eğilmiş ve ticari kapitalin devri ve egemen dünya kapitalist sisteminin uydu(yan) sahalara etkisiyle ilgilenmişlerdir. Baran, Marksist teoride ilk kez az gelişmişliği ele almış ve kapitalizmle azgelişmişlik üzerinde durmuştur. Baran'a göre az gelişmiş ülkelerdeki ekonomik kalkınma, ileri kapitalist ülkelerin egemen çıkarlarına esasında ters düşer. Endüstrileşmiş ülkelere birçok önemli ham maddesi ve bu ülkelerin firmalarına geniş ölçüde çıkar ve yatırım alanları sağlayan geri kalmış dünya, kapitalist Batı için daima vazgeçilmez bir yaşama alanını temsil etmiştir. Bu nedenle, Amerika'daki yönetici sınıflar “kaynak ülkeler” denen bu ülkelerin endüstrileşmesine şiddetle karşı çıkmışlardır.

  • Baran, Neo Marksizm’ in babası olarak tanımlanır. Baran, Frank, Wallerstein ve diğer Neo Marksistler belli noktalarda birbirlerinden ayrılsalar da, hepsi de özellikle milletlerarası siyasal ekonomide ticaret kalıbına eğilmiş ve ticari kapitalin devri ve egemen dünya kapitalist sisteminin uydu(yan) sahalara etkisiyle ilgilenmişlerdir. Baran, Marksist teoride ilk kez az gelişmişliği ele almış ve kapitalizmle azgelişmişlik üzerinde durmuştur. Baran'a göre az gelişmiş ülkelerdeki ekonomik kalkınma, ileri kapitalist ülkelerin egemen çıkarlarına esasında ters düşer. Endüstrileşmiş ülkelere birçok önemli ham maddesi ve bu ülkelerin firmalarına geniş ölçüde çıkar ve yatırım alanları sağlayan geri kalmış dünya, kapitalist Batı için daima vazgeçilmez bir yaşama alanını temsil etmiştir. Bu nedenle, Amerika'daki yönetici sınıflar “kaynak ülkeler” denen bu ülkelerin endüstrileşmesine şiddetle karşı çıkmışlardır.



Baran, tekelci sermayenin kişiye ve topluma etkisiyle ilgilendi ve az gelişmiş ülkelerdeki kapitalizmin usdışılığını ve adaletsizliğini inceledi. Kalkınma konusunda Baran, Marx, Lenin, Rosa Luxemburg ve benzerlerinin, kapitalizmin “durgunluğa”, emperyalizme ve siyasal krizlere doğru evrim yöneliminde olduğuna ilişkin görüşlerinin doğrulandığını öne sürmüştür. Baran günümüzde koloniciliği bağımlılıkla eşitlemiştir ve bağımlı ülkelerin gelişmiş ülkelerin eskiden yaptığı şekilde birikim elde edemeyeceklerini ve tekelci kapitalin üstesinden gelemeyeceklerini savunur.

  • Baran, tekelci sermayenin kişiye ve topluma etkisiyle ilgilendi ve az gelişmiş ülkelerdeki kapitalizmin usdışılığını ve adaletsizliğini inceledi. Kalkınma konusunda Baran, Marx, Lenin, Rosa Luxemburg ve benzerlerinin, kapitalizmin “durgunluğa”, emperyalizme ve siyasal krizlere doğru evrim yöneliminde olduğuna ilişkin görüşlerinin doğrulandığını öne sürmüştür. Baran günümüzde koloniciliği bağımlılıkla eşitlemiştir ve bağımlı ülkelerin gelişmiş ülkelerin eskiden yaptığı şekilde birikim elde edemeyeceklerini ve tekelci kapitalin üstesinden gelemeyeceklerini savunur.

  • Baran'a göre, az gelişmiş olan ülkelerin sömürüsü kapitalizmin Batı'da gelişmesinde hayati bir rol oynadı ve bu ülkelerin kendilerinin gelişmesini engelledi.



Frank da birçokları gibi Batı'nın gelişmesini ve diğerlerinin gelişmemesini, Batı'nın diğerlerini sömürmesine ve ekonomik artı değerlerinin gasp edilmesine bağlar.

  • Frank da birçokları gibi Batı'nın gelişmesini ve diğerlerinin gelişmemesini, Batı'nın diğerlerini sömürmesine ve ekonomik artı değerlerinin gasp edilmesine bağlar.

  • Gelişme ve az gelişme kapitalizmin bazı içsel çelişkilerinin sonucudur. Birinci çelişki: Kapitalizm diğerlerinin tahribi üzerinde yükselir, yani diğerlerinin ekonomik artı değerlerinin gaspı ve kaynaklarının kullanılıp tüketilmesi üzerinde... İkinci çelişki: Kapitalizm metropolitan merkez ve yan uydulara kutuplaşır. Kapitalizm uydunun iç ekonomisini aynı çelişkiyle gebe bırakır ve böylece “metropolis - uydu” kutuplaşması uydularda da yaratılır. Bu durum az gelişmiş ülkelerin metropolist kapitalistlerinden az gelişmiş ülkelerin işçilerine kadar uzanan metropolis - uydu ilişkileri zincirini oluşturur. Kimsenin uydusu olmayan Batı sermayedar ve yönetici sınıfları az gelişmiş ülkelerin başkentleri için metropol olarak, başkentler de kendi ülkelerinin bölgesel ve yerel merkezleri için metropol olarak faaliyet gösterirler.



Yerel toprak sahipleri ve tüccarlar kendi köylüleri, kiracıları ve topraksızları için metropolis görevi görür. Bu en alttaki gruplar herkesin uydusu ve hiç kimsenin metropolisi değildir. Her ara uydu kendi uydusunu sömürerek ekonomik artı değerin bir kısmını kendine bir kısmını da sisteme emer. Bu süreçte toplanan artı değer sonuçta dünya metropolisine ulaşır ve oradaki burjuvaziyi zenginleştirir (Frank, 1970:7).

  • Yerel toprak sahipleri ve tüccarlar kendi köylüleri, kiracıları ve topraksızları için metropolis görevi görür. Bu en alttaki gruplar herkesin uydusu ve hiç kimsenin metropolisi değildir. Her ara uydu kendi uydusunu sömürerek ekonomik artı değerin bir kısmını kendine bir kısmını da sisteme emer. Bu süreçte toplanan artı değer sonuçta dünya metropolisine ulaşır ve oradaki burjuvaziyi zenginleştirir (Frank, 1970:7).

  • Frank'a göre, az gelişmiş ülkelerin burjuvazisi, metropolis burjuvazisi gibi, kendi boyunduruğundaki sınıflardan artı değeri gasp etmede araçtır. Fakat kendisi metropolis tarafından sömürüldüğü için, Batı burjuvazisinin Batı'da gördüğü klasik kalkınma rolünü yapamayacak kadar zayıftır. Dolayısıyla lumpen burjuvaziden başka bir şey değildir.



Novack'a göre kapitalizmin yayılmasıyla bir dünya pazarı ortaya çıktı ve kapitalizm, bütün kapitalist öncesi biçim ve ilişkilere girdi, fakat bu kapitalizm-öncesi ilişkilerin çoğu kaldı.

  • Novack'a göre kapitalizmin yayılmasıyla bir dünya pazarı ortaya çıktı ve kapitalizm, bütün kapitalist öncesi biçim ve ilişkilere girdi, fakat bu kapitalizm-öncesi ilişkilerin çoğu kaldı.

  • Belçikalı ekonomist Ernest Mandel'in düşünceleri Novack'ın görüşlerinin çoğunun kaynağıdır. Mandel “geç kapitalizm” (late capitalism) görüşüyle, Marks, Lenin ve Troçki'nin fikirlerini birleştirip dünyanın İkinci Dünya Savaşı'ndaki durumuna göre “yenilemeye” çalışmıştır. Mandel’in yaklaşımında “Kapitalizm, üretimi sınırsız ölçüde genişletmek, etki alanını bütün dünyaya yaymak ve bütün insanları potansiyel satın alıcılar olarak hesaba katmak eğilimindedir”. Kapitalist gelişme ve az gelişmişlik konusunda Mandel, devletlerin, bölgelerin ve endüstrinin dengesiz ve birleşik gelişmesine işaret ederek, bir gelişme ve az gelişmişlik sistemi belirlemiştir. Bu sistemde her parça birbiriyle karşılıklı ilişkidedir.



Böylece artı-değer kar şeklinde, az gelişmiş ülke ve bölgelerin (kolonilerin ve yarı kolonilerin) sırtından sağlanır. Dolayısıyla kalkınma ancak az gelişmeyle birliktelik içinde olur: Az gelişmişliği sürdürür ve kendini bu sürdürme sayesinde kalkındırır .Mandel'e göre, az gelişmiş bölgeler olmaksızın artı değerin endüstrileşmiş bölgelere transferi olamazdı, çünkü kapitalist dünya sistemi bütünleşik ve hiyerarşileşmiş bir gelişme ve az gelişme bütünüdür ve bu, farklı dönemlerde farklı biçimler almıştır. Serbest rekabet kapitalizmi döneminde, gelişme ve az gelişme bölgesel yan yanalık içindeydi. Klasik emperyalizm döneminde, 1945’den önce, bu emperyalist devletlerin gelişmesi ve koloni ve yarı koloni ülkelerdeki az gelişme uluslararası yan yanalıktaydı. Geç kapitalizm döneminde büyüme sektörlerindeki gelişmenin ve diğerlerindeki az gelişmenin genel endüstriyel yan yanalığında yatar.

  • Böylece artı-değer kar şeklinde, az gelişmiş ülke ve bölgelerin (kolonilerin ve yarı kolonilerin) sırtından sağlanır. Dolayısıyla kalkınma ancak az gelişmeyle birliktelik içinde olur: Az gelişmişliği sürdürür ve kendini bu sürdürme sayesinde kalkındırır .Mandel'e göre, az gelişmiş bölgeler olmaksızın artı değerin endüstrileşmiş bölgelere transferi olamazdı, çünkü kapitalist dünya sistemi bütünleşik ve hiyerarşileşmiş bir gelişme ve az gelişme bütünüdür ve bu, farklı dönemlerde farklı biçimler almıştır. Serbest rekabet kapitalizmi döneminde, gelişme ve az gelişme bölgesel yan yanalık içindeydi. Klasik emperyalizm döneminde, 1945’den önce, bu emperyalist devletlerin gelişmesi ve koloni ve yarı koloni ülkelerdeki az gelişme uluslararası yan yanalıktaydı. Geç kapitalizm döneminde büyüme sektörlerindeki gelişmenin ve diğerlerindeki az gelişmenin genel endüstriyel yan yanalığında yatar.



Wallerstein'e göre 16. yüzyıldan beri dünya kapitalist ekonomisi vardır ve coğrafya olarak üç bölgede toplanırlar: Merkez, yarı perifer (yarı yan) ve perifer (yan). Merkez, sisteme egemendir; perifer ve yarı periferin ekonomik artı-değerini süzer alır. Milli devletler ayrı veya paralel tarihe sahip olan toplumlar değildir. Bir bütünü yansıtan parçalardır. Dünyanın farklı ülkeleri kapitalist dünya ekonomisinde farklı roller oynarlar. Farklı iç sosyo-ekonomik profillere ve farklı politikalara sahiptirler. Bir ülkenin iç sınıf çelişkisini ve siyasal mücadelelerini anlamak için önce bu ülkeyi dünya ekonomisine yerleştirmek gerekir. Böylece, belli bir devlet içindeki belli grupların avantajına veya dezavantajına olan çeşitli siyasal ve kültürel girişimlerin, bu dünya ekonomisi içinde bir pozisyonu değiştirme veya tutma yollarını anlayabiliriz.

  • Wallerstein'e göre 16. yüzyıldan beri dünya kapitalist ekonomisi vardır ve coğrafya olarak üç bölgede toplanırlar: Merkez, yarı perifer (yarı yan) ve perifer (yan). Merkez, sisteme egemendir; perifer ve yarı periferin ekonomik artı-değerini süzer alır. Milli devletler ayrı veya paralel tarihe sahip olan toplumlar değildir. Bir bütünü yansıtan parçalardır. Dünyanın farklı ülkeleri kapitalist dünya ekonomisinde farklı roller oynarlar. Farklı iç sosyo-ekonomik profillere ve farklı politikalara sahiptirler. Bir ülkenin iç sınıf çelişkisini ve siyasal mücadelelerini anlamak için önce bu ülkeyi dünya ekonomisine yerleştirmek gerekir. Böylece, belli bir devlet içindeki belli grupların avantajına veya dezavantajına olan çeşitli siyasal ve kültürel girişimlerin, bu dünya ekonomisi içinde bir pozisyonu değiştirme veya tutma yollarını anlayabiliriz.



