Modernlik ve Müphemlik
, s.138.
370
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.136.
371
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.194.
372
Bauman,
Sosyolojik Düşünmek
, s.193.
148
ayırdığı şeyi insan birleştiremez. Hepsinden önemlisi doğa, türlerinin arılığını vazeder.
Arı türler birbirine karıştığında ucubeler ortaya çıkar. Müphemlik ucubeleri.
Müphemlik, iyi niyet ve kendini terbiye yoluyla yok edilemez. Zorla ayrım(gerekirse
imha) ile kovulmalı ve aynı derecede zor kullanımıyla da geri dönmesi
engellenmeliydi.”
373
Modern bir uygulama olan asimilâsyon, kadim zamanlardan beri vatansız olarak
görülen Yahudilerin yaşadığı asimilâsyon ve Holocaust deneyimi etrafında modernliğin
çelişkilerini anlamak adına önemli bir olaydır. Holocaust trajedisi sadece faşist bir
uygulamanın sonucu değil, aynı zamanda modernliğin tarihine eklenmiş kara bir
lekedir.
374
Bauman Almanya’da yaşayan Yahudilerin maruz kaldığı asimilâsyon sistemi
üzerinden, Holocaust ve modernite ilişkisini göstermeye çalışır. O, yaşanan
asimilâsyonun özelliklerini şu şekilde sıralar:
1.
Asimilâsyon, kültürler arası alışveriş ya da genel anlamda kültürel
yayılmadan farklı olarak, tipik modern bir fenomendir. Karakterini ve
anlamını, devletin modern anlamda “ulusallaşma”sından, yani, modern
devletin, yönetimi altındaki topraklarda yaşayan insanların yasal,
linguistik, kültürel ve ideolojik birliğini sağlama mücadelesinden
alıyordu…
2.
Ulus düşüncesine içkin olan ulus-devletin yüklendiği homojenlik
projesiyle üniter devlet yönetiminin egemenliğindeki kültürel formların
pratikteki heterojenliği arasındaki uçurum, bir meydan okuma ve sorun
oluşturuyor, ulusal devletler de bu duruma, kültürel birliğin yeniden
üretimini özerk, cemaatsel mekanizmalarını imhayı hedefleyen kültürel
cihatlarla karşılık veriyordu…
3.
Devletin ulusallaşması
(ya da daha doğrusu,
ulusun devletleşmesi
),
vatandaşlık haklarının verilmesinin koşulları sayılan siyasal bağlılık ve
güvenirlik meselesiyle kültürel uyum meselesini harmanlıyordu…
4.
Bu bağlamda, kültürel ayrılığın ortadan kaldırılması ve farklı, güç
destekli bir kültürün benimsenmesi, siyasal kurutuluşun ana aracı olarak
tanımlanıyor ve algılanıyordu. Sonuç, “yabancı nüfusun siyasal olarak
ihtiraslı ve ileri kesimlerinin, egemen kültürel kalıpları uygulamada
mükemmelleşme ve orijinal cemaatlerinin kültürel pratiklerini reddetme
çabalarıydı. Kültive olma programının ayartıcı gücünün ana kaynağı, işte
bu tam siyasal vatandaşlık vaadiydi.
5.
Bu kültive olma itkisi, görünüşteki siyasal ve kültürel kimliği teste tabi
tutuyor, kaynaşmanın kaçınılmaz olarak yüklenmek zorunda kaldığı
müphemliği ifşa ediyordu. Bu müphemlik uzun vadede, asimilâsyon
programının nihai iflasından sorumlu olacaktı.
375
373
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.198.
374
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.200.
375
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, ss.184-186; Kültive olma-etme, kültürlenmiş, aydınlanmış,
üretilmiş, görgü kazanmış anlamında kullanılmaktadır.
149
İkinci Dünya Savaşında (öncesinde ve esnasında) yaşanan asimilâsyon ve onun
devamında yaşanan ve daha elim bir olay olan Holocaust, Modernliğin iflâsının da
zirvesini de gösteren baskın bir olaydır. Savaştan çıkan dünyada birçok şey gibi kimlik
sorunsalı da yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren yeni bir sürece girmiştir. Bu
süreçte yaşanan tüm değişimleri (teknolojik gelişmeler, küreselleşme vb.) postmodern
kavramı altında toplayabiliriz. Postmodernlik, modern dönemin hem katı yapılarını
(ulus devlet gibi) hem de üst anlatılarını (Marksizm gibi) sıkı bir eleştiriden geçirmiştir.
Bizatihi yenidünya, sınırların, bilginin, sermayenin, kimliklerin akışkanlaştığı bir
mekândır. Bauman’a göre, böyle bir dünyada Yahudilerin artık kabul edildiğini beliritir,
ama bun tüm öteki ve yabancılar içinde sadece Yahudilerin kavuştuğu bir kabullenme
değildir.
Nedeni şu ki Yahudilerin “kabul edildikleri bu dünya onaylama ya da reddetme
yoluyla kimlik bahşetme kabiliyetinin çoğunu yitirmiş (ya da böyle bir kabiliyeti varmış
gibi yapmaktan büyük ölçüde vazgeçmiş) bir dünyaydı. Yine bir başka ifadeyle, bir
zamanlar modernliğin asimilâsyon baskılarınca yurtsuzluk durumuna itilen (böylelikle
de varlığın olumsallığını ve müphemliğini keşfeden) Yahudiler, postmodern varoluşun
tadını alan ilk insanlar oldular. Daha sonra yurtlarını buldular; fakat artık zaten dünya
postmodernleşmişti. Dolayısıyla da ayrık konumlarını yitirdiler; bu konumlarını tam da
‘ayrık’ olmanın, insanî durumun tek gerçek evrensel özelliği haline gelmesinden dolayı
yitirdiler.”
376
Kısaca postmodern dünya, bütün kimliklerin suya düştüğü akışkan bir
kimlik nehridir.
Diğer taraftan postmodern dünyanın çoğulcu ve esnek yapısı, aslında herkesi biraz
yabancı kılarak dünyayı birleştirir. Kimliğin katı ve baskıcı yapısından uzaklaşarak
(başka bir deyişle anlamsızlaşması) ve neredeyse bir alışveriş nesnesine dönüşmesi,
postmodern dönemin tüketim yapısına uygundur. Bauman, modernliğe nazaran daha
iyimser baktığı bu postmodern dünya için: “Bugün artık yalnızca siyah değil bütün
renkler güzel ve bu renkler, her bir güzellik birbirinden farklı da olsa, kendi
güzellikleriyle övünebiliyorlar. Bu henüz bir gök kuşağı koalisyonu olmayabilir; fakat
kesinlikle bir gök kuşağı
birlikteliği
” olarak düşünülebileceğini iddiasını savunur.
377
376
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.205.
377
Bauman,
Modernlik ve Müphemlik
, s.206.
|