Marksist Düşünce Sözlüğü
, (Der. Mete Tunçay), İletişim
Yayınları, İstanbul, 4.b. 2005; Sim, Stuart(Ed.),
Postmodern Düşüncenin Eleştirel Sözlüğü
, Çev.
M.Erkan-A.Utku, Ebabil –Babil Yayıncılık, Ankara, 2006, s.287
226
Slattery, s.494.
227
Louis Althusser,
İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları,
(Çev. Alp Tümertekin), İthaki Yayınları,
İstanbul 2003, s.168
228
Ernesto Laclau- Chantal Mouffe,
Hegemonya ve Sosyalist Strateji-Radikal Demokratik Bir Politikaya
Doğru
, (Çev.: Ahmet Kardam), İletişim Yayınları, İstanbul 2008, s.29
229
Chantal Mouffe, “Radikal Demokrasi: Modern mi, Postmodern mi?”, Küçük, Mehmet(Der.),
Modernite Versus Postmodernite
, (3. Baskı), Vadi Yayınları, Ankara 2007, ss.297-314
98
bunlar daha çok Marksizm’le ilişkilerini kesip atan veya ona karşı olan düşünürlerdir.
Oysa Laclau ve Mouffe, Marksizme hala bağlı dururlar, ama onun temel noktalardaki
eksikliklerini gidermek adına çalışırlar.
Onlara göre, Marksizmin içinde bir kriz mevcuttur ki bu kriz 1970’lerde Marksist
teorinin çıkmaza girmesiyle neticelenir. Krizin nedeni, Marksist teorideki temel
antagonizma olan sınıfsal karşıt yapının, toplumsalı anlamada sınırlılıklar taşımasıdır.
Sınıf kavramının kendisi, ezilen veya baskıya uğrayan diğer insanları da göstermek,
anlamında evrensel bir bütünlük sağlamaz. “Günümüzde birey yalnızca bir emek-gücü
satıcısı olarak değil, diğer pek çok toplumsal ilişkiye katılışı yoluyla da sermayeye
bağımlıdır: kültür, boş zaman, hastalık, eğitim, seks ve hatta ölüm. Neredeyse, kapitalist
ilişkilerden kurtulan hiçbir bireysel ya da kolektif hayat alanı yoktur.”
230
Öyleyse sınıf
kavramı bu kapitalist ağın ilişkilerini analiz etmede eksiktir, çünkü bireyin üzerinde
taşıdığı elbise sadece fabrika önlüğü değildir.
Bu bağlamda içinde sosyalist etkisi olsa da radikal demokrasi için sınıf temelli bir
devrim imkânsız görülürken, toplumsal yapı içerisindeki diğer farklılıkları politik
mücadele alanının dışarısına atmasıyla da sınıf kavramı, sorunları çözmede bir engel
olarak görülmektedir. Nitekim, kadın hakları, göçmen hakları ya da diğer azınlık
haklarını savunmada sınıfın bir birleştiriciliği yoktur. Ayrıca bunların kendi farklılıkları
içinde politik olarak haklarını ve mücadelelerini eş değer görmek gerekir ki radikal
demokrasinin yollarını açan da bu farklı temeldeki hak mücadelelerine imkân tanımak
ve bu mücadeleleri birbirine bağlamak durumudur.
231
Radikal demokrasi teorisi, bu
açıdan toplumu heterojen/çoklu gruplar olarak görür. Bu heterojen toplumda radikal
demokrasiyi de hak mücadelelerini birleştiren bir yol olarak sunup, mücadeleler ağını
oluşturur. Ama Laclau-Mouffe, radikal demokratik bir devrim hedeflerken, bilinçli
olarak kesin bir yol haritası veya reçetesi sunmayarak, kendilerini/teorilerini durağan
olmaktan veya katî kurallara bağlamaktan da kurtarırlar.
232
Kısaca Laclau ve Mouffe’un
düşünceleri şöyle sıralanabilir:
1.
Kapitalist toplumsal düzenin dayandığı özgül ilişki biçimi olan sömürü
ilişkileri yerini devlet ve sivil toplum arasındaki tâbiiyet ilişkilerine
230
Laclau-Mouffe, s.247–248.
231
Mouffe, ss.297-314
232
Doğancan Özsel, “Radikal Demokrasi: Temelsiz ve Paradoksal Bir Vaad”, İnce, Hilal Onur(Ed.),
Günümüzde Yeni Siyasal Yaklaşımlar
, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2010, ss.336-383
99
bırakmıştır.
Sınıf kavramı yerini vatandaş, azınlıklar, farklı kimlikler, özne
konumları, ‘öteki’ler ve bireylere bırakmıştır.
2.
Marksizmdeki ekonominin toplumsal alandaki her şeyi belirlediği ekonomik
indirgemeci anlayış terk edilmelidir
. Toplumsal çatışmalar, artık ekonomik
alandaki sermaye-emek çelişkisinden değil, siyasal alandaki devlet-sivil
toplum 8bürokrasi, metalaşma ve homojenleşmeye karşıt olarak gelişen yeni
toplumsal hareketler) çatışmasından türemekte ve gittikçe çeşitlenmekte ve
daha çok sayıda ilişkiye dağılmaktadır.
3.
Bir kimsenin sosyo-ekonomik açıdan işgal ettiği yer ile siyasi-ideolojik
çıkarları arasındaki herhangi zorunlu ilişki yoktur
. Bu anlamda, ideoloji ve
politika kategorileri, ekonomi ve sınıfsal ilişkilerden ayrı ve bağımsız
toplumsal kategorilerdir.
4.
Günümüz toplumlarında “sınıf” gibi evrensel kimlikler ve nesnel çıkarlardan
söz edilemez çünkü toplumsal mücadeleler çeşitlenmiştir ve bu doğrultuda
‘yeni’ toplumsal hareketler siyasetin temel aktörleri haline gelmiştir.
5.
İşçi sınıfının devrimci bir rolü olduğu fikri terk edilmelidir. İşçi sınıfının
toplumsal değişim ve devrimler içerisinde işgal etmiş olduğu merkezi
konumu artık ortadan kalkmıştır ve işçi sınıfı artık önemli bir toplumsal
aktör/özne olarak düşünülmemelidir. Dolayısıyla, herhangi bir özne
konumunun ve farklı kimliklerin (çevreci, eşcinsel, barış veya kadın hareketi
vb) toplumsal değişime yapacağı katkıyla işçi sınıfının katkısı arasında
herhangi bir fark bulunmamaktadır
.
6.
Sosyalizmin eşitlik ve özgürlük idealine kitlesel bir siyasal devrim yoluyla
değil, Radikal Demokrasi Projesinin dayandığı burjuva demokrasinin
derinleştirilmesi ve genişletilmesiyle ulaşılabilir.
7.
Radikal demokrasi stratejisi toplumsal olguların tamamlanmamış ve açık bir
karakteri olduğundan hareket etmektedir. Toplumsal olan tarihseldir,
önceden belirlenemez; bu anlamda toplumda çoğulluğu, ve merkezsizliği
kabul etmeliyiz. Buna göre, siyasal alanlar ve özneler çoğullaşmıştır ve bu
çoğulluk tek bir özelliğe indirgenemez. Radikal demokrasi, bu öznelerin
çoğullaşmasını ve birey merkezli hakları temele alır ve herkese uyabilecek
bir evrensellik fikrini reddeder. Ayrıca, radikal demokrasi mücadelesinde
hiçbir özne konumu diğerinden daha ayrıcalıklı bir durumda değildir.
8.
“Toplumsal” olan her şey söylemseldir. İdeolojik ve politik çıkarlar ancak,
söylem yoluyla kurulabilir. Siyaset, hegemonik pratiklere yönelen bir
söylem kurma sürecidir ve herhangi bir sınıfın maddî çıkarları üzerinden
biçimlendirilemez.
Siyaset, güncel duruma uygun olarak çoğullaşmış özne
konumlarını eklemleyecek hegemonik bir pratik olarak kavranmalıdır.
233
Radikal demokrasi teorisini postmodern dönemin bir teorisi olarak görürsek ve
özellikle bir üst anlatı olmaktan kaçındığını düşünürsek, Eagleton’ın postmodern
düşünce eleştirisini, radikal demokrasi düşüncesini de içine alarak yeniden okuyabiliriz.
Ona göre, postmodernitenin büyük anlatıları kabul etmemesinin nedeni bir büyük anlatı
kuracak bilgiden yoksun olmalarıdır.
234
Bu açıdan radikal demokrasi de bir büyük anlatı
233
Fuat Güllüpınar,
Postmarksizm ve Radikal Demokrasi
, (Ed.), Görgün Baran, A.-Suğur, S.,
Çağdaş
Sosyoloji Kuramları,
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2011, ss.142-172.
234
Terry Eagleton, “Postmodernistler Nereden Gelirler?”, Wood, Ellen Meiksins-Foster, John
Bellamy(Der.),
Marksizm ve Postmodern Gündem
, (Çev.: A. Fethi), Ütopya Yayınevi, Ankara 2001,
ss.27-38.
100
değildir. Nihaî olarak belirlemek gerekirse postmodern dönemde ortaya çıkan
düşünürlerin veya düşüncelerin Marksizmle olan ilişkisi, her ikisini birbirine verdiği
cevaplar olarak değerlendirdiğimizde, iki anlamda önemlidir: Birincisi, postmodern
düşünce her ne kadar modernite karşıtı bir eleştiri olsa da politik olarak neo-liberal
dalganın bir boyutu olarak düşünüldüğünde asıl karşı çıkışların doğrudan Marksizme
olduğu açıktır. İkinci olarak, postmodern dönemin küresel kapitalizmin kültür mantığı,
sömürü düzeni şeklinde değerlendiren ve bu yüzden de postmoderniteye en sert
eleştirinin de Marksist perspektiften yapıldığını söyleyebiliriz.
Dostları ilə paylaş: |