BLANCE D'EVREUX
1366-1398
NICOLAS FLAMEL
1398-1418
RENE D'ANJOU
1418-1480
IOLANDE
DE BAR
1480-1483
SANDRO BOTTICELLI
1483-1510
LEONARDO DA VINCI
1510-1519
CONNETABLE DE BOURBON
1519-1527
FERDINAND DE GONZAQUE
1527-1575
LOUIS
DE NEVERS
1575-1595
ROBERT FLUDD
1595-1637
J. VALENTIN ANDRÉA
1637-1654
ROBERT BOYLE
1654-1691
ISAAC NEWTON
1691-1727
CHARLES RADCLYFFE
1727-1746
CHARLES
DE LORRAINE
1746-1780
MAXIMILIAN DE LORRAINE
1780-1801
CHARLES NODIER
1801-1844
VICTOR HUGO
1844-1885
CLAUDE DEBUSSY
1885-1918
JEAN COCTEAU
1918-1963
Sion Tarikatı mı, diye düşündü Collet.
Teğmenim?" Bir başka ajan başını içeri uzatmıştı. "Yüzbaşı Facte'ye acil bir çağrı var
fakat ona ulaşamıyoruz. Siz görüşür müsünüz?"
Mutfağa
giden Collet, telefona cevap verdi.
Arayan André Vernet idi.
Bankacının düzgün aksanı, sesindeki gerginliği saklamaya yetmiyordu. "Yüzbaşı
Fache'nin beni arayacağını düşünüyordum ama henüz ondan haber alamadım."
Collet, "Yüzbaşı biraz meşgul," diye cevap verdi. "Ben yardımcı olabilir miyim?"
“Bana bu geceki gelişmelerden haberdar edileceğimin garantisi verilmişti.”
Collet bir an için adamın ses tonunu tanır gibi oldu ama nereden tanıdığını çıkartamadı.
"Monsieur Vernet, Paris'teki soruşturmadan şu an ben sorumluyum. İsmim Teğmen Collet."
Hatta uzun bir sessizlik oldu. 'Teğmen, diğer hattan aranıyorum. İzin verirseniz
kapatıyorum. Sizi daha sonra arayacağım." Telefonu kapattı.
Collet birkaç saniye sonra ahizeyi yerine koydu. Ardından hatırladı.
Bu sesi tanıdığımı
biliyordum! Yaptığı keşif soluğunu kesmişti.
Zırhlı aracın şoförü.
Sahte Rolex takan.
Şimdi Collet bankacının neden telefonu kapatmakta acele ettiğini anlayabiliyordu. Vernet,
Teğmen Collet ismini hatırlamıştı... o akşam gözünün içine bakarak yalan söylediği memur
oydu.
Collet bu garip gelişmenin sonuçlarını düşünmeye başladı.
Vernet işin içinde. İçgüdüleri
ona, Fache'yi aramasını söylüyordu. Bu şanslı gelişmenin onun yıldızının parladığı an
olacağını hissedebiliyordu.
Hemen Interpol'ü arayarak, Zürih Emanet Bankası ve başkanı André Vernet hakkında
bulabildikleri her türlü bilgiyi temin etmelerini istedi.
80
Hawker 731 kasvetli sabah yağmurunun içine dalarken Teabing'in pilotu, "Emniyet
kemerleri lütfen,
beş dakika sonra iniyoruz," diye anons yaptı.
Teabing alçalan uçağın altında uzanan kentin dumanlı tepelerini gördüğünde eve
dönmenin keyfine vardı. İngiltere, Paris'e bir saatten daha yakın mesafedeydi ama arada
dağlar kadar fark vardı. Bu sabah anavatanının nemli ve canlı yeşillikleri son derece
konuksever görünüyordu.
Fransa'daki günlerim sona erdi. İngiltere'ye zaferle dönüyorum.
Kilit taşı bulundu. Ama elbette, kilit taşının
nerede olduğu sorusu hâlâ gündemdeydi.
Birleşik
Krallık'ta bir yerde. Tam olarak nerede olduğunu
hiç bilmemesine rağmen, zaferin tadını
almaya başlamıştı.
Langdon ile Sophie bakmaya devam ederlerken Teabing ayağa kalkıp kabinin karşı
tarafına geçti ve duvardaki bir panoyu yana kaydırarak, altında gizli kasayı ortaya çıkardı.
Şifreyi tuşladıktan sonra kasayı açtı ve iki pasaport çıkarttı. "Rémy ve benim belgelerim."
Ardından elli sterlinlik banknotlardan oluşan kalın bir deste çıkardı. "Ve sizin belgeleriniz."
Sophie şüpheyle bakıyordu. "Rüşvet mi?"
"Yaratıcı diplomasi. Özel havaalanları birtakım masraflar alırlar. Hangarda bir İngiliz
gümrük memuru bizi karşılayacak ve uçağa binmek isteyecek. Onun girmesine izin vermek
yerine, İngiltere'de bulunduğunu kimsenin bilmesini istemeyen -basın yüzünden, bilirsiniz-
ünlü bir Fransızla birlikte
seyahat ettiğimi söyleyip, sağduyusu için ona bu cömert bahşişi
vereceğim."
Langdon şaşırmış gibiydi. "Ve memur bunu
kabul edecek mi?"
“
Herkesten kabul etmezler, ama bu insanların hepsi beni tanır. Tanrı’ya şükür silah
kaçakçısı değilim. Şövalye ilan edildim." Teabing gülümsedi. "Üyeliğin getirdiği bazı
imtiyazlar var tabii."
Rémy elinde tuttuğu Heckler Koch silahıyla koridorda belirmişi "Efendim,
ben ne
yapacağım?"
Teabing, uşağına baktı. "Biz dönene kadar senin misafirimizle birlikte uçakta kalmanı
istiyorum. Londra'da her gittiğimiz yere onu peşimizden sürükleyemeyiz."
Sophie endişeli görünüyordu. "Leigh, biz dönene kadar Fransız polisinin uçağını bulacağı
konusunda ciddiydim."
Teabing güldü. "Evet, uçağa binip Rémy'yi bulduklarını düşünsene."
Sophie, onun laubali tavrına şaşırmıştı. "Leigh, bağlı bir rehineyi uluslararası sınırdan
geçirdin. Bu ciddi."
"Benim avukatlarım da öyle." Uçağın arkasındaki keşişe kaşlarım çatarak baktı. "Bu
hayvan evime girdi ve az kalsın beni öldürüyordu. Bu bir gerçek ve Rémy bunu
doğrulayacak."
Langdon, "Ama onu bağlayıp Londra'ya getirdin," dedi.
Teabing sağ elini kaldırarak, mahkemede yemin ediyormuş gibi yaptı. "Sayın yargıç,
İngiliz mahkemelerini tercih ettiği için bu tuhaf yaşlı şövalyeyi mazur görün. Fransız
yetkililerini aramam gerektiğini biliyorum ama ben bir züppeyim ve şu
geçiş izni kağıdıyla
Fransızların davayı yürütebileceğine güvenmiyorum. Bu adam beni neredeyse öldürüyordu.
Evet, onu İngiltere'ye getirmekte uşağımı bana yardım etmesi için zorlayarak aceleci bir karar
verdim ama büyük bir baskı altındaydım.
Mea culpa. Mea culpa."
Langdon kuşkuyla bakıyordu. "Söyleyen
sen olursan, belki işe yarar."
Pilot arkaya dönerek, "Efendim?" diye seslendi. "Kuleden telsizle bildirdiler. Sizin
hangarınızın yanında bir bakım sorunu yaşıyorlarmış. uçağı doğrudan terminale indirmemi
istediler."