233
Başgöz’ün folklorun işlevi üzerine olan bu yorumlarını Türkü adlı bir kitapta
değil herhalde Folklorun İşlevi Nedir? adlı bir kitapta yapması daha mantıklı olurdu.
Bu konunun bu başlık altında derinlemesine tartışılması büyük ihtimalle folklor
ürünün işlevi hakkındaki tartışmalarda genel okuyucuyu bilgilendirme amacı
taşımaktadır. Tezin ilk bölümündeki folklor (halkbilimi) tanımı ve tartışmaları
Başgöz’ün eserinin bu bölümüne adeta tam uymuştur. Başgöz türkü’nün işlevi
hakkında ise aşağıdaki bilgileri vermektedir:
Elimizdeki metinlerden hareket ederek türkünün işlevi veya işlevleri
sorununa cevaplar verebiliriz. Türkü, modern iletişim araçlarının yokluğunda
bir iletişim aracı olmuştur. Tıpkı mektup gibi, telgraf gibi, elektronik posta gibi.
Kitabımıza aldığımız maniler bunu açıkça gösteriyor. Türkü bir efkâr
dağıtıcıdır. Hepimiz güzel bir türkü dinleyince rahatlarız, bir cins ruhsal
tedavidir bu. Ama, türkü efkarlandırıcı da olabilir. Aynı türkü bazı insanları
eğlendirirken, başkalarını fena halde üzebilir.
Daha sonra Başgöz, tanık olduğu bir olayı örnek vererek bu durumu
açıklamıştır. Türkünün işlevini-işlevlerini açıklamaya devam eden Başgöz, ilerleyen
paragraflarda bu işlevleri şu şekilde sıralamaktadır:
Türkü, tıpkı bilmeceler ve âşık karşılaşmaları gibi bir yarışma ve
üstünlük belirtme aracıdır. Kuzeydoğu Anadolu’da sağlam bir geleneği olan
türkü atma, bu yarışmanın en açık örneğini verir. Türkü elbet bir değerler
taşıyıcısıdır da. Kişisel ve sosyal değerlerimizi türkü, insandan insana,
kuşaklardan kuşaklara taşır. Açık veya dolaylı bu değerlere destek verir veya
karşı çıkar. Değerlerimiz deyince hangi değerlerin bizim olduğu, hangilerin
234
olmadığı sorunu ile karşılaşırız. Daha genel bir ifade ile “milli değerlerimiz”
sorunu karşımıza çıkar.
Bu uzun paragrafta Başgöz, “milli değerler” kavramı konusundaki
tartışmalara değinmektedir. İlerleyen paragrafta türkülerdeki değer kavramı
tartışmasına da değinmektedir:
Türkülerde değer taşıyıcılığı gayet açık olabilir. “içme rakıyı zarar,
kızlar zülfünü darar” (Konya) diyen türkü açıkça bize türkü söyleyenin bir
değer yargısını taşımaktadır.
Başgöz’ün bu alt başlığın sonunda yaptığı çıkarımlar ise, işlev ve değer
konusu bakımından önemlidir:
O vakit genel olarak folklora, özel olarak da türkülere hazır işlev
kalıpları yakıştırmak yanlıştır. İşlev çıkmazından kurtulmanın yolu, belki de
her hikâye anlatımına, her masal söyleyişine, her türkü okuyuşu için bir
fonksiyonu kabullenmek olabilir. Filan âşık, hikâye boyunca şu veya bu
şekilde kişisel görüşlerini ifade ederek, halk hikâyesine laik ilkeleri korumak
işlevi yüklüyor, başka aşık, aynı hikâyeye dinsel değerleri yükseltmek işlevi
gördürüyor. Sultana, padişaha ve hükümete destek veren türkü metnine ben
rastlamadım.
148
Başgöz, işlev hakkında bu değerlendirmelerinden sonra, türküler ve işlevi
konusuna uygun bazı türküleri ve manileri okuyucusuyla paylaşmaktadır.
148
A. g. e. s. 142–146
235
Kitabın sonunda yer alan, ülkemizin yaşayan en önemli düşünürlerinden
Ahmet İnam’ın türkü hakkında değerlendirmesini taşıyan, Hayata Türkü Olup Duran
başlıklı makale ise özetle şöyledir:
“Türkü geçmişten gelir. Çok derinlerdeki, çok eskilerdeki geçmişten.
Türküler,
köklerimizden
ruhumuza
vuran
izlerdir.
Nasıl
yaşamış
olduğumuzun, nasıl yaşamakta olduğumuzun işaretleri vardır onlarda.
Yakıldığı tarihten, yakıldığı yerden çok uzaklara taşınmış olabilirler. Türkü
yakmak Türk’ün yeryüzüne iz bırakma çabasıdır. Türkü yakılarak, geçmişten
geleceğe ışık yakılır. Türkünün çok eski geçmişten, yaşamın derin
köklerinden gelen çağrısını duymadan türkülü insan olamazsınız.”
“Türkü, bir tavırdır hayata. ‘şöyle bir baktım hayata da, dedim ki, dur
hayat geliyorum, bekle beni, türküledim, türkü oldum geliyorum, yanına!’
hayata türkü tavrıyla durmak!”
“Türkü bir eylemdir. Türküleme fiili, Türkçede böyle yorumlanabilir.
‘haydi, arkadaşlar, türküleyelim’ dendiğinde, yaşamımızı türkü gibi yaşayalım;
içten, coşkulu, duya duya, ritimli, müziğin, duygunun, düşüncenin birbirine
karıştığı bir türkü olarak.”
“Belki de ‘her Türk genci yaşamını türkülemekle yükümlüdür’ diye
yazıyordur, düşünce bahçemizde. Kim bilir, nedir bu sözün anlamı? ‘düşünce
bahçesinde yükümlülükler olmamalı’ diyebilirsiniz. Türküleme zorla olmaz.
Taklitle de. İçimizdeki aydınlığın adı türkü. O aydınlıkla gördüklerimizdir türkü.
236
İsteyen perdeleri kapatabilir. Düşünce bahçesi sakinleri, karanlığı sevenleri
de severler.”
149
Kitap, Türkiye türküleri ve genel anlamda türkü hakkında araştırma yapanlar
için eşsiz bir kaynak kitap niteliğindedir. Başgöz’ün ustalık eserlerinden biri olduğu
aşikârdır.
Başgöz’ün Yük Taşımıyoruz Sevgi Taşıyoruz başlıklı kitabı ise folklor ve dil
bilimi arasındaki ilişkiyi açıklamak açısından önemlidir. Kitap 2007 yılında Türkiye
Bilimler Akademisi tarafından yayınlanmıştır. Kitap, adını Başgöz’ün Van’da
gördüğü bir minibüs yazısından almıştır. Başgöz, kitabın giriş bölümünde dil ve
folklor arasındaki ilişkiyi aşağıdaki şekilde açıklamaktadır:
Taşıt yazılarını incelerken folkloru bir iletişim olayı olarak görüyorum.
Folklorda bu yaklaşım, dili toplumdan soyutlanmış bir sözcükler ve gramer
kaideleri bütünü olarak değil, bir konuşma, konuşmayı da bir iletişim olayı
(communication event) olarak gören dilbilim araştırmalarından etkilenmiştir.
Daha birinci dünya savaşı yıllarında İsviçreli dilbilimci Ferdinand De
Saussure, bir kişinin konuştuğu dille (la parole) bir ulusun konuştuğu dili (la
langue) birbirinden ayırmak gerektiğini ileri sürüyordu. Ona göre, insanların
konuştuğu dili kendi eğitimi, sosyal ve doğal çevresi, psikolojisi, hatta fizik
yapısı, bilgi derecesi, dili anlama ve anlatma yeteneği biçimlendirir. Bunun
için Chomski bir ulusun dilinin grameri olmaz, onu konuşan insanların dilinin
grameri yazılabilir der.
150
149
A. g. e. s. 183–185
150
İlhan Başgöz, Yük Taşımıyoruz Sevgi Taşıyoruz, Ankara, 2007, s. 9-10
Dostları ilə paylaş: |