Selçuk iletiŞİM



Yüklə 2,4 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə29/110
tarix15.10.2018
ölçüsü2,4 Mb.
#74210
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   110

İnternette Yıkıcı Gemeinschaft: Okuyucu Tartışmalarında… (56-67)
59
şan sıfatlarını kaybederek dinleyici ve izleyici-
ye dönüşmüştür. Artık güdüm altına alınan
kamu alanında ‘kamuoyu’ oluşması beklene-
mez. Bunun yerini “oluşturulan kamusallık ve
kamusal olmayan kanaat” almıştır (2003: 350-
365).
YIKICI GEMEİNSCHAFT
Kamusal alanı kent bağlamında inceleyen
Sennett’e göre ise bir zamanlar hayat dolu
kamusal alan özel alana yenilmiştir. Bu “kamu-
sal insanın çöküşü” anlamına gelmektedir. Bu
görüşün temel tezi, kamusal alanın kentte can-
lılığını kaybetmesiyle atomize edilmiş, kamuy-
la bağlarını koparmış, yeni mahrem bir toplu-
mun ortaya çıkmasıdır. Tüketim ve turizmle
sınırlı günümüz kentiyle şekillenen kültür, “iç”
ve “dış” arasında bir ayrıma neden olmuştur.
‘Öznel yaşantı’ ile ‘dünyasal yaşantı’ arasında
yansımasını bulan bu ayrıma “açılma korkusu”
kaynaklık etmektedir (Sennett 1999: 14). Ka-
musal yaşamın merkezi olan büyük kentlerde
herkes birbirine yabancı durumdadır. Açılma
korkusu insanların duygularını, düşüncelerini,
kişiliklerini açıklamayı engellemektedir.
Özel hayatın kutsanmasıyla, insanın sosyal
yönü sakatlanmış, kamusal katılım yalnızca
gözetlemeye dönüşmüştür. Sennet’e göre, bu-
gün dünyanın çoğu yerinde, yabancıların birbi-
riyle konuşma hakkının olmadığı, herkesin
arkasına gizlenebileceği bir kalkana sahip olma
ve yalnız kalma hakkının kamusal bir hak ol-
duğu nosyonu yerleşmiştir (2002: 46). Burjuva
kamusal alanının rasyonel tartışmalara girişen
bireyi, bu dönemde kalabalık kentin yabancıla-
rından korkan, kendi içine kapanarak pasif bir
izleyici olduğu toplumda, daha dar kolektif
topluluk kimliğiyle kendisini özdeşleştiren
birey haline gelmiştir. Hoşgörüsüzlük artmış,
toplumu saran anonim perdeyi yırtan farklılık-
lar tahammülsüzlükle karşılanmaktadır. Diya-
log sona ermiştir.
Sosyalliğini kaybederek mahremleşen toplu-
mun dayandığı temellerden biri ‘yıkıcı
gemeinschaft’dır. Bu bir anlamda mahrem
toplum içerisinde topluluk (cemaat) olgusunun
daha yaygın hale gelmesidir. Kamusal yaşamın
silinmesiyle aralarında etkileşim kalmayan ve
pasifleşen insanlar toplum görüntüsünden uzak,
eylem yapamayan, yapabildikleri tek eylem bir
kimlik inşasıyla sınırlı topluluğa dönüşmüştür.
Rasyonel iletişim içerisinde kamuyu oluşturma
ve bunu eyleme dönüştürme gücü artık kalma-
mıştır. Kamusal yaşamın silindiği dönemlerde
sokakta birbirleriyle konuşmayanlar bir kolek-
tiflik olarak kim olduklarının resmini çizerken
ortak fantezilerden yararlanır (Sennett 2002:
290). Böylece topluluğun en belirleyici özelliği
olarak karşımıza eylem değil, fantezi üzerine
kurulu kolektif varlık çıkmaktadır. Sennett’in
yıkıcı gemeinschaft’ında topluluğun yürütebi-
leceği tek etkinlik arınmadır. Kolektif kişiliğin
mantığı tasfiye etrafında şekillendiğinden,
bütün topluluklar kendilerini “gerçek” olarak
görür. Tasfiye edilmesi gerekenler ‘gerçekten’
o topluluğa ait olmayanlardır;
“Bu ülkelerine sadık Amerikalılar, otantik
Aryanlar, ‘gerçek’ devrimciler arayışıdır. ....
günümüzde insanlar dolaysız ve açık duygusal
ilişkiler arayışına girdiklerinde yapabildikleri
tek şey birbirlerini yaralamaktır. Bu, kişiliğin
toplum içinde kendini göstermesiyle ortaya
çıkan yıkıcı gemeinschaft’ın mantıksal sonucu-
dur” (Sennett 2002: 291).
Sennett, Fransa tarihindeki ünlü Yüzbaşı
Alfred Dreyfus davası hakkında yapılan kamu-
sal tartışmaları ‘yıkıcı gemeinschaft’ kavramı
üzerinden çözümler. Yahudi asıllı olan Yüzbaşı
Dreyfus, 1894 yılında Almanlar lehine casus-
luk yaptığı iddiasıyla tutuklanır. Ancak eldeki
tek kanıt yüzbaşının el yazısı olduğu iddia
edilen ve Alman Askeri Ateşesi’nin çöp kutu-
sunda bulunan bir bilgi notudur. Dreyfus, bel-
gedeki el yazısının kendisine ait olmadığını
iddia etse de ceza almaktan kurtulamamıştır.
Sennett, dönemi betimlerken Fransa’yı Yahudi-
lerden temizleme kampanyasına ve eski Fran-
sa’nın başarısızlıklarının içerideki hainlerle dış
güçlere mal edilmesine dikkat çeker (2002:
314). Ancak henüz yargılama devam ederken
ve ardından cezasını çekmek için Şeytan Ada-
sı’na gönderildikten sonra Yüzbaşı Dreyfus
üzerinden toplumda keskin kutuplaşma yaratan
tartışmalar başlamıştır. Ordu, meclis, hükümet,
basın ve aydınların müdahil olduğu tartışmada
suçsuzluğuna inananlarla, Dreyfus’un hainliği-
ne kesin gözüyle bakanlar irrasyonel bir müza-
kereye girişir. Elde edilen yeni deliller sonunda
Yüzbaşı Dreyfus ancak 12 yıl sonra aklanır.
Sennett, Yüzbaşı Dreyfus davasının hukuki ve
siyasi yönünü bir kenara bırakarak, bu dava


Selçuk İletişim, 6, 3, 2010
60
üzerinden yürütülen tartışmaların niteliğini,
özellikle Dreyfus’u savunan Emile Zola’nın
J’Accuse (2) (Suçluyorum) adlı yazısındaki
cemaat dilinin analiziyle araştırır. Sennett’in bu
analizindeki bulgular, çalışmanın araştırma
bölümünde Albay Dursun Çiçek ile ilgili haber
yorumlarının analiziyle paralel biçimde tartışı-
lacaktır.
KAMUSAL MÜZAKERE ZEMİNİ
OLARAK ELEKTRONİK ORTAM
Yaşam dünyasının kitle iletişim araçlarıyla
dolayımlanması, toplumsal ilişkilerin bu
dolayımlanma üzerinden yürümesi anlamına
gelir. Kitle iletişimi, bireylere yaşam dünyası
deneyimini özel yaşam alanında edinebilme
imkânını sunmuştur. Ancak medyanın mesajla-
rı belirgin biçimde tek yönlü olarak aktarması
ve cevap verme imkânlarının sınırlı olması,
sürece ‘yarı katılım’ niteliği yüklemektedir
(Thomson 1994: 257). Yığınsal iletim araçları-
nın tekrar feodalleştirdiği kamusal alanın yeni-
den kurulması ve -Thomson’un analizine de-
vamla- ‘tam katılım’ için gerekli ‘ideal konuş-
ma ortamının’ post-endüstriyel dönemin bel-
kemiğini oluşturan yeni iletişim teknolojilerin-
de bulunduğu görüşü akademik yazında önemli
bir yer tutmaktadır. Bu araçlar içerisinde ayrı
bir yer tutan internet, tahakkümden bağımsız,
akılcı temelde bir mutabakata varabilmenin
yeni ortamı olarak değerlendirilmektedir. Boz-
kurt, internet ortamında ortaya çıkan yeni ileti-
şim topluluklarını “ötekisiz postmodern kabile-
ler” olarak tanımlar. Bozkurt’a göre, bu yeni
topluluk modeli yıkıcı gemeinschaft’ın yerini
almaktadır (2003: 1-11).
Kullanıcıların aynı zamanda içerik üretimi
yaparak bunu ağda dolaşıma sokabilmesi, eski
iletişim ortamının tek merkezli, tek yönlü ‘se-
çilmiş’ kısıtlı enformasyon niceliğinin aşılma-
sını sağlamaktadır. Şahin, kitle iletişim döne-
mini kullanıcı açısından ‘karavana’nın kısıtlılı-
ğı, yeni medyayı ise ‘kafeterya’nın bolluğu
metaforlarıyla açıklar (2004). Castells’e göre
internetin avantajı, toplumsal özelliklerin ileti-
şimi çerçevelemekte, hatta engellemekte daha
az etkili olduğu eşitlikçi bir iletişim çizgisinde
‘yabancılarla zayıf bağların güçlendirilmesini’
mümkün kılmasıdır (2005: 478). İnternete içkin
olduğu varsayılan bu özellik, kullanıcı açısın-
dan egemen iletişim ortamının kontrolündeki
mesajlardan farklı mesajlara ulaşamama ve
bunları üretememenin önündeki engellerin
kalkması, dolayısıyla yeni ortamın yapısal
olarak özgürleştirici olarak belirmesi demektir.
Eleştirel bir perspektiften bakıldığında ise söz
konusu araçlar yeni bir egemenlik, iktidar alanı
ve işleyişi yaratmaya uygun görülmektedir
(Timisi 2003: 227).
Ancak erişim imkânlarındaki artış, kitle ileti-
şim araçlarıyla kıyaslandığında göreli serbest-
lik, internetin bir kamusal alan olarak adlandı-
rılması ve ileri bir analizle demokrasiyi işlet-
mesi için yeter neden değildir. İntenet, açık ve
demokratik toplumlarda, erişim imkânı ve
politik motivasyonu bulunan vatandaşlar ara-
sında etkileşim açısından uygulanabilir olanak-
lar sunsa da hızlı bir şekilde demokrasiyi ilerle-
teceği söylenemez  (Dahlgren 2005: 151).
Özellikle akılcı bir tartışma ve uzlaşma için
tarafların birbirlerinin kimliklerini bilmeleri
gerekmektedir. Oysa online kimlikler çoğu
zaman belirsizdir. Akışkan ve değişken kimlik-
ler söz konusudur (Papacharissi 2002: 18). Yüz
yüze iletişimden farklı olarak özne, cinsiyetiy-
le, ırkıyla, rengiyle, dil aracılığıyla inşa edilir
(Timisi 2005: 97).  Kimliğin görünümü olarak
bedenden ayrılan dil pratiği tek başına kamusal
tartışmaya dâhil olmaktadır. Ancak bir dizi
ilişki aracılığıyla elektronik bir coğrafya oluş-
turan internet (Poster 2001: 262) benzer düşün-
celeri paylaşan ve destekleyen kişilerin belirli
konular etrafında politik katılımına olanak
sağlamaktadır. Bu anlamda internet “yeni bir
biçemde politikleşmenin temellerinin atıldığı
yerler” (Binark 2005: 136) olarak da belirmek-
tedir.
Timisi’ye göre yeni iletişim araçları bireylerin
karşılaştıkları ve bunun sonucunda toplumsal-
lığın üretildiği mekânlar olarak kabul edildi-
ğinde bu araçların bir kamusallık içeriği taşıdı-
ğı kabul edilebilir. Ancak buradaki kamusallık,
‘kamusal alanı’ değil ortak bir mekâna erişim-
deki açıklığı vurgulamaktadır (2003: 146-147).
Bu çalışmanın internetle ilgili ön kabulü de bu
yaklaşımla açığa çıkmaktadır: İnternet bir ‘ka-
musal alan’ olarak tanımlanmasa da en azından
‘toplumsal bir mekân’ olarak kabul edilebilir.
İşte bu yeni toplumsal mekânda yapılan güncel
siyasi tartışmaların niteliği Albay Dursun Çi-
çek olayı üzerinden incelenmeye çalışılacaktır.


Yüklə 2,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   110




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə