94
tüketim toplumu, herkesi bağımsız-yalnız- bir tüketici kimliğinde oluşturduğu için, sınıf
gibi ortak bir toplumsal/politik hareket oluşmasının imkânsızlaştığı bir toplumsallık ya
da Baudrillard’ın deyişiyle toplumsalın sonu/kitlenin doğuşudur.
218
Böylelikle, toplumsallığın sonunda yani tüketim toplumunda sınıf, ideoloji ve
diğer üstkimlik belirlenimleri gibi insanların anlam dünyalarını oluşturan kavramların
anlamsızlaştığını(özellikle tüketim ekonomisinin nesnesine dönüştürülemiyorsa)
söyleyebiliriz. Gerçekliğin yitirildiği ya da simülasyonlarla sürekli yeniden
oluşturulduğu bir ortamda sabit bir değer odağında/etrafında bulunmak mümkün
görünmemektedir.
219
Gerçeğin yerine hiper gerçekliğin, aşırı gerçekliğin, kopyaların,
simülasyonların geçtiği tüketim toplumunda her şey TV ekranından yansıtılan veya
Disneyland gibi eğlence merkezlerinde oluşturulan bir gerçeklik duygusu verir.
220
İşte
burada Baudrillard “biz, hayatın TV içinde ve TV’nin hayat içinde kaybolduğu bir
çağda yaşıyoruz”, der.
221
Tüketim toplumu insan, tüketerek var olabildiği için sıkıntılı bir durumdadır. Zira,
tüketim alanı düşünüldüğünde tüketim sonsuzluğu barındırırken, bireyin kendi
sınırlılıkları, kapasitesi bu sıkıntının kaynağıdır. Tüketici birey, tüketimde hızını sürekli
artırmak zorundadır, çünkü tüketim nesnelerinin bolluğunda yaşarken, bireyin gerçekten
var olduğunu gösterecek olan ise bireyin kişisel/bireysel bir tüketim tarihi ve çeşitliliği-
koleksiyonu-oluşturabilmesidir. Bu açıdan birey, mümkün olan bütün hazları tatma
isteğiyle yanıp tutuşarak tüketim sahasındaki nesnelerle,
deneyimlerle,
eğlenmeyle -yani
sonuçta hazza ulaştıran tüketim girdabında- dolanıp durur. Bu birey hiçbir hazzı
kaçırmak istemediği için ve herhangi bir şeyin haz verip vermediğini tüketmeden
bilemeyeceği için tüketim sahasında hiçbir şeyi pas geçmeden, tüketerek yol alır.
Baudrillard’ın
deyişle
Tüketim insanı bir şeyi, hangi türden olursa olsun bir hazzı “atlama”
korkusuyla yatıp kalkar. Şu ya da bu temasın, şu ya da bu deneyimin
(Kanarya Adaları’nda Noel, Viski’de yılan balığı, Prado, LSD, Japon
218
Bauddrillard, Jean,
Sessiz Yığınların Gölgesinde-Toplumsalın Sonu
, çev. Oğuz Adanır, Doğu Batı
Yayınları, Ankara, 4b.2010, s.24; Adanır, Oğuz,
Baudrillard Hakkında
, içinde
Baudrillard, Haz. O.
Adanır, Say Yayınları, İstanbul 2010, s.27–57
219
Görgün Baran, s.121; Baudrillard,
İllüzyon, Yitirilen İllüzyon ve Estetik
, ss.11–27.
220
Cevizci, Ahmet,
Felsefe Tarihi
, Say Yayınları, İstanbul, 2009, s.1284
221
Baudrillard’tan akt. Görgün Baran, A.- Olgun, Cem K.,
Tüketim Toplumu, Simülasyon/Simülakrlar ve
Sessiz Çoğunluk: Jean Baudrillard
, s.98-117, ed. Görgün Baran, A.-Suğur, S., Çağdaş Sosyoloji
Kuramları, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2011
95
işi aşk) size bir “duyu” verip veremeyeceği asla bilinemez.
Dolayısıyla söz konusu olan, artık ne arzu ne de “zevk” ya da özel
eğilim, ama yaygın bir saplantı haline gelmiş bir meraktır; eğlenme,
bütün kendi kendini coşturma, haz alma ya da kendini ödüllendirme
olanaklarını sonuna kadar zorlama buyruğunun geçerli olduğu “
fun
-
morality
”dir.
222
Tüketici, insana prestij kazandıran yani onun varlığını anlamlandıran ve onu bir
tüketimden diğerine yollayan tüketim sistemi içindedir. Tüketim sistemi, tüketicideki
haz duygusunu reklam, moda gibi araçlarla tüketime tetikleyici koşullandırmalar
yaratarak tüketim döngüsünü sürekli kılar. Bu yoğun tüketim sonucunda Baudrillard’a
göre “çöp sepeti uygarlığı” diğer bir deyişle “dışkı kültürü’’ oluşur. Zira tüketici
bireyin doğasındaki sınırlılıklar, yeni bir tüketim için alan açılmasını zorunlu kılar.
Böylece her tüketim aslında tamamlanmadan ‘artık’ haline gelerek çöp uygarlığının
iyice büyümesine yol açar. Baudrillard, tüketici insanının bu tüketim ağında tüketip
attığı şeyle tanımlanabileceğini söyler: bana
fırlatıp attığın şeyi söyle, sana kim
olduğunu söyleyeyim!
223
Neticede, tüketim toplumu postmodern dönemi niteleyen önemli kavramlardan
biri olarak değerlendirildiğinde, tüketimi sağlayan haz ve eğlence ahlâkı aynı zamanda
Baudrillard açısından toplumsallığı dinamitleyen bir değerler sisteminin de kaynağıdır.
Bu açıdan bakıldığında postmodern dünyada insan ve toplumu “ ‘-mış gibi yapılan’ bir
şey semboller ve imajların gerçek ve somutun yerini aldığı sanal bir gerçeklik” olarak
görebiliriz.
224
Böylece insanın, geleneksel, tarihsel devamlıkla yıllar boyu süren bir
anlam dünyasından çıkıp/sıyrılıp gündelik ‘marka’lar diyarında varlık sıfatına kavuşan
ve etiket taşıyan birer reklâm panosu göreviyle yaşamını devam ettirdiğini ileri
sürebiliriz.
Dostları ilə paylaş: