Uygur Efsanelerinde Lokman Hekim
89
dünyanın padişahına hediye olarak güç bela bir küre
19
buğday göndermiş. Bu anlayışı kısa olan vezir,
“Ben nasıl olur da utanmadan birkaç avuç buğdayı, padişahın huzuruna götürürüm? Bu kadarcık buğday,
padişah cenaplarının un elenen sofrasında da dolup taşıyor.” diye düşünmüş. Kendi mallarından hediye
hazırlayıp, padişahın huzuruna varmış ve öbür dünyada gördüklerini anlatmış. Buğday konusunda hiçbir
şey söylememiş.
Aradan fazla zaman geçmeden padişah hastalanmış. Şahı, sarayın tabipleri iyileştirmeye çalışsalar
da, iyileştirememişler. Bu sırada vezir, söz konusu buğdayı hatırlayıp, onu bir kişiye değirmende
öğüttürmüş ve usta bir fırıncıya çörek yaptırmış. Ne yazık ki, bu çörekler tandırdan ateşin üstüne düşüp
yanmış.
Biraz yansa da, fırıncı çok yanmamış olan çöreklerden birini vezire vermiş.
Vezir, tekrar düşünmüş; ancak çöreği padişahın huzuruna götürmeye utanarak, eski ambarın
oyuğuna koymuş.
Padişahın hastalığı gittikçe ağırlaşmış. Çaresiz kalan vezir, saray ehlinin teklifine uyarak,
Lokman Hekim’i çağırtıp, şahın hastalığını tedavi ettirmek istemiş.
Lokman Hekim kırk gün, kırk gece şahın yanından ayrılmadan onu iyileştirip dönmüş.
Lokman Hekim’in bu işine çok sevinen padişah, vezirini çağırtıp:
—Ben, Lokman Hekim’i bu dünyanın malıyla değil, öbür dünyanın malıyla mükâfatlandırmak
istiyorum. Sizde, öbür dünyadan getirdiğiniz bir şey var mı? diye sormuş.
Durum bu hale gelince vezir, “Artık gizlemenin faydası yok.”
diye düşünerek, olup biten işleri
iğneden ipliğine kadar anlatmış. Padişah vezire:
—O çöreği derhâl önüme getirin! demiş. Vezir, çöreği alıp geldikten sonra, padişah hiç
düşünmeden Lokman Hekim’e takdim ederek hemen yemesini tavsiye etmiş.
Lokman Hekim, padişahın tavsiyesini yerine getirmiş. O anda Lokman Hekim gençleşmiş,
vücudu kuvvetlenmiş, bütün canlıların, bitkilerin hareketinden, onların insana ne faydası olduğunu anlar
olmuş.
Lokman Hekim’deki bu değişimleri gören padişah:
—Benim gibi şımarık, ahmak birinin bu dünyada yaşamasından, sizin gibi bilgenin insanlığa
mutluluk, huzur vererek bin yıl yaşaması daha doğru, demiş.
Bu şekilde aradan uzun zaman geçmiş. Lokman Hekim insanlığa baht, saadet vererek, bu
dünyada bin beş yüz yıl yaşamış. O şimdi de yaşıyormuş.
5.
“Çamur Yeme” Üzerine
20
Lokman Hekim, yetişkin olan kızını biri ile evlendirmiş. O dönemde Lokman Hekim’in hekimlik
şöhreti gittikçe yayılıp, ona tedavi için gelen hastaların sayısı çoğalmış. Fakat onun damadı,
bir kez bile
“Ben hastayım!” diyerek onun yanına gelmemiş. Lokman, kızına bunun nedenini sormuş. Kızı, kocasının
her sabah yerinden kalkar kalkmaz, bayatlamış sert ekmekten bir parça yediğini söylemiş. Lokman Hekim
kızına, bayat ekmek parçalarını bir yere saklamasını tembih etmiş. Kızı da öyle yapmış. Fakat damadı
19
Küre: 2.5 desilitre.
20
İsmayil Tömür,
agm., s. 139.
