Sophie'ye bakan Teabing, "Büyük Üstat mı?" diyerek yutkundu. " Jaques Sauniére mi?"
Onun gözlerindeki şaşkınlığı gören Sophie başını salladı.
"Ama bunu bilemezsin!"
"Jacques Sauniére benim büyükbabamdı."
Teabing koltuk değneklerinin üstünde sendelerken, başını sallayarak yan Langdon'a göz
attı. Teabing yeniden Sophie'ye döndü. "Bayan Neveu, nutkum tutuldu. Eğer bu doğruysa,
kaybınız için gerçekten üzgünüm. İtiraf etmem gerekiyor ki, Paris'te tarikat üyesi olabilecek
kişilerin bir listesini tutmuştum. Pek çoklarıyla birlikte Jacques Sauniére de bu listedeydi.
Ama Büyük Üstat diyorsunuz kabullenmek zor." Teabing bir süre sessiz kaldıktan sonra
başını iki yana salladı. "Yine de mantıklı gelmiyor. Büyükbabanız tarikatın Büyük Üstat'ı olsa
ve kilit taşını kendisi yaratmış olsa bile, onu nasıl bulacağınızı size asla söylemedi. Kilit taşı
kardeşliğin nihai hazinesine giden yoldur. Torunu olun ya da olmayın, bu bilgiye ulaşmaya
yetkili değilsiniz."
Langdon, "Bay Sauniére bilgiyi devrederken ölmek üzereydi," dedi. “Çok az seçeneği
vardı."
Teabing, "Seçeneğe ihtiyacı yoktu," diyerek karşı çıktı. "Aynı sırrı bilen üç sénéhaux daha
var. Sistemin güzelliği burada. İçlerinden biri Büyük Üstat'lığa terfi eder ve aralarına yeni bir
sénéchal alarak, kilit taşı sırrım paylaşırlar."
Sophie, "Sanırım haberleri tamamen dinlememişsiniz," dedi. "Büyükbabamın yanı sıra,
bugün üç önemli Parisli daha öldürüldü. Hepsi birbiriyle bağlantılı gibi görünüyor."
Teabing'in ağzı açık kalmıştı. "Ve siz de onların şey olduğunu düşünüyorsunuz..."
Langdon, "Sénéchaux," dedi.
"Ama nasıl? Katilin Sion Tarikatı'nın en üst dört üyesinin birden kimliklerini öğrenmesi
imkânsız! Bana bakın, ben onları yıllardır arıyorum ama hâlâ bir üyenin ismini bile
bilmiyorum. Üç sénéchaux ile Büyük Üstat ı bulup aynı gün içinde öldürdüklerine inanmak
biraz zor."
Sophie, "Sanırım bilgiyi bir gün içinde edinmişler," dedi. "Kulağa, iyi planmış bir suikast
gibi geliyor. Organize cinayet örgütleriyle mücadele etmek için kullandığımız bir tekniktir.
DCPJ belirli bir gruba karşı harekete geçmek isterse, aylarca onları dinleyip gözetleriz, tüm
başrol oyuncularını tespit eder ve hepsini aynı anda ele geçiririz. Çıban başını yakalamak.
Lideri olmayan grup kargaşaya düşer ve diğer bilgileri açık verir. Birinin, en baştaki kişilerin
kilit taşının yerini açıklayacağını umarak sabırla izlemesi ve sonra saldırmış olması
muhtemel."
Teabing ikna olmuşa benzemiyordu. "Ama kardeşler asla konuşmazlar. Gizlilik yeminleri
var. Öleceklerini bilseler bile."
Langdon, "Kesinlikle," dedi. "Yani eğer sırrı asla açıklamadılar ve öldürüldülerse..."
Teabing yutkundu. "O zaman kilit taşının yeri sonsuza dek kaybolacaktı!"
Langdon, "Ve beraberinde," dedi. "Kutsal Kâse'nin yeri."
Langdon'ın ağzından çıkan kelimelerle Teabing'in vücudu adeta sallandı. Ardından daha
fazla ayakta durmaya mecali yokmuş gibi, kendini bir sandalyeye bırakıp, pencereden dışarı
baktı.
Yanına giden Sophie yumuşak bir sesle konuşuyordu. "Büyükbabamın içinde bulunduğu
durum gözönüne alınırsa, tamamen ümitsizlik için. de sırrı, kardeşliğin dışından birine
geçirmeye çalıştığı düşünülebilir. Güvenebileceğini düşündüğü birine. Ailesinden birine."
Teabing'in benzi atmıştı. "Ama böyle bir saldırıyı yapabilecek kişi... kardeşlik hakkında
bunca bilgiyi öğrenebilecek biri..." Durdu, farklı bir korku duymaya başlamıştı. Tek bir gücün
işi olabilir. Bu tip bir sızıntıyı ancak tarikatın en eski düşmanı yapabilir."
Langdon başını kaldırdı. "Kilise."
"Başka kim olabilir? Roma yüzyıllardır Kâse'yi arıyor."
Sophie kuşku duyuyordu. "Büyükbabamı kilisenin öldürdüğünü mi düşünüyorsunuz?"
Teabing, "Kilisenin kendisini korumak için tarihte işlediği ilk cinayet bu değil. Kutsal
Kâse'nin beraberindeki belgeler çok tehlikeli ve kilise onları yıllardır yok etmek istiyor," diye
yanıtladı.
Langdon, Teabing'in, bu belgeleri elde etmek için kilisenin insani alenen öldürdüğü
iddiasını kabullenmekte güçlük çekiyordu. Yeni r ve kardinallerin çoğu ile tanışmış olan
Langdon, onların asla bir suikast planlamayacak, dinine derinden bağlı adamlar olduklarını
biliyordu. Tehlikeler ne olursa olsun.
Sophie'nin de aklından benzer düşünceler geçiyor gibiydi. “Tarikat üyelerinin kilise
dışından biri tarafından öldürülmeleri olası değil mi? Kâse'nin gerçekten ne olduğunu
bilmeyen biri? Her şeyden önce İsa’nın Kadehi çekici bir hazine. Hazine avcıları çok daha azı
için bile cinayet işliyor."
Teabing. 'Tecrübelerimden öğrendiğim kadarıyla," dedi. "İnsanlar ulaşmak istediklerini
elde etmekten çok, korktuklarının başlarına gelmemesi için daha büyük tehlikeleri göze
alırlar. Ben bu suikastta tarikata karşı ümitsiz bir saldırı sezinliyorum."
Langdon, "Leigh," dedi. "Önermede paradoks var. Katolik papazları, eğer bu belgelerin
sahte olduklarına inanıyorlarsa, onları bulup yok etmek amacıyla neden tarikat üyelerini
öldürsünler?'
Teabing kıkırdayarak güldü. "Harvard'ın fildişi kuleleri seni yumuşatmış Robert. Evet,
Roma'daki papazların imanı çok kuvvetli ve bu yüzden inançları, kutsal saydıkları her şeye
karşı çıkan bu belgeler de dahil olmak üzere, her türlü felakete karşı koyabilir. Ama ya
dünyanın geri kalanı? Kesin itikat sahibi olmayanlara ne olacak? Dünyadaki zorbalıklara
bakıp bugün Tanrı nerede diyenlere ne olacak? Kilise skandallarına bakıp kendi papazlarının
çocuklara cinsel taciz yaptığını saklamak için yalan söyleyen bu adamlar kim oluyor da İsa
hakkındaki gerçeği konuştuklarını iddia ediyor, diyenlere ne olacak?" Teabing durdu. "Bu
insanlar Robert bilim kilisenin İsa hikâyesinin yalan olduğunu ispatladığında, kendilerine
anlatılan en büyük hikâyenin, tüm zamanların en çok satan hikâyesi olduğunu düşünecekler."
Langdon cevap vermedi.
Teabing, "Belgeler ortaya çıkarsa sana ne olacağını söyleyeyim," dedi "Vatikan iki bin
yıllık tarihinde görülmemiş bir inanç kriziyle karşılaşacak."
Uzun bir sessizliğin ardından Sophie, "Ama bu saldırının sorumlusu ise, neden şimdi
harekete geçtiler? Neden bunca yıldan sonra? Tarikat Sangreal Belgeleri'ni saklı tutuyor.
Kiliseye tehdit oluşturmuyorlar ki."
Sıkıntıyla içini çeken Teabing, Langdon'a baktı. "Robert sanırım sen tarikatın son
hamlesini biliyorsundur?"
Langdon düşündüğü anda nefesinin kesildiğini hissetti. "Biliyorum."
Teabing, "Bayan Neveu," dedi. "Kilise ile tarikat arasında yıllardır sözlü bir anlaşma
vardı. Kilise tarikata saldırmayacak, tarikat da Sangreal Belgeleri'ni gizli tutacaktı." Durdu.
"Ama tarikat tarihinin bir bölümünde sırrı açıklamak için yapılan bir plan hep vardır.
Tarihteki o özel gün geldiğinde kardeşlik sessizliği bozmayı ve Sangreal Belgeleri'ni dünyaya
açıklayıp, İsa Mesih'in gerçek hikâyesini haykırarak en büyük zaferine ulaşmayı planlamıştır."
Sophie sessizce Teabing'e bakıyordu. Sonunda o da oturdu "Ve siz bugünün yaklaştığını
mı düşünüyorsunuz? Yani kilise bunu biliyor mu?”
Teabing, "Spekülasyon," dedi. "Ama çok geç olmadan belgeleri bulmak için kiliseyi
saldırıya teşvik edebilecek bir olasılık."
Langdon, Teabing'in söylediklerinin akla yatkın olmasından huzursuzlanmıştı. "Sence
kilise gerçekten tarikatın gizli tarihini öğrenmiş olabilir mi?"
"Neden olmasın... eğer kilisenin tarikat üyelerinin kimliklerini öğrendiğini
varsayabiliyorsak, o halde mutlaka planlarını da öğrenmiş olmalı. Kesin tarihi bilmeseler bile,
batıl inançları onları bu yargıya götürmüş olabilir."
Sophie, "Batıl inançları mı?" diye sordu.
Dostları ilə paylaş: |