Özgüç ORHAN
Sayfa
55
Kephalos ve Polemarkhos’un savunduğu görüşler tamamen masadan
kalkmamıştır; zira kurgulanan rejimde kendilerine yer bulacaklardır.
9
Polemarkhos’un pes ettiği anda “mağara”nın kukla oynatıcılarına
tekabül eden “sofist” Thrasymakhos devreye girer.
10
Sokrates’in tarifiyle
Thrasymakhos
“vahşi
bir
hayvan”
gibi
üzerlerine
atılmıştır.
Thrasymakhos’un bu ve konuşması boyunca sergilediği saldırgan hal ve
tavırları sofistliğinin dışavurumu olarak görülebilir. Adaletin “daha
güçlünün menfaatine” olduğunu savunan Thrasymakhos Sokrates’in
sorgulaması karşısında diğerlerine kıyasla daha fazla dirense de sonunda o
da susmak zorunda kalacaktır. Thrasymakhos’un görüşlerini bir sonraki
bölümde daha detaylı ele alacağız. Birinci Kitap Sokrates’in adaleti tarif
etme çabalarının sonuçsuz kaldığı tespitiyle “aporetik” sona erer (354b-c).
İkinci Kitabın başında Glaukon ve Adeimantos Thrasymakhos’un
meydan okumasını canlandırır. Şeytanın avukatlığını yapan kardeşler
adaletin iyiliği veya değeri konusunda Sokrates’ten daha ikna edici bir
savunma yapmasını talep ederler. Her ikisi de Sokrates’e inanmak
istemektedirler; ancak etraflarından duydukları ve gördükleri buna
engeldir. Açıktan dillendirilmese de halk arasında yaygın kabul, adil
“olmaktan” ziyade adil “görünmenin” makbul olduğudur. Sokrates adaletin
doğurduğu mükafat ve cezalar yüzünden değil kendi başına iyi veya değerli
olduğu için tercih edilmesi gerektiğini ispatlamalıdır. Glaukon’un “adalet ne
tür bir iyidir?” sorusu karşısında Sokrates adaleti hem kendi başına değerli
hem de faydalı sonuçları olan “iyi” şeyler kategorisine koyduğunu belirtir ve
bu yönde bir savunma yapacağı sözünü verir (358a).
Diğer yandan Glaukon adaletin iyiliğine dair çekincelerini bir dizi
argümanla ortaya koyar: Adil olmanın kendi başına bir değeri yoktur;
haksızlık yapmaktan imtina edenlerin ve dolayısıyla “adil” gözükenlerin
“adilliği” aslında yakalanmadan haksızlık yapmaya güçleri yetmediği
çekincesinden ileri gelir; zira yakalandıkları takdirde ya mağdur ettiklerinin
misillemesinden ya da yasaların yaptırımından korktukları için haksızlık
yapmaktan kaçınırlar.
11
Adalet ve hukuka dair bu “zaruret” hissi modern
çağda Hobbes tarafından çarpıcı bir şekilde dile getirilmiştir. Nitekim
9
A.g.e., s. 68, 73.
10
“Thrasymakhos” isminin lafzî anlamı “savaşta cüretkȃr olan”dır; bkz. Aristoteles,
Retorik II.23, 1400b20-21.
11
Burada kısaca özetlediğimiz Glaukon’un konuşması üç ayrı bölümden oluşur: (1)
Adaletin doğası ve tarihsel kökeni (358e-359c); (2) Gyges’in yüzüğü hikayesi (359d–
360b); (3) Adalet ve adaletsizliğin en uç örneklerinin (adil olup adil görülmeyen
kişiye karşı adil olmayıp adil görülen kişi) karşılaştırması (360e-362c); bkz. Pappas,
The Routledge Guidebook, s. 70-77; Shields, “Plato’s Challenge”, s. 70-80.
Politeia’da Adalet Tartışması ve Thrasymakhos’un Meydan Okuması
Sayfa
56
Glaukon’un adaletsizliğe düzdüğü övgünün ilk ayağı da zayıf çoğunluğun bir
nevi Hobbesçu doğa durumundan çıkmak için kendi aralarında yaptıkları
sözleşmeyi andırır (358e-359b):
Adalet, insanlar için en iyi seçenek (“ceza
yemeden haksızlık yapmak”)
ile en kötü seçeneğin (“öcünü alamadan
haksızlığa uğramak”) arasında olandır (
meson) (359a).
12
Adeimantos kardeşi Glaukon’un söylediklerine bazı eklemelerde
bulunur. Adeimantos’un tartışmaya yaptığı katkı adaletin araçsal faydasına
dair yerleşik kanı ve kabullere dairdir (362d-367e).
13
Adeimantos, şair,
ebeveyn ve din adamlarına referansla insanların gerçek anlamda adil olmak
gibi bir kaygılarının olmadığını; adalete dair tutumlarının araçsal olduğunu
belirtir: İnsanların asıl amaçları adil görünerek itibar kazanmak ve itibarın
kendilerine sunacağı maddi ve sosyal imkanlardan faydalanmaktır (363a-
365a). Adeimantos’un farazi bir “hesapçı” (logizomenos) kişi ile hiç
yakalanmadan kötülük yapmanın mümkün olamayacağı itirazını yapan bir
başka farazi kişi arasında kurguladığı mini bir diyalog (365c-366b)
Thrasymakhos’un bakış açısını yansıtır.
14
Böylelikle iki kardeş Thrasymakhos’un adalete dair “gerçekçi”
yaklaşımını geliştirip daha çetin bir hale getirir. Sokrates’ten istekleri
adaletin sadece sonuçları için değil kendiliğinden bir değer taşıdığını ikna
edici bir şekilde savunmasıdır. Adalete karşı bu meydan okuma karşısında
Sokrates şehir-ve-ruh benzetmesini (368e-369a) ortaya atarak farazi bir
şehir kurmayı önerir. Şehir (polis) ve insan ruhu arasında benzerlik olduğu
varsayımına dayanan bu benzetmeye göre insan ruhu üç parçadan oluşur:
akıl (logos), asabiyet (thumos) ve arzu (epithumia) (439c-e).
15
Şehirde ruhun
her bir unsuruna tekabül eden şu üç sınıf bulunur: filozof yöneticiler (asıl
muhafızlar), askerler (yardımcı muhafızlar) ve üreticiler (para kazananlar).
12
Kallikles de Gorgias’da (483b-c) hukuk düzeninin güçlülere karşı kendi kendilerini
korumaktan aciz zayıf çoğunluğun icadı olduğunu söyler. Diğer yandan Glaukon’un
“orta” yol göndermesi Aristoteles’in adalet tarifinin habercisidir: Aristoteles de
Nikomakhos’a Etik’te adaleti “haksızlık yapmak” ile “haksızlığa uğramak” arasında
bulunan “orta” (meson) veya “vasat”ı (mesotes) seçme erdemi olarak niteler
(1133b30-33).
13
Pappas, The Routledge Guidebook, s. 77-78.
14
Glaukon, Adeimantos ve Thrasymakhos’un savunduğu görüşler birebir aynı
olmasa da büyük ölçüde örtüşür. Nitekim Adeimantos konuşmasının sonunda
söylediklerinin Thrasymakhos’un söyleyebileceği şeyler olduğunu belirtir (367a).
15
Türkçe çevirilerde thumos için “öfke”, “kızgınlık” ve “taşkınlık” gibi karşılıklar
kullanılmıştır. Asabiyet “asabîlik, sinirlilik, öfke, hiddet” anlamına geldiği gibi Ibn
Haldun’la özdeşleşen “akraba, soy sop, kavim, vatan, millet ve din gayreti gütme”
anlamına da gelir. Platon’un bir taraftan insan ruhuna diğer taraftan muhafızlara
atfettiği thumos her iki anlamı da içinde barındırır.