Adem Öger
90
Lokman Hekim’e tedavi için yine gelmemiş. Lokman, tekrar kızına bunun nedenini sormuş. Kızı, “O,
şimdi de her sabah killi topraktan (çamur) bir parça yiyor.” diye cevap vermiş. Bunun üzerine Lokman
Hekim: “Öyleyse, o ömür boyu hasta olmaz.” demiş. Günümüzde de bazı insanların, bu rivayete
dayanarak, geceleyin midede toplanan safrayı yok etmek için, her sabah bir
parça bayat ekmek yedikleri
görülür.
6.
Turpun Şifası
21
Lokman Hekim, gezgin olarak hekimlik yaparken Turfan’a gelmiş. Turfan’ın her yerinde turp
yetiştiğini görünce: “Bu yurdun insanları hastalanmaz; çünkü burada turp çok. Onun için burada kalıp
hekimlik yapmaya gerek yok.” diyerek gitmiş. O günden sonra insanlar, turpa daha da önem vererek,
ondan daha çok yetiştirmişler ve onu önemli bir yiyecek olarak görmeye başlamışlar.
7.
Eyer Şerbeti
22
Bundan uzun zaman önce, küçük bir mahallede Lokman isimli cesur bir yiğit yaşamış. Lokman,
anne babasının isteğiyle, kendi mahallesindeki güzel bir kızla evlenip, on yılda dokuz oğul, bir kıza baba
olmuş.
Lokman’ın anne babası ardı ardına
öteki dünyaya göçüp, ebedî uykuya yatınca, ailesinin bütün
ağır yükü, Lokman’ın üzerine kalmış.
Lokman, ilkbahar mevsiminde sıcak ekim zamanını iyi değerlendirip, çalışarak tarlasından
ürününü kaldırdıktan sonra, mutlu bir şekilde ailesinin yanına geri dönmüş. Lokman’ın kapıdan
girmesiyle birlikte, uzun zamandır aç olan sevimli ve masum çocukları, “Ekmek! Ekmek!” diyerek
hasretle bağırıp, kendilerini onun kucağına atmışlar. Çocukların gözlerinden nehir gibi, ipi kopmuş
boncuk gibi dökülen gözyaşları, Lokman’ın içini yakmış ve onun da gözlerinden ilkbahar yağmuru gibi
damlalar dökülmüş. Lokman, çocukların gözyaşlarını silip, hepsinin alnından öptükten sonra:
—Yavrularım!
Allah bize geç verse de, hiçbir zaman aç koymaz. Anneniz, şimdi size tarladan
kaldırdığım buğdayı, el değirmeninde öğütüp, “yarma aşı” yapıp yedirsin. Ben size şimdi ekmek bulup
getireceğim, diyerek yerinden kalkmış. Çocuklar, annesinin yemek yapıp vereceğini öğrenince, sevinçten
zıplayıp, babalarına teşekkür etmişler. Lokman, tarladan yorgun argın gelmesine aldırmadan, sevecen,
temiz kalpli eşine büyük bir minnetle bakıp: “Benim dediğim gibi yap!” diyerek evinden çıkmış.
Lokman
sabaha kadar yürüyüp, güneş ufuktan yeni göründüğünde, soğuk suları şırıldayıp akan
nehrin, doğu kıyısındaki tepeye yerleşen yüksek kerpiç evler ile sarılmış heybetli kalenin büyük
kapısından girip, pencere ve çift kanatlı kapısı güneşe bakan yerdeki aradan geçip, karşısındaki evin
kapısını açarak, selam verip kapıdan içeri girmiş. Divan da oturup dua ettikten sonra, duvarları kat kat,
büyük küçük oyuklar ile dolu evin, misafire ait köşesinde, hasta inleyip yatan ihtiyar birine gözü ilişmiş.
İhtiyar, bir an onu süzdükten sonra:
—Oğlum, ben sizi tanıyamadım, böyle
seher vaktinde sizi, bizim tarafa hangi rüzgâr attı? demiş.
Lokman, ihtiyara kendini, anne babasını tanıttıktan sonra, ihtiyarın az önceki sorusuna: “İyi babanın
çocuğu garip olsa da, köle olmaz.” şeklindeki sözü hatırlayıp, ne diyeceğini şaşırarak düşünmeye
başlamış. O, aklından geçenleri söyleyecekken, istemeden:
—Hastalığına bakmaya geldim, demiş. İhtiyar, Lokman’ın cevabına sevinip:
21
İsmayil Tömür
, agm., s. 139.
22
Kök Yallik Böre, s.198–204.