561
a b d ’ n i n ı r a k ’ t a n ç e k i l m e s i
ulusal uzlaşıya dayanmadı ve uzun soluklu üni-
ter ve demokratik yaşam kısa dönemli siyasi ka-
zanımlar ve ittifaklara feda edildi. Anayasadaki
federalizm konseptinin “gevşek” bırakılması da
benzer şekilde ülkenin birliğinin korunmasına
dair ciddi sıkıntıları ortaya çıkardı. Bu sorun-
larla baş edebilmek için Irak’ın yeni dönemde
ulusal uzlaşıya, köklü reformlara ve anayasa
tashihlerine ihtiyacı olacak.
Güvenlik boşluğu ise ABD’nin çekilmesinden
çok Irak ordusunun merkezi yapılanmadan
yoksun olmasından kaynaklanacak. Etnik-sek-
ter ayrımcılığı barındıran ve merkezi-bölgesel
ayrımına tabi Irak ordusu, bir yandan temsil so-
rununu beraberinde getirirken diğer yandan da
Irak için ciddi bir güvenlik zafiyeti yaratmakta-
dır. Silahlandırılmış aşiretler ve uyuyan hücre-
ler olarak Şii, Sünni ve Kürt milislerin varlığı da
Irak’taki iç güvelik zafiyetini derinleştirmekte-
dir. Bu durum Irak ordusunun “Iraklılık kimli-
ğinin” etrafında yeniden şekillendirilmesini ve
profesyonellik ve liyakat ölçülerinin esas alın-
masını elzem kılmaktadır. Üstelik bu yeniden
yapılandırma sadece Irak için değil komşu ül-
kelerin güvenliği için de büyük öneme sahiptir.
Vekalet savaşları kızışıyor
Irak işgali ülkede bölgesel ve global aktörle-
rin arasında vekâlet savaşlarını da tetikledi ve
ülke bir bölgesel mücadele alanına dönüştü. Bu
rekabetin bölge için maliyeti de yüksek oldu.
ABD bir yandan Kürtler üzerinden nüfuz yü-
rütürken; İran, Irak’ı “doğal nüfuz alanı” olarak
gördü ve sekteryen bir strateji üzerine kurduğu
nüfuzunu Şii demografisi üzerinde yayıp ken-
disine yeni politik etkinlik alanları yarattı. İl-
ginçtir ki ABD işgali Irak’ta yükselen İran nüfu-
zuna zemin hazırladı. Bu sebepten birçok Iraklı
ABD’yi Irak’ı İran’a “altın tepside” sunmakla
suçladı. Maalesef ABD’nin askeri varlığı ve yan-
daş siyasetçiler üzerinden yürütmeye çalıştığı
nüfuzu ile İran’ın sekteryen çizgilerde ilerle-
yen Irak siyaseti ve İran-Suud gibi çatışmala-
rın Irak’taki tezahürleri, Irak’ta istikrarsızlığın
ve çatışmanın katalizörü oldu. ABD çekilmesi
sonrası süreçte bu kısır siyasi döngüleri aşa-
bilmek için Irak meselesine etnik-mezhepsel
düzlemde yaklaşmayan ve Irak’taki uzlaşıdan
ve istikrardan istifade eden Türkiye gibi komşu
ülkelerin katkıları çok önemli olacak.
El-Maliki neye malik?
İşgalin harekete geçirdiği fay hatları, vekâlet
savaşları ve sistemsel noksanlıklar birleşince
Irak’ta çatışma da kaçınılmaz olmaktadır. Baş-
bakan el-Maliki’nin tüm bu çatışma dinamik-
lerini kendi koltuğunu sağlamlaştırmak için
kullanması, ülkeyi tehlikeli sulara itmektedir.
Ülkede inceden inceye konuşulan “yeni bir
Saddam mı doğuyor?” sorusu, Sünni Cumhur-
başkanı Yardımcısı Tarık el-Haşimi’nin suikast
zanlısı olarak itham edilmesi, el-Maliki’nin
parlamentodan kendisini otoriterlikle suçlayan
Sünni Başbakan Yardımcısı Salih el-Mutlak’a
desteğini geri çekmesini istemesi gibi gelişme-
ler Irak’ın huzur ve istikrarına ilişkin endişe-
leri artırmaktadır. Diğer taraftan Maliki’nin
Türkiye’yi Irak’ın içişlerine müdahale etmekle
suçlaması ve el-Haşimi hadisesini Türkiye’yle
ilişkilendirme çabası, Irak’taki bölgesel vekâlet
savaşlarını, diğer bir ifadeyle milli çıkarlara dış
aktörlerin gözlüğüyle bakmanın sakıncalarını
gözler önüne sermektedir.
Irak, iç siyasetinin sadece yerli aktörler tarafın-
dan belirlenmediği bu yeni süreçte uluslarara-
sı rekabet parantezinden çıkabildiği ve Irak’ın
çıkarlarının etnik-sekter-partisel çıkarların üs-
tünde tutulduğu oranda barış ve istikrara kavu-
şacak ve çekilme sonrasında kendisini bekleyen
ciddi meydan okumalarla baş edebilecektir.
Sabah, 24.12.2011
“
2008’de imzalanan SOFA anlaş-
ması gereği ABD güçlerinin Irak’tan
geri çekilmesi, hem Irak için hem de
bölge için yeni bir dönemin başlan-
gıcı oldu.
562
a r a l ı k 1 1
Yükseköğretim Kurulu (YÖK)’nun 30 Temmuz
1998’de almış olduğu karar ile uygulanmaya
başlanan farklı katsayı uygulaması, sürekli tar-
tışılmıştır. Son olarak, 1 Aralık 2011’de YÖK’ün
katsayıları yeniden eşitlemesiyle birlikte günde-
me gelmiştir. Her ne kadar toplumsal çatışma-
ların merkezî konularından biri olsa da, farklı
katsayı uygulamasının, kamuoyu tarafından
tam olarak anlaşıldığını söylemek mümkün de-
ğildir. Farklı katsayı uygulaması, sadece 1998’de
alınmış bir karardan ibaret değildir. YÖK 2003
ve 2006’da aldığı kararlarla, uygulamanın yük-
seköğretime geçiş sistemi içindeki etkisini daha
da artırmıştır.
Uygulama öncesi durum
Yükseköğretim Kanunu’nun yükseköğretime
geçişle ilgili 45. maddesi uyarınca, ortaöğretim
başarısının, yükseköğretim kurumlarına giriş
sınav puanlarına eklenmesi öngörülmüştür.
Söz konusu düzenleme uyarınca, öğrencilerin
diploma notlarından istatistiksel yöntemlerle
elde edilen Ortaöğretim Başarı Puanları (OBP)
belli bir katsayı ile çarpılarak, yükseköğretim
kurumlarına giriş sınav puanlarına eklenerek
yerleştirme puanları elde ediliyordu. 1999’a
kadar, aday, ister kendi alanıyla doğrudan ilgili
(alan-içi) ister alanıyla doğrudan ilgili olmayan
(alan-dışı) tercih yapsın, tek bir katsayı uygu-
landığı için tercihten kaynaklı herhangi bir
puan kaybı söz konusu değildi. Sınav iki basa-
maklı olarak uygulanıyordu. Birinci basamak
olan Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS), temel beceri-
leri ölçmeye çalışan genel yetenek ağırlıklı iken;
ikinci basamak olan Öğrenci Yerleştirme Sınavı
(ÖYS), bütün ortaöğretim müfredatını ölçmeye
çalışan bilgi ağırlıklı bir sınavdı.
SETA PERSPEKTİF
Yükseköğretime Geçişte
Katsayı Uygulaması
Farklı katsayı uygulaması, sadece 1998’de alınmış bir karardan ibaret değildir. YÖK
2003 ve 2006’da aldığı kararlarla, uygulamanın yükseköğretime geçiş sistemi içinde-
ki etkisini daha da artırmıştır.
ABDULLAH ÇAVUŞOĞLU
katsayı uygulamasında yeni karar
ARALIK 2011 -
Yükseköğretime geçişte, 30 Temmuz 1998 tarihinde dönemin YÖK Genel
Kurulu tarafından yürürlüğe sokulan uygulamaya göre alan-içi ve alan-dışı tercihler farklılaşı-
yordu. Adaylar alan-içi tercih yapmaları durumunda AOBP’leri 0.5 ile çarpılarak, alan-dışı tercih
yapmaları durumunda ise 0.2 ile çarpılarak ham puanlarına ekleniyordu. Ancak bu uygulama,
eğitimde eşitsizliği ve ayrımcılığı artırdığı gerekçesiyle ile tartışmaların odağında yer aldı. 2003
yılında ve 2006 yılında bu uygulamada revizyonlara gidildi, ancak yapılan müdahaleler süreci
daha karmaşık ve adaletsiz hale getirdi. 1 Aralık 2011 tarihinde toplanan YÖK Genel Kurulu, 13
yıldır tartışılagelen yükseköğretime geçişte farklı katsayı uygulamasını kaldırdı. Alınan kararla
birlikte katsayılar eşitlenmiş oldu.