Balık Pazarı’nda ayaküstü kokoreç ve midye tava yiyorlar, ar
dından Istiklal’de bir tur atıyorlar, sonra bir kafeye oturup soh
bet ediyorlar. Hepsi meslek sahibi bu kadınlar dünyada ve Tür
kiye’de olup bitenle ilgililer. Yakın zamanlarda cereyan eden si
yasi olayları, toplumsal kaynamayı konuşuyorlar. Nevv York’ta
ikiz Kuleler’e yapılan saldırının üstünden dokuz ay geçmiş.
Dünyanın siyasi olarak derin bir değişim yaşayacağı kanısında
lar ve Türkiye’de de bir değişim döneminin başında oldukları
nı kabul etmekle etmemek arasında kararsızlar. Bu ülkede gün
dem ve siyasetin akışı öyle hızlı değişiyor ki, herhangi bir öngö
rünün kıvamını bulup test edilmesine fırsat kalmıyor.
Program on bire doğru başlayıp sabahın ilk ışıklarına kadar
sürdüğü için on buçuğa kadar sohbetle vakit geçiriyorlar, son
ra taksilere doluşup meyhaneye gidiyorlar.
Maçka’nın gösterişli, devasa apartmanlarından birinin bod
rum katındaki meyhaneye yanları açık, üstü siperli tünelim-
si bir geçitten geçerek giriliyor. Gruba yeni katılan kadın daha
kapıdan itibaren gördüğü her ayrıntının zihnine yerleşeceğini
hissediyor. Burası başka bir âlem çünkü, burada şimdilerde iyi
ce kabalaşmış olsa da bir zamanlar incelikli kurallarla işleyen
meyhane adabının geçmediği belli, eski eğlence geleneğinin za
mana direnmiş en süfli yanları yaşanıyor.
Bodrum kat tümüyle meyhaneye çevrilmiş. Ucu bucağı yok.
İçerisi daha şimdiden dolu. Millet sırt sırta oturuyor. Magazin
programları meyhaneyi öyle meşhur etmiş ki, daha çok müşteri
sığsın diye masalar arasında çok az yer bırakılmış, bir dünya in
sanı rahatsız etmeden geçmek mümkün değil. Mekân bodrum
kattan bozma olduğu için tavanı basık, kolonlarla bölünmüş ve
tavandaki kirişler basıklığı iyice artırıyor. Kapalı yerlerde siga
ra içilmesi henüz yasaklanmadığı için havalandırma var gücüy
le çalıştığı halde dumandan göz gözü görmüyor.
itiş kakış yerlerine yerleşiyorlar. Kadının ilk dikkatini çeken
masaların yalnız sıkışık değil, aynı zamanda dar oluşu. Karşı
lıklı iki tabağın arasına mezeler üst üste konmuş. Gerçi masa
ya sıralanan bu şeylere meze demek mezeye hakaret olur. Hep
si sıradanın sıradanı haydari, fasulye pilakisi, Amerikan sala-
116
tası, mücver, turşu, peynir. O kadar. Bayat görünüyor, üstelik
çok az, tabaktakileri paylaşınca, her birinden adam başına bir
çay kaşığı düşüyor.
Bir şey daha kadının dikkatini çekiyor. Meze konusunda pin
tiliğin, bayatlığın ve kötü servisin zirvesine yerleşen meyhane
rakı servisinde süper performans gösteriyor. Müşterilerin bir
dilim daha peynir isteklerini duymazdan gelen garsonlar, bo
şalan kadehleri rakıyla doldurmakta hiç gecikmiyorlar. Bunca
para rakı ve eğlence için ödeniyor, yemek için değil. Müşteriler
adamakıllı sarhoş olsunlar ki çok eğlendik diyebilsinler.
Gençlerden oluşan hanende ve sazendelerle, hakiki bir fasıl
gibi başlıyor program. Sanatçılar konservatuar öğrencileri ol
malı, nota okuyorlar. Başarılı olduklan söylenemese de, hak
kını vermeye gayret ettikleri o güzelim Acaba şen misin kederin
var mı/ Ne kadar yalnızım haberin var mı
şarkısı kalabalığın ça-
tal-kaşık sesleri, uğultusu, gürültüsü arasında güme gidiyor. Bu
ağır şarkılar müşterilerin yerleşmesine, gecikmişlerin gelmesi
ne zaman tanımak için söyleniyor.
Kadın, müşterileri inceliyor; görmeye alışık olmadığı insan
tipleriyle dolu ortalık. Sahnenin dibindeki bir masada, yaşla
rı elliye yakın, göbekli ve kel iki ağır abi oturuyor. Garsonlar
masalarına sürekli yanarlı dönerli bir şeyler taşıdığına göre fiks
menü müşterisi değiller, kalın birileri oldukları belli. Kravatsız
siyah takım elbise giymişler. Bıyıkları düşük, bakışları karanlık
bu yeraltı abilerinin karşısında taş çatlasın on dokuz yaşında,
dekolteleri dudak uçuklatan, gerçekten güzel iki kız oturuyor.
Kızlar cilveden, kahkahadan kırılıyorlar.
Meyhanenin müşterileri bu iki adam gibi karşılarına genç
kızları oturtmuş “Kurtlar Vadisi” ahilerinden, varlık ve şöhret
sebepleri bu tür adamların çevresinde bulunmak olan kadın
lardan, solaryum bronzu genç işadamlarından, onların her du
rumda memnuniyetsiz eşleri veya sevgililerinden, baba para
sı yiyen gençlerden, İstanbul’un gece hayatında görünüp meş
hur olmak isteyenlerden, Ankaralılar gibi grup halinde oturan,
meslek sahibi, orta yaşlılardan, gerçekten fasıl dinleyeceğini
zannederek gelmiş şaşkınlardan, paralı sevgili aradıkları apaçık
117
belli olan kadınlardan oluşuyor. Hepsinin ortak özelliği eğlen
menin dibine vurma arzusuyla dolup taşmaları.
Kadın, kolonların dibinde küçücük bir masaya sığışmış, biri
orta yaşlı, diğeri çok genç iki kadın görüyor. Yanlarında erkek
yok. Sürekli konuşuyorlar ve müşterileri gözden geçiriyorlar.
Orta yaşlı kadının yüzü gülmüyor, kızı dürtüp duruyor. Orta
yaşlı olan genç kızın annesi olabilir ve kızının bu tür mekân
ların müdavimi kalın adamlardan biriyle tanışmasını, araların
da bir ilişki başlamasını umuyor olabilir diye düşünüyor kadın.
Daha hanende-sazende grubu sahneden inmeden fiks me
nü müşterilerine ara sıcaklar dağıtılmış bile. Mekânın fiks me
nü müşterisini önemsemediği belli. Fatih Ürek alkışlar, ıslıklar,
isterik çığlıklar arasında sahne aldığında, olabilecek en berbat
ana yemekler çoktan dağıtılmış, müzik fasıllıktan çıkmış, ka
falar kelle olmuş, pist oynamak isteyenlerle dolmuş. Ama pist
küçük, herkesi almıyor. Bu nedenle masaların arasındaki dara
cık yerlerde, ufak boşluklarda oynuyorlar. İyice azanlar masa
ların üstüne çıkmış. Çılgın bir görüntü. Paralar yapıştırılıyor,
peçeteler demet demet havaya savruluyor, birileri şampanya
• •
patlattırıyor, Fatih Urek’e gül yaprakları savuruyorlar.
Orta yaşlı kadın, kızının bu kalabalıkta fark edilmediğini dü
şünüyor olmalı ki kıvrak vücudunun oynarken nasıl da çekici
olduğu görünsün diye genç kızı masaya çıkartıyor. Ama kız fe
na sarhoş olmuş, masada daha iki kere kıvırmadan kafasını küt
diye kirişe geçiriyor. Durumu görenlerden bir kahkaha kopu
yor, gülmekten ölecekler. Orta yaşlı kadın korkunç bozuluyor.
Kız ağlayarak masadan iniyor, orta yaşlı kadın garsonlara bağı
rıp çağırıyor, az sonra buz dolu bir torba getiriyorlar, genç kız
başına koyuyor. Kıza paralı bir sevgili bulma ümitleri suya düş
tüğünden olsa gerek, az sonra kayboluyorlar ortalıktan.
Fatih Ürek siyah transparan bir gömlek giymiş, canla baş
la şarkı söylüyor. Her masayla ilgileniyor, herkese bir laf atı
yor, eğlenmeyenleri dürtüyor, oynayacağım da yerim dar hava-
smdakileri çekiştirip piste çıkartıyor. Müşterinin nabzına göre
şerbet veriyor. Amaç bu kalabalığı coşturmak, kendinden ge
çirmek ise adamın işini hakkıyla yaptığını söylemek lazım. An-
118
Dostları ilə paylaş: |