T. C. Sakarya üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ



Yüklə 1,36 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə37/82
tarix08.09.2018
ölçüsü1,36 Mb.
#67106
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   82

görüşüyle diğerlerinden farklı olarak devlette sürekliliğin önemini vurgulamıştır (Özkul, 
2005). 
Padişaha sunulan proje tekliflerinde eşkiyadan asker derlenmesini önerenler bile 
olmuştur. Ancak, Yusuf Paşanın projesi oldukça gerçekçi görünmektedir. Buna göre 
Vilayetlerde milis kuvvetleri kurulacak, bunlar savaş zamanı toplatılarak orduya 
katılacak savaş  yılları boyunca kendileri ve ailelerinden vergi alınmayacaktı. Bir çeşit 
genel askerlik ödevi yöntemi esasıyla işleyecek bu proje teklifine göre ilk kez devlet 
halka başvurarak milli orduya yakın bir sisteme geçecekti. Yusuf Paşaya göre savaş 
strateji ve taktiğindeki değişiklikler dolayısıyla piyade sınıfı, süvariye nazaran daha 
önemli bir hale gelmiştir. Bu nedenle yapılacak ıslahatlarda topçu ile birlikte piyadeye 
öncelik verilmesi gerekmektedir. Ayrıca timarlı humbara ocağının kaldırılarak, maaşlı 
asker birlikleri haline getirilmesini öneren Yusuf Paşa, Humbaracı ve Lağımcı 
ocaklarının cahil neferlerle dolu olduğu için Avrupa silahlarını kullanmayı 
öğrenemediklerini söylemektedir (Kahraman,1982; Berkes, 2004:97). 
Söz konusu layihaların ortak özelliklerinden birisi de Osmanlı ordusundaki komuta 
tabakasının askeri bilgi ve yetenekten yoksun subaylardan oluştuğu konusundaki 
tespitlerdir. “Mansıp” satışı yüzünden önemli askeri mevkileri kabiliyetsiz askeri taktik 
ve strateji bilmeyen nüfuzlu ya da paralı kişiler elde ediyordu. Bu önemli sorunun 
birçok layihada dile getirildiği ancak hiç birinin akılcı bir çözüm üretemediği 
görülmektedir. Yine layihaların çoğunda dile getirilen sorunlardan birisi de Osmanlı 
Ordusunun ilkbahar ve yaz seferlerine göre düzenlenmiş olmasıydı. Bu nedenle ordu 
kışın sefere çıkmıyor, düşmanda bu durumdan fazlasıyla yararlanıyordu. Padişaha 
Layiha sunan devlet adamlarından bazıları ordunun “yaz askeri” ve “kış askeri” 
şeklinde tertiplenmesini teklif etmiştir. Beylikçi Hakkı Bey kış askerinin Rumeli 
eyaletlerinden, yaz askerinin ise Anadolu eyaletlerinden sağlanmasını önerirken, 
Abdullah Berri Efendi bu askerler için ayrı ayrı kanunnameler yapılması gerektiğini 
söylemiştir. Şerif Efendi de bu görüşe katılmış ve Osmanlı ordusunun ancak bu şekilde 
Avrupa orduları gibi her şartta sefere katılabileceğini söylemiştir (Berkes,2004:94; 
Çataltepe, 1989:67). 
Padişaha sunulan layihaların içinde ayrıca incelemeye değer gördüğümüz iki 
gayrimüslim uzmanın proje teklifiyle, Kazasker Abdullah Molla (Tatarcık) Efendinin 
 
101


proje teklifidir. Tatarcık Abdullah Efendi’nin Layihası padişaha sunulan projeler 
içindeki en önemlisi ve en ayrıntılı hazırlanmış olanıdır. Abdullah Efendi, Ulema 
sınıfına mensup olmasına rağmen askerlik ve devlet işleri ile ilgili konulardaki bilgileri 
şaşılacak kadar fazladır. Dokuz bölümden oluşan layiha, askerlikten ekonomiye kadar 
devletin hemen hemen bütün sorunlarını kapsamaktadır. Konumuzla ilgili olarak birinci 
bölümde; Askerlerin durumu Tertip ve Nizamı, Beşinci bölümde; Osmanlı Devletinin 
sınırlarının güçlendirilmesi, Altıncı bölümde tersanelerin düzenlenmesi ve savaş 
gemilerinin inşası, son bölümde ise görüş ve teklifleri özetledikten sonra özellikle askeri 
alanda yapılması gerekli görülen işleri kısaca tekrar anlatmaktadır. Ona göre Osmanlı 
Devletinin askeri üstünlük sebeplerini araştırıp çözümleyen Avrupalılar, giderek harp 
tekniklerini geliştirdiler. Topçuluk ve tüfek atışlarında çok ileri giden Avrupalılar kara 
ve deniz harp bilimine dair kitaplar hazırladılar ve bunlara göre asker talimine 
başladılar. Buna mukabil Osmanlı ordusunda harp sanayisinin gerilediğini ve askerlerin 
disiplinden uzak, emir dinlemez hale geldiğini vurgulayan Abdullah Efendi, Rusya’nın 
bu alandaki gelişmesinden örnek vererek Rusların düzenli ve eğitilmiş askere sahip 
olduklarını ve harp sanatında yenilikler getirdiklerini anlatmaktadır (Berkes, 2004; 
Özkul, 2005:256-259 ; Ateşer,2001:361). 
Abdullah Efendiye göre zorla asker yapılan kişiler, ilk fırsatta evlerine dönmeyi 
arzulamaktadırlar. Çoğu tarım ve ticaretle uğraşan bu kişiler en küçük düşman 
taarruzunda dayanamayıp firar etmektedir. Ordunun içinde bulunduğu bu duruma bir 
çözüm bulmak zorunludur. Ancak bunun için fikir üretirken neyin neye varacağı iyice 
hesaplanarak hareket edilmelidir. Ona göre devletin bütün kurumlarının ıslahata ihtiyacı 
vardır, fakat askerin düzene sokularak yeni savaş tekniklerine göre eğitilmesi en 
öncelikli konudur (Özkul, 2005; Berkes ; 2004:92, Ateşer,2001:361-362). 
Abdullah Efendiye göre, yapılacak yeniliklere geçmeden önce yeniçeriler bazı ocak 
ağaları vasıtasıyla ikna edilmelidir. Devlet-i Aliyye tarafından akıllı, tedbirli, işbilir ve 
tecrübeli yeniçeri ağası, kul kethüdası ve beş on kadar güvenilir ocak ağası seçilmelidir. 
Bunlar aracılığıyla yeniçeri ocağının diğer ocaklardan mümtaz hale getirileceği 
söylenerek yeniçerilerin kalpleri celbedilmelidir. Daha sonra Avrupa devletlerinin harp 
tekniğine dair kitapları getirtilip tercüme ettirilerek eğitime başlanmalıdır. İngiltere ve 
 
102


Fransa’dan getirilecek öğretmenlerden yararlanarak sür’at topçuluğuna çok önem 
verilmelidir (Özkul, 2005:256-259). 
Tatarcık Abdullah Efendinin, ulema sınıfına mensup birisi olarak devletin işleyişi, dış 
ticaret ilişkileri, idarecilerin giyim-kuşam işleri ve ulema sınıfının düzenlenmesi gibi 
hususlarda reform tekliflerinde bulunması doğaldır. Ancak Abdullah Efendinin 
Humbaracılık, süvari sınıfının organizasyonu ve topçuluk gibi askeri konulardaki bilgisi 
ve ayrıntılı reform teklifleri oldukça şaşırtıcıdır. Özellikle Avrupa’da sürekli gelişmekte 
olan Sürat Topçusu sınıfının (sahra topçusu) öneminin asker olmayan bir devlet adamı 
tarafından anlaşılmış olması Abdullah Efendinin projesinin ne kadar değerli ve 
kapsamlı bir çalışma olduğunun en büyük göstergesidir. Çünkü askeri uzmanlara göre 
de Osmanlı Ordusunun ard arda bozguna uğramasındaki en büyük neden, Sürat 
Toplarının imali ve kullanımında çağına göre geri kalınmış olmasıdır (Esencan, 1946). 
 
3.5.4. III. Selim’e Yabancıların Sunduğu Layihalar: 
Padişah III. Selim’e takdim edilen 22 layihanın 2 tanesi Osmanlı hizmetinde bulunan 
gayri müslimlere aittir. Bunlardan birisi, İsveç elçiliğinde çalışan Ermeni asıllı, İgnatius 
Mouredge D’ohsson isimli görevlidir. Diğeri ise Osmanlı ordusu hizmetinde bulunan, 
Baron Von Brentano adındaki Alman asıllı bir Fransız subayıdır. Yabancılar tarafından 
sunulan iki layiha ile Tatarcık Abdullah Efendinin layihasi arasındaki benzerlikler 
oldukça dikkat çekicidir. Ancak Mouradge D’ohsson tarafından sunulan layihada 
diğerlerinden farklı ve çok önemli görüşler de mevcuttur. D’ohsson’a göre reformlar iki 
aşamada yapılmalıdır. Öncelikle Avrupa’dan yeterli sayıda subay getirtilmeli, sonrada 
Avrupadakilerin benzeri bir Harp Okulu kurulmalıdır. Avrupada kurulan okullarda
öğrencilerin bütün masraflarının devletçe karşılandığını ve bu öğrencilerin en yeni 
bilgilerle yetiştirildiklerini söyleyen D’ohsson, Yeniçerilerin kuruldukları  yıllardaki 
kahramanlıklarına vurgu yaptıktan sonra Avrupadaki gelişmelere kayıtsız kalındığı için 
bu duruma düşüldüğünü ifade etmektedir (Özkul,2005:230-240; Çataltepe,1989:69-70). 
Osmanlı Devletinin, geçmişte sahip olduğu şan ve şöhrete yeniden kavuşabilmesi için, 
önce harp tekniklerinin öğrenileceği bir Askeri okulun açılmasını savunan D’ohsson’a 
göre burada yetiştirilecek elemanlar sayesinde yabancı subay ve öğretmenlere de bir 
 
103


Yüklə 1,36 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   33   34   35   36   37   38   39   40   ...   82




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə