sinin yarattığı kötü etkiyi aşmış, bu kez hamam sefası yapmaya
kararlı. Ölü deriden kurtulmak, cildinin bütün hücrelerini ye
nilemek, banyo sonrasının bedende yarattığı rahatlık ve hafif
lik hissi ancak hamamın sağlayabileceği bir şey.
Don-sutyen insan içine çıkmak üçünün de yapabileceği bir
şey değil, peştamalları yok, hamamda verilenleri de sağlıklı
bulmuyorlar, dolayısıyla bikini giyecekler. Hamam takunyası
üçüne de doğrudan ayak mantarını hatırlattığı için plaj terlikle
rini alıyorlar yanlarına. Bir tek tasları hamamdan alacaklar, onu
da tıpkı oturacakları yer gibi çamaşır suyuyla dezenfekte ettik
ten sonra kullanacaklar.
Su oluklarına ve natırların oklava oklava yuvarladığı kirlere
bakmazsan hamam kötü bir yer değil. Ece yaşlanan kadın vü
cudunun çirkinliğine de alışmış, biçimsiz kadın vücutları gö
züne artık o kadar da korkunç görünmüyor. Bu kez rahat, ku
sacak, bayılacak bir durum yok. Hem yıkandıktan sonra soğuk
lukta gazoz veya çay içmenin, deri kaplı yatakta uyumanın ver
diği keyfi tatmak için, biraz çirkin vücut görmeye katlanabilir.
Ama içeride hamile bir kadın var, genç bir kadın. Dört-beş
aylık olmalı. Külotu göbeğinin altında kalmış, memeleri balon
gibi şişmiş, patlayacak neredeyse. Kısa boylu, uzun saçlı, esmer
bir kadın. Çıplak bir insanın sosyal düzeyini anlamak zor. Ece
kadın hakkında fikir yürütemiyor, cahil biri mi, bilgili mi, ha
mamın onun için tehlikeli olabileceğini bilmiyor mu? Bir dok
toru var mı, varsa danıştı mı? Kadını uyarmayı geçiriyor aklın
dan, bu sıcak size iyi gelmez demeyi, ama üstüne vazife değil.
Hem hamilenin yanında yaşı daha büyük başka kadınlar var,
annesi, kayınvalidesi filan olsa gerek, asıl onların üstüne vazife.
Güle eğlene yıkanırlarken hamile kadını unutuyor. Bir ara
soğukluğa çıkıyorlar, birer sigarayla gazoz içip tekrar giriyor
lar. ilk kez gelen arkadaşı hamama bayılmış, her hafta gelelim
diye tutturuyor. Göbek taşına uzanıyorlar. Tam anlamıyla ha
mam sefası yapıyorlar. Natıra kese ve köpük masajı yaptırırlar
ken hamile kadının çığlığıyla fırlıyorlar.
Ortalık karışıyor, kadınlar koşuşuyor, hamamda çalışan ka
dınlar geliyor. Ece, kurnanın yanında çırılçıplak oturmuş çırpı
139
narak bağıran hamilenin iki yana açtığı bacaklarının arasından
kan boşaldığını görüyor, kan giderek artıyor. Dehşet verici bir
görüntü. Korktuğu oldu işte, kadın düşük yapıyor. Hamilenin
başına toplanan kadınlar panikte, ambulans çağıralım hastane
ye götürelim diye bağrışıp duruyorlar. Ece yardım etmek istiyor
ama elinden gelen bir şey yok. Zaten hamam çalışanları ambu
lans çağırmışlar bile. Ece, yakınlarının kollarında ayaklarını sü
rüyerek soğukluğa çıkan hamile kadının ardında bıraktığı kanlı
izi görmemek için başını eğiyor. Su oluklarından akan topak to
pak kirlerin pembeye boyandığını, giderek kızıllaştığını görüyor,
gözleri kararıyor yine. Düşüp bayılmamak için kendini soğuk
luğa attığında, sarıp sarmalanmış hamileyi sedyeye koyuyorlar.
Kısa bir süre önce yaşadığı üçüncü sahne acıklı, haksızlık
duygusu uyandıran bir tarafı var. İnsanı karmakarışık ediyor,
düşündürüyor, hatta öfkelendiriyor.
Bir film için Afyon’dalar. O günkü çekim bitmiş, kaldıkları
otelin bahçesinde topluca akşam yemeği yiyorlar. Sonbaharın
son günleri, havalarserinlemiş ama sıkı giyinince dışarıda otur
mak hâlâ mümkün. Ece iyi bir ekiple çalışıyor, gün içinde ara
sıra kapışsalar da herkes birbiriyle arkadaş olmuş. Taze dost
luklar akşam yemeklerinde tavan yapıyor. Hele rakı biraz fazla
kaçırılırsa geceler “öpüjenT’lerle bitiyor.
Tabii bu coşkulu dostluk havasında mangalda pişen kasap
köftelerinin, kalın kalın dilimlenmiş Afyon sucuğunun, haşhaş
ezmeli gözlemelerin, katmerlerin, kaymak şekerinin, ekmek
kadayıfının payı büyük. Ece her akşam sofraya oturduklarında,
şu dünyada iyi ki sofra denen bir şey var, olmasaydı insanoğ
lunun her anı kavgayla geçerdi diye düşünüyor. Çalışırken ba
zen birbirinin gözünü oyacak hale gelen ekip, donatılmış sof
rayı daha uzaktan görünce sakinleşiyor, karınlar doyup da soh
bet hızını alınca ortama göz yaşartıcı bir dostluk hissi, bir barış
geliyor. Sofra demek barış demek.
Havadan sudan konuşurlarken yönetmen yardımcılarından
Afyonlu genç bir kızın memleketinin hamamlarını, kaplıcaları
nı övmesiyle konu hamama geliyor.
140
Ekipteki malumatfuruşlardan biri hamamın ta eski Ro-
ma’daki tarihinden girip meseleyi sanatsal düzeyde “tartışma
ya” başlıyor. Bugüne kadar izlediği filmler arasında düzgün
bir hamam sahnesine rastlamadığını söylüyor, pek haksız sa
yılmaz. Ama konuyu derinleştireyim derken, niyeyse yaban
cı filmlere atlıyor. Bir başkası Jackie C.han’in Altın Yumruk İs
tanbul’da
filminin sadece hamam değil, İstanbul’un bütün tu
ristik imgeleri açısından bir sinema ve kültür faciası olduğu
nu söylüyor.
Ece kesinlikle hak veriyor. Jackie Chan’in hamamdan kaçar
ken kendini Topkapı Sarayı’nın kubbelerinde bulması, oradan
Tarlabaşı sokaklarına, oradan Rumelihisarfnın önüne, derken
Mısır Çarşısı’na atlayıvermesi İstanbul’u bilen seyirciler için
komik ötesi. Film aynı zamanda turistik imgelerin en bayağı ve
ucuz halleriyle kullanılmasının da eşsiz bir örneği. Gerçi elin
Amerikalısının Türkiye’nin turistik imgelerini doğru ve nite
likli biçimde kullanmak gibi bir derdi niye olsun, o da ayrı ko
nu. Filmini elbette fikirsiz seyircisini güldürecek, eğlendirecek
şekilde çekecek.
Akşamın keyfi meseleyi ciddi ciddi konuşmayı kaldırmıyor,
başlarından geçen veya duydukları hamam hikâyelerini anlat
maya başlıyorlar. Ece herkesin ne çok hamam hikâyesi var di
ye düşünüyor. Niye şaşırıyor ki, kendisinin de var. Ama onun
kiler hiç eğlenceli değil. Sofranın tadını kaçırmamak için an
latmıyor.
Erkeklerin çoğu askerlik yaparlarken ille bir hamama gitmiş
ler, nasıl olmuşsa artık, hepsine de efsanevi bir tellak çatmış.
Şöyle yoğururlarmış, böyle bağırtırlarmış, bir kulunç çözerler-
miş aklın dururmuş, içlerinden biri, amatör boksör bir Alman
arkadaşını hamama götürdüğünü anlatıyor. Tellağa “Elini kor
kak alıştırma, anasını belle, Türk hamamı neymiş görsün!” de
miş. Tellak elinden geleni yapmış, adamın bütün kaslarını ez
miş, hatta masajın sonunda ıslak havluyla bir güzel dövmüş,
ama Alman bana mısın dememiş, aksine ertesi gün tekrar git
mek istemiş.
Hikâyeler komik ama terbiyeli giderken bir ara haf iften müs
141
Dostları ilə paylaş: |