günü bunlara da bir yoklama ve sınav yapıldı, böylece bilgisiz olanlar tespit edilerek iki
yıllık bir eğitime tabi tutulacaktı. Lağımcıların iki sınıfa ayrılarak, bir sınıfın lağım
bağlamak sanatı, diğer sınıfın köprü, tabya, kale, metris yapmak gibi sanatlarla
uğraşması karara bağlanmıştı. Bu iki sınıf için kışla yapılması, ayrıca bu kışlanın
yakınında yüz yirmi beş asker için iki kışla daha yapılması uygun görüldü (TSK Tarihi,
3/5,1978:177-178).
Topçu sınıfında ise eski üstünlüğün yeniden sağlanması amacıyla İstanbul ve taşrada
bulunan tophaneler ve baruthanelere yeni bir düzen verildi. Daha sonra hem yeni bir
ordunun kurulması hem de mevcut ocakların iyileştirilmesinde görevlendirilmek üzere
yabancı uzmanlardan yararlanılmasına karar verildi. Bu maksatla 7 Teşrinevvel 1793’te
Fransa’ya müracaat edilerek, çeşitli sınıflara mensup 15 uzman subayın gönderilmesi
istenildi. Aynı zamanda İsveç, Prusya ve İngiltere’den de askeri uzmanlar getirtilerek
ordunun ıslahına başlandı. 1795’te Reis-ül Küttap Ratip Efendi tarafından Fransa Kamu
Güvenliği Komitesine aynı mahiyette fakat daha uzun bir uzman ihtiyacı listesi sunuldu.
Bunun üzerine 1796’da Fransız Büyükelçisi General Aubert Dubayet, beraberinde
bulunan Fransız askeri uzmanlar heyetiyle birlikte İstanbul’a geldi. Her ne kadar reform
çalışmalarında, başka ülkelerin uzmanlarından yararlanılmış olsa da Nizam-ı Cedit
reformlarının asıl kaynağı Fransa olmuş ve büyük çoğunlukla Fransız askeri
uzmanlarından yararlanılmıştır (Turhan,1988:151; Lewis, 1996:57).
Aslında Padişah III. Selim, şehzadeliği döneminden beri Fransaya sempati duyuyor ve
Fransa kralıyla mektuplaşıyordu. Ancak 1789 yılında patlak veren Fransız ihtilali tüm
Avrupada olduğu gibi Osmanlı-Fransa ilişkilerinde de bir dönüm noktası oldu. İhtilalin
ardından gelişen bir dizi olay sonucu 21 Eylül 1792’de Fransa’da krallık kaldırılarak
yerine Cumhuriyet ilan edildi. Bundan bir süre sonra da 21 Ocak 1793’te Kral XVI.
Luis yargılanarak vatana ihanet suçundan idam edildi. Bu durum Fransa’da büyük
ayaklanmalara yol açtı. Diğer taraftan fırsattan istifade etmek isteyen, Avusturya,
Prusya, İngiltere, İspanya ve Hollanda gibi devletlerde Fransa’ya karşı savaşa
tutuşmuştu.
Osmanlı Devleti ise Avrupa’daki gelişmeler karşısında tarafsızlığını koruyor ve Fransız
ihtilalini de ülkenin iç meselesi olarak görüyordu. Ancak Fransa Avrupa’da yalnız
kalmıştı ve eski dostu Osmanlı Devletine her zamankinden fazla ihtiyacı bulunuyordu.
110
Bu nedenle 1792 yılından itibaren Osmanlı Devletini yanına çekebilmek maksadıyla bir
takım girişimlerde bulunmaya başladı. Osmanlı Devleti tarafsızlığını korumakla birlikte
diğer taraftan da Fransa’nın, Rusya’nın müttefiki olan Avusturya’yı yenmesi nedeniyle
sevinç duyuyordu (İslam Tarihi 11.cilt, 1994:257).
19 Ocak 1793 tarihinde İstanbul Büyükelçiliği’ne tayin edilen Descorcher’un
çalışmalarıyla Fransa-Osmanlı ilişkilerinde yeniden yakınlaşma başlamıştır. Fransa
çeşitli diplomatik entrikalarla Osmanlı Devletini kendi yanında savaşa sokmaya
çalışıyordu. Ayrıca diğer Avrupa Devletleri gibi Osmalı Devleti de Fransa’daki yeni
Cumhuriyeti henüz tanımamış ve Fransa Büyükelçisinin “elçilik” sıfatını resmen kabul
etmemişti. Fransa’nın bütün telkinlerine rağmen Avusturya, Rusya ve Prusya ile
arasının tekrar bozulmasını istemeyen Osmanlı Devleti, resmen tanımaya
yanaşmamakla birlikte gayri resmi olarak Fransız elçisiyle görüşmeleri sürdürüyordu.
1794 yılında Fransa hükümeti kendi ekonomik ve siyasi çıkarları için Büyükelçi
Descorches’a şu talimatı vermiştir;
“Türk-Fransız ittifakının gerçekleşmesinden başka, İstanbul’da gelişmekte olan
Türk-İngiliz münasebetleri bozulmalıdır: Türk elçisi Agah Efendi’nin Londra’ya
gidişine engel olunmalıdır; Türkiye ve Fransa arasında daha geniş bir ticaret
sözleşmesi yapılması için zemin hazırlanmalıdır; Babıalinin Kuzey Afrika beyleri
nezdinde Fransa lehine tavassutu sağlanmalıdır. Ayrıca da “...Eğer Türkler, yine
savaşa girmeye yanaşmazlarsa hiç değilse senin elçilik sıfatını tanımalıdırlar.”
(İslam Tarihi 11.cilt,1994: 257)
Osmanlı Devletinin Fransa’ya uyguladığı bu politika,1794 yılının Kasım ayına kadar
sürdü. Bu tarihte Prusya, Fransa’daki Cumhuriyet hükümetini tanıyınca Osmanlı
Devleti de rahatlayarak Descorches’i resmi olarak tanımaya karar verdi. Ancak tam o
sırada Descorches’un yerine Verninac adında başka bir elçinin İstanbul’a tayin
edildiğini öğrendi. Osmanlı Devleti 11 Haziran 1795 tarihinde Verninac’ı resmen elçi
olarak kabul etti ve dolayısıyla da Fransız Cumhuriyeti’ni resmen tanıdı. Böylece,
Cumhuriyet Fransa’sı ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler normale dönmüş oldu. Bu
önemli gelişmeden sonra Fransa, Osmanlı Devletini Rusya ve Avusturya aleyhinde bir
savaşa sokmak ve bir Osmanlı-Fransız anlaşması yapmak için çalışmaya başladı.
Osmanlı Devleti de Rusya ve Avusturya’nın hareketlerinden kuşkulandığından dolayı
olanlara karşı bir Avrupa devletiyle anlaşma yapmak istiyordu. Sonunda Fransız elçisi
111
Verninac ile bir prensip anlaşmasına varıldı. Fransa’nın savaş yaptığı devletlerle barış
yapmasından sonra yürürlüğe girecek olan bu antlaşmaya göre; iki devlet birbirlerinin
toprak bütünlüğüne kefil oluyordu, Osmanlı Devleti bir başka devletin saldırısına
uğradığı taktirde Fransa, 30.000 kişilik bir kuvvet veya oniki büyük savaş gemisi ve
sekiz orta savaş gemisi ile Osmanlıya yardım edecekti. Osmanlı Devleti ise bunun
karşılığında Fransa’ya birinci derecede imtiyazlı devlet muamelesi yapacaktı (İslam
Tarihi 11.cilt, 1994).
Osmanlı Devleti, Fransa ile aralarında vardıkları bu prensip antlaşmasından memnundu.
Bu sayede Avusturya ve Rusya karşısında Fransa yardımıyla elini güçlendiriyordu.
Ancak antlaşmanın iki devlet tarafından onaylanacağı sıralarda Fransa, elçisi Verninac’ı
geri çağırarak yerine General Dubayet’i gönderdi. Yeni Fransız Büyükelçisi Dubayet, 2
Ekim 1796 tarihinde İstanbul’a geldi ve 17 Ocak 1797 günü sadrazam, ertesi günü de
padişah tarafından parlak törenlerle kabul edildi. Bu kabul sırasında Fransa’nın hemen
hemen “tek sadık ve muhteşem dostu” olarak kalan Türkiye’ye saygı beslediğini, bunun
bir göstergesi olarak, Fransız Cumhuriyeti’nin silahlı olarak bir hafif top bölüğünü ve
seçkin bir sanatkâr grubunu padişahın emrine verilmek üzere, kendisiyle birlikte
Türkiye’ye gönderdiğini özellikle belirtti (İslam Tarihi 11.cilt, 1994: 260).
İşte 1793 yılında Osmanlının Fransa’dan talep ettiği askeri uzmanlar, ancak üç yıl sonra
gelebilmişti. Fransa’nın içinde bulunduğu politik durumun bunda, etkisi büyüktür, fakat
“Devletlerarası ilişkilerde dostluk yoktur, sadece karşılıklı çıkarlar sözkonusu olabilir”
ilkesi bu durumun temel nedenidir. Zaten Osmanlı Devleti ile Fransa arasında varılan
antlaşma da bir türlü imzalanamamıştı.
Bir süre sonra da, Fransa’nın Avusturya ile imzaladığı Campo Formio Antlaşması (18
Ekim 1797) ile Fransa’nın Osmanlı sınırlarına kadar gelmesi ve Napolyon Bonapart’ın
Doğu’ya ait gizli niyetlerinin İstanbul’da duyulması üzerine Osmanlı-Fransız ilişkileri
soğumaya, arkasından da savaşa kadar giden krizler yaşanmaya başladı.
3.5.6. Mevcut Ocakların Yeniden Düzenlenmesi:
Padişah III. Selim, Topçu Ocağına büyük önem veriyordu. Osmanlı ordusunun katıldığı
son muharebelerde düşman topçusu karşısında hezimete uğradığının farkındaydı. Bu
112
Dostları ilə paylaş: |