46
4. TARTIŞMA
Etanolün vücut sıvılarında güvenli ve hassas olarak ölçümü ve değerlerin tespiti,
klinik toksikoloji ve adli tıp açısından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle bu
ölçümler, adli toksikoloji laboratuvarlarında en sık yapılan çalışmalar arasında yerini
almıştır. Bu çalışmalarda doğru ve kesin yargılara ulaşmada en sık kullanılan
numune kandır.
Postmortem kan alkol analizlerinde kalp kanının çok gerekmedikçe
kullanılmaması gerektiği, femoral ven kanının daha sağlıklı bir örnek olduğu yapılan
çalışmalarda vurgulanmıştır. Bu durum kalp kanının mide içeriği ile kontamine
olabileceği ve böylece yanıltıcı pozitif sonuçlar elde edilebileceği şeklinde
açıklanmıştır. Pourty ve Anderson’un yaptığı bir çalışmada femoral ven ve kalp kanı
alkol konsantrasyonları arasındaki fark yaklaşık %20 veya daha fazla olarak
bildirilmiştir (Prouty ve Anderson, 1987). Bu bilgiler ışığında, çalışmamızda da analiz
için kan örnekleri femoral venden alınmıştır.
Kan etil alkol tayin yöntemleri, kimyasal, enzimatik ve gaz kromatografik
yöntemler olarak sınıflandırılır (Vural, 2000).
Çalışmamızdaki kan örnekleri için, literatürde en doğru ve güvenilir sonuç
veren yöntem olarak belirtilen gaz kromatografi/headspace yöntemi (Christmore ve
ark., 1984; Correa ve Pedroso, 1997; Caplan, 1982; Penton, 1987; Chiarotti ve De
Giovanni, 1982; Machata ve Rechtsmed, 1975; Penton, 1985; Christmore ve ark.,
1984; Glendening ve Harvey, 1969; Parker ve ark., 1962) ile alkol konsantrasyonları;
Bursa Adli Tıp Kurumu Kimya Đhtisas Dairesi Başkanlığı’nda bulunan toksikoloji
laboratuarında mevcut imkanlar dahilinde yapılan analizler sonucunda belirlenmiştir.
Yaptığımız bu çalışma ve daha önce yapılan çalışmalar göstermektedir ki
bireyi alkol kötüye kullanımı, alkol bağımlılığı ve alkolle ilişkili bozukluklardan
47
koruyan veya yatkın hale getiren ilişkili ya da ilişkisiz birçok faktör vardır. Bunlar
alkolün fiyatı ve elde edilebilirliği, toplumun alkol kullanımına ve kullanım
bozukluklarına bakış açısı, bireyin sosyo-kültürel, psikolojik, fizyolojik ve genetik
yapısı gibi faktörlerdir (Holder, 1998). Bazı araştırmacılar alkol bağımlılığının
genlerle açıklanabileceğini iler sürmektedirler. Alkolizm ve alkolizmle ilişkili bazı
davranışların genetik olduğunu ve sorumlu bazı genlerin varlığını iddia
etmektedirler: “Beyinde nörotransmitter gibi kimyasal madde işlevleri ve sinir
hücreleri arası ilişkiden sorumlu bir çok gen vardır. Alkolizm riski açısından beyinde
dopaminerjik sinyal iletisinde genlerin rolü ilk olarak ağır alkolizm tiplerinde DRD2
dopamin reseptörlerini kodlayan bir variant genin bildirilmesiyle belirginleşir (Blum
ve ark., 1993). Bu çalışma tekrarlanamasa da ilişki varlığı araştırılmaktadır. Zevk
almaya yönelik davranış ile ilişkili olduğu bildirilen DRD4 dopamin reseptör geni
özel variyantının varlığı belirlenmiştir (Benjamin ve ark., 1996; Ebstein ve ark.,
1996). Bu da alkolizm gelişme riskini arttıran bir kişilik özelliğinin diğer bir genetik
temeli olabilir” (Pogue-Gelie ve ark., 1998).
Çalışmamızın amacı; alkolün ölüm oranlarındaki etkisinin genetik bulgulardan
çok özellikle yaşa, cinsiyete, bölgesel özelliklere ve zamana göre şekillenen
etkilerini, istatistiki analizlerle değerlendirerek, bilimsel ve sosyolojik sonuçlara
ulaşmaktır. Bu çalışma için daha kapsamlı bölgeler yerine Bursa ve çevre ilçeleri
seçilmiştir. Bursa’daki Adli Tıp Kurumu’na intikal eden olguların kan örnekleri
incelenerek çalışmanın sonuçlandırılması ve genellendirilmesi hedeflenmiştir.
Bundan sonraki geniş kapsamlı çalışmalara da ön veri toplama amacı taşımaktadır.
Bu çalışmada yaşa, cinsiyete, orijine, yere ve zamana göre sınıflandırılan olgular,
sınıflandırmalar dahilinde aşağıdaki gibi yorumlanmıştır:
Yaşa göre yapılan sınıflandırmada araştırması yapılan 30 vakadan 12’si 25-39
yaş aralığında tespit edilmiştir. %40 oranla en fazla çoğunluğu bu yaş gurubu
oluşturmaktadır. Bunun temel nedeni daha genç olan bu kesimin gerek ekonomik
gerekse sosyal açıdan alkol konusunda yeterli bilgi birikimine sahip olmamalarıyla
açıklanabilir. Bu nedenle diğer çalışmalarda da vurgulandığı gibi bu yaş gruplarına
48
hatta daha alt yaş gruplarına alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı ile ilgili sağlıklı
bir bilinç oluşturmak için daha ciddi çalışmaların yapılması gerektiği bir kez daha bu
çalışmayla ispatlanmıştır.
%37 oranla 40-54 yaş aralığı bu çalışmada ikinci sırada yer almaktadır. Bu
durumun temel sebebinin bölgenin alkol tüketme alışkanlıklarıyla bir bağlantısı
olduğu düşünülmektedir.
Bu çalışmada en alt sınırı %23’lük dilimle 55 yaş ve üzeri grup
oluşturmaktadır. Bu grubun en düşük oranı vermesinin nedeni de bilinç düzeyinin ve
yaşam koşullarının daha üst düzeyde olmasıyla açıklanabilir.
Çalışmamızda erkek/kadın oranı 5/1 olarak tespit edilmiş olup, erkekler 25
olgu ile %83’lük dilimi oluştururken, kadınlar ise 5 olgu ile %17’lik dilimle sınırlı
kalmıştır. Dünya çapında yapılan araştırmalara göre de bu oranlar yaklaşık değerler
taşımaktadır. Kaplan ve Sadock’a göre “Alkol bağımlılığına erkeklerde daha sık
rastlanmaktadır” (Kaplan ve Sadock, 1998). Ülkemiz ve seçilen çalışma bölgemiz
açısından da bunun temel nedenini; kültürel, bölgesel, geleneksel ve sosyal etkenlere
ve kadının toplumdaki kimliğine bağlamanın daha doğru olacağı düşünülmektedir.
Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığı’nda bulunan olgulardan
yararlanılarak yapılan bir çalışmada; yaş ve cinsiyetle ilgili bulgular şu şekilde tespit
edilmiştir: %51’i 21-40 yaş, %39’u 41 yaş ve üzeri; cinsiyete göre ise; kadın oranı
%16, erkek oranı %84 olarak bulunmuştur (Battal ve ark., 2005). Bulunan değerlerin
bizim çalışmamızdaki bulgularla uyumlu olduğu görülmüştür.
Orijin açısından değerlendirmelerimizde elde ettiğimiz bulgularda ölüm nedeni
olarak tespit edilen cinayet, en büyük oranla ilk sırada yer almaktadır. Cinayet
sebepli 13 olguya ulaşılarak %43,3’lük bir oran tespit edilmiştir. 9 olgu ile %30’luk
dilimi oluşturan hastalık nedeni ise ikinci sırada yer almaktadır. % 13,3’lük dilimi
oluşturan kaza nedenlerinde ise 4 olgu olup, zehirlenmelerdeki oranla eşdeğerdedir.
Dostları ilə paylaş: |