“İşte o geceye gelen şarkıcı kadın. Adını unuttum. Bir de gü
zel sesi vardı, herkes bayıldı,” diyor. Yalan tabii, kadın düpe
düz bet sesliydi. “Ajda Pekkan’ın şarkılarını vallahi ondan da
ha güzel söyledi.”
Anne bu filanca! Oğlan kadının adını söylüyor.
Şeref hanım boş boş, Erdem kızgın kızgın bakıyor.
“Nasıl yaparsın bunu?” diyor Erdem.
Şeref Hanım ne demek istediğini soruyor oğluna, bir şey an
lamıyor.
Erdem babasına göz atıyor. Emrullah Bey oturduğu koltukta
horluyor, ağzı açık. Kuzu kapamayla perde pilavı ağır gelmiş.
Erdem sesini alçaltıyor.
“Haydar,” diyor, “Şipşak Basarım,” diyor. Annesinin anla
ması için bekliyor. Ama Şeref Hanım anlamıyor. Çocuk devam
ediyor. “Beş Atış Yirmi Beş... Tantana Kardeşler... Civciv Çıka
cak Kuş Çıkacak. Anne bu kadın o biçim filmlerde oynuyor!”
Şeref Hanınrın jetonu düşmüyor bir türlü.
“Nasıl yani? Ne demek o biçim?”
“Ben bu kadını çırılçıplak gördüm sinemada!” deyince mev-
zuya uyanan Şeref Hanım hafif bir çığlık atıyor.
“Bu kadın seks filmi artisti!”
Şeref Hanım Göksel’in yanında seks dedi diye oğluna kızı
yor.
“Terbiyeli konuş! Ne o öyle seks meks?”
“Seks filmi artistiyle sarmaş dolaş fotoğraflar çektirmişsin,”
diyor Erdem. “Bazısında Göksel de var üstelik!”
Şeref Hanım taş kesiliyor. Kocasına bakıyor. Emrullah Bey
hâlâ uyuyor.
“Nerden bileyim şey olduğunu,” diyor.
Telaşla şarkıcı kadının olduğu bütün resimleri albümden çı
karıyor, cart cart yırtıyor, elleri titriyor yırtarken.
“İnsan sorup soruşturmaz mı?” diyor Erdem.
“Raci eniştene güvendim, o gönderdi,” diyor kadın.
“Yuh!” diyor Erdem. “Başkasını bulamamış mı?”
Şeref Hanım resimleri unufak etmiş, avcunda sıkıyor. Bir
den aklına geliyor. Erdem nereden biliyor? Erdem seks film-
100
lerine mi gidiyor? Seks filmine gitsin diye mi gönderdiler onu
Kabataş’a?
“Kabataş’ta seks filmi seyretmeyeni adamdan saymazlar!” di
yor Erdem. “Erkek lisesi orası. Ayrıca mesele bu değil!”
Mesele kız kardeşiyle annesinin bu pornocu kadınla resim
leri!
Göksel babası duymasın diye kendini tutmaya çalışarak gü
lüyor. Şeref Hanım’ı ateş basıyor. Ya şehirde bir fark eden olur
sa? Ya birileri aynı böyle Erdem gibi resimlere bakarken şar
kıcı kadını seks filmlerinden tanır da, Şeref Hanım aile gecesi
ne pornocu çağırmış diye dedikodu ederse? İtibarı mahvolur.
Elinden gelse o gece resim çektirmiş bütün ailelerin evlerine
gizlice girecek, resimleri tek tek toplayıp yok edecek. Türk aile
yapısını, örf ve âdetleri mahvetmiş durumda. Gerçi bir anlayan
çıkmadığı sürece itibarı lekelenmez. Birden Emrullah Bey’in
amcaoğlu otelcinin yüzündeki müstehzi gülümsemenin anla
mını çözüyor.
“Ya bir anlayan çıkarsa?” diyor Erdem’e.
“Ne diyecekler?” diyor Erdem. “Ben seks filmlerine gidiyo
rum, bu kadını oradan tanıyorum mu?”
Olayı komik buluyor şimdi, gülüyor. Annesine çıkışıyor ama
aslında çok eğlenmiş. Onun doğduğu şehir böyle bir yer işte.
Standartları çifte. Bilen yoksa kusur da yok.
Samatya’daki öğrenci evinde Kabataşlı arkadaşlarım toplu
yor, annesinin yaptığını anlatıyor. Ölüyorlar gülmekten.
“Hepsini mi yırttı?” diye soruyorlar. “Yazık be! Bari bir-iki
tanesini kurtarsaydın annenin elinden.”
Şeref Hanım kendini tuzağa düşmüş, lekelenmiş gibi hisset
mesinde bir zorlama hal buluyor. Büyütülecek bir şey değil as
lında, diye düşünüyor. Hazmedemediği şey, seks filmi artistini
sanatçı diye el üstünde tutmuş olmaları ve kadın aile ortamla
rında Ajda Pekkan’ın Hiç rahat yok mu bana/Şu yalancı dünyada/
Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma
şarkısını söylerken oğlu
nun sinemada aynı kadının iğrenç filmlerini seyrediyor olması.
Şarkı diline takılıyor. Hür doğdum hür yaşarım kime ne, k i
me ne!
101
Trençkot
Öğretim yılının ortasında, salon düğünlerinin vazgeçilmez şar
kıcısı Yaşar Dağaşar’ın kızı Kamuran’ın sınıfına İzmir’den Aybi-
ke adında bir kız geliyor. Babası yeni kurulan, tarım makinele
ri üreten bir fabrikada müdür. Uzun boylu, zayıf bir kız. Güzel
değil, gözleri donuk, teni solgun, kaşları üflesen uçacak sanki.
Ama halinde havasında öyle bir şey var ki hiç kimse Aybike’ye
kayıtsız kalamıyor.
Yakından bakıldığında kızı farklı kılan şeyin, burnu hava
da, dimdik duruşunun yanı sıra, mütevazı bir devlet okulun
da okuyan öğrencilere başka türlü görünen kılık kıyafeti oldu
ğu anlaşılıyor. Forma giyme mecburiyeti olmasına rağmen his
sediliyor bu, çünkü Aybike’nin standart lacivert eteğin üstüne
giydiği gömleğin beyazı bile bir başka. Hırkasına kazara doku
nanlar kızın giydiğinin kendilerininki gibi olmadığını hemen
anlıyorlar. Ayakkabılarının, okul çantasının ışıldayan kalitesini
uzaktan görmek bile mümkün.
Orta ikiye mart ortasında başlayan Aybike, halindeki bu baş
kalığın bir tür kibir olduğunu çevresine hemen hissettiriyor.
Sınıftakilerle yakınlık kurmak için girişimde de bulunmayınca
kızlar bölünüyor. Büyük bir kısmı Aybike’ye selam bile verme
mekten yana, kibir küçük şehirlerde en sevilmeyen özelliktir
102
Dostları ilə paylaş: |