Wallerstein'e göre, merkez, yarı perifer ve perifer, günlük tüketim için gerekli mallardaki dünya pazarı ticaretiyle birbirine bağlıdır; merkez (Batı) sisteminin “yan” sayesinde gelişir ve “yan” bu süreç sonucu gelişmez. Wallerstein'e göre, bugün üç parçalı dünya egemenliği sistemi vardır: 1. Endüstri üretimi ve ticarileşmiş tarım yapan “merkez” kapitalist devletler; 2. Merkez tarafından sömürülen ve “yan”ı sömüren “yarı yan” devletler (Kanada, Avustralya, Japonya ve İtalya gibi); 3. Temel olarak ihracat ve merkezde tüketim için üretilen sınırlı çeşitteki temel ürünler üzerine uzmanlaşmış “yan” devletler .

  • Wallerstein'e göre, merkez, yarı perifer ve perifer, günlük tüketim için gerekli mallardaki dünya pazarı ticaretiyle birbirine bağlıdır; merkez (Batı) sisteminin “yan” sayesinde gelişir ve “yan” bu süreç sonucu gelişmez. Wallerstein'e göre, bugün üç parçalı dünya egemenliği sistemi vardır: 1. Endüstri üretimi ve ticarileşmiş tarım yapan “merkez” kapitalist devletler; 2. Merkez tarafından sömürülen ve “yan”ı sömüren “yarı yan” devletler (Kanada, Avustralya, Japonya ve İtalya gibi); 3. Temel olarak ihracat ve merkezde tüketim için üretilen sınırlı çeşitteki temel ürünler üzerine uzmanlaşmış “yan” devletler .

  • Wallerstein'e göre, bağımlılık ve az gelişmişlikten kurtulmanın tek yolu Batı ile ilişkilerin kesilmesidir; bunun barışçıl yolla yapılması olanaksızdır, dolayısıyla tek çare alttan gelen protesto ve devrimdir.



Mısırlı Samir Amin, kapitalizmi dünya seviyesinde iki kategoride inceler: merkez ve uydu. Merkez ve uydu arasındaki temel fark şudur: Merkezdeki kapitalist ilişkiler içsel süreçlerin neticesidir ve uydudaki kapitalist ilişkiler dışarıdan sokulmuştur. Dolayısıyla, merkez ekonomiler otosentriktir. Otosentrizm, kitle tüketim mallarını üreten sektörle sermaye malları üreten sektör arasındaki içsel ilişkinin dengeli olması demektir. Bunun aksine, uydu ekonomileri kendilerine hükmeden merkezdeki birikimin mantığına tabidirler. Uydu ekonomilerde düşük ücretler, ve dolayısıyla yüksek işgücü verimi dengesiz mübadele ve süper sömürü için temel olur.

  • Mısırlı Samir Amin, kapitalizmi dünya seviyesinde iki kategoride inceler: merkez ve uydu. Merkez ve uydu arasındaki temel fark şudur: Merkezdeki kapitalist ilişkiler içsel süreçlerin neticesidir ve uydudaki kapitalist ilişkiler dışarıdan sokulmuştur. Dolayısıyla, merkez ekonomiler otosentriktir. Otosentrizm, kitle tüketim mallarını üreten sektörle sermaye malları üreten sektör arasındaki içsel ilişkinin dengeli olması demektir. Bunun aksine, uydu ekonomileri kendilerine hükmeden merkezdeki birikimin mantığına tabidirler. Uydu ekonomilerde düşük ücretler, ve dolayısıyla yüksek işgücü verimi dengesiz mübadele ve süper sömürü için temel olur.

  • Amin'e göre, emperyalist dönemde yeni kapitalist merkezlerin kurulmasına kapılar kapalıdır ve sosyalist devrim gereklidir. Amin'in bunu söylediği 25 sene önceki durumla bugün farklıdır: Gerçekte, uluslararasılaşma, Japonya'nın güçlenmesi ve Avrupa’nın ekonomik birlikle getirdiği mücadeleyle ekonomik tek merkezlilik anlamını yitirmeye başlamıştır.



Amin'de dünyadaki temel çelişki emperyalist merkez ile uydu halklarıdır. Dolayısıyla, uydu’da sosyalist devrim milli kurtuluştan farklı değildir. Yerel burjuvazinin liderliğinde ulusal kurtuluş imkansızdır; bu nedenle önderlik edecekler köylüler ve işçi kitleleridir.

  • Amin'de dünyadaki temel çelişki emperyalist merkez ile uydu halklarıdır. Dolayısıyla, uydu’da sosyalist devrim milli kurtuluştan farklı değildir. Yerel burjuvazinin liderliğinde ulusal kurtuluş imkansızdır; bu nedenle önderlik edecekler köylüler ve işçi kitleleridir.

  • Amin, emperyalizmi ana düşman olarak gösterir. Uydunun içsel sınıf yapısını ve bu yapının ilişkisiyle sürdürülen sömürüyü görmemezlikten gelmektir. Bunun siyasal sonuçlarından biri, bu ülkelerdeki işçi hareketleri anti-emperyalist ve anti-kapitalist nutuklarla milliyetçi veya İran’da olduğu gibi dinci anti-emperyalist hükümetler tarafından bastırılır. Ecevit ve Papandreau gibi 1970'lerin sosyal demokratlarının, sosyalist yöne yönelmeksizin anti-emperyalist nutuklarla pozisyonları güçlenir.



.

  • .

  • Amin bağımlılık teorisini Afrika’ya uygulamıştır. Amin'e göre uydunun, özellikle Afrika'nın geriliği uydu ile merkez arasındaki dengesiz mübadeleden dolayıdır. Dünya sisteminin global dengesizliği alçak ve yüksek ücretin ülkeler arasında bölümü üzerine dayanır. Bir kez kuruldu mu, bu dengesizlik dünya pazarının işlemesiyle sürdürülür ve arttırılır; bu yolla merkez, uyduların ekonomilerini kendi ihtiyaçlarına uygun bir biçimde çarpıtır. (Dengesiz uzmanlaşma, peşin para ile satılan mahsul üretimi ve ihracatı, tarım işçilerinin iş yaratmadan proleterleştirilmesi ve üretim sürecinden çekilmesi gibi.). Bu çarpıtma ekonomiye geriletici etki yapar. Bu da modernleşme teorilerinin öngördüğü kendi kendine yeterli büyümeyi engeller.



SOSYAL DEMOKRASİ DAHA FAZLA İLGİ GÖRDÜ

  • SOSYAL DEMOKRASİ DAHA FAZLA İLGİ GÖRDÜ

  • Bu niteliklerinden dolayı Batı'nın ileri sanayi toplumlarında devrimci Marksizm fazla taraftar toplayamamış, temel kişisel özgürlükleri ve güdüleri koruyarak, insanların insanca yaşamasını engelliyen aşırı ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlayan sosyal demokrasi ve demokratik sosyalizm akımları Marksist sosyalizmden daha fazla rey toplamıştır.



SOSYAL DEVLET GELİŞİMİ

  • SOSYAL DEVLET GELİŞİMİ

  • Esasen zamanımızdaki kapitalizm Marx'ın yaşadığı dönemde olduğu gibi, liberal bir kapitalizm de değildir. İşçilerin sendika kurarak çalışma koşullarının kendi lehlerine düzeltilmesi yolunda güç birliği yapmaları, sosyal sigorta ve sosyal yardım organizasyonu ile sosyal güvenliğin sağlanması, devletin sosyal mücadelede sermayedardan yana tutumunu değiştirmesi ve çalışma hayatını düzenleyerek, işçileri koruyan tedbirler alması, ekonomik ve sosyal hayata müdahale ederek ekonomik krizleri önleyebilmesi bizzat Marksistler tarafından Marksist teoride değişiklik yapılması gereğinin ortaya atılmasına neden olmuştur.



Yüklə 445 b.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə