Ün ey m im arlı



Yüklə 1,2 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə9/43
tarix18.06.2018
ölçüsü1,2 Mb.
#49336
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   43

Amerikalılar,  mimarlık-mühendislik  ruhsatını, 

diplomaya  değil,  okuldan  yıllar  sonra,  meslek 

odasının açtığı yeterlik sınavlarını geçenlere ve-

rirler. YÖK’e önerdim ama gündeme bile aldıra-

madım. Sonuç, Silivri Hukuku ve Marmara Dep-

rem felaketi… Hepsi ruhsatlı ama kim sorumlu, 

hukukun  üstünlüğünden,  konutların  sağlam-

lığından,  kentin  güvenliğinden?  Anayasa  mı, 

seçim sandığı mı, seçmenler mi?

İşte,  bu  kavşakta,  sanat  ile  mimarlık  ayrılıyor. 

Beğenmediğimiz  sanatları  izlemeyiz.  Konsere, 

müzeye,  sinemaya  uğramaz  ya  da  ekranı  ka-

rartırız.  Oysa  mimarlık  yapılarına  hayat  boyu 

katlanmak  zorundayız.  Rönesans’tan  endüst-

ri  çağına  geçerken,  mimarlar,  öncesi  ve  ge-

leneği  olmayan  kamu  ve  endüstri  yapılarını, 

Greko  Romen  tapınaklara  benzettiler.  Mimar 

Sinan  ve  şair  Yahya  Kemal  (Beyatlı)  kendileri-

ni  yeniledi  ama  bizler, “Sülemaniye’de  Bayram 

Sabahı”ndaki  Osmanlı  görkemini  aşamadık. 

İyi  ya  da  kötü,  mimarlık  eseri  zaman  mekâna 

direniyor.  Süleymaniye’den  sonra  Mihrimah 

Sultan’ın mimarıyla tanışmak isteyen ABD’li mi-

marlık  tarihçisine,  Behçet  Ünsal  Hoca,  acılı  bir 

tebessümle, “Ah, bu sabah türbesinin önünden 

geçtik” diyebilmişti.

Bizans tarihinde, 11. yüzyılda başlatılan bir “yedi 

sanat” geleneği vardır. Üç dil, üç bilim ve müzik 

duk.) Ne var ki Sinan, Le Corbusier, Wright gibi 

mimarlar  ne  akademiye,  ne  mühendishaneye 

ne de Hochschule’ye devam etmiştir. Calatrava, 

nadir  görülen  bir  kuyrukluyıldız!  Le  Corbusier, 

“Büyük  mimar,  mesleği  mimarlık  olan  büyük 

adamdır”  demiş,  “Mimar  olmasaydım  Beetho-

ven olurdum” diyen Wright’ın ardından. Bu açı-

dan mimarlık bir “kişilik sorunu” gibi görünüyor. 

Almanca,  “Karakterimiz  (kişiliğimiz)  kaderimiz-

dir” sözünün kitabı yazıldı. Mimarın mesleki ki-

şiliği okula/akademiye değil, nerede doğup bü-

yüdüğüne bağlı. Kalıcı ve geçici yıldızlardan söz 

ederken, Modern mimarlığın öncülerinden Os-

car Niemeyer, Mies van der Roche, Aalto Walter 

Gropiuz  ve  Saarinen’i  anmadan  geçmeyelim: 

“Az çoktur” ilkesinde derin izler bıraktılar.

Mimarlık-mühendislik programlarımızı Batı’dan 

alıp  uyarlıyoruz  ama  aynı  düzeyi  tutturamıyo-

ruz.  Belki  de  eğitimin  verildiği  kentin  kültürü, 

parkı,  kaldırımı,  yapıları,  okul/akademi  prog-

ramları  ile  ünlü  hocalardan  daha  belirleyici. 

Mimar  Wright’ın  yaşam  öyküsü  ile  mimarlık 

ülküsünden esinlenerek yazıldığı söylenen Fo-

untainhead (Kaynak, Pınar) eserinin film kahra-

manı Gary Cooper, öykünün sonunda, yöneti-

min değiştirdiği siteyi havaya uçurur. Mimarlık 

eğitimimi yurtdışında aldım ama gerçek öyle ki, 

temel kişiliğim, imar-ruhsat bürokrasisi ile yarış-

ma jürilerine yenik düştü.

Avrupa Başkenti Brüksel’de klasik bir “adliye sarayı” 

vardır.  Belçikalılar  önünden  her  geçişte, “şu  yüz 

karası saraydan kurtulamadık gitti,” yollu günah çı-

karırlar. Çirkin de olsalar sarayları yıkmak kolay de-

ğildir. Sanımca, korunmalı hatta ders alınmalı. Sivri 

dilli Wright, bütün metro ve megapolislere saldı-

rır:  [Zaten] “Ünlü  bankalardan  ve “prostitute”den 

(hayat kadınları’ndan) başka ne bulunur ki büyük 

kentlerde!”  Kuşkusuz  abartılı  ama  kültürel  yoz-

laşmayı  gündeme  getirmiştir.  New York  kentine 

göçen  her  ailenin  dördüncü  kuşağı,  tımarhane, 

hastane,  hapishane,  meyhane,  kumarhane  türü 

hanelerden birinde ölüyormuş.

Kentleşme ve mimarlık sorunları eğitimle çözü-

lebilir mi? En çok konuşulan kültür, en çok yü-

celtilen sanat ve müzik, en zalimce aşağılanan 

mimarlıktır. Bir işyeri veya konutu olan her kent-

linin  eleştirisi  vardır.  Amerikalıya  göre,  “Yuva 

dediğin, ceketini değil, mimarı asacağın yerdir.” 

Acaba sorun ve çözüm mimarlık eğitiminde mi?

Güneyli  Latinlerde  Beaux  Arts  (Güzel  Sanat-

lar)  Akademileri,  Kuzeyli  (DIN’li)  Germenlerde 

“Technische Hochschule (Yüksek Teknik) Okul-

ları olmak üzere iki büyük gelenek var. Birinci-

si  sanata,  ikincisi  tekniğe  /  teknolojiye  ağırlık 

verir. Meslek kartlarında, “Mimar, GSA”, “Mimar-

Mühendis”,  İTÜ  veya  ODTÜ  ayrımı  görülür. 

(Çok  şükür,  “Yüksek”lik  kompleksinden  kurtul-

Frank Lloyd Wright, Robbie House Müzesi, Chicago 1909, Yatay’ın Devrimci Egemenliği.

Frank Lloyd Wright, Price Tower, Oklahoma 1953, Kule Yapı, Katkat Sefertası Değildir.

GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13 | 



15


DOSYA

elerler. Girişte gerekli olan diploma, mezuniyette 

yeterli değildir. İşe başlarken sormazlar da, kapı 

çizmekten yakınan mimara, yakında pencereye 

geçeceksin, derler.

Ulusal-Uluslararası  ikilemi  diploma  ve  ruhsatla 

sınırlı değildir. Fransız Bakalorya’sına özendiğimiz 

lise  olgunluk  döneminde, “Sanat,  sanat  için  mi, 

hayat için mi?” münazaraları yapılır; edebiyat ve 

mimarlık fakültelerinde “Önce ulusal sonra ulus-

lararası” söylemi yinelenirdi. Küreselleşme süreci, 

bir bilgi toplumu yaratmadı ama geleneksel ön-

cüllerimizi altüst etti. Sıra bozuldu. Günümüzde, 

“Önce  küresel  sonra  ulusal.”  Orhan  Pamuk’un 

ödülüne  karşı  çıkan  aydınlar,  Cevdet  Bey  ve 

Oğulları’nı  duyduktan  sonra  -okudular  mı  bile-

mem ama- sanki yumuşamış görünüyor. Değerli 

arkadaşım Vedat Dalokay’ı, İslamabad’daki Faysal 

Camii’nden sonra bağışladık. Pakistanlı dostları-

mın, betonunu elleriyle döktükleri anıt cami ile 

gurur duyduğuna, tanımadıkları Türk mimarı say-

gıca rahmetle andığına tanık oldum...

Dışarıda ödüller kazanan gençlerimizi bağrımı-

za  basmıyor  muyuz?  Aydın  Boysan  haklı,  oto-

mobilden  cep  telefonuna,  yüzlerce  ithal  malı 

tüketilen bir ülkede hâlâ “ulusal mimari”den söz 

etmek  çağdışı  olmuyor  mu? “Şadırvan”lı  İstan-

bul Hilton’u, Ataşehir’deki İkinci Selimiye’yi say-

meni, “Ben, borusunu doğru üfleyen, yayını düz-

gün çeken mezunlarla ilgilenirim, mitoloji bilenle 

değil,” derdi. Bir mimarlık fakültesinde, verdiğim 

giriş dersinde beni de usulca uyarmışlardı: “Bizim 

çocuklar bol bol çizer ama okuyup yazmayı pek 

sevmezler,  onları  zorlama.”  Bu  evrensel  bir  eği-

lim olmalı ki, son on yıllarda, ABD’de, tıp, hukuk, 

kamu yönetimi ve mimarlık gibi meslek okulla-

rına lisans ve yüksek lisans yapmış, okuryazarları 

seçerek almaya başladılar. İki-üç “zorunlu seçme-

li” dersle “genel kültür” kazanılmıyor. YÖK’ün, adını 

bile  duymak  istemediği “Uluslararası  Bakalorya” 

(International Baccalaureate) diploması, AB üni-

versitelerinde  ön  şarttır.  Her  adayı  alır,  seçer  ve 

öğrenen  kişinin  temel  eğitimini  tamamladığı 

ve  hukuk  öğrenimine  hazır  olduğu  kabul  edi-

lirmiş. Gelenek, Batı kültürlerinde, Arte liberale 

(liberal/özgür sanatlar) olarak sürmektedir. Hu-

kuk, tıp, yönetim veya mimarlık gibi bir meslek 

eğitiminin, akademik sayılması için, dil, bilim ve 

sanat  gibi, “özgürleştiren  sanatlar”a  dayanması 

şartı  geçerlidir.  Üniversitelerimizde  bu  görev 

edebiyat fakültelerine verilmiştir; ancak, meslek 

eğitimi  veren  yüksek  okulların  özgür  sanatlar-

dan nice yararlandığı tartışmaya açıktır.

Devlet Konservatuarında Carl Ebert yadigârı mi-

toloji dersini küçümseyen ünlü bir sanat yönet-

Santiago Calatrava, Alamıllo Bridge - Sevilla

Santiago Calatrava, Milwaukee Sanat Müzesi.

Santiago Calatrava, Milwaukee Sanat Müzesi.

Santiago Calatrava, Valencia Bilim ve Sanat Merkezi.

16

 | GÜNEYMİMARLIK | EYLÜL2013 | SAYI 13




Yüklə 1,2 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   43




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə