Türk diLİ tariHİ Başlangıcından Yirminci Yüzyıla



Yüklə 4,22 Mb.
səhifə15/181
tarix13.10.2023
ölçüsü4,22 Mb.
#127472
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   181
0260-Turk Dili Tarihi-Bashlangicinda Yirminci Yuzyila(Ahmet B. Ercilasun)

Alp Er Tonga öldi mü Alp Er Tonga öldü mü,
Esiz ajun kaldı mu Kötü dünya kaldı mı,
Ödlek öçin aldı mu Zaman öcünü aldı mı
Emdi yürek yırtılur Artık yürek yırtılır.
TÜRK DİLİ TARİHİ

Ödlek yarag közetti Ogrı tuzak uzattı Begler begin azıttı Kaçsa kalı kurtulur
Ulşıp eren börleyü Yırtıp yaka urlayu Sıkrıp üniyırlayu Sıgtap közi örtülür
Begler atın argurup Kadgu anı turgurup Mengzi yüzi sargarıp Körküm angar türtülür
Ödlek arıg kevredi Yunçıg yavuz tavradı Erdem yeme savradı Ajun begi çertilür
Ödlek küni tavratur Yalnguk küçin kevretür Erdin ajun sevritür Kaçsa takı ertilür
Bilge bögü yunçıdı Ajun atı yençidi Erdem eti tınçıdı Yerge tegip sürtülü
Felek fırsat gözetti, Gizli tuzak uzattı, Beyler beyini şaşırttı; Kaçsa nasıl kurtulur?
Uludu erler kurtça, Bağrıp yırttılar yaka, Feryat sesi çıka çıka Yaştan gözler örtülür.
Beyler atlarnı yordular, Kaygıdan perişan oldular, Beniz ve yüz sarardılar, Sanki sarı safran sürülür.
Zamane hep bozuldu, Zayıf kötü güçlü oldu, Erdem ise azaldı, Acun beyi yok olur.
Felek günü davrandırır, İnsan gücünü gevretir, Erden cihanı boşaltır, Ne kadar kaçsa er ölür.
Bilge bilgin yoksullaştı, Acun atı azgınlaştı, Erdem eti çürükleşti, Yere değip sürtülür.


50 Ahmet B. ERCİLASUN
Ögreyüki mundag ok Onun âdeti hep böyle,
Munda adın tıldag ok Bundan başkası bahane,
Atsa ajun ograp ok Acun gelip ok atsa
Taglar başı kertilür Dağlar başı kertilir.
Könglüm içün örtedi Gönlüm içini yaktı,
Yatmış başıg kartad Yatmış yarayı kaşıdı,
Keçmiş ödüg irtedi Geçmiş günleri aradı;
Tün kün keçip irtelür Günler geçer, sonra aranır.

BEŞİNCİ BÖLÜM
1. ASYA HUNLARI
Hunların ataları Çin'in kuzeyinde ve kuzey batısında yaşamakta idiler. Ancak o zamanki Çin sınırlan bugünkü kadar kuzeye ve batıya yayılmış değildi. Çin, Sanırmak'ın ve hatta Sarıırmak kıvrımı Ordos'un güneyinde kalıyordu. Batı sınırları da bugünkü Kansu eyaletine kadar uzanıyordu. Sarıırmak'ın kuzeyinde, Ordos'ta ve Kansu'da doğudan batıya doğru Tun-guz ve Moğolların, Hunların ve diğer Türk kavimlerinin ve Tibetlilerin atala­rı yaşıyordu.
Çin'in en eski hanedanları Hsia (M.Ö. 21-17. yüzyıl), Şang (M.Ö. 17-11. yüzyıl) ve Cou (M.Ö. 1027-256) hanedanlarıdır. M.Ö. 481-256 arası Çin tarininde "Savaşçı Devletler Çağı" olarak adlandırılır. 14 derebeyliğin sü-rekli olarak çekiştiği bu çağın sonunda Çin hanedanı duruma hâkim olur. M.Ö. 206 - M.S. 220 arasında ise Çin, Han hanedanı tarafından yönetilmiş-tir. İlk hanedanlardan beri Çin kültüründe Tibet ve Türk etkisi bazı bilginler-de kabul edilmiştir. M.Ö. 1027-256 arasında hüküm süren Cou hanedanının Türk asıllı olduğu ise bilginler arasında yaygın bir görüştür. Coulara "batı ?çraklılar" adı verilmesi, bu hanedan döneminde "hayvancılık bakanlığı" kurulması, ordunun onlar, yüzler, binler diye ayrılması ve bir tür tımar sis-
temi oluşturulması, önceki hanedanlarda bulunmayan gök inancı ve hüküm-lerinin "göğün (Tanrının) oğlu" kabul edilmesi, Couları bozkır kavimlerine bağlayan özellikler sayılmaktadır (Kafesoğlu 1996: 56; İzgi 2002: 431-432). Savaşçı Devletler Çağı'nda bozkır kavimlerinin tesiri Çin üzerinde kuvvetle hissedilir. Çin hanedanı M.Ö. 5. yüzyıl ortalarında Türklerin tesiriyle savaş arabalanndan atlı birlik düzenine geçer (Ögel 1981: 58). M.Ö. 307'de, Ku-zey Çin'deki Cao devletinde giyim ve silâh reformu da yapılır; Hun elbisele-ri giyilir; at üstünde yay çeken askerler orduya kaydedilir(Ögel 1981: 98-99). Çinli tarihçi Wang Kuo-wei'nin araştırmasına göre giyim reformu yapılırken Cin elbiselerinin birçok bölümleri ile küçük parçalarının adları da yabancı kavimlerden alınmıştı." (Ögel 1981: 104). Böylece "Çinlilerin eskiden beri giydikleri uzun elbiseler, yerlerini tokalı kısa ceketlere" bırakmış, at için uygun olan pantolon ve ayakkabı yerine de çizme yayılmaya başlamıştı. Bunlarla birlikte "Hunların süs eşyalan ile madenden yapılmış silâh ve do-nanım eşyaları da Çin'e gelmiş ve yayılmışlardı." (Ögel 1981: 64-65). Cao hükümdarı Wu-ling kuzey sınırlannda, sonradan Çin seddini oluşturacak uzun duvarlar da yaptırmıştı. Sınırda kurdurduğu pazarlarda bozkır kavimle-ri Çinlilerle alış veriş yapıyorlar, onlara at satıyorlardı.
52 Ahmet B. ERCİLASUN
Eski Çin yıllıklarında geçen Hsien-yün, Jung, Ti, Hu gibi terimler Çinli olmayan kavimleri anlatan genel terimler olmakla birlikte, Çin'in ku­zey ve kuzey batısındaki kavimler bu terimlerle ifade edildiği zaman ço­ğunlukla Hunların ve diğer Türklerin ataları anlaşılır.
Eski Çin kaynaklarına göre Hunların atası, Hsia hanedanının son hü­kümdarının oğlu idi. Bu efsanevî kayda göre Hunlarm başlangıcı M.Ö. 17. yüzyıla kadar gitmektedir. Başka bir Çin kaynağına göre daha önce de ku­zeyde Dağ Jungları, Hsien-yünler ve Hun-cular konar göçer hayat yaşa­maktaydılar. Çin kaynaklan, adları Honu, Hunok, Hunyok şeklinde de söylenen Hsien-yün ve Hun-cu'ların, "Hunlann ataları olduğunda eski çağlardan beri birleşmişlerdi." (Ögel 1981: 19,41).
Çin kaynaklarında doğrudan doğruya "Hun" anlamında kullanılan terim Hyung-nu'dur. Soğdakça Hun/Gun, Lâtin ve Yunan yazarlarında Hunni, Orta Farsçada Hyon, Süryanîcede Hûn, Ermenicede Hon-k, Hintçede Hûna adlandırmaları Hyung-nu'nun bu dillerdeki biçimleri olarak kabul edilmiş­tir. Kelime, Türkçede "halk" anlamına gelen kün (krş. el gün) sözüyle ilgili olabilir (Golden 2002: 47).
Hyung-nu adı Çin kaynaklarında ilk defa M.Ö. 318'deki bir anlaşma dolayısıyla geçer. Bu tarihte "Savaşçı Devletler"den dördü, gittikçe güçlenen Çin devletine karşı Hunlarla bir ittifak yapar. İşte bu ittifak dolayısıyla Hyung-nu adı ilk defa Çin kaynaklarında anılmış olur (Kafesoğlu 1996: 58). Ancak, daha önce de belirtildiği gibi Çin kaynakları Hunlann çıkışını M.Ö. 1700 yıllanna dek götürürler. İlk Çin tarihleri, Hun hükümdarı Tuman'dan (Teoman) önce binden fazla yıl geçtiğini ve bin yıl süresince Hun devletinin bazen büyüdüğünü bazen de küçüldüğünü belirtirler (Ögel 1981: 117-121). M.Ö. 318 yılı, Asya Hunlarıyla ilgili ilk tarihî kayıttır. Daha önceki dönemi Hun tarihinin efsanevî dönemi olarak kabul etsek bile M.Ö. 318'de Hunlann yazılı tarihe girdikleri kesindir.
M.Ö. 256'da Çin hanedanı, Çin'deki bütün derebeylikleri birleştirerek Çin'i büyük bir imparatorluk hâline getirdi. Bu hanedanın en büyük impara­toru Şi huang-ti (M.Ö. 221-210) kuzeydeki bütün Çin duvarlarını birleştire­rek büyük Çin Seddi'ni meydana getirdi. Duvarların birleştirilmesinde yüz binlerce işçiyi zorla çalıştıran Şi huang-ti, rahip ve bilginleri diri diri toprağa gömdüren, kitaplan yaktıran zalim bir hükümdar olarak tanınır (Ögel 1981: 127). Motun'un babası Tuman işte bu hükümdar zamanında Hun tahtında oturmaktaydı. Şi huang-ti'nin kumandanı Meng tien 100 000 kişilik bir or­duyla M.Ö. 214'te Hunlan Ordos'un dışına attı. Daha önce Ordos'un güne­yinde bulunan Çin Seddi, Sarıırmak boyu izlenerek kuzeye kaydırıldı ve yüzyıllardan beri bozkır kavimlerinin otlağı olan Ordos Çin sınırları içine
TÜRK DİLİ TARİHİ 53
alındı. M.Ö. 209 yılında Şi huang-ti'nin ölümüyle Çin hanedanı sona erdi. Çin'de başlayan isyanlar M.Ö. 206'da Han hanedanının başa geçmesiyle son buldu. M.Ö. 209'da Hun tahtına da Motun geçmiş bulunuyordu.
Çin yazısında Motun'un adını gösteren karakter eski Sinologlar (Çin bilimciler) tarafından yanlış olarak Mete okunmuş; Türk literatüründe de bu biçim yayılmıştır. Ancak Çince okunuş artık Mao-du(n)/Motun şeklinde düzeltilmiştir. Bu adın Türklerce nasıl söylendiği, yani özgün biçiminin ne olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. Kelimenin birinci hecesi Türkçede baga veya boga, ikinci hecesi -tur olabilir. Buna göre Motun'un Türkçe söylenişi Bagatur veya Bogatur olmalıdır.
Motun gençliğinde, üvey annesinin teşvikiyle babası Tuman tarafından Yüeçilere rehin olarak verilmiş; fakat Yüeçilerin elinden kaçarak demir bir disiplinle büyük bir ordu kurmuş, babasına darbe yaparak onu ve üvey anne­sini ortadan kaldırmış ve M.Ö. 209'da tanhu unvanıyla Hun tahtına otur­muştur. Tanhu, Huncada "sonsuz genişlik, ululuk, imparator" demektir Kafesoğlu 1996: 61). M.S. 6. yüzyılda başlayan kağan unvanına kadar Türkler tanhu unvanını kullanmışlardır.
Motun doğudaki Tunghuları (Tunguzlan), Kansu'daki Yüeçileri yen­dikten sonra M.Ö. 201'de 320 000 kişilik ordusuyla Çin'i de mağlûp ederek vergiye bağlamış; daha sonra kuzeyde ve Türkistan'da bulunan bütün boylan
ve şehir devletçiklerini de Hunlara tâbi kılmıştır. M.Ö. 174'te öldüğü zaman ülke sınırları Kore ile Hazar denizi arasında uzanıyor, güneyde Vey ırmağına dayanıyordu (Kafesoğlu 1996: 59-60). Bütün Türk, Moğol ve Tunguz ka-vimleri Motun'a tâbi idi; Çin de Hunlara vergi veriyordu.
M.Ö. 209-174 yılları arasında 35 yıl Türk devletini yöneten, "kuzeyde yay çeken bütün kavimleri birleştiren" ve bütün Türkleri bir bayrak altında toplayarak milletimize büyük bir şevket çağı yaşatan Motun, Türklerin hafı­zasından silinmedi. Çelik bir irade ve disiplinle Türk milleti ve Türk ordusu­nun âdeta yaratıcısı oldu. Köktürkler ve Uygurlar hep Motun'un Hunlarından inmiş kabul edildiler. Muazzam kudreti ve babası Tuman ile
yaptığı mücadele dolayısıyla Motun, Oğuz Kağan destanının esas tabakasını oluşturdu. Oğuz Kağan adıyla, Selçuklu ve Osmanlılar dahil, sonraki bütün Türk hakanlarının efsanevî atası kabul edildi.
Motun'dan sonra Hunların üstünlüğü 50 yıl kadar devam etti. Hunlar M.Ö. 119'da Ordos'ta Çinlilere karşı ağır bir yenilgiye uğradılar. Bundan sonra gittikçe zayıfladılar. M.Ö. 58'de devlet meclisini toplayan Hun hü-kümdarı Ho han-ye, Çin'in üstün gücü karşısında boyun eğmekten başka çare kalmadığını belirterek Çin himayesine girmeyi teklif etti. Ho han-ye'nin
54 Ahmet B. ERCİLASUN
bu teklifine kardeşi Çi-çi'nin cevabı, Türk tarihine altın harflerle yazılacak bir şeref levhasıdır:
"Hunlar cesareti ve kuvveti takdir ederler. Bağımlı olmak ve kölelik onlara en adi bir şey olarak gelir. At sırtında savaşmak ve mücadele etmek suretiyle devlet kuruldu. Kavimler arasında kuvvet ve otorite kazanıldı. Yiğit cengâverler ölünceye kadar savaşmalı ki varlığımızı devam ettirebilelim. Şimdi iki kardeş taht için mücadele etmektedir. Sonunda ya büyüğü ya kü­çüğü devlete sahip olacaktır. Gerçi şimdi Çin bizden daha güçlüdür; fakat (bu durumda bile) Hun ülkesini ilhak edemez. Niçin kendimizi Çin'e bağımlı kılalım? Atalarımızın devletini (niçin) Çinlilere devredelim? Bu, ölmüş ata­larımıza büyük hakaret olur. Böylece, komşu devletler arasında gülünç du­ruma düşeriz. Evet, bu suretle (Çin'e bağlanarak) sükûnet tekrar tesis edile-bilse bile, kavimler arasında yeniden üstünlüğümüzü elde edebilir miyiz? Biz ölsek de kahramanlığımızın şöhreti artacak. Oğullarımız ve torunlarımız daima devletin hâkimi olacaklar." (Koca 2002: 562-563). Ünlü Sinolog F. Hirth bu sözlerinden dolayı Çi-çi'yi "milliyet fikirlerini devlet siyasetine temel yapan ilk devlet adamı" kabul eder (Kafesoğlu 1959: 22).
Müzakereler sonunda iki kardeş anlaşamaz; aralarında şiddetli bir taht mücadelesi başlar. M.Ö. 51'de Çi-çi, taraftarlarıyla birlikte batıya çekilmek zorunda kalır. Isık Göl ve Talas civarına yerleşir. Bölgedeki Türk kavimleri­ni itaat altına alarak güçlü bir hâkimiyet kurar. Talas ırmağı kıyısında, etrafı surlarla çevrili bir şehir kurarak başkent yapar. Ancak Çin bu güçlü oluşumu daha başlangıçta ezmek için harekete geçer. Vu-sunları ve Kang-kü devletini kendi tarafına çeker. Ho han-ye'den de aldığı destekle Çi-çi üzerine 70 000 kişilik bir ordu gönderir. Hun başkentine ve saraya giren Çin kuvvetlerine karşı Çi-çi ve adamları sokak sokak, oda oda şehri ve sarayı savunurlar. "Çi-çi, oğlu ve hatunlar dahil, saray mensuplarından 1518 kişi ellerinde kılıç, devletleri uğruna hayatlarını feda" ederler (Kafesoğlu 1996: 63-64).
Çi-çi'nin kendine bağlı kuvvetlerle Çu ve Talas ırmakları civarına yer­leşmesi Hunların, Orhun vadisi ve Altay bölgesine göre epeyi güney batıda olan bir bölgeye ilk yerleşme idi. Pek çok tarihçi, Talas vadisindeki Çi-çi Hunlarını, M.S. 4. yüzyılın sonlarında İdil'i geçen Avrupa Hamlarının nüvesi kabul eder.
Çi-çi'ye karşılık Ho han-ye Çin'e tâbi olarak hüküm sürmeye devam etti. Milât sıralarında Hunlan tekrar güçlendilerse de M.S. 48'de kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldılar. Kuzey Hunları bağımsız olarak yaşadılar. Moğolistan, Güney Sibirya, Yarış (Cungarya) ve Tarım havzasını ellerinde tuttular. Çin tarihinin en büyük komutanlarından biri olan Pan Çao, birinci yüzyılın sonlarına doğru Tarım havzasındaki şehirleri birer birer ele geçirdi.
TÜRK DİLİ TARİHİ 55
Böylece ipek yolunun sağladığı geliri kaybeden Kuzey Hunları, doğudan da Siyenpilerin hücumuna uğradılar. M.S. 155'te Kuzey Hun devleti son buldu. Hun halkı, daha önce Çi-çi'nin çekildiği Talaş ve Çu vadilerine göçtü. Gü­ney Hunları Çin'e tâbi olarak yaşadılar. M.S. 216'da Çinlilerce ortadan kal­dırıldılar (Kafesoğlu 1996: 64-66). Hunların çağdaşı olan Han hanedanı da 220'de son buldu ve Çin "On Altı Devlet" dönemine girdi.
4. yüzyıl ile 5. yüzyılın ilk yarısında Kuzey Çin'de kısa süreli Hun devletleri kuruldu. 338-557 arasında hüküm süren Tabgaç devleti de Türk­lerce kurulmuş, fakat sonradan Çinlileşmiştir. Köktürkler çağında Çinlilere Tabgaç denilmesinin sebebi budur. Yalnız Tabgaç devleti değil, milâtten önceki ve sonraki yüzyıllarda yüz binlerce, belki de milyonlarca Türk, Çin potası içinde eriyip gitmiştir. Bu sebeple Kuzey Çin halkı, asıl Çinlilerle Altay kavimlerinin karışmasından oluşmuştur dense yanlış sayılmaz.
Hunların Türk olup olmadığı batı dünyasında tartışılmıştır. J. De Guignes (1757), J. Klaproth (1825), F. Hirth (1899), J. Marquart (1903), P. Pelliot (1920), O. Franke (1930), Gy. Nemeth (1930), McGovern (1939), R. Grousset (1941), W. Eberhard (1942), B. Szasz (1943), L. Bazin (1949), F. Altheim (1953), H. V. Haussig (1954), W. Samolin (1958), O. Pritsak
(1959), G. Clauson (1960) Asya Hunlarını, en azından hâkim unsurlarını Türk kabul ederler. A. Gabain'e göre ise Hunlar Türk-Moğol karışımı olma-lıdır(Kafesoğlu 1996: 56-57). H. W. Bailey (1938), Maenchen-Helfen
(1961), E. G. Pulleyblank (1962) gibi bilginler Hunların Türklüğünü kabul etmez. Bailey, bazı Hunca özel isim ve kelimeleri İran diliyle; Pulleyblank ise Yenisey Ket diliyle açıklamak eğilimindedir (Golden 2002: 46-47). P. Golden ise Hunların "biraz Avrupai karışımı olan Moğolsu nüfus"tan doğ­duğunu düşünmektedir (Golden 2002: 46). Z. V. Togan, İ. Kafesoğlu, B. Ögel gibi Türk tarihçileri ise Hunların Türk olduğundan şüphe etmezler.

Yüklə 4,22 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   181




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə