karalı grup çok eğleniyor. Ama darbukayla, ritimle yaratılan bir
coşku havasından çok, salonu dolduran çoğunluğun ta kendi
siyle eğleniyorlar. Tuhaf tipleri birbirlerine gösteriyorlar, arala
rında alengirli ve gergin bir mevzu olduğunu hissettikleri çift
leri takibe alıyorlar, sapların kimlere çengel atacağını tahmin
etmeye çalışıyorlar. Arada da şarkılara katılıyorlar, sonuçta eğ
lenmeye geldiler.
Kadın, ortam eğlenilmeyecek gibi değil diye düşünüyor. Ma
nasız bir coşku içindeki bu çoğunlukta garip bir seyirlik hal bu
luyor, gözlerini delice eğlenen bu insanlardan alamıyor. Aşırı
lığı izlemenin çekici bir tarafı var. Asaf Halet Çelebi’nin1 bu eğ
lence tarzındaki süfliliği, pespayeliği çok ağır eleştirdiği bir ya
zısını belli belirsiz hatırlıyor. Ankara’ya dönünce yazıyı bulup
tekrar okumayı düşünüyor.
Meyhanelerin vazgeçilmez şarkılarından biri olan Çile bül
bülüm çile'ye
geliyor sıra. Müşteride coşku tavan yapıyor, her
kes sesi çatlayana kadar çileeeeeeee diye bağırıyor ve ardından
var güçleriyle, hançerelerini yırtarcasına Allah! diyorlar. Muh
temelen hayatlarında bu kadar güçlü bir şekilde Allah dedik
leri tek an bu diye düşünüyor kadın, yeraltı ahileri dahil tüm
müşteriler huşuyla ilgisi olmayan bir coşkuyla Allah! diye ba
ğırıyorlar.
Kadın aslında buraya kadar olan kısma çok şaşırmıyor, fasıl
adabı daha o doğmadan bitmişti zaten. Sosyetesinde de, eli yü
zü düzgününde de, tüm meyhanelerde fasıldan bugüne kalan
artık ele geçirilemeyecek bir geçmiş zaman arzusu. Fasıllar bir
tür zaman makinesi, müzik niteliğini kaybetmiş seslerden olu
şan bir dalgaya kendini bırakıyorsun, musikide estetik yarat
mış bir zamana anlık bir yolculuk yapıp süfli zamanına geri dö
nüyorsun. Sosyete fasıllarının bir özelliği yokmuş diye düşünü
yor, gördüğü acayip tipleri kâr sayabilir, hepsi bu.
Bu düşüncelerle tuvalete gidiyor ve çok şaşırıyor. Hepsi bu
değilmiş meğer. Kötü bir fiks menü için bile dünyanın parası
nı ödedikleri mekânda ücretsiz olması gereken tuvaletler para
lı ve de akıldışı denecek kadar pahalı. Burada işemek için veri-
i
Asaf Halet Çelebi. Bütün Y azılan, Hazırlayan: Hakan Sazyek, YKY, 1998.
119
len parayla bir üniversite öğrencisi iki hamburger yiyip bir ay
ran içebilir. Eski zamanlardan gelen fasılların bugüne bağlan
dığı yer iyice tuhaf, akıldışı bir yermiş diye düşünüyor. Zaten
bu meyhaneye adımını attığı andan itibaren her şeyde bir aşırı
lık, bir akıldışılık, bir mesele, üstüne düşünmeyi hak eden bir
konu buluyor.
Ama kadını şaşırtan şey tuvaletin sadece ücretli olması de
ğil akıl almaz ölçüde pis, sefil ve sef ih olması. Zil zurna sarhoş
kadınların kimileri yerlere oturmuş, kafayı kaldıramaz halde
ler. Kimileri klozetin içine, dışına, yanına, yöresine kusmakla
meşgul. Bazıları öyle sarhoş olmuş ki, açılabilmek için ha bi
re soğuk suyla yüzlerini yıkıyorlar, makyajları akıyor, yıkama
ya çalıştıkça daha da bulaşıyor. Bir kadın ağlıyor, tepiniyor,
yanındaki kadın onu sakinleştirmeye çalışıyor. Bir başkası tu
valetin kapısında bekleyen bir adamla kavga ediyor, birbirle
rine ana avrat dümdüz gidiyorlar. Genç bir kadın üstüne işe
miş, bacaklarından sızıyor. Kimsenin birbirine aldırdığı yok,
kimse bu sefillikten rahatsız görünmüyor, belli ki buraların
doğal hali bu.
Kadın, pembe pötikare önlük giymiş, tezgâhında oturan tu-
valetçiye kabinlerden birini temizlemesini söylüyor. Tuvaletçi
bir süre aldırmadan, hiç niyeti yokmuş gibi bakıyor. Ama ka
dın da bakıyor dimdik, hiç çekmiyor bakışlarını. Bu sert bakış
ma üzerine tuvaletçi kadın istemeye istemeye yerinden kalkı
yor, ne olur ne olmaz, böyle dimdik baktığına göre mühim bi
ri olabilir diye düşünmüş olmalı. Buraya hep “mühim” birile-
ri gelir. Kabinlerden birine bir kova su döküp klozeti yıkıyor.
Sonra kadına Buyur! diye işaret ediyor. Sanki yükümlü olmadı
ğı bir işi yaparak lütufta bulunmuş.
İğrenç lavaboya bakmamaya çalışarak ellerini yıkadıktan
sonra salona tekrar dönüyor. Yerine otururken tümü erkekler
den oluşan kalabalık bir grup, Fatih Ürek’in kısa bir ara ver
mesinden faydalanarak, Fenerbahçe Marşı’nı söylemeye başla
mış. Gruba derhal katılanlar oluyor, coşku bir anda artıyor. En
nezih denebilecek anlarını Bir tatlı huzur alm aya geldik K ala
mış'tan
cümlesini söylerken yaşayan yaklaşık yüz kişi, hep bir
120
ağızdan Kalpleri fetheden renkler/ Yaşa Fenerbahçe/ Türk’ün kal
bi şenle atar/ Yaşa Fenerbahçe
diye bağırıyorlar.
Daha bunu sindirememişken, rakip takımların taraflarının
• •
ıslıkları ve yuhalamalarıyla kısa kesilen marş, Fatih Urek’in
“birleştirici” manevrasıyla başka bir marşa geçiyor. Müşteriler
hep bir ağızdan, ta ciğerden ve delirmiş gibi, yerlerinde zıp zıp
zıplayarak Onuncu Yıl Marşı’nı söylüyorlar. Çıktık açık alınla/
on yılda her savaştan / On yılda on beş milyon genç yarattık her
yaştan.
Kadın için asıl şok bu. O ana kadar yaşanan bütün garabetle
ri gölgede bırakıyor.
Bir meyhaneye eğlenmeye gelen bunca insan neden durup
dururken Onuncu Yıl Marşı’nı söyleme ihtiyacı duyar?
Bu soruya sosyolojik, psikolojik, ideolojik, politik, ekono
mik açıdan verilecek sayısız cevap var, her biri de çok uzun. Bu
sefih ve sefil sosyete meyhanesi kesinlikle özgün bir vaka ama
cevapların düşünüleceği yer değil.
Ankara’ya döndüklerinde Asaf Halet Çelebi’nin kitabını çıka
rıyor. Çelebi’nin 1941’de yazdığı “Todi Musikisi” başlıklı yazı
yı buluyor ve aşağıdaki satırları okuyor:
Todi, bugün umumiyetle alaturka dediğimiz meyhane musikisi
nin adıdır. Bunun ne hakiki
vc klasik musikimizle ne de mahalli
halk musikisiyle alakası vardır. Todi eski musikimize de tasallut
edip adileştirir, bayağılaştırır. Todi bugün boyalı rüküş hanımla
rın teker teker kalkıp yayık sesleriyle sarhoş seyircileri avuttukla
rı m odem -a la tu rk a - meyhaneler muhitinin musikisidir. Alatur
ka ismi onun için biçilmiş kaftandır, fa k a t “Türk” değildir. (...)
Todi her ne kadar isminden de anlaşıldığı gibi Çingenelikle ala
kadarsa da sırf Çingene musikisi dem ek de değildir. Biraz Çinge
ne, biraz Ermeni kokan, fa k a t tam manasıyla onlara da isnat edi
lemeyen bir halitadır. (...) Başka bir ismi de piyasa musikisidir ki
bu da bayağı halk tabakasının hoşlanacağı muhitlerde geçen ya-
yıklığın, adiliğin, pespayeliğin ifadesini veren, insan ruhunu alçal
tan, bunaltıcı, sinirlendirici, monoton, yaygaracı bir şey demektir
ve vazifesi sarhoşları sızdırıp kusturmaktan ibarettir. (...) Piya
sa sanatkârları, Çingene kem ancılar
ve Ermeni kanuncular onla-
121
Dostları ilə paylaş: |