Memleket Hikâyeleri / Ayfer Tunç



Yüklə 7,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə27/66
tarix26.09.2018
ölçüsü7,9 Mb.
#70871
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   66

tür  fantezi  olacağını,  buna şükretmesi gerektiğini  hissettiriyor. 
Gazinonun  kapısına  adını  ışıkla  yazdıracak  işte,  daha  ne?  Ya­
şar  itiraz ediyor,  İstanbul’dan  gelecek kadın sanatçının  afişleri­
nin  basılacağını  duymuş.  Kadın  bir  Emel  Sayın,  bir Behiye  Ak- 
soy  olsa  neyse.  Adı  sanı  duyulmamış  biri.  Şener  Bey’de  cevap 
hazır.  Kadın,  adı  üstünde,  assolist ve assolistlerin af işini bastır­
mak  bu  işin  kuralıdır.
Yaşar  gerçek  anlamda  şöhret  olma  umudunu  bu  işe  bağla­
dığı  için  parasını  kendi  cebinden  ödeyip  afiş  bastırtmaya  ka­
rar veriyor.  Bu  niyetini  karısına söylemiyor. Yıllardır kocası bir 
gün  şöhret  olacak  diye  beklemekten  usanan  kadın  taş  koyabi­
lir.  Evin  asıl  geçimini  sağlayan  o.  Adam  sünnet  düğünlerinde, 
bahçe  düğünlerinde,  orta  halli  ailelerin  nişanlarında  şarkı-tür- 
kü söylerken  kadıncağız  gece yarılarına  kadar dikiş dikiyor.
Önce  Büyük  Çarşı’daki  Foto  Tan’a  gidiyor.  Karısının  diktiği 
üç  ayrı  Elvis  kostümüyle bir sürü  fotoğraf çektiriyor.  Hepsi si- 
yah-beyaz,  Foto  Tan’ın  renkli  çekime  başlamasına  daha  yıllar 
var.  Fotoğraflar çok  güzel  çıkıyor.  Nazmi  Tan saçlarına harika 
bir  ışık  düşürmüş,  biraz  da  oynayıp  tebessümünü  Elvis’e  ben­
zetmiş.  Ama Yaşar yine de hayal  kırıklığına uğruyor, bunlardan 
istediği gibi bir afiş olmaz.  O Yeşilçam filmlerininki gibi bir şey 
hayal ediyor.  Ya  renkli  fotoğraf lazım ya  da başka bir çare  bul­
malı.  Nazmi Tan tabelacı Hüsnü’ye gitmesini salık veriyor.
Hüsnü tabelacı mabelacı ama hiç de ucuza iş yapan biri değil.
•  •
Üstelik bunun  daha baskısı  var,  asılması  var,  afişler bayağı  pa­
raya mal olacak.  Yaşar mecburen  tüm birikimlerini birkaç altın 
bilezik olarak  kolunda  taşıyan karısıyla  konuşuyor.
“It’s  now  or  never!”  diyor.  Karısı  boş  boş  bakınca  açıklıyor. 
“Ya şimdi  şöhret  olurum ya  da  asla  olamam.”
Bu  son  tren,  yakaladı yakaladı.  Karısı  düşünüyor.  Değer  mi? 
Ya  değmezse?  Yaşar ya  onca  para  harcayıp yine  şöhret  olamaz­
sa?  Bunca  sene  didindi,  çocuklara  ayakkabı  almadı,  boğazla­
rından kesti,  mecmualara baka baka Yaşar’a en güzel Elvis kos­
tümlerini  dikti,  bir  gün  meşhur  olsun  diye.  Olmadı.  Acaba  za­
rarın  neresinden  dönülse  kâr  mı  deseler,  yoksa  bu  fırsatı  tep­
meyelim  mi.  Epeyce  düşünüp  taşınıyorlar.  Kamuran  babasını
110


hararetle destekliyor.  Ancak  kaybetmeyi  göze  alanlar istedikle­
rini  elde  edebilirler  filan  gibi  iri  cümleler  ediyor.  Anne sonun­
da bileziklerini çıkarıp  kocasının önüne  koyuyor.
“Bu  son  destek yalnız,  ona göre.”
Tabelacı  Hüsnü  alaylı  bir  ressam  ama  çok kabiliyetli.  Eski­
den  ressamlığı  birkaç  apartmanın  girişine  manzara  resmi,  is­
teyen  okullara  Atatürk  portreleri  yapmaktan  ibaretti.  Ama  sırf 
sanatsal  arzularını  tatmin  etmek  için  köfteci  İsmail’in duvarına 
bedavaya yaptığı “beyaz önlüklü bir garsonun uzattığı bir tabak 
köfte”  resmi çok beğenilince, çiftlik sahibi bir-iki köklü ve zen­
gin  aile  Avrupa  soylularının  aile  tablolarına  özendi.  Mecmua­
larda gördükleri gibi bir kanepenin çevresine çoluk çocuk dizi­
lip  Nazmi  Tan’a  toplu  fotoğraf çektirdiler,  ardından  Hüsnü  fo­
toğraflara  baka  baka  yağlıboya  tablolarını  yaptı,  bu  da  adamın 
fiyatını  epeyce  artırdı.
Neyse  ki pazarlık Yaşar’ın korktuğu gibi olmuyor, fiyatta ko­
layca anlaşıyorlar. Af iş yapmak  da sanatçı  ruhlu  Hüsnü için bir 
fırsat,  bu  küçücük  şehirde  ömrü  boyunca  kaç  kere  böyle  ser­
bestçe  bir  iş  yapma  şansı  bulabilir  ki?  Hüsnü  Yaşar’dan  işine 
karışmayacağına  dair  söz  alıyor  ve  siyah-beyaz  fotoğraflardan 
birini seçip  işe girişiyor.
Yaşar’ın  resmini  yapmakla  kalmıyor,  yaratıcılığını  konuştu­
rup harika  bir af iş hazırlıyor. Elliye yetmiş  bir kartona  sulubo­
yayla yaptığı af işte koyu mavi pelerinli kostümü, bembeyaz diş­
leri,  alnının üstünde bombe yapan siyah saçlarıyla Elvis’i sakla, 
Yaşar’ı çıkar.  Gitarının altında  ışıltılı harflerle  “En  moda şarkı­
larıyla  Elvis  Yaşar”  yazmış,  en  tepede  de  Yaşar’ın  şehirde  meş­
hur ettiği şarkı  olan It’s noıv  or never yazılı.
Yaşar  afişi  çok beğeniyor ama  küçük  buluyor,  büyük bir şey 
istiyor,  daha  metrelerce  öteden  görülecek  bir  şey.  Hüsnü  bu­
nun matbaacının işi olduğunu söylüyor.  Matbaacı Ramazan afi­
şi  istediği  büyüklükte  basar.  Ama  Ramazan basamıyor.  Mesele 
ebat  değil,  teknik.  “Ofset  makine  lazım,  bende  yok,”  diyor ve 
Yaşar’a  İzmir’de bir adres veriyor.
Yaşar  soluğu  İzmir’de  alıyor.  Ramazan’ın  dediği  matbaacıy­
la  anlaşıyor.  Basılacak  elli  afiş  Yaşar’a  bir  servete  mal  olacak.
111


Olsun,  şöhretli  bir  sanatçı  olduğunun  tescillenmesi  lazım,  bu 
da  ancak şehrin her  köşesinde resimlerinin görünmesiyle  olur.
Matbaacı  afişleri  söylediği  tarihte  teslim  etmiyor.  Yaşar  İz­
mir’e gidip gelmekten  helak  oluyor.  Tam verdiği avansı  geri  al­
mak  için olay  çıkarmaya  hazırlanırken,  afişler  basılıyor.  Yaşar 
paketi yüklenip trene  biniyor.
Hüsnü’nün afişleri şehrin duvarlarına yapıştırması  için adam 
tutması  teklifine  kulak  asmıyor.  Gazinoda  programa  başlama­
sına  üç  gün  kala,  gece  ortalıktan  el  ayak çekildikten  sonra  ka­
rısı,  kızları,  yeğenleri,  çoluk  çocuk,  zamk  kovalarını,  fırçaları­
nı alıp  şehre dağılıyorlar,  pek  çok  duvarı Yaşar’ın afişleriyle  do­
natmayı  başarıyorlar.  Belediyenin  bu  işlere  aldırış  etmediği  za­
manlar.  Şehrin  duvarları  pislik  içinde.
İzmirli  matbaacı Yaşar’ı üzmüş  biraz, ama işini de iyi yapmış. 
Baskı  pırıl  pırıl,  kâğıt  kaliteli,  aldığı  para  helal  olsun.  Daha  sa­
bahın  ilk  saatlerinde  duvarlarda  afişleri  gören  şehir  halkı  dü­
ğünlerden şöyle  bir tanıdıkları Yaşarı gazinoda görmeye heves 
ediyorlar.  Kulaktan  kulağa  konuşuluyor:  Bizim  Yaşar’ı  gördü­
nüz  mü?  Vallahi  Elvis’in  tıpkısı  olmuş!
Gazinocu  Şener  Bey  hemen  herkesin  Yaşar’ı  konuştuğu­
nu  duyuyor,  pek ciddiye  almıyor  baştan.  Ama afişleri  görünce 
program kalabalık olsun,  müşteriler vay bir sürü sanatçı varmış 
desin diye iş teklif ettiği düğün şarkıcısına gösterilen ilginin  ne­
denini  anlıyor. Afiş çok afili  olmuş, Yaşar yakışıklı,  ciddi,  sanki 
Elvis’in  Memphis’ten  çıkıp  gelmiş  kardeşi.  Yaşar’ın  birden  do­
ğan şöhreti sonradan  kendine pahalıya  patlamasın diye  tedbiri­
ni baştan alıyor, Yaşar’ı  taltif ediyor,  assolistten  önce çıkarmaya 
karar verdiğini söylüyor.
“Afferin,  bak  biraz  para  harcadın  ama  değdi,  görüyor  mu­
sun?”  diyor.
Yaşar  sevinçten  uçuyor.  Karısına  müjdeyi  veriyor.  Kızları 
çok  seviniyorlar,  assolistten  hemen  önce  çıkmak,  uvertür  de­
ğilsin demek, şöhretli olduğunu gösterir.  Ama  karısı  pek de se­
vinemiyor.  Tamam, şöhret ve  itibarı  açısından  iyi,  ama  maddi­
yat  açısından  kötü  olacak.  Gazinocu  Yaşara  az  bir  ücret  teklif 
etmiş,  “Programını  bitir,  sonra  gene  düğünlere  git,  paranı  öyle
112


Yüklə 7,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə