Teabing Biggin Hill'e on yıldan fazladır uçuyordu ve bu ilk kez olmuyordu. "Sorunun ne
olduğunu söylediler mi?"
"Kontrol memuru belirsiz şeyler söyledi. Galiba benzin istasyondaki benzin kaçağı gibi
bir şeydi. Terminalin önüne park etmemi ve sonraki uyarıya kadar herkesin uçakta kalmasını
istediler. Güvenlik tedbiriymiş. Havaalanı yetkililerinden
onay almadan uçaktan
inmeyecekmişiz"
Teabing şüphelenmişti.
Büyük bir benzin kaçağı olmalı. Benzin istasyonu onun
hangarından en az yarım kilometre uzaktaydı.
Rémy de kaygılanmışa benziyordu. "Efendim, alışılmışın hayli dışında."
Teabing, Sophie ile Langdon'a döndü. "Dostlarım, bir hoş geldin heyeti tarafından
karşılanacağımıza dair tatsız şüphelerim var."
Langdon düşünceli bir tavırla içini çekti. "Sanırım Fache hâlâ aradığı kişinin ben
olduğumu düşünüyor."
Sophie, "Ya öyle," dedi. "Ya da hata yaptığını itiraf edemeyecek kadar kendini kaptırdı."
Teabing onları dinlemiyordu. Fache'nin ne düşündüğünü bir yana bırakıp, bir an önce
harekete geçmeleri gerekiyordu.
Asıl hedeften şaşma. Kâse.
O kadar yaklaştık ki. Altlarındaki
iniş takımları ses çıkartarak açıldılar.
Langdon vicdan azabı dolu bir sesle, "Leigh," dedi. "Onlara teslim olup,
bu işi yasal
yoldan halledebilirim. Sizi de karıştırmamış olurum."
Teabing, "Oh, Tanrı aşkına Robert," diyerek savsakladı. "Gerçekten geri kalanımızın
gitmesine izin vereceklerini mi düşünüyorsun? Sizi buraya yasaya aykırı bir şekilde getirdim.
Bayan Neveu Louvre'dan kaçmana yardım etti ve uçağın arkasında bağlı bir adam var.
Kendine gel! Hep birlikte işin içindeyiz."
Sophie, "Belki başka bir havaalanı deneyebiliriz," dedi.
Teabing başını iki yana salladı. "Eğer şimdi dönersek, başka bir yere indiğimiz anda bizi
askeri tanklarla karşılarlar."
Sophie yutkundu.
Teabing, İngiliz yetkilileriyle karşılaşmayı, Kâse'yi bulmalarına yetecek kadar uzatmak
için cesur bir karar vermesi gerektiğini anlamıştı. Pilot kabinine doğru aksayarak giderken,
"Bana
bir dakika izin verin," dedi.
Langdon, "Ne yapıyorsun?" diye sordu.
Teabing, "Satış toplantısı," derken, pilotu usulsüz bir manevra yapmaya ikna etmenin ne
kadara mal olacağını düşünüyordu.
81
Hawker
son turunu atıyor.
Kontrol kulesine hızla giren Simon Edwards -Biggin Hill Havaalanı Özel Hizmet
Müdürü- yağmurun ıslattığı piste gözlerini kısarak bakıyordu. Cumartesi sabahlan erken
kaldırılmaktan hiç hoşlanmazdı, en zengin müşterilerinden birinin tutuklanmasını seyretmek
üzere çağrılması onun için özellikle sinir bozucuydu. Sir Leigh Teabing, Biggin Hill'e
sadece
özel hangarı için değil, aynı zamanda sık iniş kalkışları için her seferinde ayrı bir avans ücreti
ödüyordu. Genellikle havaalanının onun programından önceden haberi olur ve gelişi için sıla
bir protokol hazırlanırdı. Teabing böylesinden hoşlanırdı. Hangarında duran özel imalat
Jaguar tam depo doldurulur, cilalanır ve o günün
London Times
gazetesi arka koltuğa
bırakılırdı. Gerekli evrak işlemlerini ve valiz kontrolünü kolaylaştırmak için bir gümrük
memuru uçak hangarında beklerdi. Bazı zamanlarda gümrük yetkilileri zararsa organiklere
genellikle lüks yiyecekler göz yumarak Teabing'den büyük bahşişler alırlardı. Bunlar, Fransız
salyangozları, işlenmemiş özel bir Roquefort peyniri ve bazı meyveler gibi yiyecekler olurdu.
Zaten gümrük kurallarından pek çoğu saçmaydı ve Biggin Hill müşterilerine yardımcı
olmayacaksa, bir başka havaalanı olabilirdi. Teabing'e, Biggin Hill'de istediği her şey sunulur
ve çalışanlar karşılığını alırlardı.
Uçağın indiğini gören Edwards'ın sinirleri iyice gerilmişti. Teabing'in servetini harcama
merakının bir şekilde başını derde soktuğunu düşünüyordu; Fransız
yetkililer onu yakalamaya
hayli niyetli görünüyorlardı. Henüz Edwards'a neyle suçlandığı söylenmemişti ama ciddi bir
şeyler olduğu belliydi. Fransız yetkililerin isteği üzerine kent polisi Biggin Hill hava
kontrolüne Hawker'in pilotuyla temas kurmasını ve müşterinin hangarı yerine doğrudan
terminale iniş yapmasını söylemesini emretmişti. Benzin sızıntısı hikâyesine inandığı
anlaşılan pilot isteği kabul etmişti.
İngiliz polisi genelde silah taşımadığı halde, durumun vahameti silahlı bir kuvvetin
çağrılmasını gerektirmişti. Şimdi sekiz silahlı polis terminal binasının
içinde durmuş, uçağın
motorlarını durduracağı o anı bekliyordu. Aynı anda bir pist görevlisi, bir daha hareket
edememesi için uçağın tekerleklerinin altına güvenlik takozları yerleştirecekti. Ardından
polisler içeri girip, Fransız polisi duruma müdahale etmek üzere gelinceye kadar içeridekileri
zapt edecekti.
Sağ taraftaki ağaçların
üstünde uçan Hawker, alçalmaya başlamıştı. Simon Edwards inişi
pist seviyesinden görmek için aşağı kata indi. Kent polisi saklanmıştı, pist görevlisi ise elinde
takozlarla bekliyordu. Piste iniş yapan Hawker'ın burnu hafifçe yukarı kalktı ve tekerlekleri
toz kaldırarak yere değdi. Terminalin önünde sağdan sola doğru hareket eden uçağın beyaz
gövdesi yağmurlu havada parlıyordu. Ama jet uçağı gaz kesip terminale döneceği yerde, geçiş
şeridinden Teabing'in hangarına doğru yoluna devam etti.
Tüm polisler dönüp Edwards'a baktılar. "Pilotun terminale
gelmeyi kabul ettiğini
söylediğinizi sanmıştım!"
Edwards şaşkına dönmüştü. "Öyle dedi!"
Edwards birkaç saniye içinde, kendini uzaktaki hangara doğru hızla yol alan bir polis
arabasının içinde buldu. Teabing'in Hawker'i sakince özel hangara girip gözden kaybolurken,
polis konvoyu hâlâ beş yüz metre uzaktaydı. Arabalar sonunda patinaj yaparak açık hangar
kapısının önüne varınca, polisler silahlarını çekerek dışarı döküldüler.
Edwards da dışarı fırlamıştı.
Sesler sağır edecek kadar yüksekti.
Jet uçağı hangarda, bir sonraki kalkış için burnunu kapıya vererek,
her zamanki
manevrasını tamamlarken Hawker'ın motorları hâlâ gümbürdüyordu. Uçak, 180 derecelik