F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2010-20/1
170
olacaktır. Zâtî, sevgilinin yüzüne baktıktan sonra falının “
ferhunde” yani uğurlu olduğunu
söyler:
Mushaf-ı hüsnün bu gün keşf eyledün yüz şevk ile
Ey kamer-tal’at yine ferhunde-fâl itdün beni
Zâtî (Çavuşoğlu, Tanyeri 1987: 313)
Nev‘î’nin Kur’an falından ise “lâ” çıkmıştır. “lâ” Arapçada olumsuzluk edatı
olarak kullanıldığı için anlamı da olumsuzdur. Beyitte geçen bir diğer olumsuzluk edatı
“nefy” de falın pek olumlu anlama gelmediğini gösteren başka bir ipucudur. Zaten Kur’an
fallarında “lâ” genelde iyi bir fal sayılmamaktadır (Temizkan 2007: 73, Sezer 1988: 24).
Fâl ettim idi mushaf-ı hüsninde geldi “lâ”
Bildim ki ‘aşkın etse gerek nefy-i mâsivâ
Nev’î (Tulum, Tanyeri 1977: 592)
Ravzî’nin baktığı Kur’an falı da olumsuz çıkmıştır. Kur’an falında “
seyf âyeti”
geldiğini söyleyen şâir, bunun sonucunda şehâdetinin yakın olduğunu söylemektedir.
Aslında Ravzî’nin falı her hâlükârda olumsuz çıkacaktır. Çünkü klasik Türk
edebiyatındaki telakkiye göre âşığın sonu genelde ölümdür. Fakat aşk uğruna öldükleri
için divan şâirleri kendilerini aşk şehidi sayarlar. Ravzî de bu telakkiye gönderme yapmak
sûretiyle fal inanışına telmihte bulunur:
Tefe’ül eyleyüp açdum nigârun mushaf-ı ‘ışkun
Revân seyf âyeti geldi tarîkumda şehâdet var
Ravzî (Aydemir 2007: 292)
Bâkî ise sevgilinin yüzünü bir güzellik kitabına benzetmektedir. Şâir, sevgilinin
yüzündeki örtüyü açıp yüzünü görünce falının uğurlu olduğunu ifade etmektedir:
Cemâl-i ‘âlem-ârâsından ol mâhun nikâb açdum
‘Aceb ferhunde geldi fâl-i ahvâlüm kitâb açdum
Bâkî (Küçük 1994: 298)
Türk toplumunda kullanılan bir diğer fal türü de ayna falıdır. Türklerin İslam’ı
kabul etmelerinden önceki toplum hayatında önemli bir yere sahip olan Şamanlar,
özellikle aynalara bakarak gelecekten haber verirlerdi (Boratav 1973: 123). Osmanlı
toplumunda ise bazı büyücüler, küre şeklindeki aynalara bakarak kehânette bulunurlarmış
(Pala 2003: 57). Fuzûlî de aynalar vasıtasıyla fala bakma inanışına, sevgilinin yüzünün
güzelliğine gönderme yaparak telmihte bulunmuştur:
Adın etmiş gün alıp bir ‘aks mir’ât-ı felek
Subh gösterdükde sen ruhsâr-ı ferruh-fâlini
Fuzûlî (Akyüz vd. 2000: 276)
Klasik Türk Şiirinde Bazı…
171
Gelecekten haber verdiğini iddia eden kâhinlerin veya müneccimlerin
başvurdukları yöntemlerden biri de suya bir damla zeytin yağı damlatıp damlanın aldığı
şekle göre yorum yapmaktı (Uraz ?: 244). Bâzen de bir kabın içine konulmuş suya
bakılarak davet sözleri tekrarlanır ve bu yolla cinler çağrılırmış. Daha sonra da merak
edilen konular sorularak cinlerden cevapları istenirmiş (Boratav 1973: 123). Süheylî de
bir müneccime gitmiş ve ondan suya bakarak sevgilinin yerini öğrenmek istemiştir:
Kandadur ol mâh-ı burc-ı evc-i hüsnün menzili
Bir haber vir iy müneccim bana lutf it suya bak
Süheylî (Harmancı 2007: 316)
Bir başka fal çeşidi olan yıldız falına göre ise yıldızların birbirine yaklaşmaları ve
uzaklaşmaları veya bir burçta birleşmelerinden anlamlar çıkarılırdı. Eskiden yıldızların
dünyada olanlar, bitenler üzerinde etkileri olduğu gibi insanların talihleri üzerinde de
etkili olduğuna inanılırmış (Uraz ?: 34). Bu inanışa göre herkesin gökte bir yıldızı vardır
ve kaderi bu yıldızın ay, gezegenler, burçlar vb. gök cisimleriyle olan durumlarına göre
değişirdi (Şentürk 1994: 150). Bu yüzden insanlar, doğdukları andan itibaren bir yıldızın
tesirinde olduklarına inanırlardı. Uğurlu bir yıldızın tesirinde doğanlar “yıldızı yüksek,
yıldızı parlak”, uğursuz bir yıldızın tesirinde doğanlar ise “yıldızı düşkün” olarak ifade
edilirdi (Deniz 1992: 109).
Klasik Türk şiirinde ise yıldız falı yorumlanırken sonuç olumlu ise “ferhunde,
ferruh, sa‘îd, beşâret, hüsn...”, olumsuz ise “yıldızı düşük, yıldızı düşkün, yıldızı yok” gibi
ifadeler kullanılır. Süheyli de yıldız falına baktırmış ve müneccim ona falının uğurlu
olmadığını söylemiştir:
Kevkeb-i bahtum görüp cânâ müneccimler didi
Yok beşâret tâli’ünde fâl bir yüzden dahı
Süheylî (Harmancı 2007: 409)
Divan şâirleri falla ilgili inanışlara gönderme yaparken bazen de ihtilâcdan
bahsederler. Günümüzde bile hâlâ kalıntılarını koruyan bu fal türü, insan vücûdundaki
bazı organların istek dışında oynamasından (göz segirmesi vb.) yola çıkarak yapılan
yorumlara dayanırdı (Sezer 1998: 12). İnsanlar yüzyıllar boyunca organlarının istem dışı
hareketlerinin bir olmuşu, bir olanı ya da bir olacağı haber verdiğine inanmışlardır
(Boratav 1973: 31)
Zâtî’ye ait aşağıdaki beyitten o dönemde sînenin seğirmesinin olumlu bir işâret
olduğu inanışının yaygın olduğu görülmektedir:
Sîne segrür sehm irür gâlib kemân-ı yârdan
İhtilâcum Zâtiyâ devlet nişânın depredür
Zâtî (Tarlan 1967: 444)