Zübdetü’l buhâRÎ


PEYGAMBERLİK NİŞANLARI BAHSİ



Yüklə 0,94 Mb.
səhifə24/42
tarix16.08.2018
ölçüsü0,94 Mb.
#63548
növüYazı
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   42

PEYGAMBERLİK NİŞANLARI BAHSİ
970- Abdullah bin Mes’ud (Radıyallahu Anh) der ki:

Bir seferde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri ile beraberdik. Yolda suyumuz azaldı. Hazreti Peygamber bize şöyle buyurdu:

“Suyun artanını bulup getiriniz.” Ashab, içinde soktu ve sonra şöyle buyurdu: (??? Elini suya soktu, suyu eline döktü)

“Mübarek ve temiz olan suya geliniz; bereket Allah’tandır.”

Abdullah bin Mes’ud der ki: Hazreti Peygamberin mübarek parmakları arasından su fışkırdığını gözümle gördüm. Nitekim Hazreti Peygamber yemek yerken yemeğin tesbihini duyardık.
971- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Siz, kıldan ayakkabı giyinen bir kavim ile savaşmadıkça ve aynı zamanda küçük gözlü, kırmızı benizli, küçük burunlu ve sanki yüzleri, birbiri üzerine katlanmış kalkanlara benzeyen (değirmi ve yumru olan) Türk boyu (Moğol) ile savaşa girmedikçe kıyamet kopmayacaktır. İnsanların bu vazifeye (devlet idareciliği görevine) düşmeden (girmeden) önce en isteksiz olanını, o sorumluluğa getirileceklerin en hayırlısı bulacaksınız. İnsanlar madenler gibidir. Cahiliyet zamanında hayırlı olanları İslâmda da hayırlı olanlarıdır. Herhangi birinize mutlaka bir zaman gelecektir ki, beni bir kez görmesi aile ve servetinin bir misli artmasından kendisine daha sevimli olacaktır.” (Bağdad’ı olarak (??? alarak) Abbasî halifeliğini yıkan Türk Moğol (Serdarı Hûlâyâ (1217-1265) Peygamber efendimizin asırlar öncesinden bildirdikleri bu korkunç savaşa öncülük eden kişi olabilir.)

Mütercim:

Dünyada hiç bir sâlih mümin düşünülmez ki, bu yolda Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine şiddetli bir sevgisi ve aşkı olmasın. Hatta değil malını ve ailesini, kendi canını bile feda etmeye razı olacak çok aşk ve muhabbet ehli vardır.


972- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Siz; yüzleri kırmızı, burunları basık, gözleri küçük ve sanki birbiri üzerine katlanmış kalkanlar gibi (değirmi ve yumru) ve kıldan ayakkabı giyinen diğer milletlerden Hûz ve Kirman ile savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır.


973- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Kureyş’in şu kabilesi insanları helak edecektir.” ashap ı kiram:

– Bize ne emredersiniz? Diye Hazreti Peygambere sorunca:

“Keşke insanlar onlardan uzaklaşıp kenara çekilebilselerdi.” buyurmuştu.


974- Ebu Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Benim ümmetimin helaki, Kureyş kabilesinden bazı gençlerin elinden olacaktır.” Ebu Hureyre diyor ki:

İstersem falan oğulları ve falan oğulları diye ismen gösterebilirim.

Mütercim:

Hadis-i şerif âlimlerine göre bu zalimler Mervan oğullarından yezit ve Haccac-ı Zalim gibi kötü idarecilerdir.
975- Huzeyfe (Radıyallahu Anh) der ki:

Herkes Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine gelecek hayırlı işlerden sorardı. Ben ise, uğramaktan korktuğum için gelecek kötülüklerden sorardım. Bir ara sordum:

— Ya Resûlallah! Siz peygamber olarak gönderilmeden önce biz cahiliyette ve kötülükler içinde bulunuyorduk. Sizin gönderilmenizle bize bu saadet ihsan edildi. Sizin bu zamanınızda mevcud olan bu hayır ve saadetten sonra herhangi bir şer (kötülük ve fitne) olacak mıdır? Hazreti Peygamber:

“Evet!” buyurdu. Yine sordum:

— O şerden sonra hayır var mı? Buyurdu ki:

“Evet, hayır var ve fakat o hayırda bulanıklık bulunacaktır.”

— Bulanıklığı nedir? diye sordum. Buyurdu ki:

“Benim gösterdiğim yolun dışına çıkacak bir toplum gelecektir ki, onların hareketlerinden kimini şeriata uygun ve kimini de aykırı bulacaksın.” Sonra sordum:

— Bu bulanık hayırdan sonra şer olacak mı? Şöyle buyurdular: “Evet, insanları cehennem kapılarına çağıranlar olacaktır. Kim onların çağrısına uyarsa, onu cehenneme atacaklardır.”

— Ya Resûlallah! dedim, bunları bize tanıt, (nasıl insanlardır bunlar?) Bunun üzerine Hazreti Peygamber şöyle buyurdular:

“Onlar bizim derimizdendir ve bizim dilimizi konuşurlar.” Dedim ki: Eğer o zamana yetiştirsem bana ne emredersiniz? Buyurdular ki:

“Müslümanların cemaatine ve liderine bağlanırsın.”

— Eğer Müslümanların bir cemaati ve bir lideri yoksa, dedim. Bunun üzerine Hazreti Peygamber:

“O zaman bütün fırkalardan (partilerin hepsinden) ayrıl. Ağaç kökünü ısırmak (ağaç altında barınmak) ve ölünceye kadar da bu durumda kalmak pahasına bile olsa.”

Mütercim:

Burada ağaç kökünü ısırmanın manası, son derece ihtiyaç içinde kalacak olsan bile yalnızlığı tercih et ve o zamanki fitne guruplaşmaları içine girme, demektir.


976- Hazreti Ali (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’den size bir hadîs anlattığımda, yalan bir isnad da bulunmaktansa gökten düşüp paramparça olmayı yeğ tutarım. Fakat kendi işlerimiz konusunda size konuştuğum zaman, “savaş aldatmacadır” prensibinden hareket edebilirim. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Ahir zamanda bir kavim gelecek. Genç yaşlı, dar ve zayıf görüşlüdürler. İnsanlığın en güzel lafını söylerler (laf ustasıdırlar). Okun av hayvanını bir delip çıktığı gibi İslâm’dan çıkarlar. İmanları hançerelerinden(gırtlak, Soluk borusunun üst bölümü), aşağı geçmez. Onları, nerede karşılaşırsanız öldürünüz. Bunların öldürülmelerinin, öldürenler için kıyamet günü sevabı vardır.”

Mütercim:

Hadis âlimlerinin açıklamasına göre bu hadîs-i şerif Peygamberin bir mucizesi olarak dinî hükümleri inkâr eden sapık fırkalar ve fesad için koşanlar hakkında varit olmuştur. Gerçekten bunların hepsi meydana çıkmıştır.
977- Habbab bin Eret (Radıyallahu Anh) der ki:

Kureyş kâfirlerinden çektiğimiz ağır sıkıntı ve eziyetlerinden Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’e şikâyette bulunduk. Kendileri Kâbe’nin gölgesinde, Bürde’sini yastık yaparak dinlenmekte idiler.

— Ya Resûlallah, dedik, kâfirlerin işkencelerinden kurtulmamız için Allah’a dua ediniz. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdular:

“Sizden önceki ümmetler içinde imanlı kişiye düşmanları tarafından bir çukur kazılarak (boğazına kadar) o çukura gömülür ve sonra bir testere getirilip başı üzerine konularak iki yarık açılır ve ve bu işkence onu hak dininden çeviremezdi. Kiminin de eti altındaki kemik ve sinirleri demir taraklarla taranır ve bu işkence onu dininden çeviremezdi. Allah Teâlâ Hazretlerine yemin ederim ki, muhakkak bu din tamamlanacaktır. O zaman bir atlı, San’a’dan Hadramut’a kadar tek başına gidebilecek ve yalnız Allah’tan, bir de koyunlarına kurdun saldırmasından korkacaktır. Fakat siz, acele ediyorsunuz (her şeyin bir vakti var, bekleyiniz).”

Mütercim:

Peygamberin mucizesi olarak çok zamanlar böyle emniyet ve güven içinde yolculuklar yapılmıştır. Daima böyle huzur ve güven içinde bulunmak Müslümanların arzu ve temennisidir.


978- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri Ensar’dan Sabit bin Kays’ı bir kaç gün göremedikleri için merak edip sordular. ashaptan biri, Ya Resûlallah, dedi, sizin için gidip durumunu öğreneyim. Böylece adam Sabit’in yanına vardı. Sabit’i evinde çok kederli ve üzgün bir halde buldu ve ona bu halinin sebebini sordu. Sabit cevap verdi:

— Halim çok fena, çünkü bu Sabit, sesini Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in sesinin üstüne çıkarttı. Muhakkak ki, onun işlediği ameller boşa gitmiş ve kendisi de cehennem ehlinden olmuştur. “Seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın” mealindeki ayeti kerime mutlaka benim hakkımda nazil olmuştur. Akıbet cehennemlik olacağımdan kederlenerek evimde oturup ağlamaktayım.

Sonra adam Hazreti Peygambere dönerek Sabit’in sözlerini anlattı. Hazreti Peygamber haberciye şöyle buyurdu:

“Sabit’e git ve ona de ki: Sen cehennemlik değil cennetliksin.”

Adam gidip müjdeyi Hazreti Sabit’e verdi. Sonra Hazreti Sabit Yemame vak’asındaki savaşta şehit oldu ve Peygamberin mucizesi de yerine geldi.


979- Berâ bin Âzib (Radıyallahu Anh) der ki:

Hazreti Peygamberin zamanında ashaptan Üseyd bin Hudayır geceleyin namaz kılarken aşikâre olarak Kehf sûresini okuyordu. Evinin ahırında bağlı bulunan atı ürkmeğe başladı. Bunu duyan Üseyd, selâm vererek namazdan çıktı. Birden beyaz bir sis veya bulutun, etrafını sardığını gördü. Üseyd bu olayı Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e anlattı. Hazreti Peygamber buyurdular ki:

“Ey falan, okumalıydın! O gördüğün şey melek topluluğu idi. Kur’an için indi.” Bir rivayette de şöyledir:

“Kur’an okuyuşuna devam edeydiniz, sabaha kadar melekler öylece kalacaklardı.”

Mütercim:

Bu hadîsin diğer rivayetlerinde: “Beyaz bulut içinde bir takım kandiller gibi ışıklar gördüm.” demiştir.


980- İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hasta, olan bir bedevî’yi ziyaret etmek ve hatırını sormak üzere yanına vardı. Hazreti Peygamber, adetleri üzere, “geçmiş olsun, inşallah günahlara kefarettir,” şeklinde o hastaya tesellide bulundu. Adam:

— Sen bana geçmiş olsun, diyorsun. Hâlbuki benim hastalığım öyle gelip geçici değildir. Ancak bu hastalık, yaşlı bir ihtiyarın başında kaynayıp onu mezarları ziyarete götürecek humma (sıtma) hastalığıdır, dedi. Hazreti peygamber de: “Peki, öyle olsun!” buyurdu. (Aradan bir gün geçmeden de bedevi ölmüştü.)
981- Cabir (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bana:

“Desenli halılarınız var mı? diye sordular. Ben de, bizim desenli halımız nereden olacak! dedim. Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

“Ama yakında desenli halılarınız olacaktır.”

Gerçekten peygamberin mucizesi olarak sonradan Müslümanların öyle maddî kıymetleri yüksek halıları oldu. Hatta ben zevceme dedim ki, bu derecede kıymetli eşya kullanmaktan hoşlanmam. Haydi, bu halıları gözümün önünden kaldır. Bana şu karşılığı verdi:

— Ama bunlar, bizim için Peygamberin bir mucizesidir. Hazreti Peygamber: “Sizin yakında desenli halılarınız olacaktır!” diye müjde vermemiş midir? Onun için savunmasına karşı başka bir şey söylemeğe lüzum görmeyerek, öyle ise yaygınlarımız olduğu gibi kalsın, dedim.

982- Abdullah’dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: “Rüyamda bir meydanda toplanan insanlar gördüm. Ebû Bekir kalkıp (o insanlar için kuyudan) bir veya iki bakraç su çekti. Onun çekişinde biraz za’f vardıysa da Allah onu bağışlar. Sonra vazifeyi Ömer aldı ve bakraç Ömer’in elinde kocaman bir kovaya dönüştü. İnsanlar içinde onun yaptığını yapacak hiçbir dâhi görmedim. Nihayet insanlar, bu kuyunun çevresinde konakladılar.”

Mütercim:

Bu da Hazreti Peygamberin mucizelerinden olup gerçekten Hazreti Ebû Bekir iki yıl ve bir kaç ay hilâfette bulunduktan sonra Hazreti Ömer’in hilâfeti zamanında Şam, İran, Mısır gibi geniş beldeler fethedildi. Şimdi de bütün cihan Hazreti Ömer’in yapmış olduğu fetihlere hayrandır.
983- Ümmü Seleme (Radıyallahu Anha) der ki:

Cebrail Aleyhisselâm, yakışıklı bir adam olan Dıhyetü’l Kelbi biçiminde Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Selleme geldi ve onunla konuştuktan sonra kalkıp gitti. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu kimdi?, diye sordular. Müslümanların annesi ümmü Seleme Dıhye! Dedi. Oysa o Cibril Aleyhisselam idi.

Ümmü Seleme (Radıyallahu Anha) der ki: Allah’a yemin ederim: Ben, Hazreti Peygamberden işitinceye kadar, Cibril Aleyhisselâm ı hep Dihyetü’l-Kelbî sanırdım.

Mütercim:

Cibril Aleyhisselâm’ın böyle Dihyetü’l-Kelbi biçiminde aşikâre görünmesi peygamberin en büyük mucizelerindendir. Hazreti Cibril’i yalnız Ümmü Seleme değil, birkaç defa diğer ashap da görmüşlerdir. Nitekim insanlar ortasında gelip Hazreti peygambere imandan, İslâmdan sorduğu zaman yine Cibril Aleyhisselâm o insan kılığında idi. Bu hadîs-i şerif daha önce geçmişti.
984- İbni Ömer (Radıyallahu Anhum) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretlerine Yahudilerden birkaç kişi gelerek kendi içlerinden zina eden bir erkekle bir kadın hakkında şeriatın hükmünü sordular ve uygulanmasını istediler. Hazreti Peygamber onlara sordu: “Zina hakkında Tevrat’da ne buluyorsunuz?” Onlar dediler ki:

— Biz zina edeni teşhir ve terzil ederiz. Aynı zamanda kırbaçlarız. Sonra (aslen yahudî olup İslâmı kabul eden) Abdullah bin Selâm, Yahudilere: — Siz yalan söylüyorsunuz. Haydi, Tevrat’ı getirin bakalım, dedi. O Yahudiler Tevrat’ı getirip Peygamberin huzurunda açtılar. Yahudi âlimlerinden olan biri, elini recim ayeti üzerine koyarak bir evvelki ayetle bir sonraki ayeti okudu, recim ayetini sakladı. Abdullah bin Selâm:

— Elini kaldır, dedi. Adam elini kaldırınca baktılar ki eli altında recim ayeti bulunuyor. Sonra kendileri de itiraf ettiler ve dediler ki, Abdullah bin Selâm’ın dediği doğrudur, Tevrat’da recim ayeti vardır. Bunun üzerine ikisi de dul olan bu kadın ve erkeğe Hazreti Peygamber recim cezası verdi ve uygulandı.

Mütercim:

Tevrat’da recim ayetinin bulunduğunu bilmesi de peygamberin mucizesidir.


985- İbni Mes’ud (Radıyallahu Anh) der ki:

Hazreti Peygamber zamanında peygamberliğin açık mucizesi olarak ay ikiye bölündü. Bu mucizeyi gözleriyle görenlere hitaben Hazreti Peygamber:

“Siz buna şahitlik ediniz!” buyurdu.23

23 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:635-645


PEYGAMBER ASHABININ FAZİLETLERİ

EBU BEKİR’İN ÖZELLİKLERİ BAHSİ
986- Cübeyr bin Mut’im (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in huzuruna bir kadın geldi ve dönüp giderken Hazreti Peygamber ona tekrar gelip müracaat etmesini söyledi. Kadın dedi ki: Ben buraya gelir de sizi bulamazsam ne yapayım (kime başvurayım) ? Hazreti Peygamber ona:

“Eğer beni bulamazsan Ebû Bekir’e git.” buyurdu.

Mütercim:

Bu hadîs-i şerif Ebû Bekir (Radıyallahu Anh) Hazretlerinin hilafetine ve onun diğer ashaptan daha faziletli olduğuna işaret ettiği gibi, aynı zamanda da peygamberin bir mucizesi olarak da gerçekleşmiştir.
987- Ebû’d-Derdâ (Radıyallahu Anh) der ki:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in huzurunda oturmakta idim. Derken Hazreti Ebû Bekir’in, diz kapakları görülecek şekilde eteklerini toplayarak meclisimize doğru telâşla gelmekte olduğunu Hazreti Peygamber görünce bize şöyle buyurdu:

“Bu sizin arkadaşınız (Ebû Bekir) her halde birisi ile münakaşa etmiştir.” Hazreti Ebû Bekir huzura gelip selâm verdi ve dedi ki:

— Ya Resûlallah! Benimle Ömer bin Hattab arasında bir mesele vardı. Ben ona hızlı davrandım ve sonra pişman oldum. Kusurumun bağışlanması için Ömer’den rica ettim. O ise bağışlamadı. Ben de size geldim.

Hazreti Peygamber ona üç kez şöyle buyurdu:

“Ey Ebû Bekir, Allah seni bağışlar!”

Hazreti Ömer de ettiğine pişman olarak Ebû Bekir’den özür dilemek için evine gitti ve onu evinde bulamayınca, o da Hazreti Peygamberin huzuruna gelerek selâm verdi. Fakat Hazreti Peygamberin mübarek yüzlerinde bir değişiklik oldu. Hiddetlenmiş olduğu seziliyordu. Öyle ki, Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer’e sert davranılması endişesiyle hemen peygamberin huzurunda dizleri üzerine çökerek:

— Ya Resûlallah! Bu işte ben Ömer’den daha çok haksızdım, diye iki defa itirafta bulundu. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri, şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ Hazretleri, beni size peygamber olarak gönderdi. Siz beni yalanladınız. Hâlbuki Ebû Bekir beni doğruladı ve hem malı, hem de canı ile bana iyilik etti. Benim arkadaşımı bana bırakacak mısınız?” Hazreti Peygamber bu sözü iki defa tekrarladı. Bu olaydan sonra artık hiç bir kimse Ebu Bekir Hazretlerine eziyet etmedi.
988- Amr bin Âs’dan (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Amr bin Âs’ı, Zati-Selâsil gazasında ordu kumandanı yapmıştı. Amr der ki:

Bu savaştan dönüşümüzde Hazreti peygamberin huzurlarına vardım ve dedim ki:

— Ya Resûlallah! Bütün insanlar içinde en çok kimi seversiniz? Bana: “Aişe’yi (severim) ” buyurdular. Yine sordum:

— Erkeklerden en çok sevdiğiniz kimdir?

“Aişe’nin babasıdır!” cevabını verdiler. Ebû Bekir’den sonra kimi seversiniz? dedim. “Ömer bin Hattab’ı!” buyurdular. Bundan sonra böyle bir kaç erkek daha saydılar.

Böylece Amr bin Âs, ordu kumandanlığına tayin edilmiş olduğu halde ilk sıralarda yer alamadı, sandığı gibi olmadı.
989- İbni Ömer’den (Radıyallahu Anhuma) rivayet edilmiştir: “Kim, büyüklük taslayarak eteklerini yerden çekerse, kıyamet gününde Allah Teâlâ Hazretleri ona rahmet gözü ile bakmaz.” Hazreti Ebû Bekir sordu:

— Ya Resûlallah! Bazan farkında olmadan giysimin bir ucu aşağı sarkıyor ve ancak devamlı yoklarsam sarkmaz. Bunun üzerine Hazreti Peygamber ona şöyle buyurdu:

“Sen bunu böbürlenmek için yapmıyorsun.”
990- Ebû Said’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Sakın benim ashabıma kötü söz söylemeyiniz. Sizden biriniz Uhud Dağı kadar altın sadaka verse onlardan birinin verdiği bir batman tahıla bile ulaşamaz.”


991- Ebû Mûsâ El Eş’ari (R.A.)’den rivayet edilmiştir:

Ebû Mûsâ, evinde abdest alıp çıktı ve bugün akşama kadar Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in yanında bulunacağım, diyerek Mescid-i saadete vardı. Orada bulunanlara Hazreti Peygamberi sordu. Şu tarafa gitti, dediler. Ebû Mûsâ anlatır:

— Ben de Peygamberi bulmak için peşinden çıktım. Hazreti Peygamber Kuba yanında Enis kuyusunun bulunduğu bostana girdi. Ben de bostanın kapısı yanında oturdum. Bostanın kapısı hurma dallarından idi. Hazreti peygamber, ihtiyacını giderip abdestini aldıktan sonra huzurlarına vardım. Bir de baktım ki, Hazreti Peygamber, Eriş kuyusunun kenarına oturmuş ve mübarek dizlerini çıplak olarak kuyuya sarkıtmıştı. Kendilerine Selâm verdikten sonra, o gün Resûl-i Ekrem’in kapıcısı olmaya niyet ederek dönüp bostan kapısının yanında oturdum. Derken Ebû Bekir gelip kapıyı itti. Kim o! Dedim. O da: Ebû Bekir’im dedi. Ben de: Bekle, izin isteyeyim, dedim. Hemen Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in huzuruna çıktım ve:

— Ya Resûlallah, Ebû Bekir kapıdadır, huzurunuza gelmek için izin istiyor, dedim. Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

“Ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele.”

Ben hemen Ebû Bekir’e giderek:

— Girebilirsiniz ve de Hazreti Peygamber sizi cennetle müjdeliyor, dedim. Hazreti Ebû Bekir, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in huzuruna çıktı ve Hazreti Peygamberin sağında oturarak O’nun yaptığı gibi ayaklarını kuyuya sarkıttı ve dizlerini açtı. Sonra ben yerime dönüp oturdum. Kardeşimi abdest alırken bırakmıştım ve bana yetişecekti. Eğer Allah ona (kardeşini kasdediyor) hayır murat etmişse onu buraya getirir, dedim. Tam bu sırada kapıyı hareket ettiren biri peyda oldu. Ben:

— Kim o ! Dedim. O da :

— Ben, Ömer bin Hattab’ım, dedi.

— Biraz bekle, izin isteyeyim, dedim. Peygamberin huzuruna çıkıp selâm verdikten sonra dedim ki:

— Ya Resûlallah, Ömer bin Hattab kapıda bekliyor, izin istiyor. Hazreti peygamber şöyle buyurdular:

Sen ona izin ver ve kendisini cennetle müjdele. Ben de kapıya dönerek Hazreti Ömer’e dedim ki:

— Girebilirsiniz ve peygamber sizi cennetle müjdeliyor. Hazreti Ömer, ( Allah’a hamd ve şükrederek ) içeri girdi ve Hazreti Peygamberin solunda oturarak ayaklarını kuyuya sarkıttı. Ben yine dönüp kapının iç tarafında beklemeye devam ettim ve içimden: Allah Teâlâ Hazretleri kardeşime hayır murad etmişse onu buraya getirir, diye geçirdim. O anda birisi gelerek kapıyı kımıldattı. Kim o! Dedim. O da:

— Ben Osman bin Affan’ım, dedi.

— Biraz bekle, izin isteyeyim, dedim. Hazreti Peygamberin huzuruna varıp Osman bin Affan’ın kapıda izin beklediğini haber verdim. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle buyurdu:

“Ona izin ver, gelsin ve uğrayacağı bir musibet karşılığında onu cennetle müjdele.” Ben de Hazreti Osman’ın yanına dönerek:

— Girebilirsiniz ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, uğrayacağınız bir musibet karşılığında sizi cennetle müjdeledi, dedim. Hazreti Osman da (Allah’a hamd ederek, Allah yardımcımız olsun, dedi ve) içeri girdi. Hazreti Peygamberin huzuruna vardığında kuyu kenarında oturacak yer bulamadı. Sonra kuyunun önünde Hazreti Peygamberin karşısında oturdu.

Mütercim:

Bazı âlimler, bu hadisenin Hazreti Osman’ın kabrinin Ravza-i Mutahhara karşısında Baki mezarlığında olacağına ve Hazreti Ebû Bekir’le Hazreti Ömer’in kabirlerinin ise Peygamber’in yanında olacağına işarettir, dediler. Bir de Peygamberin mucizesi olarak Hazreti Osman’ın şehit olmasına sebep teşkil eden büyük fitneler olmuştur.
992- Hazreti Enes (R.A.) der ki:

Bir gün Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashaptan Ebû Bekir, Ömer ve Osman’ı yanlarına alarak Uhud dağına çıktılar, Uhud dağı sallanmaya başladı. Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

“Ey Uhud dağı! yerinde dur. Çünkü senin üzerinde bir peygamber, bir Siddîk (Ebû Bekir), iki de şehit (Hazreti Ömer ile Hazreti Osman) var.”

(Uhud dağının sallanması, sevinç ve neş’esinden olmuştur. Bunun benzeri bir olay da Mekke’de Hira dağında olmuştur. Şairin biri güzel söylemiştir: Hira dağının altındaki sevinçten gelen bu hareket ne!.. Eğer bu dağa, peygamberin “Dur ve sakin ol” sözü olmasaydı” o dağ çöker ve yıkılırdı.)


993- Hazreti Ali’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

İbni Abbas (Radıyallahu Anhuma) der ki: Hazreti Ömer şehit edildiği zaman cenazesi bir divan üzerine konulmuştu. Ben de Hz. Ömer’e dua edenler arasında idim. O sırada arkamda bulunan ve dirseğini omzuma dayamış olan kişi, Hz. Ömer için şöyle diyordu:

— Allah Teâlâ Hazretleri sana rahmet etsin. Zaten senin, iki arkadaşının (Hazreti Peygamberle Hazreti Ebû Bekir’in) yanında olacağını (defnedileceğini) umuyordum. Çünkü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’den sık sık şöyle buyurduğunu duyardım:

“Ben, Ebû Bekir ve Ömer beraberdik. Ben, Ebû Bekir ve Ömer yaptık. Ben, Ebû Bekir ve Ömer gittik.” (Bu itibarla üçünün de kabri şeriflerinin bir arada olması gerekliydi).

İbni Abbas der ki: Bu sözü söyleyen kimdir? diye baktım, arkamda Hazreti Ali’yi gördüm.

Mütercim:

Hazreti Ali (Kerremallahu Vechehu) efendimizin rivayet ettiği bu hadîs-i şerif, iki şeyhin (Hazreti Ebû Bekir ile Hazreti Ömer’in) diğer ashabı kiramdan fazilet bakımından üstün olduklarına delâlet eder. 24

24 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:645-650


HAZRETİ ÖMER’İN ÖZELLİKLERİ BAHSİ
994- Cabir’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir: “Rüyamda cennete girdiğimi gördüm. Orada Ebû Talha’nın zevcesi Rumeysâ ile karşılaştım. Derken bir ayak sesi işiterek (yanımda bulunan Cibril’e), bu kimdir? dedim. O Bilâl’dır, dedi. Ayrıca cennette bir büyük köşk gördüm, avlusunda bir cariye vardı. Bu köşk kimindir? sordum. Ömer’indir, dedi. İstedim ki, o köşkün içine girip onu göreyim. Fakat ey Ömer, senin kıskançlığını hatırladım da girmedim!” Hazreti Ömer:

— Anam babam sana feda olsun, ya Resûlallah! Senden hiç kıskanır mıyım dedi.


995- Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Bir kimse, Hazreti Peygambere kıyametten sordu, ne zaman kıyamet kopacaktır? dedi. Hazreti Peygamber ona:

“Sen kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. O kimse dedi ki; Ya Resûlallah kıyamet için hiçbir hazırlığım yoktur. Ancak Allah’ı ve onun peygamberini severim. Bunun üzerine Hazreti Peygamber ona:

“Sen sevdiğin kimse ile berabersin.” buyurdu. Enes diyor ki: Peygamberin “Sen sevdiğinle berabersin!” sözüne sevindiğimiz kadar hiçbir şeye sevinmemiştik. Ben de Peygamberi, Ebu Bekir ve Ömer’i seviyorum. Onlara olan bu sevgim sayesinde, onların yaptığını yapamadığım halde kendileriyle birlikte olacağımı umuyorum. (Peygamberi seven kimsenin derecesi başka olmakla beraber cennette daima Hazreti peygamberi görebilecektir. Bu yine bir beraberliktir. Hazreti Enes de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem ’in hizmetçisi ve onu en çok sevenlerden biri olması itibariyle cennette peygamberle bulunacağı da anlaşılmaktadır.


996- Ebû Hureyre’den (Radıyallahu Anh) rivayet edilmiştir:

“Sizden önceki ümmetler içinde (mana âleminden) kendileriyle konuşulan kişiler var idi. Eğer benim ümmetim içinde böyle bir kimse varsa, o da Ömer’dir (Allah tarafından ona bazı gerçekler ilham edilir).”

Başka bir rivayette de:

“Sizden önce geçmiş İsrail oğulları içinde birtakım erkekler vardı ki, Peygamber olmadıkları halde onlarla (melekler tarafından) konuşulurdu. Benim ümmetimde, o kimselerden biri varsa o da Ömer’dir.”25

25 Ömer Ziyaeddin Dağistâni, Zübdetü’l-Buhari, Hisar Yayınevi:651-652


Yüklə 0,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə