O B J E K T İ F T A H L İ L
öprülerin altından akıp giden
suların, beraberlerinde ne kadar
çok şey götürdüklerini görmek ba
zen insanın yüreğine eziklik veri-
yor. Bu memlekette Adnan Mende-
resin hiçbir meziyetine inanmayan-
lar dahi onun bir vasfını tes-
lim etmişlerdir. Adnan Menderesin
güzel konuştuğu, Adnan Men-
deresin inandırıcı konuştuğu, Ad
nan Menderesin sürükleyici konuş-
tuğu, Adnan Menderesin muhatap-
larını adeta büyülediği ve kendisine
mukavemet edilemediği, umumi bir
kanaat halinde senelerce sürüp git
miştir. Şimdi, aynı Adnan Mende
resin İnönüye verdiği ve okunması
saatler, saatler, saatler süren, ya
zılması sütunlar, sütunlar, sütunlar
tutan cevapları okunuyor da insan
o eski inancının bir hayal olup ol
madığını haklı şekilde kendi ken
dine soruyor. Bugün konuşan, bu
gün bir polemiği bu şekilde yürü
ten Adnan Menderesin o eski Adnan
Menderes olduğuna bin şahit, yüz
bin şahit getirseniz hiç kimseyi i-
nandıramazsınız. Sanki Adnan Men
deres İnönüye cevap veren değil,
Cyrano'ya o harikulade "Burun
Tiradı" için replik veren yardımcı
şahıstır.
Adnan Menderes ihtiyatsızca
diyor ki: "Beyanatı okurken insan,
adeta İnönünün Milli Şeflik ünifor
masını giyerek karşısına dikildiğini
gözleriyle görüyormuş gibi bir his
aldanışına kapılıyor". Şimdi İnönü
dese ki "Öyle mi Beyfendi? Heye
canlanmanız da bu his aldanışının
yüreğinizde uyandırdığı eski deh-
şetin mi neticesi? Hani, Macbeth
de Kralın hayaletini görünce gece-
leri dahi uyuyamaz olur da..", böyle
bir cevabın altından kolay kolay
kalkılır mı? Hele Menderesin, o
Milli Şefine çektiği telgraflar he-
nüz hatıralardayken..
Adnan Menderes inanılmaz bir
açık vererek diyor ki: "Bütün bir
insan kadrosu ile bir devir kapan-
mış ve memleketimizde yepyeni bir
hayat başlamıştır." Farzediniz ki
İnönü, dudaklarında bir tebessüm
şöyle dedi: "Allah, Allah! O halde
bu yepyeni hayatın mesuliyet ve
kudret mevkilerinde sizin ve Kuru-
cu arkadaşlarınızın işi ne? Ben
sizi, bahsettiğiniz o insan kadro-
sundan mükemmelen tanırım. Be-
Havadis gazetesinde nutuk
Kelime, kelime, kelime.
nim mesai arkadaşlarım sizler de-
ğil miydiniz?" Maazallah, buna ce
vap bulunur mu?
Adnan Menderes bir ihtiyatsız
lık daha yapıyor, "Öteden beri iti
yadımız olan lisan ve ifadede iti
dalden ayrılmamaya dikkat etmek
le beraber" diyor. İnönü sorsa, "Li
san itidalinden anladığınız profes
yonel Cani lafı, ifade itidalinden
anladığınız Darağacı Edebiyatı mı-
dır Beyfendi?", acaba Menderes
ne der?
Adnan Menderes, devrin değiş
tiğini ifade ederken aynen şu cüm
leyi sarfediyor: "Şimdi artık ko-
nuşmak yalnız İnönünün imtiyazı
değildir". İnönü dese ki "Şüphe
yok! Şüphe yok! Artık zatıâlinizin
imtiyazıdır" sanıyorsanız, herkes
pek eğlenmez mi?
Adnan Menderes, radyodan bah
sederken şu talihsiz tâbiri kullanı
yor: "Radyomuz!" Sadece bu tâ
birin İnönüye bütün bir topçu ate-
şi sağlıyacağını düşünmemek nasıl
k a b i l olur? Hakikaten şaşılacak
şey..
İnönü demiş ki "Dalkavuklar
kendisine peygamberlik izafe ediyor-
lar ve o, bundan pek memnun görü-
nüyor". Menderesin şahane muka
belesi: "Ya, vatandaşlarımıza dal
kavukluk isnat etmek cür'etine ne
denir?" Şimdi, İnönü hiç cevap
vermese -zira bu söz, cidden bir ce
vaba dahi nasıl değebilir?- ve sade
ce bir kahkaha atsa hakkı mıdır,
değil midir? Ama Menderesin bu
mevzuda daha güzel sözü var: "Bu
gün vatandaş muhabbet izhar edi
yorsa gönül rızası iledir, samimi
dir". Peki, bu gönül rızası içinde,
bu samimiyette vali Turan Kapan-
lının gayretlerinin mevkii acaba
nedir? Menderes, en sonda şahika
ya varıyor: "Devrimizde dalkavuk
luğun bahis mevzuu edilemiyeceği
aşikâr!. "Eğer aşikâr olmayan tek
bir husus varsa, o da bu! Devrimiz
de dalkavukluk yok ha?. Aman
Beyfendi, aman Beyfendi..
Mamafih, bakınız, hatanın ne
reden geldiği aşikâr. Menderes di
yor ki: "İnsanlara gösterilen mu
habbete dalkavukluk denilemez!"
"Eh, insan bir kere kendini buna
inandırdı mı, ömrünün sonuna ka
dar dünyanın en bahtiyar adamı
olarak yaşar. Ebedi saadet de bun
dan başka nedir ki?
Nitekim Menderes bunun en
şahane delilini, misalini veriyor:
"İktisadi muvaffakiyetsizlik, si
yasi muvaffakiyetsizlik, bunlar hep
laf!"
Artık, buyrun, siz çıkınız kere-
vetine!
AKİS, 27 OCAK 1960
HERKES
OKUYOR
K
8
pecya
YURTTA OLUP BİTENLER
C. H. P.
Bünye rahatsızlıkları
(Kapaktaki Parti)
eçen hafta içinde, bütün AKİS
mensuplarını pek eğlendiren bir
hadise cereyan etti. Mecmuanın te
lefonu çaldı ve şehirlerarası sant
ralden İstanbulun aradığı bildirildi.
Konuşan "Avukat Günseli Orcan"
olduğunu söyledi, başyazarla görüş
mek istediğini belirtti. Yazı işleri
müdürü, başyazarın İstanbulda bu
lunduğu cevabını verdi.
Günseli Orcan "O halde,
Mübin Tokerle görüşmek
istiyorum" dedi. Yazı işle
ri müdürü Müessese Müdü
rünün telefon numarasını
bildirerek Mübin Tokerin
oradan aranmasını söyledi.
Biraz sonra idare kısmının
telefonu çalıyordu. Mübin
Toker, karşısında heyecan
lı bir Günseli Orcan buldu.
Genç avukat telaşlı görü
nüyordu. İfadesine göre
AKİS'in "önümüzdeki sayı"
da İstanbuldaki C. H. P.
teşkilatındaki huzursuzluğa
ait bir yazı yayınlayacağını
öğrenmişti, bu arada kendi
resminin de istendiğini duy
muştu, kulağına gelenlere
bakılırsa AKİS kendisi hak
kında şunu, şunu yazacaktı,
bu yazılacak husus doğru
değildi, AKİS'e karşı büyük
sevgisi ve emniyeti vardı,
ama böyle yazılırsa tekzip
edecekti, ona göre davran
malıydı! Mecmuanın yazı
kısmıyla hiç alâkası bulun
mayan ve her sayıyı, tıpkı
öteki okuyucular gibi basıl
dıktan sonra okuyan Mübin
Toker bu karışık laflardan
hiçbir şey anlamadığı için
"Ne diyorsunuz siz, Allah-
aşkına ? Arzunuz nedir?"
diye sordu. Avukat Günseli
Orcan sözlerini tekrar etti.
Müessese müdürü, hayret
ten neredeyse yere yuvar-
lanacaktı. Basın kanunu de
ğiştiğinden beri çok tekzip lafı işitmiş
ti ama, "önümüzdeki sayı"ya ait bir
tekzipten bahsedildiğini ilk defa du
yuyordu. Peşin tekzip, genç avuka
tın bir keşfi olmalıydı. "Peki, peki!
Yazı işleri müdürüne söylerim" diye
rek telefonu kapattı.
Hadise, C.H.P.nin İstanbul teşki
lâtında hüküm süren huzursuzluğun,
şüpheciliğin, teşkilât mensuplarının
birbirlerine emniyetsizliğinin, dedi
kodu ve rivayetlerin ne kadar sü-
ratle yayıldığının bir işareti olarak
AKİS mensuplarının dikkatini çekti,
onlara, İstanbulda cereyan eden ha
diselerin üzerine daha da dikkatle
eğilmeleri lüzumunu hatırlattı.
Anormal tehir
akikaten, İstanbul ile Ankara ara
sında bu garip telefon muhabere
si cereyan ederken Sultanahmet
meydanına bakan bir evde bahis
mevzuu huzursuzluğun açık delili
bir "İl idare kurulu kararı" olarak
ortaya çıkıyordu. Ev, rahmetli Re
cep Pekerin ahşap olarak ve güzel bir
İsmet İnönü
"Bu da cevap mı?"
bahçenin köşesine inşa edilmiş eviy
di. Evvelâ Hür. P.nin İstanbul il
merkezi olarak kullanılmış, bu par
ti C.H.P.ye katılınca bina C.H.P. nin
İstanbul il merkezi haline gelmişti.
Haftanın başlarındaki gün, il idare
kurulunun toplantısı vardı.
Ev, ağzına kadar doluydu. Birin-
ci kattaki bekleme odası adam al
maz hale gelince diğer toplantı sa
lanları da açılmış, yukarı kattaki
her yer -Başkan odası ile il idare ku
rulunun toplantı mahalli hariç- par
tililer tarafından işgal edilivermişti.
Kalabalığı teşkil edenler ilçe, bucak,
ocak başkanlarıyla bir kısım dele
gelerdi. Bunların büyük ekseriyeti
İl Başkanı Şemseddin Günaltaya
sempatilerini bildirmek üzere koşup
gelmişlerdi. Günaltayın pazar günü
biraz kendi ihtiyatsızlık ve patavat
sızlığı, biraz tertip neticesi Beşik
taş ilçe kongresinde uğradığı kaza
-bir kısım delegeler bir başkan adayı
aleyhinde vaziyet alan Günaltayı yu-
halamışlardı- herkesi müteessir et
mişti. Bu hâdiseden sonra
il idare kurulu ilk toplantı
sını yapıyor, Günaltay Par
ti merkezine ilk defa geli-
yordu.
Toplantı birbuçuk saatlik
bir gecikmeyle, saat 16.30
da açıldı. Gecikmeye üç aza
nın, Ekrem Özden, Cemal
Yıldırım ve Ali Sohtorikin
geç kalmaları sebep oldu.
Daha sonra Kravatsızlar bu
üç Kravatlının gecikmesini
İstanbulspor kulübünün Be-
yoğlunda Mısır Apartma-
nındaki lokalinde bir "Grup
Toplantısı"" yapmalarına
bağladılar. Toplantıda iki ta
rafın, Kravatlıların ve Kra
vatsızların temsilcileri tam
kadroyla hazırdılar. Kra
vatsızlardan Güzide Tanrı-
yar her zamanki gibi son
derece şıktı. Kravatlı Ekrem
Özden, yeşil çuha kaplı ma
sanın başında, Günaltayın
tam yanındaki yeri aldı.
Toplantı açıldı.
İki tefsir
evzu, tahmin olunabile
ceği gibi "Beşiktaş ha
diseleri" idi. Günaltayın
pek müteessir bulunduğu
anlaşılıyordu. Arkadaşları
na, hadise sırasında kendi
sini yalnız bıraktıklarından
dolayı biraz sitem etti. İl
sekreteri Ekrem Özden da
hi, protesto sırasında hare
ketsiz kalmıştı. Bu siteme,
kültürsüz olduğunu her
yerde iftiharla söyleyen
Mümtaz Özarar ayağa fırlayıp,
o her zamanki gürültücü ha
liyle "Hocam, siz görmediniz,
ben sahnenin arkasında size bağıran
larla sille tokat mücadele ediyor
dum" demek suretiyle mukabele et
ti. Toplantıda Kravatlılar "Beşiktaş
hadiseleri"nin tertipli bir hareket ol
duğu noktasında ısrarla durdular.
Bu gibi tertiplerin önü alınmadıkça
il kongresini toplamanın imkanı
yoktu. Tertipli kongre olmazdı. Kra
vatsızlar aksi tezi savundular. Onla-
AKİS, 27 OCAK 1960
9
G
H
M
pecya