çünkü, ama bazıları kendilerinden yukarıda gördükleri ve ha
vasına imrendikleri Aybike’nin hoşuna gitmek, onun arkadaşı
olmak istiyorlar. Oğlanların kafası daha da karışık. İlgilensin
ler mi, uzak mı dursunlar, her dakika fikir değiştiriyorlar. Kızı
çok havalı bulup yakınlaşmak isteyenler bile bir türlü cesaret
lerini toplayıp yanına gidemiyorlar, sanki kızın çevresinde ışıl
ışıl, ama dikenli bir tel var.
Aybike okulun çalışkanları için de büyük bir kararsızlık kay
nağı. Çalışkanların arasında ciddi bir çekişme olsa da tembel
ve aptallarla aynı kefeye konmak istemediklerinden her zaman
birbirlerini kolluyorlar. Beraber oturuyorlar, teneffüslerde tem
beller abuk sabuk oyunlar oynarlarken onlar ödevlerini karşı
laştırıyorlar, birbirlerine tuzak sorular sorup kimin daha akıl
lı olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Aybike’nin de çalışkan oldu
ğu çabucak ortaya çıkıyor. Ödevlerini aksatmıyor, yazılılardan
hep dokuz buçuktan on alıyor, kompozisyonlarını inci gibi el
yazısıyla ve siyah mürekkepli bir dolmakalemle yazıyor. Çalış
kanlar onu da aralarına almaları gerektiği kanısındalar, ama kı
za sinir oluyorlar. Aybike fazla çalışkan. îngilizceci her defa
sında Aybike’nin üstünde kırmızı kalemle konmuş tek bir işa
ret bulunmayan sınav kâğıdını bütün sınıfa gösterip kızı gere
ğinden fazla övüyor. Çalışkanlar öğretmenlerin sorularına ce
vap vermek için yarışırlarken o hiçbir soruya parmak kaldırmı
yor, bildiğini belli etmiyor. Ama öğretmen “Sen söyle Aybike,”
deyince bülbül gibi şakıyor. Dolayısıyla durumları en ikircik
li olan onlar.
Aybike’nin tavrındaki bu kibir, burnu havada duruşundan
ve gülümsemeyen yüzünden kaynaklandığı kadar, onu her gün
okula getirip götüren faytondan da kaynaklanıyor. Şehirde özel
araba tek tük henüz. Zenginlerin hemen hepsinin ya kendile
rine ait ya da uzun süreliğine kiraladıkları faytonları var. Ama
yine de çocuklarını okula yayan gönderiyorlar, zaten şehrin
ne ki? Öğrencilerden birinin özel faytona binme
si okulda bir ilk ve diğerlerinin kızdan nef ret etmeleri için ye
terli bir neden.
Düğünlerde Elvis Presley şarkıları söylediği için adı Elvis Ya-
103
şar’a çıkan Yaşar Dağaşar’ın kızı Kamuran ise Aybike’nin aksi
ne tombalak, iri kahverengi gözlü, gür dalgalı saçlı, canlı, ha
yat dolu bir kız. Hey dergisi alıyor, şarkıcı ve anket defterleri
tutuyor, hocalara isim takıyor, arkadaşlarını eğlendiriyor. Kız
da şeytan tüyü var. Çok güzel olmamasına rağmen bir sürü oğ
lan peşinde. Öyle pek çalışkan da değil ayrıca, müzik hariç bü
tün dersleri beşten şaşma altıyı aşma düzeyinde. Elvis şarkısı
It’s
novv
o y
never’i
babasından daha güzel söylüyor. Kiss me my
darling...
derken sesine verdiği tonla Elvis’in şarkısını bile ara
beske çekmeyi başarıyor.
Kamuran Aybike’nin en ateşli aleyhtarlarından biri. Sosyal
statü işaretleri konusunda arkadaşlarından daha uyanık ve has
sas olan, herkesin seviyesini, seviyesinden kaynaklanan huyu
nu suyunu çoğu zaman isabetle tahmin eden Kamuran, Aybi
ke’nin gıcık ve kibirli hallerini hemen fark ediyor ve okula yeni
gelen bu kızın mesafeli duruşunu çekingenlik zannedip yalnız
kalmasın diye onunla arkadaş olmak isteyen iyi niyetli kızlara
itiraz ediyor. Bu yüzden çok tepki alıyor baştan. Ama bu iyi kız
lar Aybike’ye gösterdikleri yakınlığa hiçbir karşılık alamayın
ca ve kız okul çıkışında hiçbirine selam bile vermeden kendi
sini bekleyen özel “payton”a binip gidince Kamuran’a hak ve
riyorlar, Aybike’yle aralarına mesafe koyuyorlar. Daha doğru
su Aybike’nin çoktan koyduğu mesafeyi korumak zorunda ka
lıyorlar.
Ama kendini bir bok zanneden bu sinir illetiyle arkadaş ol
maya hiç niyeti olmadığını ta en başta söyleyen Kamuran’ın bir
gün saf değiştirmesi herkesi hayretler içinde bırakıyor.
Nisan yağmurları başlamış. Şehrin bittiği yerde başlayan tar
lalar hızla yeşeriyor. Dalları erik basıyor, henüz leblebi kadar
lar. Hemen her gün hava ansızın bozuyor, sağanak yağmur yü
zünden sokakları sel götürüyor. Çocuklar sabahları hava gün
lük güneşlik olduğu için yağmura hazırlıksız yakalanıyorlar.
Kamuran hariç. Almanya’da yaşayan dayısının getirdiği çivit
mavisi, naylon yağmurluğunu giyme fırsatı bulduğu için nisan
yağmurları zamanını çok seviyor.
104
Dersin bittiğini haber veren zil çaldığında yağmurdan göz
gözü görmüyor o gün. Aybike’nin faytonu okulun kapısında
gene. İçi kırmızı deri kaplı siyah körüğü açılmış, koltuklarına
yağmur suyu gelmesin diye üstüne şeffaf naylon örtülmüş, fay-
toncu muşambasını giymiş, yağmurun altında küçükhanımın
okuldan çıkmasını bekliyor.
Okul dağılıyor. Kızlar ikili-üçlü gruplar halinde, arkadaşla
rından birkaçının şemsiyelerinin altına başlarını sokmaya ça
lışarak veya suni deri okul çantalarını başlarına tutarak koştu
rurlarken, hülyalı oğlanlar yüzlerini yağmura verip aylak ay
lak yürüyorlar. Kamuran’ın yağmurdan çekindiği yok, kapüşo
nunu başına geçirmiş. Yürürken birden Aybike’nin sesini du
yuyor.
“Trençkotun çok güzel.”
Trenç ne? Kamuran duraksıyor, Aybike ilk kez gülümsüyor,
trençkotunu çok beğendiğini söylüyor. Çivit maviye de bayıl
dığını ekleyerek işaret edince, Kamuran trençkotun ne olduğu
nu anlıyor. Aslında yanılan Aybike, Kamuran’ınki trençkot fa
lan değil, basbayağı yağmurluk. Ama Aybike bu küçük şehrin
bilmediği şeyleri, hiç duymadığı sözcükleri satmayı iyi biliyor.
Kamuran’ın saf değiştirmesine işte trençkot konulu bu ko
nuşma neden oluyor. O ana kadar Aybike’yi çok züppe, kibir
li bulan Kamuran, ucuz naylon yağmurluğu beğendi diye kıza
aniden bir yakınlık hissediyor. Hiç gerekmediği kadar fazla ko
nuşarak faytona doğru yürüyorlar. Faytoncu elinde kamçısıyla
arabadan atlıyor, hazırola geçiyor.
“Binsene? Seni evine bırakayım,” diyor Aybike, samimi gö
rünüyor.
Böylece Aybike gibi yüksek sınıfa mensup bir kız tarafından
seçilmiş olmak duygusu Kamuran’ı ele geçiriyor. Çok kısa sü
ren bir tereddütten sonra faytona biniyor. Faytoncu üstlerine
şeffaf naylonu çekiyor. Kendi yerine geçiyor. Atları kamçılıyor
ve atların nalları, faytonun tekerlekleri arnavutkaldırımı döşeli
sokaklarda tıkırdamaya başlıyor. Yağmur şeffaf naylona tıpır tı
pır vuruyor, iç yüzeyi nefeslerinden buğulanıyor.
Kamuran yol boyunca kendi olamıyor. Kendini Aybike’ye
105
Dostları ilə paylaş: |