The miracle of allah



Yüklə 0,9 Mb.
səhifə9/14
tarix11.01.2018
ölçüsü0,9 Mb.
#20323
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14

Dolayısıyla güneşimiz 50 milyar yıl sonra değil; her an gezegenleriyle birlikte vakitsiz ölmeye adaydır.

İLERİ BİLGİLER - 38

OLUŞ VE ÖLÜŞ NEDENİ KARANOKTALAR

Mini karanoktalar hakkında söylenecek önemli üç konudan ilki; onların, tutsaklarını "MUTLAKA YOK ETTİKLERİ"dir. Çünkü karanoktaların, diğer büyük karadelikler gibi bir çapı ve onun içinde düşsel bir tekillik noktası yoktur. Karanoktalar, doğrudan doğruya hem bir karadelik hem de BİZZAT TEKİLLİKLERİN KENDİLERİDİR.

* Dolayısıyla bu noktasal tekillik aynı zamanda karadeliktir ve kurbanını yakaladı mı, KESİNKES ÖLDÜRÜR.

* Karanoktaların, karadeliklerden ikinci farkı ise; karadeliklerin dışarıya hiç bir sızıntı bırakmamasına karşılık karanoktaların "Sızıntı" vermeleridir.

Karanoktanın bizi öldürmesi, çekip yok etmesindendir. Fakat evrende hayatın var olmasının nedeni ise "KARANOKTALARIN SIZINTISI"dır. Bu sızıntıdan hayat doğmuş, yer ve gök ayrılmıştır. (*)

(*) Karanoktaların bu hayat kaynağı sızıntılarına, bir kez daha hatırlatalım ki, "Hawking ışıması" ya da "Karanokta buharlaşması" demekteyiz.

* Karanoktalar yutar öldürür. Fakat EN BAŞTA bu sızıntıyı yaparak HAYATI OLDURMUŞLARDIR.

Stephen Hawking, evrenin çok yoğun olduğu dönemde "Mini karanoktacıkların yaratıldığını" öngörerek, yaradılışı çözümlemiştir. Daha sonra ise bu karanoktaların, sürekli ısınım ve nötrino yayarak kütle kaybetmeleri sonucu varlığını boşaltarak, öteki evrenden bu evrene geri fırlayıp, burada patladığını bulmuştur. Bu halleriyle mezardan dirilen hayalet gibidirler.

Karanoktaların patlayarak serbest kalmalarını bulan Hawking "MADDE NEREDEN GELDİ?" sorusuna beklenen cevabı da bulmuştur. Bu cevabın bulunması yüzyılımızın en önemli bulgusudur. Relativite teoremini bile aşan bu inanılmaz buluş sayesinde Hawking, yüzyılın bilim adamı durumuna yükselmiştir.

"Hawking ışıması" sayesinde, "Karadelik dinamiği içinde" evrenin oluşumu BİRLEŞTİRİLMİŞTİR. Atomaltı parçacıkların nasıl oluştuğu ve oluşum aşamasında birbirleriyle nasıl etkileştikleri çözümlenmiştir. Bu arada Hawking, bir başka darbe yaparak, aynı zamanda relativite ve kuantum teoremlerini kendi "KARANOKTALAR" teoremiyle birleştirerek, 21. yüzyıl bilimini başlatmıştır.

Zig-Zag öğretimize bağlı kozmogonisitler, evrenin yoktan varolduğunu (Yaratılış tekilliğini) ortaya koyan Big-Bang teoremi ve Hawking kozmogonisini, "Birleşik alanlar teoremi" ile ele alarak yaradılışı kanıtlamışlardır. Bu "Süper Big/bang" teoremine göre: Kararsız boşlukta oluşan kozmik anaforlar ve çalkantılar, farklı bölgelerde "Enerji değişimleri" yaratmış, bunlardan birisi kritik enerjiyi üretince parçacık oluşumu ortaya çıkmıştır. Bu olay hızlanıp bütün boşluğa yayılmış, önce leptokuarklarla, anti-leptokuarklar oluşmuştur. Bunlar da lepton ve kuarklara ayrılmışlardır. Böylece atomlar oluşmuştur. Daha sonra da, bildiğimiz senaryosuyla evren ortaya çıkmıştır.

Evren en başta bir "HİDROJEN BULUTU", yani bir önceki cildimizde değindiğimiz, "YER VE GÖĞÜN BİTİŞİK=RATK" olduğu bir DUHAN halindeydi.

* Eğer bu bulut (Hiç bir galaktik buluta çökmeden) öylece kalsaydı, bugün hayat olmayacak, evren öylece sonsuza kadar bekleyecekti (Heterojensizlik).

* Eğer evren-bulut tek bir noktaya çökseydi, yine evren olamayacaktı. Çünkü bütün evren-bulutunun bir tek noktaya çökmesi demek, "KOZMİK BİR KARANOKTAYA ÇÖKMEK" yani yaratıldığımız gibi çabuk yoldan yok olmak demekti.

Evren ne "Yer ve gök bitişik" halde kalmıştır; ne de bir tek noktaya çökerek bütünüyle "YER" olmuştur. Evren, tam tersine, 200 milyar ayrı ayrı odağa bölünmüştür. Evrenin bu tek bulutu 200 milyar alt buluta, (Galaksi oluşturacak olan) ayrık bulutlara parçalanmıştır. Böylece bu ayrık bulutlar, "YER=Arz" ve kalan boşluk "GÖK=Sema" olarak İKİYE AYRILMIŞTIR. Ratk=Bitişik, Fatk=Ayrık olmuştur ki, Kur'an'ımız bu yeni bulguyu 14 yüzyıl önce bildirmiştir.

Pekiyi, bu ayrılma nasıl olmuştur? Hangi etki evreni hem öylece bırakmamış, hem de bir tek merkezi karadeliğe çöktürerek yok ettirmemiştir?

Bütün bilim adamlarının bu 200 milyar çekim odağının nasıl oluştuğunu düşündükleri sırada, Hawking, karadeliklerin bir kısmının sonradan değil; en başta var olduklarını ispatlamıştı.

Diğer bilim adamlarının, bu önemli olgunun önemini anlayamadan başka varsayımlar peşine düşmeleri gafleti işime yaramıştı. Hawking'in bile fark edemediğini sezinlemiştim:

Hawking'in en başta büyük patlamanın etkisiyle sayısız mini-minnacık karanoktalar oluştuğunu kanıtlaması gerçek olduğuna göre, acaba bu karanoktalar evrenin (Yeri-göğü bitişik, tek homojen evren bulutunu) 200 milyar galaksiye bölünmesine neden olan ÇEKİM ODAKLARI olabilir miydi?

Çünkü bu dev evren-bulutunda en başta süper denge vardır. Her şey birbirini eşit biçimde çektiğinden, ÇEKİM kuvveti hissedilmez. Bu bulutun içinde yer alan hidrojen (ve pek az helyum) atomunun hiç biri bir çekim odağı olamaz.

Oysa, bu mini karanoktacıklar, böyle bir evren bulutunu parçalayıp, koparıp, çevrelerine toplayacak çekim merkezi yapısına sahiptirler.

Fakat karşımda büyük bir problem ve bana yöneltilen "Haklı" bir soru vardı:

"Bir karanokta, böyle bir çekim merkezi olarak bir galaktik bulutun içinde duruyorsa, bu dehşetli karanoktanın içinde bulunduğu bulutu yiyip bitirmesi gerekirken, yememiştir, bu nasıl oluyor?"

Sorunun cevabını 3 yıl sonra bilmeden, yine Hawking bulmuştu: Karanoktalar, kütleleriyle orantılı olarak, (Örneğin bir milyon yılda) sızıntıları nedeniyle patlayarak açılıyorlardı. Böylece o karanoktalar, galaksi odaklarında çekme görevlerini yaptıktan sonra, serbest kalıp, izlerini kaybettiriyorlardı.

Böylece mini karanoktalar, bir tür karatohumlar olarak, galaksi çekirdeklerini oluşturup, HAYATI VAR ETMİŞLER, gök ve yeri ayırarak, YERDE HAYATI oluşturmuşlardır.

Onlar önce hayatı var etmişlerdi, şimdi de ölümü!.. Hayatımızı karaboşluklara borçlu olduğumuzu anlıyoruz. Fakat hayatımızı aynı anda, müstakbel ecdadımıza borçlu olmanın kozmik karayaslarını tutmaktayız.

Hayatımızı oluşturan, doğmamızı sağlayan: Yaratılış patlamasında çekime karşı genişleyebilecek yoğunluktaki türlü biçimde 200 milyar kadar karanoktanın, birleşik-yekpare bulutunu, ayrık galaktik bulut-adalara parsellemeleridir. Onların tohumunu oluşturduğu galaktik bu bulutlar, sonradan soğudu ve yüz milyonlarca yıldız doğdu. Bunlardan biri de "Güneş" idi. Güneşin gezegenlerinden birinin de adı "Dünya" idi...

Galaksiler bu karatohumların merkezi olduğu çevrede yeşerdiler. Daha sonra bunlar "Hawking sızıntısından" dolayı patlayarak açıldılar ve yerlerini aknokta dediğimiz kuazarlara bıraktılar.

Galaksiler ise kuazarların enerji yumaklarının genişlemesiyle (Galaksi yoğunluk çizgileri olarak) ortaya çıktılar.

Sonradan (Dolaylı ve dönüşümlü yani yıldız artığı olarak) ortaya çıkan karaboşluklar kendi çekimsel çökmelerinin sıkışması sonucu oluşurlar. Aralarında öncelik ve sonralık sıralaması alan bu iki karadelik türünün, ilki (Hawking karanoktaları) Künnes sırrındandır (Tekvir-15). Çünkü evrenin yaratılması "Künnes=Ol" emri uyarıncadır. Bu etkiye karşılık "Hûnnes=Öl" emri uyarınca "Karanoktalar tepkisi" meydana gelmiştir.

Bunlar en başta yaratılmasaydı, "Kütlenin nereden geldiğinin cevabını" hiç bir zaman bulamayacaktık. Fakat Hawking bize, "KÜTLENİN KARABOŞLUKLARDAN GELDİĞİNİ" söylemiştir.

Künnes bir "Doğum" olayı olup, bir "Doğan" doğduğu andan itibaren ölmeye aday olur. Hûnnes ise ölüm olup, ölüm ise yaşamaya nedendir. Hiç "Yaratılmamış birinin" ölmesi gerekmez. Ama yaratılmış (Yaşayan) birinin ölmesi kaçınılmaz olur.

Bir gün evren, maddecilerin umutlarını boşa çıkararak, mü'minlerin inancı doğrultusunda bir kez daha sonradan var edilmek için "KIYAMETLE" yok edilecektir.

Bu, "RABBİM BİZİ İKİ KEZ ÖLDÜRDÜN, İKİ KEZ DİRİLTTİN..." ayetinin tecellisidir. Bu sayede "Nedensel olmayan" ve "Gelecekten geçmişe" yaratılışı ve yeniden doğumu iade eden "Yaratılışın sırrını" çözüyoruz.

Rabbimizin kozmik yaratma tekilliğine uzanacak kadar büyük bir dehâ olan Hawking'e, "İnsan nankördür" ayetine rağmen insanlık olarak borcumuz vardır. Bu tamamen felçli MÜSLÜMAN KARDEŞİMİZ'den "Doğulu islam aleminin" hiç haberdar olmaması çok acıdır. Müslüman ülkelerin din kurumları ve Diyanet başkanlarının "ALLAH" bilimine hizmetkar olan "Batılı müslüman âlim kardeşlerinin" bu olağanüstü çabalarına karşı değil takdir ve tavsiye etmek, onlardan tamamen bihaber olması şayanı hayrettir. Böyle kuruluşlar, "Anladıklarını" tavsiye eser saymakta, anlamadıklarını ise sonsuza kadar "Askıya" almak, hatta şaibeyle baskıya almak yanlışını yapmakta ve sinsi islam düşmanlarının "Burunlarının dibindeki cevheri görmekten acizler" diye alay hedefi olmaktadırlar.

Bu nedenle Stephen Hawking'in bilim ve islam dünyasındaki "SAKLI" önemini, seçkin yerini vurgulamak ve onu okuyucuya tanıtmak istiyorum. Gerek kendisi gerek "İkili" oluşturan Penrose'un yaratılış tekilliğini yani ALLAH'ın oluşturduğunu MATEMATİK-FİZİK ile ispatı İLK KEZ gerçekleşmiştir.

Müslüman Zig-Zag öğretisinin değerli bir cemaat üyesi olan İngiliz asıllı Prof. Dr. Stephen Hawking, evren-bilim ve yaratılış-bilim konularında inanılmaz buluşlar yaparak, sayısız batılı bilginin ALLAH'a yakınlaşmasını, kitleler halinde müslüman olmasını sağlamıştır. Yaratılışın tekil olduğunu (ALLAH'tan geldiğini), maddenin "Karadeliklerin sızıntısından" türediğini göstererek, mini karanoktaların ve karaboşlukların astronomisini oluşturmuştur. Bu astronomi sayesinde, ilk kez "Relativite ve Kuantum teoremilerini" birleşmiştir. Evrenin komplike yaratılışı çözümlenmiştir. Allah'ın saklı bir hazine olup kendisinin bilinmesini (özellikle BİLİM yoluyla) istemesine yönelik en büyük çaba Hawking'den gelmiştir. Nasıl ki "Bilim müminlerin kayıp malı" ise, müslüman bilim adamları da "Müminlerin kaybedilmiş öksüz kardeşleri" durumuna sokulmuştur. Dünyada resmî bilim kurumları ve islam ülkelerinde resmî diyanet kurumları ile "müslüman geçinen basının" gafletine rağmen, islam'ın medarı iftiharı müslüman bilim adamları Allah'ın nimeti olarak hep vardır. Günümüzde, bilim konulu dergilerde evren bilim ve yaratılışı ile ilgili makalelerde yazılanların tamamına yakını Hawking'in bulgularından türemiştir. Çağımızın hatta her çağın en büyük kozmogoni uzmanı olan Hawking teoremleri, hâlâ aynı hayret ve hararetle güncelliğini korumaktadır. Hawking ve Penrose'un "Birlikte" oluşturduğu bu başarı, maddeciye en büyük darbeyi indirmiştir.



ŞEKİL - 38

https://ardzarch.files.wordpress.com/2016/04/mirac_2_sekil_38.jpg

TEKERLEKLİ SANDALYEDE BİR DEHA

Stephen Hawking

Ünlü İngiliz fizikçi ve matematikçisi Stephen Hawking seyrek rastlanan bir hastalık nedeniyle felç olarak hayatının geri kalan kısmını tekerlekli sandalyede sürdürmek zorunda kaldı. Ancak bu, bilim dünyasını göz kamaştıran teorileriyle aydınlatarak, bilime yepyeni boyutlar kazandırmasını engellemedi. Onun fısıldamalarıyla en zor problemler çözülebilecek aşamaya geldi.

TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ DEHA

Yukarıdaki (Şekil-38) kupür, "Zamanda ZİG-ZAG" dergisinin Aralık 1984 basımı, ikinci sayısının 7. sayfasından alınmıştır. Yazıyı kaleme alan İngiliz Profesör John Taylor olup, Hawking sayesinde müslüman olmuştur. Bu yazıyı kaleme aldığı sırada Taylor ateist olduğu için "Hawking'in müslümanlığı" konusuna hiç değinmemiştir. Bu yazıyı aynen iktibas ederek sunuyoruz. Daha önce de "Arz'dan Arş'a Sonsuzluk Kulesi"nin ikinci cildinin son ek bölümünde [Referans-III, Bozonların Bulunuşu], yazarımız hakkında John Taylor'un bir yazısını sunmuştuk. [*] John Taylor, Zig-Zag öğretisi mensuplarıyla toplu müşavere ve seminer yaparak, ünlü "Black Holes=Kara boşluklar" kitabını oluşturan, dahî bir matematik profesörüdür. Hawking'i tanıyınca manevi aleme dönüş yapmış, "Parapsikoloji" öğrenimine kendini adamıştır. 50 yaşına kadar maddeci ve ateist olan Taylor, doğruyu bularak, bilimin gerçeğinin ta kendisi olan ALLAH'a yönelmiştir.



