rını aşan bir halk bilgesidir. Onun adına mal edilen fık
ralar yalnız türk dilinin konuşulduğu yerlerde değil, Türk
lerle uzaktan yakından ilişki kurmuş birçok ülkelerde de
yayılmıştır.
Geleneğe göre Nasreddin Hoca’nın doğduğu yer Es
kişehir'in güneydoğusundaki
Sivrihisar
kasabasının bir
köyüdür; Akşehir'de ömrünün uzun bir dönemini geçirmiş,
orada ölmüştür. Bu şehirde türbesi vardır. Türbesinde bu
lunmuş bir mezar taşı ile bir kitabede ölüm tarihi 386 ola
rak gösterilmiştir. Bazı fıkralarda onun Selçuklular çağın
da yaşadığının anlatılmış olması gözönünde tutularak yu
karıdaki tarihi tersine okuyup 683 ( = 1284/85) olarak dü
zeltmek, ve böylece Hoca’nın yaşadığı çağı Xlll'üncü yüz
yıla çıkarmak denenmiştir. Kimi fıkralar ise onu XV'inci
yüzyıl başında Anadolu'yu istilâ etmiş olan Aksak Te-
mür ile çağdaş gösterirler. İbrahim Hakkı Konyalı, Ho-
ca'nın türbesindeki bir sütunda orayı ziyarete gelmiş bir
askerin 796 (1393)
tarihini taşıyan bir yazısını görmüş
(bk. bu yazarın, Akşehir, Nasreddin Hoca’nın şehri, İstan
bul 1945, s. 472); bu, gerçekten l'inci Bayezid çağından
kalma bir yazı ise Nasreddin Hoca’nın Temür istilâsından
önce ölmüş bulunduğuna
bir tanık sayılır. — Hoca'nın
Selçuklular çağında yaşamış, ve mezar taşındaki tarihin
düzeltilmiş şekli olan 683 ( = 1284/85) te ölmüş olabile
ceğini destekleyen başka belgeler de vardır. Birincisi; ya
kın zamanlarda Sivrihisar’da bulunan bir mezartaşı; ora
da «Hoca Nasreddin’in kızı Fâtıma» adlı bir kadının 727
( = 1326/27) de öldüğünü bildiren
bir kitabe yazılıdır.
— Daha sonraki bir tarihten, ama gene de önemli ikinci bir
belge de, XV’inci yüzyılda yazılmış Saltuknâme’dir; ora
da Hoca ile, ve Hoca’nın karısı ile Sarı Saltuk’un Akşehir'
de buluşmalarına değgin bilgiler veriliyor (bk. Abdülbâ-
kî Gölpınarlı, Nasreddin Hoca, İstanbul 1961, s. 11; Fahir
İz, Türk edebiyatında nesir, I, İstanbul 1964, s. 317, 318).
95
Bu kaynağa göre Nasreddin Hoca, 1268/69’da Akşehir’de
ölmüş olan
Seyid Mahmûd Hayranî'nin
müridi idi. —
Üçüncü önemli belge: 1257 ve 1266/67 tarihli iki vakfiye
de Nasreddin Hoca adlı bir şahidin adı anılmış olması
dır; bu vakfiyelerden birincisi
Seyid Mahmûd’a değgin
dir.
Bütün bu verilere dayanarak, gelenekten gelme bir
bölük anlatmalarla
türbesinin canlı tanıklığında büyük
bir gerçek payı bulunması ve Nasreddin Hoca’nın X lll’~
üncü yüzyılda Sivrihisar topraklarında doğmuş, Akşehir'de
yaşamış ve ölmüş bir kişi olması gerektiği sonucu çıkar
kanısındayız.
Onun nükteli sözleriyle ve garip davranışlariyle ün
kazanmış bir kişi olduğunu belirten en eski kaynak yu
karıda değindiğimiz Saltuknâme'dir;
bu eserin tanıklı
ğına göre, Hoca’nın fıkra kahramanı çehresi XV’inci
yüzyıldan başlayarak belirmiş demektir. — Daha sonra,
XVI'ncı yüzyıl başlarında yazıtmış bir
«lâtifeler kitabı»
(Lâm’î Çelebi ile oğlunun kalemlerinden çıkmış eser), Ho
ca üzerine anlatılmış dört hikâye aktarmıştır. — Hoca’-
nın fıkralarını derlemiş en eski kitap, bugünkü bilgileri
mize göre, XVI’ncı yüzyılın sonlarında yazılmış ve içinde
43 hikâye bulunan eserdir (Oxford, Bodleien kitaplığı yaz
maları, no. Or. 185).
Şunu da unutmamak g e re k ir: Nasreddin Hoca'nın
vatanı sayılan Sivrihisar'ın halkı, Saltuknâme’nin yazıl
dığı XV’inci yüzyıldan başlayarak,
saflıkları, tuhaflıkla
rı ile ün almış insanlardı; Paris Bibliotheque Nationale’-
indeki tarihsiz bir yazma fıkra
kitabında 5 hikâye de
Sivrihisarlıların tuhaf hallerini anlatır.
Böylece
başka
bir sorun daha ortaya çıkıyor: acaba Sivrihisarlıların bu
ünleri içlerinden Nasreddin Hoca’nın çı-kmış olmasından
mı geliyor? Yoksa Nasreddin Hoca tuhaf hikâyelerin kah
96
ramanı olarak yaygın ününü bu tuhaf insanların yurdu
d a n kasabada doğmuş olmasına mı borçludur?
Biz, her iki yönden açıklamada da birer gerçek pa
yı bulunduğu kanısındayız;
çünkü
Nasreddin Hoca'n:n
nükteci ve bilge ünü de, onun doğum yeri olan Sivrihisar
insanlarının tuhaflıkları ve saflıkları üzerine anlatılanlar
da eski kaynaklara, tâ XV'inci yüzyıla çıkıyor; Hoca'nın
hikâyelerinde «hazırcevaplık, nükte, sağduyu» ile «saf
lık ve tuhaflık» öğeleri
birbirine sıkı sıkıya
bağlıdırlar,
ve bunlar tümiyle Nasreddin Hoca'nın halk bilgesi kişili
ğini, yani onun fıkralarının ayırd edici niteliğini meydana
getirirler. Epey eski bir tarihten, belki de Hoca'nın ölü
münden az sonra başlayarak Sivrihisarlılar üzerine anla
tılan hikâyelerle Hoca'ya mal edilen fıkralar birbiriyle kay
naşmış, ve giderek — Hoca'nın kişiliği ağır bastığı için
— sade Sivrihisarlılar üzerine anlatılanlar değil, türk mi
zah yaratmalarının büyük toplamı da onun ünlü adı etra-
ıinda çevrelenmiş olmalıdır.
Soru 4 3 : Nasreddin Hoca fıkralarının masal in
celemelerinde yeri ve Önemi nedir?
Nasreddin Hoca fıkraları çok büyük bir yayılma gü
cü göstermişlerdir: doğu Türkistan’dan Macaristan'a, gü
ney Sibirya’dan kuzey Afri-ka'ya kadar bu halk tipi üze
rine hikâyeler anlatılır. Çok kez onun adı arap memle
ketlerinde fıkra tipi olan
Cuhâ'nın adı ile karıştırılmış,
birinin hikâyelerinin ötekine mal edildiği olmuştur; o ka
dar ki, halk için düzenlenmiş arapça bir fıkra kitabı «Ho
ca Nasreddin Efendi Cuhâ'nın lâtifeleri» başlığı ile, Nas
reddin Hoca ile Cuhâyı aynı bir kişi gibi gösteriyor. Nas
reddin Hoca, hikâyelerinin dolaştığı diyarların kendi ev
lâdı sayılmıştır, oralar halkınca; adı kimi kez zor tanınır
biçimlere sokulmuş, Türkiye'de de hikâyeleri anlatılırken
97
Dostları ilə paylaş: |