BEDRİ RUHSELMAN
275
bilmeleri için aslî direktiflerden gelen büyük tabiat nizamının,
bu varlıkların hisselerine ayrılmış kısımlarıdır. Onlar, böylece
otomatik olarak kurulmuş teşkilâtları sayesinde hayatlarını ida-
me etmek, nesillerini üretmek, topluluklarının selâmetini muha-
faza etmek ve bütün bu faaliyetlerin arkasında saklı bulunan in-
kişaflarını sağlamak uğrunda yüklenmiş oldukları bir sürü işi ve
vazifeyi, birbirlerine zarar vermeden büyük bir sadakatle yapar-
lar. Ve bu işlerinde zerre kadar ihmal ve tembellik göstermezler.
Birbirlerine zarar vermeden bu işi yaparlar dedik. Zira dünya
idrakine göre her an birbirini yiyen dünya bedenleri; bu hare-
ketleriyle, hakikatte birbirlerine zarar vermeyip bilmeden ve id-
raksizce yardımlaşmaktadırlar ve bunun da böyle olması onların
mâşerî plânları içinde bir zarurettir. Böylece en küçüğünden en
büyüğüne kadar bütün nebatlar, hayvanlar ve insanlar âleminde
bazan müspet, bazan menfî şekillerde görünen büyük nizam ve
ahengin icaplarına bir uyuş, bir katılış hâli akıp gider.
*
* *
Mâşerî plân icaplarının ahengine uyuş hâlinin insanlarda -dai-
ma büyük tabiat nizamının ve tekâmül ahenginin kadrosu içinde
kalmak şartıyla- daha çok geniş ve şümullü varyeteleri görülür.
Meselâ, insanlar arasında bâzı yerlerde büyük bir sulh ve sükû-
net içinde tecelli eden ahenk, diğer birçok yerlerde birbirini taciz
etmek ve zararlara sokmak, boğmak, öldürmek tarzında yürü-
yen ahenkten farklı ve ayrı değildir. İnsanlar nazarında ahenksiz
ve bozuk gibi görünen bütün bu kargaşalıklar, kâinat ahenginin,
dünya nizamına uygun olarak insanların çeşitli yetişme ihtiyaç-
larına, kudretlerine, liyakatleri derecelerine göre tertiplenmiş,
ayarlanmış tezahürleridir. Böylece taşından, toprağından itiba-
ren bütün hayat sahiplerini ve onlara ait hareket ve olayları mu-
azzam bir tekâmül ahengi içinde sinesine almış dünya hayatı bu
cephesiyle tek bir bütün olarak ele alınmalıdır. O öyle muazzam
bir orkestradır ki ayrı ayrı ele alındıkları zaman çeşitli disonan
ve hattâ kulak yırtıcı karakterler göstererek oradan çıkan bâzı
sesler, o orkestranın bütünü içinde dinlendiği zaman, gayet gü-
zel, ahenkli ve hattâ orkestranın mükemmeliyeti
için lüzumlu
İLÂHÎ NİZAM VE KÂİNAT
276
durumlar ve kıymetler hâlini alır. Kompozisyon ve orkestrasyon
bilgilerinden anlamayan bir insan kalkıp da, kendisine bozuk
gelen bir âletin sesini, gene kendi keyfine göre düzelteyim derse
o orkestranın ahengini bozabilir. Hâlbuki dünyanın bütün hâli
böyle alelade bir orkestranın fakir ahengiyle kıyas edilemeyen
sonsuz şümule mâlik bir armoni içindedir. Bu bakımdan dünya,
bütün teşekkülâtıyla, kurulmuş muazzam bir kompozisyondur.
Bu kompozisyonu meydana getirenler de üniteden süzülüp ge-
len aslî icaplara intibak etmiş büyük vazifeli sanatkârlardır. Yâni
büyük organizatörlerdir.
*
* *
İşte, dünyanın büyük nizam ve ahenginin kudretli tertipleri
içinde bugüne kadar emekleyerek gelen insanlar, artık bugün
dünyadaki tekâmüllerinin zirvelerine ulaşmış bulunmaktadır-
lar. Büyük kâinat ahenginin süregelmiş olan tertipleri, şimdiye
kadar dünyada bu tertipler içinde yetişmiş insan varlıklarının
artık daha ileri tekâmüllerine müsaade edecek durumda değil-
dir. Zira insanlar, hidrojen âlemi imkânları içindeki bütün görgü
ve tecrübelerini yapmış, buraya ait bütün inkişaf kademelerini
aşmış ve devrelerini ikmal etmiş durumdadırlar. Onların öz var-
lıkları yeni ufuklara, yeni muhitlere, bol hayat ve inkişaf imkân-
larıyla dolu aydınlık ülkelere koşmak ve ulaşmak ihtiyacı içinde
çırpınmaktadır. Onlar büyük kâinat ahenginin en geniş imkânla-
rına kavuşmak ve o ahenkten olmaya çalışmak iştiyakı ve sezgisi
içindedirler.
Gerçi insan hâlindeki durumlarıyla bu sezgilerinin idraklerine
tam olarak varmış bulunmamakla beraber, beşeriyet bugün bu
çırpınışın en ağır ve koyu teşevvüşü, şaşkınlığı içinde yaşamak-
tadır. O nereye gideceğini, nereye gitmesi lâzım geldiğini henüz
kestiremiyor ama sebebini, mahiyetini bilmeksizin, kabına sığ-
mayan hareketleriyle muhakkak bir yere gitmek, bir aydınlığa
kavuşmak, ferah bir muhite çıkmak, içinde bulunduğu madde
şartlarının ağırlığını delip geçmek ihtiyacı içinde kıvranıp duru-
yor. Mahiyetini
idrak edemeyerek, fakat şiddetle isteyerek her