575
“ a n a p ’ l a ş m a ” t a r t ı ş m a s ı
SETA YORUM
AK Parti ANAP’laşır mı?
Merkez sağ kültürel bir hareketti; merkezi dönüştürmek yerine çevreyi merkeze ta-
şımayı hedeflemişti. AK Parti ise çevreyi merkeze taşımayı değil, merkezi dönüştür-
meyi hedefliyor.
HATEM ETE
“anap’laşma” tartışması
ARALIK 2011 -
AK Parti’nin ilk dönemlerinde ortaya koyduğu demokratikleşme ve reform
çabalarının son zamanlarda yavaşladığı iddiasında bulunan sol ve liberal çevreler, bu tespitleri-
ni “ANAP’laşmak” şeklinde kavramsallaştırdılar. Bu yaklaşım, iktidar partisinin daha milliyetçi,
devletçi ve statükocu bir karaktere büründüğü tespitini içeriyordu. Hrant Dink Davası ve Ulude-
re olayı gibi gelişmelere istinaden AK Parti’nin sergilediği tavır eleştiriliyor, 12 Haziran’da artan
bir oy oranıyla halk desteğini tescilleyen parti, bir anlamda uyarılıyordu.
Son zamanlarda, AK Parti’nin demokratlığının
sınırları, sol-liberal çevrelerde yeniden ve gün
geçtikçe genişleyerek tartışma konusu yapılı-
yor. Tartışma, ANAP’laşma, milliyetçileşme,
devletleşme, statüko ile mücadelede yavaşlama
gibi nitelemeler üzerinden ilerliyor. AK Parti
iktidarından beri, ortalama yılda en az bir kez
yapılan bu tartışma, her seferinde, AK Parti’nin
vesayetçi sistemle kavgasında sergilediği karar-
lılıkla gündemden kalkıyor, kavga neticesinde
elde edilen kazanımları konsolide etme süre-
cindeki sükûnet evresinde yeniden alevleniyor.
Bu tartışmalar aracılığıyla neredeyse AK
Parti’nin değişimci iradesini kaybettiği tezi-
nin yaygın bir kabule kavuştuğu bir dönemde,
Erdoğan’ın herhangi bir zorlama altında kal-
madan, CHP’nin tek parti iktidarında devletin
gerçekleştirdiği Dersim harekâtı dolayısıyla,
devlet adına Dersimlilerden özür dilemesi, AK
Parti’ye yönelik son dönemdeki tespitlerin bir
daha gözden geçirilmesine yol açtı. Başbakan’ın
özür dilemesi üzerine AK Parti’ye yönelik
kaygılar yerini ferahlamaya bırakmışken, AK
Parti’nin şike yasasındaki tutumu, mezkûr kay-
gıları tekrar alevlendirdi.
AK Parti’yi konumlandırmak
Çoğunlukla, AK Parti’nin statükoya teslim ol-
maması temennisiyle-iyi niyetle sürdürülen bu
tartışma ve kaygıların en ciddi eksikliği, AK
Parti’yi siyasal kimliği ve temsil ettiği misyon
itibariyle siyasal haritada konumlandırıp bu-
nun üzerinden bir AK Parti değerlendirmesi
yapmak yerine, tekil olaylara ve konjonktürel
gelişmelere gereğinden fazla anlam yüklenme-
sidir.
Oysa AK Parti’nin Türkiye siyasal haritasın-
daki yerini belirlemeye yönelik bir çabanın
fark etmesi gereken ilk gerçek, AK Parti ile
576
a r a l ı k 1 1
merkez-sağ partiler arasındaki genetik farklı-
lık olmalıdır. AK Parti’nin merkez sağ partiler
gibi kalkınma gündemini ciddiye alması, top-
lumun büyük çoğunluğunun desteğini alması,
CHP’nin ve siyasal merkezin karşısındaki en
geniş siyasal adres olması, vb unsurlar, AK Par-
ti ile merkez sağ partiler arasında bir özdeşliğin
kurulması yanılgısına yol açıyor.
Bu çerçevede, hem AK Parti’nin statüko ve
değişim denkleminde durduğu yeri doğru ta-
nımlamak hem de AK Parti’nin zorunlu olarak
üstlenmek durumunda olduğu siyasal misyo-
nunun altını çizmek açısından, tarihsel-siyasal
bir perspektifle, AK Parti’nin siyasal kimliğini
ve merkez sağ partilerden farkını yeniden ana-
liz etmekte yarar var.
Merkez sağ partilerin misyonu
Merkez-sağ partiler ile ilgili akılda tutulma-
sı gereken ilk gerçek, Kemalist modernleşme
sürecinin ürünü ve sürdürücüsü olmalarıdır.
Siyasal varlıkları sürdüğü sürece, Kemalist
modernleşme pratiği üzerinde tekel kurmuş
CHP’ye karşıtlık üzerinden söylem ve siyaset
üretmiş olmaları, bu gerçeği değiştirmiyor. Si-
yasal bir kimliğe ve iddiaya sahip olmayan mer-
kez sağ, kültürel bir muhalefet dili etrafında ör-
gütlenerek, CHP’nin temsil ettiği sol-Kemalist
iktidara karşı, sağ-Kemalist bir iktidar bloğu
üretmeye çalışmıştır.
Bu çerçevede, merkez sağ, siyasal meşruiye-
tini, CHP’nin Kemalist yorumundan muzda-
rip olmuş kitleleri, sağ Kemalist bir yorumla,
başından sonuna bütün çerçevesini Kemalist
paradigmanın belirlediği siyasal merkeze ta-
şımaktan almıştır. Merkez sağ, merkezle ça-
tışmaya, Kemalist paradigmadan arındırılmış
bir merkeze taşınmaya hevesli muhalif çevreyi,
ideolojik ve siyasi iddialarından soyarak mer-
keze taşınmaya ikna etmenin en işlevsel ens-
trümanı olmuştur. 1970’ten itibaren, çevrenin
radikal bir siyasal temsil imkânına da kavuş-
muş olması, merkez sağ (ve sol) partilerin bu
stratejik işlevini daha da güçlendirmiştir.
Merkez sağ, bu işlevini, kültürel bir muhalefet
dili kullanmakla yerine getirmiştir. Çevrenin
en görünür, yüzeysel duyarlılıklarını yansı-
tan kültürel muhalefet dili, siyasal muhalefet
imkânlarını marjinalize ederek itibarsızlaştıran
bir işlev yüklenmiştir. Bu süre boyunca, tedavü-
le sokulan ve popülarize edilen kalkınma söy-
lemi aracılığıyla, toplumun demokrasi talebi
ertelenmiş, yer yer kriminalize edilmiştir.
Merkez sağ, 1990’lara kadar, Kemalizmle so-
runlu kitleleri kültürel bir muhalefet dili ile
oyalayarak-razı ederek, Kemalist merkezle
barıştırma işlevini başarıyla sürdürmüştür.
1990’larda, toplum, kültürel muhalefet dilini
de, kalkınma söylemini de yetersiz görmeye
başlayınca, merkez sağ siyaset itibar kaybet-
meye başlamıştır. Siyasal hareketler üzerindeki
merkez parti vesayeti ortadan kalkınca, toplu-
mun Kemalizm’e ve Kemalist siyasal merkeze
yönelik itirazları görünür olmaya başlamıştır.
Merkez sağ partilerin zayıflamasıyla, yarım
yüzyıl boyunca perdeleme işlevini başarıyla
yürütmüş en önemli enstrümanından mahrum
kalan siyasal merkez, siyasal talepleri bastırmak
için hukukla bağdaşmayan birçok yönteme baş-
vursa da başarılı olamamıştır.
AK Parti’nin misyonu
AK Parti, 2002’de bu siyasal taleplerin sözcülü-
ğü misyonuyla iktidara gelmiş ve geride bıraktı-
ğımız on yıl boyunca bu talepler uğruna iktidar
odaklarıyla mücadele etmekten geri durmamış-
“
Merkez-sağ partiler ile ilgili akıl-
da tutulması gereken ilk gerçek, Kema-
list modernleşme sürecinin ürünü ve
sürdürücüsü olmalarıdır.