183
tek bir elden geldiği sürece de, ifadenin tam olarak
özgürleşmesi kolay görünmemektedir. Yöneticiler,
ifade edilen hafıza kayıplara ve acılara da dair olsa,
ölçek olarak daha büyük ve gösterişli olanı tercih eder.
Hafıza alanlarının inşasına dair çalışmalar, yakın tarihle
yüzleşebildiğimiz, meseleleri tartışabildiğimiz, çatış-
maları görmemezlikten gelmeksizin adalet ve barış için
çalıştığımız ölçüde gelişmektedir.
Toplumsal bellek kayıpları karşısında anıtların kalıcılı-
ğını, bellekte kalıcılıkları üzerinden ele almak gerekir.
Ezberi sorgulayan bir sanatsal tavır, anıtlara dair ezberi
de sorgulamalıdır. Anıt, hafızayı canlandırmak üzere
tasarlandığında, izleyicisini de “hafızlaştırmak” istemez.
Düşündürtmek ister. İfade alanının imkanlarını zorlar;
verili tanımlar içinde kısıtlı kalmaz. Dolayısıyla malze-
meyle de kısıtlı kalmaz; düşüncesine en uygun mecrayı
seçer. Bu nedenle de dili, günümüzde onu yorumlayan
sanatçılar kadar çeşitlidir.
Mesela, kadın cinayetleri üzerine farkındalığı arttırmak
üzere bilgisayar ortamında tasarlanan ve konumla-
nan, internetle erişim sağlanan ve 2008’den bu yana
yeni verilerle, yani öldürülen her kadın ile yenilenen
“anıt-sayaç” kendi ismi içinde “anıt”a referans vermek-
tedir. “ ‘Anıt Sayaç’, Türkiye’de kadına yönelik şiddetten
ölen kadınların anısını yaşatmak için internet üzerinden
kurulmuş bir anıt ve her gün güncellenen bir sayaç-
tır.” (“Anıt-sayaç”, 2013, parag. 2) Dolayısıyla, dijital bir
anıttır. Tam olarak başlığı, “Şiddette Ölen Kadınlar İçin
Dijital Anıt”tır. “Anıt” fikrini hafıza ile etkin bir şekil-
de ilişkilenmeye davet eder. Geleneksel ve maskülen
uygulanışlarıyla anıttan, sakladığı, hapsettiği, dondur-
duğu hafızanın hesabını sormaktadır. Anıtsallığı, ağ
sistemi içinde, düşünsel bir boyutta yapar. Anıtsallığı
sorgular. Anıt-Sayaç sayfası içinde, yani ekran üzerin-
de, öldürülen kadınların isimlerinin üst üste binerek
yükselişi, bir yüceliğe işaret etmez. Dijital anıtı tasar-
layan sanatçı Zeren Göktan – ki sanatçının ismi sayaçta
yer almamakta, sayaç anonim kalmaktadır- anıtın kaygı
vericiliğini, şöyle vurgular: “Artış tehdidi tabiatında gizli
bu sayaç, şiddetin sürekliliğinin de habercisidir. Kaygı
veren bir artış, ağırlaşan bir birikim yanında, aciliyete
davet eden bir geri sayım da var ‘Anıt Sayaç’ta. Sayaç
attıkça umut eksilmekte; tane tane tükenmektedir.”
(“Anıt-sayaç”, 2013, parag. 1) Öldürülen kadınların
isimlerinin birikerek, ekranda yükselişi, utanç verir;
işin duygusal boyutunun tarifi son derece iç bükücü
bir şekilde zordur. Kadın cinayetlerinin sayısı arttıkça,
insanlığımızı yerin dibine batıracak bir anıttır. Kendini,
karşı-anıt olarak değil, doğrudan anıt olarak nitelendi-
rir; anıta utancını teslim eder. Bunu, sayılar -yani kaç
kadının öldürüldüğü-, isimler -yani kimlerin öldürül-
düğü- ve haberler -yani kadın cinayetlerinin medyada
nasıl duyurulduğu- ile yapar. Kadın cinayetlerinin kimler
tarafından nasıl işlendiğinin bilgisi, ekrandaki isimler
üzerine tıklandığında karşımıza çıkan gazete sayfasının
sunduğu kadardır. Medyanın söylemindeki çarpıklıkları
da göz önüne serer. Kadın Cinayetlerini Durduracağız
ve Thomas Hirschhorn’un kendi pratiklerine özgü ve ko-
layca sınıflandırılamayacak işleri üzerinden okunabilir.
Bu sanatçıların “pratiklerine temel oluşturan öznellik
modeli ahenkli topluluğun kurgusal tümsel öznesi değil,
sürekli akışa açık kısmi özdeşleşmelerin bölünmüş
öznesidir.” (Bishop, s. 47) Bishop, Hirschhorn’un Gram-
sci, Spinoza, Deleuze ve Bataille’a adadığı, tek tek farklı
yerlerde gerçekleştirdiği anıtlarını bu şekilde okur.
Felsefecilerin isimleriyle anılan –isimlendirilen- ve der-
me çatmalığın biçimsel dili ile, çabukluk içinde, karton,
kağıt, bant gibi geçici ve maket estetiğini çağrıştıran
malzemelerden, buluntulardan inşa edilen ve sunağı
andıran bu bağımsız mekanlar, kullanılan, konuşmalar
düzenlenilen platformlar olarak ancak yaşadıkları süre
kadar bulundukları mahallelerde etkili olurlar.
Hafıza Anıtları
Türkiye’de, “yüce” kavramından vazgeçmekte zorlanan
anıt anlayışı, hafıza anıtları girişimlerinin ve anıtı güncel
anlamda yorumlayan bazı çalışmaların haricinde, nasıl
olup da “yüce”nin etkisinden kurtulamadığı sorusundan
kaçınmaktadır. Bu alanda son derece önemli ve kap-
samlı bir araştırmayı, İstanbul merkezli bağımsız bir in-
san hakları kuruluşu olan ve bir grup hukukçu, gazeteci
ve insan hakları savunucusu tarafından kurulmuş olan
Hakikat Adalet Hafıza Çalışmaları Merkezi, “Türkiye’de
Hafızalaştırma” başlığı altında www.memorializeturkey.
com sitesi üzerinden paylaşmaktadır. Bu sitede, Türki-
ye’deki hafıza anıtları üzerine görsel ve yazılı bir bellek
oluşmaktadır. Yazımızda kullanılan “hafızalaştırma”
ve “hafıza anıtları” kelimeleri, bu çalışmayla dilimize
yerleşmiş olan kelimelerdir. İngilizce’de “memorial”
denilen olguya, Türkçe’de heykel, abide, anıt ya da anma
alanları tam olarak denk gelmemektedir. Tam da bir
bellek yaratmak üzere anmak amacıyla tasarlanan bu
anıtlar, “Türkiye’de Hafızalaştırma” çalışması başlığı
altında, hafıza anıtları vurgusuyla tartışmaya kazandı-
rılmıştır. Bu terimin izi ayrıca sürülebilir. Sitede arşivle-
nen hafızalaştırma çalışmaları, 78’liler Vakfı tarafından
başlatılan ve çeşitli şehirleri dolaşan “12 Eylül Utanç
Müzesi”, Malazgirt’te 2012’de inşa edilen ve biçimsel dili
ile Peter Eisenman’ın 2007’de inşa edilen “Katledilen
Avrupalı Yahudiler Anıtı”nın biçimsel dilini çağrıştıran
“Dersim Katliamı Anıtı”, devletin meşruiyetine tehdit
olarak algılanan ve çeşitli biçimsel ifadelerle cisim
bulan “Uğur Kaymaz Anıtı” , “Ceylan Önkol Anıtları” gibi
biçimsel olarak heykeller, parklar, müzelerden gezi-
ci sergileri ve tiyatrolara çeşitlilik gösteren kamusal
hatırlama eylemlerinin derlemesini içerir. Bu anıtların
çoğunda, yerel yönetimlerin tercihlerinden çoğu zaman
bağımsız olmayan bir biçimsellik gözlemlenir. Ortak
payda, geçmişin tek tip anlatımına dair dokunulmazlığın
bozulmasıdır. Bununla birlikte, temsil edilmek istenen
meseleler, sanatçıların ya da mimarların kullandıkları
biçimsel dilde karşılıklarını tam olarak bulamamış-
tır; ifade arayışı sürmektedir. Anıtların maddi desteği