[*] Ayrıca bknz. Arz'dan Arş'a Evrenin Sırları Sınırları-2 Kesim-16 Elektro-Zayıf Kuvvet

John Taylor, Hawking ile yazarımız Aiberg arasında, nedensel olmayan benzerlikler olduğunu da bulmuştur. Hawking ve Aiberg her ikisi de yıl farkıyla aynı gün doğmuş, aynı gün felç geçirerek, aynı hastanede yatmış ve tanışmış, müslümanlığı sonradan benimseyerek, Zig-Zag Öğretisi'ne katılmışlardır. Her ikisinin de branşı kozmoloji olup, her ikisi de "Alternatif Nobel ödülüne aday" gösterilmiş, fakat "Müslüman" oldukları için, beynelmilel Resmî (!) bilim mafyasınca ödülden geri bırakılmışlardır.



[*] Lütfen okuyunuz: AÇIKLAMALAR

Yan sayfada, Zig-Zag dergisinin "Stephan Hawking" ile ilgili ve John Taylor tarafından kaleme alınmış makalesini okuyucuya aynen naklediyorum:



APENDIX - 1

TEKERLEKLİ SANDALYEDE BİR DEHA: STEPHEN HAWKİNG

Cambridge Üniversitesi'nde Stepnen Hawking'in özel bir çalışma odası vardır. Hemen hemen bütün gününü bu odada geçirir. Gelen ziyaretçileri çelik telli gözlüklerinin ardında parlayan mavi gözleriyle selamlar. Çünkü konuşmak onu çok yormaktadır. Üstelik söylediklerini anlamak da imkansız gibidir.

Yüzünde masum bir çocuğun ifadesi vardır. Oysa yüzyılın en büyük matematik dehalarının başında gelen Hawking 42 yaşındadır. Bütün bu engellere rağmen Albert Einstein'dan sonra fizik ve matematik alanlarında adeta devrim yaratmıştır. Hatta ona son yüzyılın ikinci yarısının Einstein'ı denmektedir. Bazı fizikçiler için bilim tarihinin en önde gelen ismidir.

Hawking için bugünkü fizik-fantastik fizik ikilisini bir köşe pervazıyla birleştirmek hiç de zor olmamıştır. Bir yanda gezegenlerin, sabit yıldızların, galaksilerin ve tüm evrenin kütle çekimiyle açıklanan davranışları (Einstein'ın "Genel relativite" teorisi); diğer yanda maddenin atomsal düzlüklere göre hesaplanması mümkün olmayan davranışlarını açıklayamayan quantum teorisi. Yaşamının son 10 yılını doğal olayların birbirleriyle olan çelişkisine hasreden Einstein, quantum mekaniğinin olasılığıyla kafasını karıştırmayı göze alamamıştı.

Her iki teori için birleştirici bir köprü atmak, ortak bir dil oluşturmak yıllar boyu bir çok bilim adamının rüyası olmuş, ama hiçbiri bunu gerçekleştirememişti. Evrenin temel yapısı için bir kaftan uydurmak Hawking'in en büyük emeliydi. Hayat hikayesi dikkat, sabır ve biliç gerektiren çalışmalarıyla dopdoluydu.

SÜRÜNDÜREN HASTALIK

Hawking entelektüel çok zeki anne-babanın dört oğlundan en büyüğüydü. Babası bir doğa araştırmacısıydı. 1959 yılında Oxford Üniversitesi'nde yüksek öğrenimine başladığında disiplinsiz bir öğrenci olarak tanınmıştır. Şehrin belli başlı eğlence yerlerinde onu tanımayan yoktu. Ancak çok zeki, içine kapalı, ruhsal açıdan zengin bir kişiliği vardı. Bu nedenle çok seviliyordu.

Profesörler onun ihmalciliğine pek ses çıkartmıyorlardı. Çünkü çözülmesi çok zor matematik problemlerini önceden çalışmamış olsa da kısa sürede çözüyordu. Daha sonra öğreniminde derinleşmek amacıyla Cambridge Üniversitesi'ne geçti. Ancak aradan bir kaç ay geçmişti ki, onu süründürecek hastalığının ilk belirtileri başladı. Kolları ve bacaklarına hakim olamıyordu. Zaman zaman dili sürçüyor, konuşmakla güçlük çekiyordu. Bu az tanınan hastalık istemli kasları felç ediyor ve çoğu kez ölüme götürüyordu. Amyotrofik, yan tarafa inen katılaşma henüz 25 yaşında onu bastonsuz yürüyemez duruma getirince depresyon geçirerek kendini içkiye verdi.

1963 Ocak ayında Londra'daki St. Albans'da tanıdıklarının verdikleri partide yabancı diller öğrencisi olan Jane Wilde'ı tanıdı. Hawking'in gizemli kişiliği onu çok etkilemişti. İki yıl arkadaşlıktan sonra 1965 yılında evlendiler.

Evlilik Hawking'in hayatında bir dönüm nokrası olmuştu. Artık ölümü düşünmüyordu ve kendini bilime vermişti. Bugün üç çocuk babasıdır.

ZAMANIN BAŞLANGICI

Evlendikten kısa bir süre sonra ilk tezlerini oluşturmaya başladı. "Evrenin oluşu" konusu 60'lı yılların üzerinde en çok konuşulan konularından biriydi. Bilim adamları evrenin düzenli olarak genişlediğini düşünüyor, başlangıç noktasına bir çözüm getiremiyorlardı.

Hawking o dönemde evrenin sonsuz yoğunlukta bir noktadan yaşamına başladığını buldu ve fikrini o zamanlar Londra Üniversitesi'nin tanınmış matematikçisi Roger Penrose'a açtı. 1969 yılında birlikte çalışarak Einstein'ın relativite teorisiyle bağdaşan teoremlerini ortaya koydular. Einstein'ın zamanı ve mekanı bu noktada birleşiyorlardı. "Daha başka bir deyişle" diyor Hawking, "zamanın da başlangıcı oldugünü gösterdik."

70'li yıllarda sağlığı öyle bozuldu ki, tekerlekli sandalyeye oturmak ve hayatının geri kalan kısmını orada geçirmek zorunda kaldı. Ama durumuna eskisi kadar üzülmüyordu. Çünkü geliştirdiği her teori onu ruhsal açıdan besliyor, yaşam sevinci aşılıyordu. "En büyük zaferim" dediği "karadelikler" teorisi ilgiyle karşılanınca "Nihayet kendimi temize çıkardım" demişti.

Eğer büyük bir yıldız yanıcı termonükleer maddesini tüketmişse, kendi yerçekiminden yararlanır. Bu büyük bir güçtür. Yıldız materyali belirli şartlar altında top halini alarak öylesine ufalarak yoğunlaşır ki, artık öz maddesi yıldızdan kaçamaz olur. Hatta kendi ışığını bile emen yıldızın farkına varmak mümkün olmaz.

1971 yılında teoremini daha da ileriye götürerek, kara deliklerin sadece ölü yıldızların bir aşaması olmadığını, evrenin başlangıcında oluşan muazzam güçlere bağlı olarak ufacık kara deliklerin de oluştuğunu açıkladı. Hawking'e göre sadece bizim galaksimizde en fazla bir proton büyüklüğünde, ama en az Everest dağı kadar ağır bir milyona yakın karadelik yaşamaktadır.

GİZEM DUVARI

1973 yılında Hawking materyal davranışlarının kara deliklerle ortak yönlerini araştırdı. Bir kalemi tutacak kadar bile güç yoktu ellerinde. Bu nedenle tüm hesapları kafasından yapıyordu; düşündüklerini mümkün olduğu kadar grafik şekillere dönüştürerek asistanına anlatmaya çalışıyordu.

Bir gün böyle bir dikte seansında delirdiğini sanmıştı. Çünkü vardığı sonuç inanılmaz bir teorinin başlangıcı olmuştu. Kara delikler sürekli olarak bazı parçacıklar gönderiyorlardı. O zaman da kara delikler zamanın dışında kalıyordu. Bu ne demekti?

Sabit yıldız bozunumlarında veya astronomların galaksi çekirdeklerinde bulacaklarını tahmin ettikleri çözüm, şimdiki dünya yaşının çok gerilerine sürüklüyordu teoriyi. Hawking orta büyüklükte bir kara deliğin ortalama 10 milyar yaşında olduğunu ortaya koydu. Evrenin yaşından biraz daha genç olduklarını düşünecek olursak, kara deliklerin evreninin öncesine de ışık tutabileceği ortaya çıkmış olur. Küçük bir karadellk içeriğini yitirse, ışınlarından oluşan enerji deposu patlayarak serbest kalır.

Bu teoriyi şimdiye kadar bilinenlere öylesine ters düşüyordu ki, Stephen Hawking uzun süre defalarca kontrol etmek zorunda kaldı. Eğer söyledikleri yanlış olsaydı, kendine olan güvenini tekrar kazanmak yıllar alacaktı. Ama teorisinde en ufak bir uyumsuzluk bulamadı.

1974 yılında, tam 32 yaşındayken Rutherford Enstitüsü'nde "Karadelikler yoluyla parçacık oluşumu" adını verdiği bir çalışmasını ışıklı tabelalar aracılığıyla tanıttı. Dinleyiciler onun bilinmezliğin sınırına dayandığının farkındaydılar ve yetersiz kaldıklarını hissediyorlardı.

Ancak "Anlaşılmaz" damgası yemesine rağmen Hawking tüm gayretiyle çalışmalarına devam ediyordu. Bir ay sonra çalışmaları haftalık bilimsel "Nature" dergisinde yayınlandı ve teorileri tüm dünyaya yayılarak tartışılmaya başlandı. Bu gerçekten bir dönüm noktasıydı. Bu arada karadeliklerin parçacık ışıması yapabilecekleri ve patlayabilecekleri matematiksel olarak kanıtlandı. Bugün karadeliklerin parçacıkları yayımladığını anlatmak için "Hawking ışıması" deyimi kullanılmaktadır.

Hawking'in bulduğu kara delik dinamiği evrenin oluşumuyla büyük paralellik ve benzerlik göstermektedir. Bu nedenle teori, atom-altı parçacıkların nasıl oluştuğu ve evrenin oluşum aşamasında birbirleriyle nasıl etkileştikleri konusunda fizik uzmanlarına yardımcı olacaktır. Her şeyden önce, relativite teorisiyle quantum teorisinin karadeliklerde bir araya gelmiş olması yepyeni ufukların ilk adımı olacaktır.

Hawking'le birlikte bilim fabrikası haline gelen Cambridge Üniversitesi tarafından kendisine tahsis edilen odada halen çalışmalarına ve fısıltılarına devam eden Hawking, bilim alanındaki son gelişmeleri de yakından takip etmektedir. Felçli olması, onu eskisi kadar üzmüyor. Çünkü Hawking "İçimde beni şaşkın bırakan güçler buldum" diyor. (İslâmiyet[?])

KESİM : 70

SIDERAL-ASTRAL KARADELİKLER

"Hawking karanoktaları", sonradan değil; büyük patlamayla ve "Evrenle birlikte" aynı anda en başta yaratılmışlardır. (*)



(*) Bunlara "Kara kuant" ismini de vermiştim. İzleyen cildimizde bu önemli konu sunulacaktır.

Oysa hep sunduğumuz "Karaboşluklar" (Üç güneş kütleli bir yıldızın, ömrünün sonuna gelmesiyle) çekim çöküntüsü olarak ortaya çıkmış; "Sonradan olma" ve sıralamada "İkinci büyüklükte" olan kategoriye giriyorlar.

Hiyerarşik sıralamanın en küçüğü "Karanoktalar" olup, onu izleyerek "Yıldız artığı" olan Sideral=Astral karaboşluklar gelmektedir ki, bunların oluşumu ile ilgili bilgileri önceki bölümde sunmuştuk.

Karanoktalar, bir atomdan küçük ya da kum tanesi kadar türlü boylarda karalekeler olabilmektedir.

Oysa Sideral yani "Yıldız artığı" karadeliklerin en küçüğünün oluşması için, çöken bir yıldız şartı vardır. Bu şartın da şartı, yıldızın güneşimizden 2,95 kat daha büyük kütleli olmasını gerektirmektedir. Bu "Taban" değerine sahip ender bir karadeliğin çapı ile orijinal olay ufku çapı birbirine eşitlendiğinden yüzeyi aynı zamanda "Olay ufku"dur. (Yüzey alanı sıfır kalınlıktadır. Onun olay ufkuna girdiğimizde, aynı anda yüzeyine ayak basmış oluruz.)

Bu taban ve limit sayıdan başlayarak, yıldızların "Kütle" büyüklüklerine göre değişen çaplarda "Sideral" karaboşluklar, "Yıldızın mezarı" olarak kazanılmış, ceset konmuş ve mezar dış dünyaya açılmamak üzere gömülmüştür.

Sideral karaboşluklar, süpernova patlamasının çekim şoku kalıntıları olup, cazibe aşırı (Çekim ve elektromagnetizma fırtınaları) etkilerinden oluşan dehşetli enerji farkının telafi edilmesi için yaratılan "Kara-unsur"lardır. Bunlar bildiğimiz 4 hâli olan madde kimyasına değil; maddenin beşinci hâli olan SİMYA olgusuna girerler.

Bir karaboşluk, yuttuğu maddelerin tümünü tek tip "En küçük bileşenlerine" doğru ufalar. Yani madde TABAN ya da ALT YAPI olan kuantlara doğru indirgenmek zorunda kalır. Madde ve enerji, kendilerini oluşturan fundamental öze (Aslına-astarına) dönüşür. Bu dönüşüm, Planck uzayı denen "En mini minnacık maddî mekan" aralığının tabanına kadar sürer. Bu da nötron yıldızların kuarklaşmasıdır. Fakat kütle çekimi çok büyükse, bu mini aralık da "Çekim baskısıyla" sıkışıp tutunamaz ve daralır.

Kuantlar, "Eylem aralığının tabanını" aşınca, artık (Yıldızın kendisi ve tutsağı olan) enerji ile madde de yenilip bitirilmiş olur. Yerine "MEKAN BOŞLUĞU" denen SİYAH BOŞLUKLAR gelir.

Burayı ne uzay ne de zaman boyutları etkileyemez olur. O halde orası "Uzay-zaman boşluğu"dur!..

İşte Vakıa-75 ve 76. ayetler, 14 yüzyıl önce AYNEN bu olguyu haber vermiş, "Mevakiin nücum=Yıldızların boş yerleri" ifadesini kullanmıştır. Okuyucu dikkat ederse, biz bilimciler de AYNI ANLAMDA "Karaboşluk" demekteyiz.

Gerçekten de orası; görünmez yıldız boşluğu, uzay-zaman deliği, yıldızdan boşalan ve bu evrene ait olmayan bir başka "Uzay, evren" bölgesidir.

"Mevakiin nücûm" ifadesinin önemine dizimizin bantları boyunca hep değinmiş, çöken yıldız artıkları olan, beyaz cüce ve nötron yıldızları da aştığını vurgulamıştık. Çünkü beyaz cüce (ya da kara cüce) ile nötron yıldızlar (ya da pulsarlar) yıldızın BOŞALAN YERİ değildir, yıldız orada yani evrenimizdedir. Ama evrenimiz dışına yollanmak yalnızca KARABOŞLUKLARA özgüdür.


Yüklə 0,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   14




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə