122
İnsan ve Toplum
unsurlarının yeni bir terkipte ele alındığı hegemonik potansiyeli ifade etmektedir.
Bu
terkipteki temel esas ise, yeni-muhafazakârlık ile neoliberalizmin birleşimidir
(Dubiel, 1998, s. 15). Burada neoliberalizmden kastedilen şey, Keynesyen sosyal refah
devletinin o yıllarda içine girdiği küresel krize, klasik liberalizmi geç kapitalizm koşul-
larında rehabilite ederek bulunan çözümdür. Yeni-muhafazakârlık ile kastedilen ise,
muhafazakârlığın kadim motiflerini modern bir surette ele alarak değişim/yenileşme
vaat eden bir söylem çerçevesinde sunulmasıdır.
“Yeni Sağ” program, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişen refah devleti anla-
yışına bir karşıtlık olarak ortaya çıkmıştır. Bu karşıtlık ise
paralelinde klasik liberal
öğretilerin tekrardan gündeme getirilmesine yol açmıştır. “Yeni Sağ” da bu şekilde
klasik liberal öğeleri savunmakla beraber, klasik öğelerden bazı noktalarda ayrışarak
muhafazakâr değerlere daha fazla önem verdiği gibi, ekonomide de devlete daha fazla
etkin rol vermektedir. Yine “Yeni Sağ” programda serbest piyasa ekonomisi ya da klasik
tabiriyle Laizzes Faire anlayışı anahtar bir amaç taşımaktadır. David Held, “Yeni Sağ’ın”
programını, “Pazarın hayatın birçok alanına girerek yayılması, fırsatların yatırımında ve
ekonomide devletin aşırı bir şekilde müdahalesinin sınırlandırılması, devlet yönetimin-
de belirli grupların (işveren ve sendikalar) amaç ve baskılarının azaltılması
ve kanun ve
düzen için güçlü bir hükümetin kurulması” şeklinde açıklamaktadır (Held, 1989, s. 139).
Türkiye’de de 1980’lerle beraber hâkim olan bu “Yeni Sağ” programı anlayışı, özellikle
iktisadi politikalarda kendini göstermiştir. Bu bağlamda Turgut Özal, Türkiye’de “Yeni
Sağ” hegemonyanın inşasına liderlik etmiştir. 1980’li yıllarda, Türkiye’deki iktisadi
liberalizmi anlamak ve Özal’ın politikalarını liberal bir süzgeçten geçirebilmek için bu
programı ve yaşanan süreci bilmek fazlasıyla önemlidir. Ayrıca, neoliberalizm ve “Yeni
Sağ” programın Türkiye’deki etkisi, sadece iktisatla kalmamış, toplumsal sürecin birçok
katmanında büyük etkileri olmuştur.
Siyasi Liberalleşmede Çözüm Arayışı: Sivil Toplum Tartışmaları
İktisadi sorunların dışında, 1970’li yıllarla beraber Türk siyasal hayatında siyasal kül-
tür açısından bir takım kırılmalar yaşanmaya başlamıştır. Özellikle 1970’lerle beraber
Türkiye’de “Siyasal İslam’ın” ve “Kürt Milliyetçiliği” hareketlerinin
belirgin bir şekilde var
olması, siyaseti farklı kutuplara taşımış ve bu kutuplaşma, beraberinde toplumsal meş-
ruiyet sorununu da ortaya çıkarmıştır. Diğer taraftan 1980 öncesi kendini göstermeye
başlayan bireyler arasındaki sosyo-ekonomik eşitsizlik ve toplum içi çatışmalar artmış,
bu da toplumun politik katılım noktasında daha geri planda kalmasına yol açmıştır
(Sunar, 1974, s. 77). Toplumda yaşanan bu karmaşa gerekçe gösterilerek 12 Eylül 1980
tarihinde bir askeri darbe yapılmış ve askeri darbeden hemen sonra başa geçen cunta
iktidarı, yeni bir Anayasa yapmıştır. 1980 askeri ihtilâlının hemen arkasından hazırlanan
1982 Anayasası, toplum ve devlet ilişkileri bağlamında devleti ön plana çıkaran, birey-
123
Köroğlu / Türkiye’de 1990’lı Yıllarda Ortaya Çıkan Siyasi Liberalizm Pratikleri
sel hak ve özgürlükleri ise kısıtlayan bir içeriğe sahiptir. Devletin bu şekilde merkezde
tahakkümü ve birey karşısında kuvvetlenmesi ise 1980’li yıllarda siyasi liberalizmin
argümanlarını daha fazla gündeme taşımaya başlamıştır. 1980’li yıllarda
birey ve toplu-
mun devletten ayrı bir unsur olarak ele alınması ve ona bir alan açılması ise sivil toplum
kavramı çerçevesinde şekillenmiştir.
1980’li yıllarla beraber, dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de sivil
toplumun gelişmeye başladığı görülmüştür. Türkiye’de sivil toplum taleplerinin bu
artışında, Türkiye’de demokrasi kültürünün gelişmeye başlaması ve bu bağlamda
uygulanmaya başlayan liberal politikaların büyük katkısı olmuştur. Sivil toplumun neyi
ifade ettiği veya neyi temsil ettiği uzun yıllardır tartışılmaktadır. Biz burada uzun uzun
sivil toplum tartışmalarına girmek yerine kısaca bazı tanımlarını aktarmakla yetinece-
ğiz. Sivil toplum kavramını, kimileri toplumsal bir yaşam biçimi olarak ele alırken onu,
şehirli ve medeni olmanın yöntemi olarak yorumlayanlar da vardır (Mardin, 2008). İdris
Küçükömer’e
göre ise sivil toplum, en basit ihtiyaçların giderildiği toplumdur ve sanayi
devrimi sonrası ortaya çıkan burjuva sınıfını tanımlamak için kullanılır (Küçükömer,
2009). Bu tanımlardan da hareketle sivil toplum; bir şekilde devletle ilişkili olan; fakat
iktidarı ele geçirme amacı taşımayan, devletten bağımsız bir alan olup vatandaşların,
aile veya devlet tarafından temsil edilmeyen ortak çıkarlarının alanıdır (Erdoğan, 2005,
s. 667-689). Diğer taraftan sivil toplum, yalnızca devletin dışında olmakla kalmayıp aynı
zamanda politik toplumun da dışında olan ve politik toplumu etkilemek ve ulaşmak
için çalışan grup ve sınıfları da içine almaktadır (Tuncel, 2005, s. 709-739).
Öte yandan,
sivil toplum alanı devlet ile aile arasında her türlü etkinliği değil, sadece kamusal alan
içinde gerçekleşen ve toplumdan kaynaklanan kolektif etkinlik biçimlerini kapsamak-
tadır. Sivil topluma yüklenen bu farklı tanımlamalara paralel olarak sivil toplumun geli-
şimi de farklı aşamalarda gerçekleşmiştir. Bu noktada, sivil
toplumun tarihsel gelişimini
göz önüne alarak onu dört aşamada ele almak mümkündür. Tüm bu aşamalar belirle-
nirken devlet, temel referans noktası olarak ön plana çıkmaktadır (Sarıbay, 1998, s. 28).
Bu aşamalara baktığımızda sivil toplumun geçirdiği ilk evre, bir devletin üyesi olmakla
özdeşleşen anlamından kurtulmasıdır. İkinci evre, sivil toplum içindeki bağımsız toplu-
lukların kendilerini devlete karşı savunmalarının meşruluk kazanmasına tekabül eder.
Üçüncü aşama, sivil toplumun içerdiği özgürlüğün toplumsal çatışmaların kaynağı,
devlet müdahalesinin bu çatışmaları önleyici faktör sayıldığı bir anlayışı yansıtır. Son
aşama ise, üçüncü aşamaya tepki olarak, devlet müdahalesinin sivil toplumu yavaş
yavaş boğacağından korkulmaya başladığı noktayı ifade eder (Tosun, 2001, s. 31).
Sivil toplum kavramı, Türkiye’de asıl olarak 1980’lerin başında
popüler olmaya başla-
mıştır. Bu noktada, 1980 sonrası Türkiye’sinde ağırlıkla tartışma gündemine sokulan iki
kavram, sivil toplum ve liberalizm olmuştur diyebiliriz.
1
1980’li yıllarda Türkiye’de sivil
1 1980’den sonra hâkim olan sivil toplum anlayışı, aslında liberalizme paralel olarak gelişmiştir. Bu-
1980’den sonra hâkim olan sivil toplum anlayışı, aslında liberalizme paralel olarak gelişmiştir. Bu-