Memleket Hikâyeleri / Ayfer Tunç



Yüklə 7,9 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə33/66
tarix26.09.2018
ölçüsü7,9 Mb.
#70871
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   66

dan  kaçakçılık  yaptığına,  piyango  vurduğundan  kumarda  ka­
zandığına  kadar  pek  çok  dedikodu  olmuş  zamanında.  En  kuv­
vetli  rivayet  yetmişli  yıllarda  çok  konuşulan,  toplamda  yirmi 
kiloya  yakın  altının  çalındığı  bir  dizi  kuyumcu  soygunu.  Ay­
nı  pasajda  bulunan  beş  kuyumcu  aynı  gece  içinde  kasaları  ok­
sijen  kaynağıyla  kesilerek  soyulmuş.  Fatura  da,  o  sırada  işlen­
miş  ne  kadar  suç  varsa  üstlerine  yıkılan  birkaç  devrimciye  çı­
karılmış,  tutuklanmışlar, hâlâ yatıyorlar mı acaba diye konuşu­
luyor ara  sıra.
“Kalın  meşeden  çok  sağlam  bir dolabımız vardı.  İçi  para  do­
luydu,”  diyor  Zülal  Abla.  “İsteyen,  istediği  zaman,  istediği  ka­
dar  alıp  harcıyordu.  Aklına  ne  gelirse  alıyorduk,  belki  elli  çift 
ayakkabım  olmuştu.  Çantalar,  şapkalar,  eldivenler.  İpek  men­
dilleri düzineyle alırdık,  kirlenince atardık.  Biri  tilki,  biri vizon 
iki  kürk  mantom  vardı,  annemle  ablamınkiler ayrı.”
“Ne oldu  peki?”
“Hiç.  Kürklerimizi  senin  hikâyedeki  gibi  güveler  yedi,  altın
takılarımızı  bozdurduk.  Para  bitince  neyimiz  var  neyimiz  yok
•  •
birer birer eskicilere satmaya başladık.  Uç  kuruşa,  beş kuruşa... 
artık ne  koparabilirsek.”
“Hizmetçiniz  varmış  o  zamanlar..”
“Vardı,  çifter çifter.  Bir de aşçımız  vardı.  Evde  öyle çeşitli  ye­
mek  pişiyordu  ki,  hepsinden  birer  lokma  yiyip  gerisini  bırakı­
yorduk.  Dünyanın  yemeği  çöpe  gidiyordu.  Bir  tek  şoförümüz 
yoktu.  Her  yere  taksiyle  giderdik.  Babam  bu  evi  yaptırtmıştı 
ama  araba almak  istememişti,  alırsam kendim  kullanmak  iste­
rim diyordu.  Kaza yapıp bizi öldürmekten  korkuyordu  galiba..”
Zülal  Abla  hikâyenin  hüzünlü  kısımlarını  hızla  geçip neşesi­
ni takınmaya çalışıyor.
“Öyle  sapıtmıştık ki, bir yaz  günü  annem  babama, çok sıkıl­
dım bir yerlere gidelim,  dedi.  Herkes  tatile gidiyor, biz niye git­
miyoruz?  Tamam gidelim  dedi  babam,  hadi  hazırlanın.  Ablam­
la  bende  bir sevinç,  önce  alışveriş yapmamız  lazım  dedik.  Yeni 
mayo alınacak, şapka alınacak,  ayakkabı,  terlik,  gece elbiseleri. 
Gittiğimiz yerden alırsınız dedi babam.  Hazırlandık, çıktık, ba­
bam yoldan bir taksi çevirdi,  İzmir’e çek dedi.”
130


“İzmir’e  taksiyle  mi gittiniz?”
Meriç’in sesindeki  hayret  Zülal Abla’yı güldürüyor. 
“Sapıtmıştık  dedim  ya.  Taksici  babam  dalga  geçiyor  san­
dı.  Lüleburgaz’a  kadar da  inanamadı.  Önce  İzmir’e  gittik.  Ora­
da  birkaç  gün  kaldık,  oradan  Marmaris’e,  oradan  Bodrum’a,  ta 
Antalya’ya  kadar.  Aynı  taksiciyle.  Babam taksiciyi çok sevmişti. 
İzmir’e varınca göndermedi,  günlük  yevmiyeyle  anlaştı.  Yatak, 
yemek,  ayrıca sigarasından  çamaşırına  kadar  bütün  masraflar 
da  babama  ait.  Taksici  Gelibolu’da  filan  aklımız  başımıza  ge­
lir, ineriz sanmış.  Baktı  ki yoo...  İzmir’e geldik, birkaç gün son­
ra  istikamet  Marmaris,  babama  eve  haber  vermem  lazım  dedi, 
bir yeri aradı, benim hanıma söyle,  on beş gün yokum,  müşteri 
gezdiriyorum dedi.  Karısı inanmamış tabii.  Döndüğünde adamı 
hangi  şırfıntının  koynunda  on  beş  gün  geçirdiysen  ona  git  di­
ye  kovmuş  evden.  Taksici gelip babama  yalvardı, karısıyla  ko­
nuşsun  diye.  Babam  kadına  tatilde çektirdiğimiz  resimleri gös­
termiş.  Bu  benim  hanım,  bunlar  da  kızlarım  falan  diye  anlat­
mış. Bunun üzerine kadın ikna  olmuş, kocasını  eve geri almış.” 
Meriç gülüyor:  “Taksici de otelde mi  kalıyordu?”
“Evet.  Her gittiğimiz otelde babam bir oda  da  taksiciye  tutu­
yordu.  Bir süre sonra iyice  ahbap  oldu,  zannedersin amcasının 
oğlu,  öyle bir yakınlık, bir samimiyet.  Lokantaya  giderdik,  tak­
sici  de  masaya  otururdu,  babamla  rakı  içerlerdi.”
“Çok saçma değil  mi?”  diyor  Meriç.
“Saçma...  ama  hayatımın  en güzel  on beş günüydü.”
Çay suyu  koyuyor Zülal Abla.  Bir giyim  mağazasından haber 
beklediğini söylüyor.
“Ah  bir  anlaşabilsek!”  diyor.  “Her  gün  üç-beş  tane  paça  kı­
saltma  işi gelir, günlük maişet çıkar hiç olmazsa.”
Zülal Abla  fakirliğe yıllar önce düştüğü  için  alışmış artık. 
“Baban  nasıl  zengin  olmuştu?”  diye  soruyor  Meriç,  bunca 
yıldan sonra dedikodu yumağı solmuş,  kimse  emin değil ne ol­
duğundan.
“Bilmem...  hiç  söylemedi.  Bir  gün  bir  valiz  dolusu  parayla 
geldi.  Meşe dolabı parayla doldurdu.”
131


“Sormadınız  mı  nerden buldun diye?”
Zülal Abla’nın  sesinde belli belirsiz bir pürüz  var.
“Sormadık.”
“Neden?”
“Para aklımızı  başımızdan aldı, nerden geldiğini bilmek iste­
medik belki  de.”
“Neden istemediniz?”
Zülal Ablanın, sesindeki şıngırtı kayboluyor, acı bir ton otu­
ruyor.
“Bilseydik harcayamazdık herhalde,  ne  bileyim.”
Meriç  anlayamıyor.  Zülal  Abla  bir  an  duraksıyor,  sonra  çıl­
gınca yaşadıkları  o  iki yılın anlamını  o  anda  keşfetmiş gibi  ko­
nuşuyor, itiraf kuyusuna  düşmüş sanki.
“Nerden geldiğini bilmesek de haram olduğunu biliyorduk as­
lında.  Galiba bu yüzden bir an önce harcayıp bitirmek istedik.”
Bir sessizlik oluyor.  Tekrar  konuştuğunda  sesindeki  tüm  ne­
şeyi kaybetmiş.
“Oturduğumuz bu ev de  haram.  Bir değeri kalmadı artık, gö­
rüyorsun her yanı dökülüyor ama arsası  kıymetli.  Babam  ölün­
ce  müteahhitler  peşimize  düştü,  bunu  yıkıp  apartman  yapaca­
ğız  dediler.  Bize  iki  daire  vereceklerdi.  Birinde  otururuz,  biri­
ni  de  kiraya  veririz,  ana-kız  geçinip gideriz  dedik.  Ama babam 
evi adını hiç duymadığımız birinin üstüne yaptırmış, satamıyo­
ruz.  Kimdir,  necidir,  babam  niye  böyle  bir  şey  yaptı,  biraz  da­
ha hovardaca yaşayalım diye  sattı  mı  bilmiyoruz.  Otuz senedir 
her gün  kapı  çalınacak, evin asıl sahibi gelip bizi sokağa atacak 
diye bekliyorum.  Daha gelen giden yok.  İnşallah annem öldük­
ten  sonra  ortaya  çıkar.  Ben  ablamın  yanma  sığınırım  ama  an­
nemle zor.”
Meriç  o  akşam  okuduğu  kitabın  özetini çıkarmak  için  masa­
ya  oturuyor.  Bir  türlü  beceremiyor,  okuduğu  hikâyeleri  unut­
muş  bile.  İyi  kötü  bir  şeyler yazıyor,  yazdığı  da  Zülal  Abla’nm 
hayatı.  Selami  Amca’nın  kitaplarına  bakıyor  tekrar,  bunun  gi­
bi bir  tane  daha  bulsa  okuyacak ama  bulamıyor.  Yeni  bir  kitap 
okumaktan  vazgeçiyor.
132


Yüklə 7,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   29   30   31   32   33   34   35   36   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə