Monoteizm Hakkında Schmidt ile Pettazzoni Arasındaki Tartışma
115
ortaya çıkan Din Bilimi, nispeten genç bir disiplindir. Bu disiplinin
kurucusunun Friedrich Max Müller (1823-1900) olduğu kabul edilmektedir.
3
Avrupa‟da monoteizm konusuna ilişkin tartışma 18. yüzyılda, yani Din
Biliminin kurumsallaşmaya başlamasından neredeyse bir asır önce ortaya
çıkmaya başlamıştır.
4
İskoçyalı Aydınlanmacı filozof David Hume (1711-
1776), 1757 yılında yayımlanan ve dört denemeden oluşan
Four
Dissertations başlıklı kitabının ilk bölümünü oluşturan
The Natural History
of Religion adlı denemede, insan topluluğunun ilerleyerek “mükemmel bir
duruma” ulaşmasını göz önünde bulundurarak “politeizmin ya da
putperestliğin,”
5
insanlığın ilk ve en eski dini olması gerektiğini dile
getirmekte ve bu düşüncesini doğrulamak için bir takım argümanlar ileri
sürmektedir. Hume‟a göre 1700 yıl önce, insanlığın tamamı putperest ve
politeistti. Putperestliği cehalet ve barbarlıkla eşdeğer gören Hume, teizmin
ilk din şekli olmasının imkânsızlığına vurgu yapmaktadır. Hume‟un bu
yaklaşımının evrimci bir paradigmaya dayandığı açıkça görülmektedir.
Hume, doğayı gözlemleyip kocaman bir makineyi andıran evrenin her
parçasını bir plan doğrultusunda tasarlayarak ahenkli bir sistem hâlinde
ortaya koyan bir varlık düşüncesinin ilk insanlarda mevcut olmadığını
savunmaktadır.
6
Hume‟a göre ilk insanlar, evreni düzene sokan yüce bir
yaratıcı düşüncesine henüz sahip değillerdi; çünkü “böyle muhteşem bir
düşünce, onların ne işin güzelliğini gözlemleyebilen ne de onu meydana
getirenin büyüklüğünü anlayabilen dar anlayışlarına göre çok büyüktü.”
7
3
Bkz. A. Bros, “Aperçu historique sur l'histoire des religions,”
Histoire des religions. c.1, (ed.)
Maurice Brillant & René Aigrain (Paris: Bloud et Gay, 1953), s.111.
4
Bkz. Raffaele Pettazzoni, “The Formation of Monotheism,” Essays on The History of Religions,
(Leiden: E.J. Brills, 1954), s.1.
5
Başlangıçta yer alan monoteizmin bozulması sonucu ortaya çıkan ve dolayısıyla aynı kökene sahip
fenomenler olarak görüldüğü için 18. yüzyıl yazarları, çoğu zaman “putperestlik” ile “politeizm”i,
hatta “paganizm”i eşanlamlı kavramlar olarak kullanmışlardır (M. V. David, “Les idées du 18e
siècle sur l'idolâtrie, et les audaces de David Hume et du président de Brosses,” Numen, 24:2 (1977),
s.82; Dictionnaire de théologie, c.5, (Paris: 1852), s.83). Hume‟un zihninde de “putperestlik” ile
“politeizm” kavramlarının aynı şeyi çağrıştırdığı intibaı uyunmaktadır. İskenderiyeli Philon‟un
(yaklaşık M.Ö.12-M.S.54) icat ettiği bir kavram olan polútheos (politeizm) kelimesi, 1580 yılında
Fransız hukukçu ve filozof Jean Bodin (1529-1596) tarafından yeniden keşfedilene kadar Batı‟da
idolâtrie/idolatry (putperestlik) kelimesi kullanılmıştır. Böylece 17. yüzyıla yaygın şekilde
kullanılan putperestlik kelimesinin yerine yavaş yavaş politeizm kelimesi geçmiştir (Francis
Schmidt, “Naissance des polythéismes (1624-1757),” Archives de Sciences Sociales des Religions,
59:1 (1985), ss.77, 87). Dolayısıyla Hume‟un bu iki kelimeyi aynı anlamda kullanmasının nedeni, o
dönemde bu iki kavramın semantik alanlarının henüz tam olarak ayrışmadığıyla açıklık
kazanmaktadır.
6
Bkz. David Hume, Four Dissertations, (London: 1757), ss.3-10.
7
Hume, a.g.e., s.20.
116
Ramazan Adıbelli
Hume, ilk insanların tek bir tanrıyı idrak edecek kadar aklî gelişmişlik
düzeyine sahip olmadıklarını savunmakla birlikte bunların yine de dinî
inanışlara sahip olduklarını ve bunun da “gelecekteki olaylardan
korkmalarından” kaynaklandığını ileri sürmektedir.
8
Hume‟un adı geçen kitabından birkaç yıl sonra yayımlanan
Dictionnaire
philosophique adlı eserinde Fransız Aydınlanmacı filozof Voltaire (1694-
1778), Hume‟u kastederek onun politeizmin ilk din şekli olduğu yönündeki
görüşüne katılmadığını bildirmektedir. Hume‟un aksine Voltaire, insanlığın
başlangıçta tek bir Tanrıya inandığını ve “zafiyetinden” dolayı daha sonra
birçok tanrıya tapmaya başladığını düşünmektedir.
9
Voltaire‟e göre ilk
insanlar, küçük gruplar hâlinde yaşarlarken gök gürültüsünden korkmaları,
besin kaynaklarının ellerinden gitme endişesi, komşu toplulukların saldırma
riski gibi olaylar karşısında zihinlerinde şöyle bir soru oluşmuştur: “Bize
iyilik ve kötülük eden bir Varlık vardır üzerimizde.”
10
İnsanların neden tek
tanrıya inanmaya başladıklarını Voltaire, basitten karmaşığa doğru ilerleme
ilkesine dayanan “insan zihninin işleyiş tarzı”na bağlamakta ve bu tarzı,
çocukluk dönemindeki tavra benzetmektedir:
Yalnızca korkulan şey, tebcil edilir, zikredilir ve teskin edilmeye çalışılır.
Bütün çocuklar, gökyüzü karşısında kayıtsızdırlar. Fakat gök gürlediği an
korkudan titrer ve saklanırlar. Kuşkusuz ilk insanlar da bu şekilde davranmış
olmalıdırlar … Bir köy [halkı] şöyle demekle yetinmiş olmalıdır: Gürleyen,
üzerimize dolu yağdıran, çocuklarımızı öldüren bir Kuvvet bulunmaktadır.
Onu teskin edelim … .
11
Voltaire‟e göre ilk insanlar, doğayı ve doğadaki varlıklar arasındaki
ilişkileri incelemedikleri için tek tanrı inancına düşünerek ve akıl yürüterek
değil, zafiyetlerini ve dolayısıyla da güçlü bir Himayeciye olan ihtiyaçlarını
hissederek ulaşmışlardır. Bundan dolayı ilk insanların tapındıkları tanrı,
kendi köylerinin tanrısı olduğu için evrensel bir karakter arz etmemiştir.
1762 yılında yayımlanan Émile, ou De l'éducation adlı kitabında
Cenevreli filozof Jean-Jacques Rousseau (1712-1778), ilk insanların kendi
eylemlerinin diğer cisimler üzerinde etkili olduğu hissinden hareketle diğer
cisimlerin de kendileri üzerinde etki ettiğine inanarak etkisini hissettikleri
8
Hume, a.g.e., s.94.
9
Bkz. Voltaire, Dictionnaire philosophique, portatif, (Londres: 1764), s.246.
10
Voltaire, a.g.e., s.247.
11
Voltaire, a.g.e., s.247.