Stephen King Kara Kule Cilt2 üçün Çizgileri



Yüklə 1,6 Mb.
səhifə11/33
tarix16.08.2018
ölçüsü1,6 Mb.
#63306
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   33

Neyse, bunları düşünmemeliydi. Burada yapılacak bir iş vardı. Kendisi turist değildi. Bardaki şeyler ne denli görkemli ve tuhaf olsalar da bir turist gibi davranma lüksüne kendini kaptırmamalıydı.

Onları bara sokan adam belli ki Eddie'nin kamyonet dediği şeyi süren kişinin kardeşiydi. Ancak bu kişi daha uzun boylu ve ötekinden belki de beş yaş daha gençti. Omuzundaki silahlığa asılmış bir tabancası bulunuyordu.

Eddie, "Henry nerede?" diye sordu ve ekledi, "Henry'i görmek istiyorum." Sonra sesini yükseltip seslendi, "Henry! Hey, Henry!"

Bağırışına yanıt gelmedi. Barın üstünde asılarak sıralanmış kadehlerde sallanma ile çıkan insan kulağının duyamayacağı duyarlılıkta sesler oluştuğu halde ortalığa sessizlik egemendi.

"Bay Balazar önce seninle görüşmeyi istiyor."

"Henry'nin ağzına bir tıkaç koyup elini ayağını bağladınız, değil mi?" diye soran Eddie, Claudio'nun yanıt veremeden yalnızca ağzını açtığını görünce gülerek sözünü sürdürdü, "Hayır, ona ne yaptığınızı biliyorum. Ağabeyime uyuşturucu verdiniz. Onu susturmak için bir tek iğne yeterli ise neden tıkaç iplerle uğraşasınız ki? Tamam. Beni Balazar'ın yanına götürün. Önce onunla görüşelim."


4
Silahşor, Balazar'ın çalışma masasının üzerindeki kuleye bakıp düşündü: Bir başka işaret daha.

Balazar başını kaldırıp bürosuna gelenlere bakmadı. (Şimdi birkaç kattan oluşan kule gereğinden yüksek olmuştu ve şişman adam yalnızca kulenin tepesine bakıyordu.) Yüzünde, zevk duruyormuş gibi sıcak bir ifade görülüyordu.

"Eddie" diyerek söze başladı, "Seni gördüğüm için sevinçliyim, evlat. Kennedy havalimanında başının derde girdiğini işittim."

Genç adam dümdüz bir sesle, "Ben senin evladın değilim" dedi.

Balazar aynı anda hem komik, hem üzgün ve hem de güvenilemeyecek bir jest yaptı. Bu jestin anlamı: Beni üzdün Eddie. Böyle bir sözü söyleyerek beni üzdün şeklindeydi.

"Bunu burada keselim" diyen Eddie sözlerini şöyle sürdürdü; "Nasıl olsa konu o ya da bu şekilde şunları sormanıza gelecek: Federal ajanlar beni kullanıyorlar mı yoksa peşimi bıraktılar mı? Onların yalnızca iki saatin içinde beni terletemeyeceklerini bilirsin. Gene bilirsin ki, beni terletmiş olsalar 43. Cadde'ye atarlar, sorgulamayı orada sürdürür ve arada bir bana kusma molaları vererek tüm yanıtları alırlardı."

Balazar yumuşak bir sesle sordu, "Onlar seni kullanıyorlar mı, Eddie?"

"Hayır. Beni bırakmak zorunda bile kaldılar. Beni izliyorlar ama ben onlara yol göstermiyorum."

"Şu halde malı kurtardın?" diyen Balazar ekledi; "Bu büyüleyici bir şey. İnsan bir jet uçağında yarım kiloluk iki paketi nasıl saklar, bana söyleyebilir misin? Pek kullanışlı bir bilgi olacak bu. Kilitli odanın gizi öyküsüne benziyor da..."

"Malı saklamadım. Ama, bende de değil."

Claudio, "Şu halde mal kimde?" diye sordu ama ağabeyi Jack kendisine ters bakışlarla bakınca adam birdenbire kızardı.

"Mal onda" diyen Eddie gülümsedi ve kartlardan oluşan kulenin üzerinden kolunu uzatarak Balazar'ı gösterdi. "Mal şimdiden yerine teslim edilmiş durumda."

Eddie bürosuna getirildiğinden bu yana ilk kez gerçek bir ifade, bir şaşkınlık belirtisi Balazar'ın yüzünü aydınlattı. Sonra, bu ifade yok oldu. Şişman adam incelikle gülümsedi.

"Evet" dedi ve ekledi. "Mal, daha sonra yeri açıklanacak bir adrese teslim edildi. Sen, ağabeyin Henry ve sizin özel malınız buradan gittikten sonra adresi açıklanacak bir yere....Belki de İzlanda' da bir yerdir orası. îşin böyle mi olması gerekiyordu?"

Eddie, "Hayır" diyerek konuşmasını sürdürdü, "Anlamıyorsunuz. Mal burada. Teslimat kapınıza yapıldı. Önceden mutabık kaldığımız biçimde. Çünkü bu çağda ve günümüzde bile, anlaşmaya başta yapıldığı şekilde uyulması gereğine inanan kişiler bulunuyor. Bu sizler için şaşırtıcı ama gerçek böyle."

Adamların hepsi ona sabit bakışlarla bakıyorlardı.

Eddie kafasının içindeki Roland'a sordu: Nasıl, başarıyor muyum?

Sanırım pek iyi davranıyorsun. Ama, bu adamın, Balazar'ın dengesini kazanmasına izin verme, Eddie. Sanırım, o tehlikeli bir kişi.

Öyle düşünüyorsun, ha? İyi. Ben burada senden daha eskiyim, arkadaş. Onun ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorum. Pek siktirici (!) biri, ama gerçekten tehlikelidir.

Genç adam Balazar'a baktı, hafifçe göz kırparak konuştu, "İşte bu nedenle şimdi benimle değil, federal ajanlarla ilgilenmelisiniz. Eğer bir arama izniyle çıkıp buraya gelirlerse bacaklarınızı bile açamadan kendinizi bombok (!) durumda bulabilirsiniz, Bay Balazar."

O anda Balazar eline iki kart almıştı. Ansızın elleri öyle titredi ki kartları bir yana bırakmak zorunda kaldı. Adamın bu durumunu anında Roland ile Eddie gördüler. Bir anlık kendine güvensizlik ifadesi (belki de korku duyumsaması) şişman adamın yüzünde görünüp kayboldu.

"Benimle konuşurken söylediklerine dikkat et, Eddie. Kendini ifade ederken pek dikkatli ol ve lütfen saçmalıklarına karşı benim zamanımla hoşgörümün kısıtlı olduğunu aklından çıkarma!"

Jack Andolini durumdan ürkmüş gibi görünüyordu, "Bu adam onlarla bir anlaşma yapmış. Bay Balazar! Küçük pislik kokaini ajanlara vermiş ve onlar bunu sorgular gibi yaparken ajanlar uyuşturucuyu bir yere gizlemişler," dedi.

"Buraya kimse gelmedi" diyen Balazar ekledi, "Kimse yakınımıza bile gelmedi, Jack. Sen de bunu biliyorsun. Çatıda bir güvercin yellense alarmlar zırlamaya başlıyorlar."

"Ama..."

"Eğer her nasılsa burada bir tuzak hazırlamayı başarsalar bile, bizim onların örgütü içinde o denli çok adamımız var ki, üç gün içinde onların zarfında delikler açabiliriz," diyen Balazar dönüp Eddie'ye baktı.

"Eddie" diyerek yeniden konuşmaya başladı, "Saçmalamayı bırakman için sana on beş saniye mühlet tanıyorum. Sonra canını acıtması için 'Cimi Dretto'yu burada çağıracağım. Seni biraz hırpaladıktan sonra buraya yakın bir odaya geçecek ve bu kez ağabeyinin canının yandığını bağırışlarından duyacaksın."

Genç adam durduğu yerde katılaştı.

Rahat ol diye mırıldanan Silahşor düşündü: Bu Eddie'yi incitmek için yapılacak tek şey, ağabeyinin adını anmak ya da ondan söz etmek oluyor. Açık bir yaraya çomak sokmak gibi bir şey bu.

"Sizin tuvaletinize gireceğim" diyen Eddie odanın sol tarafında uzak köşedeki bir kapıyı gösterdi. Kapı o denli göze çarpmaz görünümdeydi ki, kolayca duvar kaplamalarından biri sanılabilirdi. "Oraya tek başıma gireceğim. Sonra, yarım kiloluk kokain paketinizle ortaya çıkacağım. Bu, taşıdığım malın yarısı olacak. Siz malı inceler, sonra Henry'i buraya getirirsiniz. Ben de ağabeyime bakarım. Henry'i bakınca ve onun iyi olduğunu görünce siz de ona özel malımızı verirsiniz. Ağabeyim sizin kibar baylarınızdan biriyle eve gider. O giderken ben ve..." diyen genç adam az kalsın Roland'ın adını ağzından kaçırıyordu. Genç adam ekledi, "Bu arada ben ve senin adamların yaptığın bu binayı seyrederiz. Henry eve güvenlikli olarak varınca (bunun anlamı şakağına bir tabanca dayanmaması demektir) o bana telefon eder ve belli bir sözü söyler. Bu da, ağabeyim buradan ayrılmadan önce birlikte kararlaştıracağımız bir söz olur. İşte bu durumda teslimatın gerisini de yaparım."

Silahşor Eddie'nin bu söyledikleri doğru mu ya da blöf mü olduklarını anlamak üzere genç adamın aklını kontrol etti: Doğruydu ya da hiç değilse Eddie bunların doğruluğuna inanıyordu. Roland genç adamın ağabeyine ilişkin olarak doğruyu söylemezse onun öleceğine gerçekten inandığını gördü. Oysa kendisi bundan emin değildi.

Balazar, "Sen şimdi de benim Noel Baba'ya inandığımı düşünüyor olmalısın?" dedi.

"İnanmadığını biliyorum."

"Claudio, sen Eddie'nin üstünü başını ara. Jack, sen de benim tuvaletime gir, her tarafı ve her şeyi araştır. Tamam mı?"

Andolini, "Benim burada bilmediğim bir şey var mıdır?" diye sordu.

Balazar uzunca bir süre sessiz kalıp Jack'ın koyu kahverengi gözlerine baktı. Sonra, "Orada ilaç dolabının arkasındaki duvarda küçük kaplamayla kaplı bir yer var. Bazı kişisel şeylerimi oraya koyuyorum. İçine yarım kiloluk uyuşturucu paketi konulamaz ancak sen orayı bir yoklasan iyi olacak" dedi.

Jack küçük tuvalete girer girmez Silahşor orada aynen hava taşıtının tuvaletinde olduğu gibi donuk beyaz renkli bir ışığın yandığını gördü. Sonra kapı kapatıldı ve ışık görülmedi.

Balazar hemen bakışlarını çevirip Eddie'ye baktı.

"Neden böyle çılgınca yalanlar uyduruyorsun?" diye sordu. Duruma üzülürmüş gibi görünerek sözünü sürdürdü, "Senin aklı başında biri olduğunu sanırdım."

Eddie sakin bir sesle yanıt verdi; "Yüzüme bak ve bana yalan söylüyorsun de..."

Şişman adam Eddie'nin söylediğine uyup ona uzun uzun baktı, sonra arkasını döndü. Ellerini pantolon cebine o denli derine sokmuştu ki köylü kıçının (!) yarığı biraz belli oluyordu. Adamın duruşu pek üzgünmüş gibiydi. (Hata yapan oğluna bakan babalarınkini andırıyordu.) Oysa, geriye dönünce Roland, Balazar'ın yüzünde üzgün bir ifade olmadığını gördü. Eddie'nin yüzünde gördükleri onda üzüntü değil, derin bir rahatsızlık yaratmıştı.

Silahını Eddie'ye çevirmiş olan Claudio genç adama, "Soyun, hemen!" dedi.

Eddie giysilerini çıkarmaya başladı.
5
Jack'ın küçük tuvaletten çıkmasını bekleyen Balazar, Bundan hoşlanmadım diye düşündü. Ürkmüş, birdenbire yalnızca koltukaltları değil, apış arası ve iç çamaşırlarının altında kalan tüm beden kesimlerindeki kılların arası ter içinde kalmıştı. Eddie, uyuşturucu tutkununun ötesinde bir görünümüne girmişti. (Oğlan aslında zekiydi ama gene de bir uyuşturucu düşkünüydü. Hayalarıına yakın yerde iğneyle aldığı eroin onu her şeyi yapmaya götürebilirdi.) Ve Eddie buraya nasıl bir havayla gelmişti?

Evet nasıl gelmişti?

Değişmiş biri olarak gelmişti.

Genç adam, güçlü bir içeceğin iki litresini birden boğazından aşağı akıtmış birisine benziyordu.

Evet, bu böyleydi. Bir de uyuşturucu vardı. Siktirici (!) uyuşturucu genç adamın elindeydi.

Şimdi Jack tuvaletin altını üstüne getiriyor ve Claudio sadist bir cezaevi gardiyanı gibi örseleyerek Eddie'yi arıyordu. Balazar daha önce hiçbir uyuşturucu düşkününün Eddie gibi dayanıklılıkla ayakta dikileceğini ve sabırla bekleyeceğini ummazken, Cloudio dört kez sol avuç içine tükürüp sağ elini bu tükrüğüyle ıslatarak elini genç adamın kıçına (!) bileğine kadar sokun kalın bağırsaklarını araştırıyordu.

Tuvalette, Eddie'nin üzerinde ya da içinde kokain bulunmuyordu. Giysilerinde, ceketinde ve yolculuk çantasında da uyuşturucu yoktu. Şu halde genç adamın tüm söyledikleri blöftü.

Yüzüme bak ve bana yalan söylüyorsun de...

Evet, genç adam yalan söylemişti. Ama, gördüğü şaşırtıcı bir durumdu: Eddie Dean'ın yetkin biçimde kendine güvenişini görüyordu. Oğlan tuvalete girip, Balazar'ın malının yarısını alarak dışarı çıkmayı istiyordu.

Balazar neredeyse ona inanır gibi olmuştu.

Claudio elini çekti. Parmakları Eddie Dean'in kıçından (!) plop sesi vererek dışarı çıktılar. Claudio'nun ağzı üzerinde düğümler bulunan bir olta misinası gibi büzülmüştü.

Öfkeli Claudio bağırdı, "Çabuk ol, Jack! Elimde bu uyuşturucu düşkününün pisliği var!"

"Burada başıma gelecekleri bilseydim, son kez bağırsaklarımı boşalttığımda kıçımı (!) temiz bir iskemle ayağıyla temizlerdim, Claudio" diyen Eddie hiç kızmamış gibi sakin bir sesle ekledi, "Böylece senin elin daha temiz çıkar ve ben de kendimi bir boğanın tecavüzüne uğramış gibi duyumsamazdım."

"Jack!"


Balazar da kesin bir sesle konuştu, "Git mutfağa da, elini oradaki muslukta temizle, Claudio. Eddie... Sen ve benim birbirimizi incitmemiz için bir neden bulunmuyor, öyle değil mi ?"

Eddie, "Evet" dedi.

"Herneyse, bu herif temiz. iyi. Temiz burada uygun bir sözcük değil ama demek istediğim, içinde bir şeyi saklamıyor. Bundan emin olabilirsin, patron" diyen Claudio pis elini ölü bir balık gibi önünde tutarak yürüyüp bürodan çıktı.

Eddie kendisine sakin tavırlarla bakarken Balazar bir kez daha Harry Houdini, Blackstone ve Doug Henning ile David Copperfield'i düşündü. Bunlar gösteri dünyasındaki büyülü şeylere ilişkin sözler söylemişlerdi. Ancak, Henning bir süper-yıldızdı ve Copperfield denen çocuk, Balazar'ın Atlantic City'de seyrettiği oyunda bir kalabalığı ortadan kaldırmıştı. Balazar ilk tez bir sokak köşesinde iskambil kağıtlarıyla milleti uyutup bozuk paralarını elinden aldıklarını gördüğünden beri büyücü ve hokkabazlardan hoşlanırdı. Bu adamların ilk yaptığı şey, her zaman bir şeyi ortaya çıkarmadan önce seyircilerinin soluklarını tutup sonra alkışlamalarını sağlamak değil miydi? Onların ilk yaptıkları şeylerden biri de, seyircilerden birisini yanına çağırıp tavşan, güvercin ya da çıplak göğüslü cici kızın çıkacağı yerin boş olduğunu o kişiye göstermek değil miydi? Üstelik, onlar bu yere ayrı bir giriş olmadığını göstermezler miydi?

Eddie'nin bu işi başardığını sanıyorum. Nasıl yaptığını bilmiyorum ve buna önem de vermiyorum. Ancak şu anda emin olarak tek bildiğim bu işten hoşlanmadığım, hem de hiç hoşlanmadığımdır.

George Biondi de şu anda bir şeyden hiç hoşlanmıyordu. Bunu, Eddie Dean'in de öğrenince çılgına döneceğinden hiç kuşkusu duymuyordu.

'Cimi yanlarına gelip de ışığı yaktığında George bir şeyden emin olmuştu: Bu da, Henry'nin sessiz bir ölümde öteki dünyaya göç etmiş oluşuydu. Ne yalvarmış, ne yakınmış ne de kimseyi rahatsız etmişti. Hafif esen bir rüzgârla yalın biçimde yükselen karahindiba çiçeğinin sporları gibi adamın ruhu uçup gitmişti. George ölüm olayının belki de Qaudio'nun elini yıkamak üzere mutfağa gittiği sırada gerçekleştiğini düşündü.

Adamın kulağına eğilip, "Henry" diye mırıldandı. Öyle yakınına gelmişti ki, sinemada bir kızın kulağını öper gibi olmuştu. Adamın ölü olduğu akla getirilirse, bu pek çarpıcı bir olaydı. Belki de narkofobi dedikleri uyuşturucudan korkma hastalığı buydu. Ancak durumu öğrenmeliydi. Burası ile Balazar'ın bürosu arasındaki duvar da öyle inceydi ki...

Tricks Postino, "Ne oldu, George?" diye sordu.

'Cimi, "Susun!" diye uyardı. Sesi rölantide çalışan bir kamyon motorunun sesi gibi hırıltılı çıkmıştı.

Hepsi sustular.

George elini Henry'nin gömleğinin içine soktu. Oh, durum giderek daha daha kötüleşiyordu. Bir kızla birlikte sinemada olduğu hayali kendisini rahat bırakmayacaktı. Şimdi kendisi buradaydı, Henry'i duyumsuyor ama adam kendisini duyumsamıyordu. Bu yalnızca bir narkofobi değil, eşcinsel bir narkofobi duyumsaması gibi oluyor ve Henry'nin göğsü yükselip alçalmıyor, kalbinden tamp-tamp-tamp sesleri gelmiyordu. Henry Dean için her şey sona ermiş, uyuşturucu düşkünü Henry Dean için golf oyunu yedinci çukurda bitmişti. Adamın kol saatinden başka tıklayan bir şeyi yoktu artık...

George Biondi, 'Cimi'yi saran zeytinyağı ve sarımsak kokulu ortama yaklaşıp ona, "Sanırım başımıza bir dert açıldı" dedi.
7
Jack tuvaletten dışarı çıktı.

"Burada uyuşturucu filan yok!" diyerek dümdüz bakışlarla Eddie'yi gözetleyip ekledi, "Ve sen, eğer oradaki pencereyi düşünüyorsun hemen onu unutmalısın. Çünkü pencerede ince çelik tel perde var."

Eddie sakin bir sesle konuştu, "Pencereyi düşünmüyorum. Kokain tuvalette. Yalnızca sen nereye bakacağını bilmiyorsun."

Andolini patronuna dönüp, "Üzgünüm, Bay Balazar. Bu beceriksiz, pek fazla gevezelik ediyor bence" dedi.

Balazar yardımcısını duymamış gibi yaparak Eddie'yi inceledi. Şişman adam derin düşüncelere dalmıştı.

Şapkadan tavşan çıkaran hokkabazları düşünüyordu.

Hokkabaz seyircilerden birini yanına çağırıp ona şapkanın boş olduğunu gösteriyordu. Olayda kesinlikle değişmeyen ne vardı? Şapkanın içinde ne olduğunu hokkabazdan başka kimse görmüyordu kuşkusuz. Ve bu çocuk ne demişti? Sizin tuvaletinize gireceğim... Oraya tek başıma gireceğim.

Bir hokkabazlık hilesinin nasıl yapıldığını Balazar genellikle öğrenmeyi istemezdi. Öğrenirse eğlence berbat olacaktı.

Ama, genellikle böyleydi.

Burada berbat olmasını istemeyeceği bir hile bulunmuyordu.

Eddie'ye, "Pekiyi" diyerek sözünü sürdürdü; "Eğer uyuşturucu orada ise, git oradan al. Aynen şimdi olduğun gibi, çıplak kıçla (!) oraya gir!"

"İyi" diyen Eddie tuvaletin kapısına doğru yürüdü.

Balazar, "Ancak tuvalette yalnız olmayacaksın" diyince genç adam hemen duruverdi. Sanki şişman Balazar kendisine görünmez bir zıpkınla vurmuş gibi bedeni katılaşıyordu. Bunu görmek Balazar'ın yüreği için pek iyiydi. Çünkü, ilk kez bir şey çocuğun planına göre yürümüyordu. Balazar ekledi, "Jack da seninle birlikte tuvalete girecek."

Eddie hemen, "Hayır. Benim istediğim bu değildi" dedi.

Balazar incelikle ama buyurganca konuştu, "Eddie, bana 'Hayır" deme. Kesinlikle yapmam gereken bir şey bu!"
8
Silahşor, Tamam, dedi. Bırak o da gelsin. Ama... Ama.

Eddie kendisini güçlükle kontrol ediyor, neredeyse anlaşılmaz bir biçimde düşünmeye başlıyordu. Bu yalnızca Balazar'ın kendisine falsolu bir top atışı nedeniyle değil; genç adamın ağabeyi Henry için duyduğu endişe ve her şeyin üstünde giderek artan uyuşturucu gereksinimi nedeniyle oluyordu.

Bırak o da gelsin. Her şey iyi olacak. Dinle beni.

Genç adam, Roland'ı dinledi.


9
Balazar genç adamı gözledi: Zayıf, çıplak bir adam. Uyuşturucu düşkünlerinin tipik özelliklerini taşıyan çökük göğüslü bir bedenin üstünde yana eğik başı ve sersemce yürüyüşüyle Eddie şimdi kendine güvenini yitirmiş gibiydi. Yalnızca kendi işittiği sesi dinleyen bir çocuk gibi davranıyordu.

Benzeri bir düşünce Andolini'nin aklından biraz farklı şekilde geçti: Bu ne? Bu serseri, RCA Victory şirketinin eski plaklarındaki sahibinin sesi köpeğine benziyor.

Col Vincent kendisine genç adamın gözlerine ilişkin bir şeyler söylemek istemişti. Andolini ansızın adamını dinlemiş olmayı özledi.

Eddie kafasının içindeki sesleri dinliyorsa bu adamlar susmalı ya da genç adam onlara dikkat etmeliydi.

Sonunda Eddie, "Tamam" diyerek ekledi. "Sen de gel, Jack. Sana, Dünya'nın Sekizinci Harika'sını göstereceğim." Gülümsedi, ancak bu gülümseyişe Enrico Balazar ve Jack Andolini zerre kadar aldırış etmediler.

"Öyle mi?" diyen Andolini belindeki kemerin arkasında bulunan silahlığından tabancasını çekerek yeniden sordu, "Ben mi şaşıracağım?"

Eddie'nin gülümseyişi iyice belirginleşti. "Oh, evet. Sanırım bu olay, senin külotunu yere düşürecek!" dedi.
10
Andolini tuvalete doğru giden Eddie'nin ardından yürüyüp genç adamı izledi. Sinirleri pek gergin olduğu için tabancasını Eddie'ye doğrultmuştu.

Eddie, "Kapıyı kapat" dedi.

Çirkin adam ona, "Siktir ol (!)" diyerek küfretti. Şimdi nedenini anlayamadığı bir olayın geçtiğini duyumsayarak korkmuş, yüzü kamyonette olduğundan daha uyanık bir görünüm kazanmıştı.

Bu kez Balazar'a dönen Eddie şöyle konuştu, "Anlaşıldı! Bu adam tuvaletin kapısını kapamayacak. Size güvenimi yitirmek üzereyim. Bay Balazar. Barda olasılıkla altı en iyi adamınızı tutuyorsunuz. Hepsinin de herhalde dörder adet silahı vardır? İkinizle birlikte sekiz kişi genç bir adamdan çekiniyor. Üstelik adam uyuşturucu kullanan bir çocuk..."

Bu sözlerden etkilenen Balazar, "Şu lanet olası kapıyı kapat, Jack" diye bağırdı.

Andolini bir tekme atıp kapıyı kapatınca Eddie, "Tamam" diyerek ekledi, "Sen bir erkek misin yoksa bir fare mi?..."

"Bu boktan (!) konuyu yeterince dinlemedim mi?" diyen Andolini sanki Eddie ile konuşmaz gibiydi. Tabancasını havaya kaldırmış, kabzasını genç adamın ağzına vurmak üzere nişanlamıştı.

Sonra çirkin adam tabancasını göğsüne doğru yaklaştırarak donar gibi kaldı. Col Vincent'in kamyonette ayırt ettiği şeyi şimdi o da görerek dişlerini birbirlerine bastırmıştı.

Eddie'nin gözleri kahverengiden maviye dönüşüyordu.

O anda alçak çıkan ama buyurgan bir ses, "Şimdi bu adamı yakala!" dedi. Bu ses Eddie'nin ağzından çıkmasına karşın aslında Eddie'nin sesi değildi.

Jack Andolini, Eddie ikiye bölünüyor diye düşündü. Bu adam ikiye bölünüyor; kahrolası herif ikiye....

Ancak bu düşüncesi omuzlarını Eddie'nin ellerinin kavrayışıyla yarıda kesildi. Aynı anda genç adamın bir metre gerisinde Andolini birdenbire bir deliğin varlığını sezinlemişti.

Yalnızca bir delik değildi bu. Boyutları bir deliğin de ötesindeydi.

Bu bir kapı idi.

"Neler oluyor Tanrı'm" diye söylenen Jack dua eder gibi mırıldanmıştı. Kapının açıldığı boşlukta, Balazar'ın duşunun birkaç metre ötesinde şimdi çatlayan dalgalarıyla bir plajı görebiliyordu. Buradaki kumsalda birtakım yaratıklar hareket halindeydi. Bunlar ıstakoza benzeyen yaratıklardı.

Çirkin adam tabancasını indirdi. Ancak Eddie'nin ön dişlerini dişetlerinden başlayarak kırmayı amaçlayarak vurduğu darbe genç adamın dudaklarını ancak ezip biraz kanamalarına neden olabilmişti. Çünkü, Andolini'nin tüm gücü bedeninden dışarı akar gibiydi. Çirkin adam bunu duyumsuyordu.

Eddie, "Göreceklerinin külotunu yere düşürteceğini sana söylemiştim" dedi ve sonra onu birden omuzundan çekti. Jackson anda genç adamın ne yapmak istediğini sezinlerdi. Ve kendisini kurtarmak üzere yabanıl kediler gibi çabaladı. Oysa geç kalmıştı. Her ikisi de kapıdan geçmek üzere yuvarlanıyorlardı. Gecenin içinde New York kentinin o alışılmış vızıltılı ve sabit kalan gürültüsü yerini dalgaların gidip gelen ve kumları oyan sesine, kumsalda dolaşan ve yarı karanlıkta güçlükle görülen korkutucu yaratıkların soru soran vızıltılı seslerine bırakıyordu.
11
Roland, Pek hızlı davranmalıyız yoksa kendimizi bir belanın göbeğinde buluruz demişti ve Eddie şimdi adamın ışık hızına yakın bir hızla harekete geçmezlerse tüm kozlarını yitireceklerini kast ettiğini anlıyor, kendisi de bu düşünceye katılıyordu. İş sıkı heriflere gelince Jack Andolini, Dwight Gooden'e benziyordu: Onu yerinden hoplatabilir, evet onu şoke edebilirdiniz, ama, onun ilk kazandığı oyun kalesine dönmesine izin verirseniz eninde sonunda Jack ağırlığım sizin üzerinize koyardı.

Roland genç adama ondan ayrılmış gibi bağırdı. Sol elle!

Anımsa! Sol elle! Sol elle!

Eddie ile Jack'ın birlikte geriye doğru tökezlediklerini, düştüklerini ve kayalıkta eğik zeminden plaja doğru yuvarlandıklarını, bu arada genç adamın Andolini'nin elindeki silahı kapmak için çabaladığını görüyordu.

Roland bu anda kendi dünyasına döndüğünde fiziksel bedeninin öldüğünü görse ve geç kalmış olduğunu sezinlese ne matrak olurdu diye düşündü. Böyle bir şeyi düşünmek için zaman geçti, geriye dönmek içinse çok geç...
12
Andolini başına neler geldiğini anlayamamıştı. Aklının bir bölümü kendisinin çıldırmış olduğuna emindi. Bir başka bölümü, Eddie'nin kendisine uyuşturucu verdiğini, gazla zehirlendiğini ya da buna benzer bir şey yaptığını düşünüyor, bir diğer bölümü de çocukluğunun pek öç alıcı Tanrı'sının sonunda şeytanlarını üzerine salıverdiğini ve onu bildiği dünyadan pek tuhaf bir acı çekme alemine gönderdiğine inanıyordu.

Sonra açık duran ve Balazar'ın tuvaletinden gelen ışıkları kayalık toprağın üzerine yayan kapıyı gördü ve geriye dönmenin olanaksızlığını anladı. Her şeyin ötesinde Andolini pratik bir adamdı. Bütün bunların ne anlama geldiğini daha sonra düşünecekti. Şu anda tek niyeti Eddie denen şu solucanı öldürmek ve kapıdan geçip kendi dünyasına geri dönmekti.

Şoke olduğu anda kendisinden boşalır gibi olan gücü geriye dönüyordu. Elindeki küçük ama pek etkili bir silah olan Colt Cobra marka tabancasını Eddie'nin almaya çalıştığını ve neredeyse bunda başarılı olacağını sezinledi. Küfredip bileğini geriye çekerek nişan almaya çalıştı. Ama, Eddie bir kez daha onun kolunu kaptı.

Andolini diziyle Eddie'nin sağ kalçasındaki büyük kasa bir darbe indirdi (pantolonunun pahalı gabardin kumaşı şimdi plajın kumlarıyla kirlenmiş ve buruş buruş olmuştu.) Kasındaki acı yüzünden Eddie kıvranıp haykırdı.

"Roland!" diye bağırarak ekledi, "Bana yardım et! Tanrı aş. kına bana yardım et!"

Andolini başını hızla çevirdi ve gördüğü şey bir kez daha dengesini yitirmesine neden oldu. Orada bir adam duruyordu... Ancak, bir adamdan çok hortlağa benziyordu. Üstelik dostça davranan bir hortlak da değildi. Ayakta sallanan bu kişinin suratı kül gibi beyazdı. Uzamış sakalları yüzünün bitkin görünüşünü kabalaştırıyordu. Gömleği yer yer yırtılmış, kurdeleler şeklinde sarkmış ve kaburgalarının görüntüsü adamın aşırı cılızlığını ortaya çıkarmıştı. Sağ eline kirli bir paçavra sarılıydı. Adam, hasta ve hatta ölmekte olan bir kişinin görünümündeydi. Ama, böyleyken bile Jack Andolini'nin kendisini az kaynatılmış bir yumurta gibi pelte şeklinde duyumsamasına yeterli olacak kadar sert ve dayanıklı biri gibi görünüyordu.


Yüklə 1,6 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə