bir yana bırakarak biz, tüm insanların (A) önermesini kabul etmediğini ve
gerek Ksenofanes’ ten önce gerekse sonra
onu açıkça reddetmiş yazarlar ve
kültürler olduğunu belirtelim. Örneğin Poseidon (
İlyada
15, 187 vd.) şöyle
söyler [Lattimore çevirisi]:
... Biz üç kardeş olduğumuz için Kronos’un dölü, Rheia’dan doğma
Zeus, ben ve Hades, ölülerin kralı.
Her şey aramızda üçe ayrıldı, birer bölge verildi her birimize.
Kurada ben gri denizi çektim ebedi ikametgâh olarak
Hades’in payına sis ve karanlık düştü
Zeus’a geniş gökyüzü, bulutlarda oturacaktı o aydınlık havada.
Fakat yer ve başı dumanlı Olimpos üçümüzündür.
Onun için Zeus’la hiçbir şeyde hemfikir değilim.
Bırakalım Zeus dursun durduğu yerde hissesine düşen bölgeye razı,
sakin ve tüm yetkileriyle.
Bu bölüme göre doğal dünya tıpkı siyasal dünya gibi farklı (doğal)
yasalara tâbi alt bölgelere ayrılır. E.M. Cornford bu bölümü tartışır ve
içerdiği terimlere açıklık getirir
(From Religion to Philosophy,
New York
1965, s.16). “Hisse” olarak çevrilen
Moira
(İngilizce “share”) “parça”
(part), “nasip” (alloted part) demektir -“kader” (fate) ya da “baht”m
(destiny) orijinal anlamı da budur. Poseidon’un itirazı insanlar gibi
tanrıların da birer
mo- riai’len
olduğunu gösterir: her tanrıya eylem alanı
olarak dünyanın doğru dürüst tanımlanmış bir parçası verilmiştir. Parçalar
birbirinden ayrı olduğu gibi niteliksel olarak da farklıdırlar (gök, su,
karanlık); ve varoluşlarına ancak belirli niteliklere sahip birer bölge olarak
başlayıp daha sonra kozmoz içinde dolaşabilecek birer töz haline gelen
elementleri anıştırırlar. Bir tanrının nasibi olan bölge onun statüsünü de
(time)
-yarı-toplum- sal bir sistem içindeki konumunu da belirler. Bu
statüye kimi zaman onun dokunulmazlığı da
(geras
) (privilege) denir. Böl-
gesi içinde tanrının hükümranlığından sual edilmez; fakat onun da
bölgenin sınırları dışına taşmaması gerekir, yoksa gücendirdiklerinin
mukavemetiyle (
nemesis
) karşılaşır. Bu anlamda genel olarak dünya, farklı
parçaları üzerinde farklı ilahi varlıkların hüküm sürdüğü bir toplam olarak
görülür: (B) doğru değildir.
Homerosçu dünyanın toplama yapısı yalnızca en büyükler için
geçerli değildir -en küçük birim de aynı yapıdadır. İnsan gövdesiyle
insan ruhunu tek bir birim içinde eritmiş herhangi bir
kavram
yoktur,
sanatçılara bu tür bir birlik haline görsel (optical) bir ifade kazandırma
imkanı verecek herhangi bir
temsil aracı
da yoktur. Gerek kavramsal
gerekse görsel olarak insanlar görece bağımsız öğelerin (ön kol, üst kol,
gövde, boyun, herhangi bir şeye “bakmayan”, basitçe ait olduğu bölgeye
yerleştirilmiş bir gözü olan baş) birbirine dikilmesiyle vücut bulmuş;
somut bir insanda yalnızca kısa bir süre için konaklayan ve başka bir
yerde ortaya çıkması hep mümkün olayların (fikirler, düşler, hisler)
transit istasyonları gibi işlev gören bez bebeklere benzerler. Bizim an-
ladığımız anlamda eylem bu dünyada var olmaz; kahraman, belirli bir
olayın olması gerektiğine karar verip sonra da onu meydana getirmez,
kendisini
şu değilde
bu
eylemler dizisinin
içinde bulur
ve hayatı ona
göre
gelişir.
Tüm şeyler, hayvanlar, at arabaları, siteler, coğrafi bölgeler,
tarihsel art ardalıklar, bir bütün olarak kabileler bu “toplamacı” tarzda
sunulur -hepsi de “öz” ya da “töz”den yoksun toplamlardır.
Aynı şey dünya görüşleri için de geçerlidir. Dinde, belli bir fayda
kokusu alınması şartıyla, yabancı tanrıları eldeki mevcutlara katmakta
hiç tereddüt etmeyen, fırsatçı bir eklektizme tanık oluruz; aynı hikâyenin
biraz değişik biçimleri yan yana sürüp gider (bu, Herodot tarafından bir
ilke düzeyine yükseltilmiştir, vii, 152, 3:
legein ta legomena),
hattâ
İyonya filozlarının (Thales, Anaksimandros, Anaksimenes) şu “modern”
ve yeteri kadar çirozlaştırılmış düşüncelerinin bile gelenekle çeliştiği
söylenemez. Tutarlı
bilgi
(coherent knowledge), yani dünya ve
dünyadaki olaylara ait tektip, genel bir açıklama diye bir şey yoktur. Tek
tek ayrıntıların sıralanmasını geride bırakmış kuşatıcı, kapsayıcı
hakikat
diye bir şey yoktur, farklı kaynaklardan farklı şekillerde elde edilerek
meraklısı için derlenmiş birçok
bilgi
(information)
parçası
vardır. Böyle
bir bilgi için en iyi sunuş tarzı listelerdir ve en eski bilimsel eserler de
gerçekten birkaç uzmanlık alanına ait olgular, parçalar, rastlantılar
(coincidence) ve problemlerden oluşmuş listelerdir. Tanrılar eksiksiz
bilgiye sahiptirler fakat bu onların nazarının yüzeyin ötesine nüfuz ettiği
ve
olayların gerisindeki gizli birliği yakaladığı anlamına gelmez -teorik
fizikçi ya da biyolog değillerdir-, sadece ellerinin altındaki listelerin en
eksiksiz listeler olduğu anlamına gelir. Hattâ ilk geçerlilik nosyonları
da bahsettiğimiz duruma uygun düşen nosyonlardır:
nomos, nemein'
den
gelir;
İlyada’
da bu sözcük belirli bir bölgeye dağıtma ya da atfetme
anlamına gelir. (Ayrıntılar ve daha başka örnekler için bkz.
Against
Method,
17. Bölüm, Londra 1975, ve yakında çıkacak olan
Stereotypes
of Reality.)
Özetlersek: (A) ve (B) Homerosçu dünya için geçerli değildir;
Ksenofanes bu dünya görüşünü reddeder ama ona karşı herhangi bir
argüman
vermez.
Bu noktada Ksenofanes’ten sonraki yazarlara bakacak olursak, en
zekilerinden bazılarının ya onu hiç dikkate almadığı ya da ondan farklı
bir yol tutturduğunu görürüz. Ksenofanes’ten derinden etkilenmiş olan
Aiskhylos (Calogero,
a.g.e.,
s.293, Dipnot 16) tanrılara daha büyük ve
daha gayri-maddi bir güç atfederek onları daha az insani bir şekle
büründürmekle birlikte, aynı tanrıları sitenin faaliyetlerine katmakta bir
sakınca görmez (Athena,
Ores- teia’
nın son bölümünde Atina
yurttaşlarının da bulunduğu bir meclise başkanlık eder ve onlarla
birlikte oy kullanır) ve böylece onları insani kaygı ve uğraşlara
yakınlaştırır. Dahası Aiskhylos’un tanrıları Homeros’un tanrılarından
daha sorumlu ve daha az keyfi bir tutum içindedir ve söz konusu
sorumluluk ve keyfilik de yine sitenin standartlarına göre
değerlendirilimektedir; bu onları, Ho- meros ve Hesiodos’un tanrılarına
oranla, insani
eylem tarzlarına
çok daha yakın düşürüyordu. Ve şüphe
yok ki, bunlar hâlâ eski tanrılardı ve Ksenofanes’in süper-doğaüstü-
ucubesi gibi bir tane değil, birçoktular.
Sofokles daha sonra Homeros’un tanrılarının keyfiliğini yeniden
canlandırdı. İnsanlar arasında gözlediği akıldışı bir talih dağılımını
açıklamaya çalışırken bunu eşit ölçüde akıldışı ve inatçı tanrıların
eylemlerine yükler (örneğin bkz.
Elektra,
558 vd.). Cümle yapısı (
lexis
eiromene)
ve, aynı efsanenin birbirine ters düşen çeşitlemelerine
hoşgörülü davranışıyla zaten biçimsel olarak toplamacı görüşü yansıtan
Herodot, ilahi etkilerin varlığını
Dostları ilə paylaş: |