F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2010-20/1
178
Ter müşg ile yazmış yüzün üstine hatt-ı ‘anberîn
Devr-i kamerde fitne-i âhir zamân virmiş sana
‘Amrî (Çavuşoğlu 1979: 37)
Klasik Türk şiirinde bu inanışa gönderme yapılırken sevgilinin güzellik unsurları
kullanılır. Bilindiği gibi sevgilinin yüzü veya yanağı parlaklığından ve güzelliğinden
dolayı bir aya benzetilir. Sevgilinin yüzünde beliren ayva tüylerinin ise yüzde fitne
çıkardığı tasavvur edilir. Dolayısıyla klasik şiirimizde devr-i kamerden ve fitneden
bahsedildiğinde ay ve hat birlikte zikredilir. Ca’fer Çelebi, Nev’î ve Süheylî’ye ait
aşağıdaki beyitlerde sevgilinin güzellik unsurları olan yanak ve hatın, devr-i kamerle ilgili
olan inanışlarla birlikte tasavvur edildiğini görmekteyiz:
Hatun çü Ca’ferün ey meh günin siyâh itdi
Didüm ki fitne-i âhir zamân imiş bildük
Ca’fer Çelebi (Erünsal 1983: 299)
Hüsn âhır oldı gird-i hadinde belürdi hat
Devr-i kamerde fitne-i âhir zamânı gör
Nev’î (Tulum, Tanyeri 1977: 268)
Süheylî gitmedi kaldı ruhında hâl-i ‘anber-bû
Kamer devrinde zâhir fitne-i âhir zemân gitmez
Süheylî (Harmancı 2007: 293)
Kıyamete yakın bir zamanda ortaya çıkacaklarına inanılan Ye’cûc ile Me’cûc
kavmi de eski Türk şiirinde konu edinilmiştir. Sevgilinin yüzündeki ayva tüylerini Ye’cûc
kavminin askerlerine benzeten İshâk Çelebî, bunların âhir zamanın fitneleri olduğunu
ifade eder:
Rîze-i mülk-i Hıtâ mı bu hat-ı ‘anber-feşân
Leşker-i Ye’cûc mı yâ fitne-i âhir zamân
İshâk Çelebi (Çavuşoğlu, Tanyeri 1990: 259)
Bir hadîs-i şerife dayanan inanışa göre ise kıyamet, cuma günü kopacaktır. Hz.
Peygamber, Cuma gününün özelliklerinden bahsettiği bir hadîsinde “Üzerine güneş
doğan en hayırlı gün cumâ günüdür. Âdem o gün yaratıldı; o gün cennete konuldu ve o
gün cennetden çıkarıldı. Kıyâmet de ancak cumâ günü kopacakdır.” (Davudoğlu 1977:
2384) diye buyurmaktadır:
Zâtî bu inanışı, sevgilinin boyuyla ilişkilendirerek “serv, kâmet, râst” kavramlarıya
anlam ilişkisi kurmak sûretiyle ifade etmektedir. Çünkü sevgili yürüyünce fitne kopar,
kıyamet olur:
Klasik Türk Şiirinde Bazı…
179
‘Âlemi itdi helâk ol serv-kâmet cum’a gün
Râst dirler bu sözi kopar kıyâmet cum’a gün
Zâtî (Çavuşoğlu, Tanyeri 1987: 103)
Ravzî aynı inanışa telmihte bulunurken kıyamet esnasında tekbîr getirilmesi
gerektiği inanışına da vurgu yapar:
Çün ikâmet okıdı hep turdı ayağ üzre halk
Pes kıyâmet şüphesiz bildüm ki kopar Cum’a gün
Ravzî (Aydemir 2007: 404)
Cinânî, sevgilinin yürüyüşüyle birlikte kıyametin kopacağını zanneden âşıkların
tekbir getirdiklerini söyleyerek yaşadığı dönemdeki halk inanışına telmihte bulunmuştur:
Gelüp bin nâz ile reftâre ‘arz-ı kâmet itdükçe
Gören tekbîr idüp tahsîn ider ol serv-i âzâde
Cinânî (Okuyucu 1994: 585)
Bâkî, sevgilinin bedenininde hiç kıl bulunmayışını, kıyamette hiç gece olmayacağı
inancından hareketle açıklamıştır:
Nola mûdan eser olmasa hîç ol serv-ķâmetde
Şeb olmaz hep ser-â-ser rûz olur dirler ķıyâmetde
Bâkî (Küçük 1994: 451)
Kadir Gecesiyle İlgili İnanışlar
Klasik Türk edebiyatında kutsal gecelere ait inanışlardan da bahsedilir. Özellikle
Kadir gecesine ait inanışlar, klasik şiirimizde sıkça bahis konusu olmuştur. Bunlardan en
önemlisi ise bu gece boyunca bütün kâinatın sükûnet içinde olacağıdır. Halk inanışlarına
göre Kadir gecesinde ağaçlar secde eder, sular da akmaz dururmuş. (Onay 2000: 270).
Zâtî’ye ait aşağıdaki beyitlerde de bu inanışın tezahürlerini açıkça görmekteyiz:
Eglen sevâd-ı şi’rüm ile gitme çağ çağ
Ey mâh kadr gicesi akar sular turur
Zâtî (Tarlan 1967: 208)
Serv-i surâhî itmez idi secde gâlibâ
Bu gice Kadr gicesi olmasa ey nigâr
Zâtî (Tarlan 1967: 452)
Meleklerle İlgili İnanışlar
Klasik Türk edebiyatının temel kaynaklarından olan din, aynı zamanda bazı halk
inanışlarının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Kaynağı bir hadîs-i şerîfe dayandırılan bir
halk inanışına göre köpeğin bulunduğu yere meleklerin giremeyeceği söylenir. Bu
inanışla ilgili hadîs, Sahîh-i Buhârî’de şöyle geçmektedir: “İçinde kelb ve (canlı hayvan)
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2010-20/1
180
sûreti bulunan eve (rahmet) melekler(i) girmez!” (Zebîdî 1983: 157) Tâbiî bu inanışın
temelinde köpeğin İslam dininde necis bir havyan sayılması yatmaktadır. Bu örnek
bizlere bazı halk inanışlarının dinî kökenli olabileceğini de göstermektedir.
Rûhî, sevgiliyi bir meleğe, rakîbi ise bir köpeğe benzetmek sûretiyle sevgilinin
rakîbin evine gitmesine şaşırmaktadır. Çünkü sevgilinin (melek), rakîbin (köpek)
bulunduğu yere girmesi mümkün değildir:
Gitdügi hâne-i ağyâra ‘acebdür yârun
Seg olan hâneye girmez bu meseldür ki melek
Rûhî (Ak 2001: 726)
İsimlerle İlgili İnanışlar
Klasik şiirimizde isimlerle ilgili inanışlara da yer verilmiştir. Her toplumda farklı
bir geleneğe sahip olan ad koymanın, Türk kültüründe kişiliği belirleyen bir özellik
olarak da karşımıza çıktığını görmekteyiz. Eskilerin deyimiyle ismiyle müsemmâ olma
yani isminin anlamına uygun bir kişiliğe sahip olması şeklinde nitelendirilen bu gelenek,
halk kültüründe önemli bir yere sahiptir. Bu yüzden çocuklara, büyük işlerle, yiğitliği ve
büyük başarıları ile ün salmış bir kişinin adını vermek bir gelenek olmuştur. Bu sayede
adın asıl sahibinin niteliklerinin adla birlikte yeni sahibine de geçeceğine inanılırmış
(Boratav 1973: 109).
Âdem kelimesini “insanoğlu, adam” ve ilk peygamber, ilk insan Hz. Âdem
anlamında tevriyeli olarak kullanan İshak Çelebi, bu inanıştan hareketle cennete gitmek
isteyenlerin Âdem adını kullanmalarını tembihlemektedir:
Riyâz-ı huld ise maksûdun isme meşgûl ol
Eger ki âdem isen bulasın müsemmâyı
İshâk Çelebi (Çavuşoğlu, Tanyeri 1990: 332)
Aynı inanışa Cinânî de telmihte bulunmaktadır. Şâir, beytin ikinci mısrasında
isimlerin insanların kişiliğinde etkili olduğunu açıkça belirtmektedir:
N’ola ‘âbid olup bir iki gün meyl-i salâh itsek
Olur te’sîri her ismün müsemmâsında sultânum
Cinânî (Okuyucu 1994: 544)
Yahyâ Bey aşağıdaki beyitte, isimlerle ilgili olarak farklı bir inanışa yer vermiştir.
Bu inanışa göre isimler veya lakaplar gökten inmiştir. Muhtemelen bu inanış, Kur’an’da
geçen “Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti...” (Kur’ân-ı Kerîm, 2/31) âyetine
dayanmaktadır. Halkın çocuklara isim verirken Kur’an’a başvurması da bu inanışa
kaynaklık etmiş olabilir. Çünkü Kur’an, Allah katından inmiştir. Dolayısıyla isimler de
Klasik Türk Şiirinde Bazı…
181
göklerden inmiştir. Bu inanışa divan şâirleri değişik vesilelerle telmihte bulunmuşlardır.
İshâk Çelebi, göz yaşlarının bir yağmur gibi aktığını söyleyerek bu inanışa
göndermede bulunur. Yahyâ Bey ise sevgilinin dudağının can verici özelliğinden yola
çıkarak Hz. İsâ’nın yaşadığına inanılan göğün dördüncü katından ineceğini tasavvur
etmiştir:
Gerçek degül mi eşküme bârân didükleri
Gökden iner gibi kişiye vâkı’â lakab
İshâk Çelebi (Çavuşoğlu, Tanyeri 1990: 118)
İşigünde lebün anılsa Mesîhâ dirilür
‘Aceb olmaz güzelüm gökden iner çünki lakab
Yahyâ Bey (Çavuşoğlu 1977: 298)
Sonuç
16. yüzyılda yaşamış 15 kadar şâirin divanlarının taranmasıyla hazırlanan bu
çalışma bize, halk inanışlarıyla ilgili birçok hususun klasik Türk şiirinde kullanıldığını
göstermiştir. Klasik şiirimizdeki sanatkârâne söyleyiş geleneğinin etkisiyle ilk bakışta
görülemeyen halk kültürüne ait birçok unsur, bu konuda yapılacak titiz çalışmalarla
ortaya çıkacaktır. Bu tür çalışmalar, klasik şiirimizin muhteva zenginliğinin tespit
edilmesi açısından faydalı olacaktır.
Daha önce de ifade edildiği gibi bir şâiri veya ona ait bir eseri değerlendirirken onu
içinde yaşadığı toplumdan soyutlayarak anlamak mümkün değildir. Divan şâirleri de
yaşadıkları dönemdeki toplumun kültüründen, inanışlarından, âdetlerinden ve
uygulamalarından çeşitli vesilelerle şiirlerinde bahsetmişlerdir. Dolayısıyla klasik Türk
edebiyatından bahsederken onun sadece Arap ve Fars edebiyatından etkilendiğini
söylemek, soyut bir edebiyat olmakla suçlamak büyük haksızlıktır.
Bu bağlamda klasik Türk şiirine içinden çıktığı toplumun değerlerini yansıtan bir
edebiyat olarak bakılması daha doğru olacaktır. Yazımızın konusunu oluşturan halk
inanışları da, klasik şiirimizin halk kültüründen ve günlük yaşamdan uzak olmadığını
göstermesi bakımından önemlidir. Diğer divan şâirleri üzerinde yapılacak bu tür
çalışmaların klasik Türk şiirinin muhtevasını doğru bir şekilde anlamamızda ve
değerlendirmemizde faydası olacağını özellikle belirtmeliyiz. Bu tür çalışmalar, Osmanlı
toplumunu tanımamıza, tarihsel süreç içinde halk kültüründeki değişmeleri
gözlemlememize yarayacak ve edebî metinlerin toplumları tanımada ve anlamada ne
kadar önemli olduğunu gösterecektir. Bu sayede folklor araştırmalarında sadece halk
edebiyatına ait ürünlerin değil klasik Türk edebiyatına ait eserlerin de önemli bir kaynak
olduğu ortaya çıkacaktır.
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2010-20/1
182
KAYNAKÇA
Abdülaziz Bey (1995), Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri, İkinci Kitap, (Hazırlayanlar: Kazım
Arısan, Duygu Arısan Güney), İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yay.
AK, Coşkun (2001), Bağdatlı Rûhî Dîvânı, I. Cilt, Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi.
AK, Coşkun (2001), Bağdatlı Rûhî Dîvânı, II. Cilt, Bursa: Uludağ Üniversitesi Basımevi.
AKYÜZ, Kenan vd. (2000), Fuzûlî Divanı, Ankara: Akçağ Yay.
ANDREWS, Walter (2000), Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı, (Çeviren: Tansel Güney), İstanbul:
İletişim Yay.
AYDEMİR, Abdullah (1996), İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, Ankara: TDV Yay.
AYDEMİR, Yaşar (2007), Ravzî Divanı, Ankara: Birleşik Kitabevi.
AYDIN, Mehmet (1995), “Fal”, TDVİA, Cilt: 12, s. 138-141.
BORATAV, Pertev Naili (1973), Türk Halkbilimi II, 100 Soruda Türk Folkloru (İnanışlar, Töre
ve Törenler, Oyunlar), İstanbul: Gerçek Yayınevi.
BOYRAZ, Şeref (2006), Fal Kitabı, Melhemeler ve Türk Halk Kültürü, İstanbul: Kitabevi.
CEYLAN, Ömür (2007), Kuşlar Dîvânı: Osmanlı Şiir Kuşları, İstanbul : Kapı Yay.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed (1977), Yahyâ Bey Divan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed (1979), ‘Amrî Dîvan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yay.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed (1980), Vasfî Dîvan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yay.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed (1982), Helâkî Dîvan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yay.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed (2001), Necati Bey Divanının Tahlili, İstanbul: Kitabevi.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed - TANYERİ, M. Ali (1981), Hayretî Dîvan, İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed - TANYERİ, M. Ali (1987), Zâtî Divanı, 3. Cilt, İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
ÇAVUŞOĞLU, Mehmed - TANYERİ, M. Ali (1990), Üsküblü İshâk Çelebi Dîvan, İstanbul:
Mîmâr Sinan Üniversitesi Yay.
ÇELEBİOĞLU, Âmil (1998), “Kültür ve Edebiyatımızda Ay”, Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları,
İstanbul: MEB Yay.
ÇOBANOĞLU, Özkul (2003), Türk Halk Kültüründe Memoratlar ve Halk İnançları, Ankara:
Akçağ Yay.
DAVUDOĞLU, Ahmed (1977), Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, Cilt: 4, İstanbul: Sönmez
Neşriyat.
Klasik Türk Şiirinde Bazı…
183
DENİZ, Sebahat (1992). 16. Yüzyıl Bazı Dîvân Şâirlerinin Türkçe Dîvânlarında Kozmik Unsurlar
(Bâkî-Fuzûlî, Hayâlî Beg, Nev’î, Yahyâ Beg), Marmara Üniversitesi, Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul.
DİLÇİN, Cem (1999), “Türk Kültürü Kaynağı Olarak Divan Şiiri” Türk Dili, Sayı: 571, s. 618-
626.
ERÜNSAL, İsmail E (1983), The Life and Works of Tâcî-zâde Ca’fer Çelebi, With A Critical
Edition of His Dîvân, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
EYÜBOĞLU, İ. Zeki (1974), Bütün Yönleri ile Anadolu İnançları, İstanbul: Koza Yay.
GÖRE, Zehra (2007), “Divan Şiirinde ‘Cünûn Eyyâmı’ Olarak Bahar”, Turkish Studies/Türkoloji
Araştırmaları Volume 2/3) Summer, s. 282-295.
HARMANCI, M. Esat (2007), Süheylî, Ankara: Akçağ Yay.
KAZAN, Şevkiye (2005), “Klasik Türk Şiirinde Nazar: Göz Değmesi”, Milli Folklor, Sayı: 68,
Kış 2005, s. 166-179.
Kur’ân Yolu Türkçe Meâl ve Tefsîr Cilt: 1, (2006), (Haz.: Hayreddin Karaman, Mustafa Çağrıcı,
İbrahim Kâfi Dönmez, Sadrettin Gümüş), Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.
KÜÇÜK, Sabahattin (1994), Bâkî Dîvânı, Ankara: TDK Yay.
LEVEND, Agah Sırrı (1984), Divan Edebiyatı, Kelimeler ve Remizler Mazmunlar ve Mefhumlar,
İstanbul: Enderun Kitabevi.
OKUYUCU, Cihan (1994), Cinânî, Hayâtı, Eserleri, Dîvânının Tenkidli Metni, Ankara: TDK
Yay.
OLGUN, Tahir (1995), Divan Edebiyatının Bazı Beyitlerinin İzahına Dair Edebî Mektuplar,
(Hazırlayan: Cemal Kurnaz), Ankara: Akçağ Yay.
ONAY, Ahmet Talay (2000), Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı, (Hazırlayan: Cemal
Kurnaz), Ankara: Akçağ Yay.
ÖZÇELİK, Sadettin (2005), Dede Korkut Araştırmalar, Notlar/Dizin/Metin, Ankara: Gazi
Kitabevi.
ÖZKAN, Ömer (2006), Divan Şiirinin Penceresinden Osmanlı Toplum Hayatı, İstanbul: Kitabevi.
PALA, İskender (2003), Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü, İstanbul: L&M Yay.
SERDAROĞLU, Vildan (2006), Sosyal Hayat Işığında Zâtî Divanı, İstanbul: İSAM Yay.
SEZER, Sennur (1998), Osmanlı’da Fal ve Falnameler, İstanbul: Milliyet Yay.
ŞENTÜRK, Ahmet Atilla (1994), “Osmanlı Edebiyatında Felekler, Seyyare ve Sabiteler
(Burçlar)”, Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı: 90, s. 131-179.
TARLAN, Ali Nihad (1967), Zâtî Divanı, 1. Cilt, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay.
TARLAN, Ali Nihad (1970), Zâtî Divanı, 2. Cilt, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Yay.
TEMİZKAN, Mehmet (2007), “Bir Kur’an Falı”, Milli Folklor, Sayı: 74, s. 70-74.
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2010-20/1
184
TOLASA, Harun (2001), Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara: Akçağ Yay.
TULUM, Mertol – TANYERİ, M. Ali (1977), Nev’î Divan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yay.
URAZ, Murat (?), Türk Mitolojisi, Ankara: Hera Yay.
ÜLKEN, Hilmi Ziya (1974), “Türk Folklor Araştırmaları”, Türk Folklor Araştırmaları, I.
Uluslararası Türk Folklor Semineri Bildirileri, Ankara, s. 35-39.
ZEBÎDÎ, Z. A. (1983), Sahîh-i Buhârî Muhtasar Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, Cilt: 10,
(Mütercimi ve şârihi: Kâmil Miras), Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yay.
Dostları ilə paylaş: |