Din fəlsəfəsi
- 131 -
Prof. Dr. Rahim Acar
Interpreting Religious Variety Within Our Human Borders
(summary)
The issue of religious pluralism, one of the main problems of religious
philosophy is discussed in this article. In this context, it is emphasized that
religious truths are valid within themselves, moreover, the individual can
secure himself epistemically. However, it has also been argued that the
epistemic truths that the individual has reached should not be seen as an
obstacle to live together.
Keywords: religious diversity, truth, religious philosophy.
Prof. Dr. Rahim Acar
İnsani Hüdudlarımız Daxilində Dini Müxtəlifliyin Təhlili
(xülasə)
Bu yazıda din fəlsəfəsinin əsas problemlərindən biri olaraq qəbul
edilən dini pluralizm məsələsi müzakirə edilir. Bu kontekstdə dini
həqiqətlərin öz içində etibarlı olduğu, üstəlik, fərdin özünü epistemik bir
zəmanət altına ala biləcəyi vurğulanmışdır. Ancaq fərdin əldə etdiyi
epistemik doğruları, birlikdə yaşamanın önündəki bir maneə olaraq
görməmək lazım olduğu da argümentatif bir şəkildə ortaya qoyulmuşdur.
Açar sözlər: dini pluralizm, həqiqət, din fəlsəfəsi.
- 132 -
Müasir siyasət
Türkiye’de 15 Temmuz’da Darbe Teşebbüsünü
Durduran Güç: Yeni Orta Sınıf
Erdinç Yazıcı
Türkiye’de 15 Temmuz Darbe Teşebbüsünün Bağlamını
Anlamak İçin Kısa Bir Perspektif
Kendi modern tarih içinde Türkiye, I. Dünya Savaşı ardından Osmanlı
İmparatorluğu yıkıldıktan ve bir milli devlet kurulduktan sonra geç bir mo-
dernleşme çabasına girdi. Bu çabanın sebebi, Batı karşısında sanayileşeme-
menin yarattığı büyük ekonomik çöküntüleri, sanayi devrimini gerçekleşti-
rememenin getirdiği sıkıntıları hızla aşabilme gereğiydi. Nüfusunun büyük
kısmını savaş meydanlarında kaybetmiş, dul kadınlardan çocuklardan olu-
şan, Yüzde 90’ı köylü ve okumamış, eğitimsiz, mesleksiz bir nüfus, dünya
sistemi ile ilişkiler açısından genç Türkiye’yi ister istemez içine kapanarak
kendini tamir etme, kendi demografisini, sosyolojisini yeniden inşa etme
ihtiyacına yöneltti.
Türkiye bu koşullarda devam ederken tüm küresel dengeleri değiştire-
cek yeni bir durum olarak II. Dünya Savaşı ortaya çıktı. II. Dünya Savaşı,
Türkiye’nin, Cumhuriyet’in kuruluşunda ve ilk yıllarında oluşturduğu dış
politika dengelerini, bağımsızlıkçı çizgisini büyük ölçüde zorlayarak, ülkeyi
yeni bir tercih noktasına sürükledi(Keyder 1990: 92). Türkiye savaşa girme-
Müasir siyasət
- 133 -
di ama sonuçlarından ciddi düzeyde etkilenerek batı paktı içinde yer almak
zorunda kaldı, NATO üyesi oldu. Batı’nın savunma sistemi içinde Sovyet-
ler’e karşı ileri bir karakol olarak görev aldı. Bu yeni ilişki sistemi, Batı ve
Türkiye arasında, Türkiye’nin Batı’ya tek taraflı bağımlılığını yapısal hale
getirdi.
Yukarıda sözü edilen başlangıçla birlikte Türkiye ordudan istihbarata,
ekonomiden siyasete her alanda Batılı politikalarla uyum içinde ilişkileri yü-
rütmek bakımından batı ile yepyeni bir ilişki sürecine girdi. Güçlü Batı, Tür-
kiye’nin yeni oluşmakta olan kurumsal yapısına her anlamda sirayet ederek
birçok alanda derin bir kendine bağımlılık altyapısı kurdu. Bu aslında Os-
manlı’nın yarı sömürgeleşmesi döneminde de görülmüş Batı’ya bağımlılığın
yeni bir biçimiydi.
Sözü edilen yeni ilişki biçimi ileride siyasette ve devlet yönetiminde
vesayet denilen yeni bir ilişki biçimini yaratacaktı. Türkiye’de vesayet kuru-
mu, odağında bir çelik çekirdek olarak -ki buna vesayet odağı da denilmek-
te- askeri ve sivil bürokrasinin bulunduğu, genellikle Batılı kurumlarla iç içe
geçmiş bir yapıydı. Böylece Türkiye’de ekonomiden siyasete, hangi dina-
mik nasıl gelişirse gelişsin, vesayet odağının, gerekli bulduğu zaman müda-
hale ederek yeniden ayar yaptığı bir ilişki düzeni kurulmuş olmaktaydı.
Türkiye’de vesayetçiler, beğenmedikleri siyasetçilerin iktidarın ucun-
dan tuttuğu ya da desteklemedikleri bir partinin iktidara geldiği dönemlerde,
bu partileri ele geçirmek, bölmek gibi müdahalelerle sürekli siyasi düzene,
devlet düzenine ayar verdiler ve toplumun içinden gelen dinamikleri kendi
güvenlikleri açısından elde tuttukları kamu otoritesini kullanarak yönlendi-
rip baskı altına aldılar. Bunu yaparken de devleti topluma karşı korumak gi-
bi bir amaç beyan ederek aslında vasileri adına devlette nöbet tutan bir yapı
özelliği kazandılar.
Türkiye’de aslında 1960’dan bu yana karşı karşıya kalınan darbe ve
müdahalelerin hemen tamamı bu odak ve eklentilerinin eylemleridir. Süreç
içerisinde bu odak, bazı durumlarda başarılı olsa da, bazı durumlarda başarı-
lı olamadı. 27 Mayıs 1960 darbesi bu odağın ilk başarısıdır. NATO’ya katı-
lımın henüz daha 10 yılını bile doldurmadığı bir dönemde başarılı olmuş bir
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2016, № 2
- 134 -
darbedir 27 Mayıs ve maalesef 27 Mayıs aslında Cumhuriyet’in kuruluşun-
da hedeflenen yapının tasfiye edilerek, vesayet odaklı bir yapının oluşması-
nın başladığı tarihtir.
Daha sonraki yıllarda da Türkiye’de bu darbenin yüceltilerek bir de-
mokrasi hikâyesi imiş gibi ballandıra ballandıra anlatılmasını, daha çok bu
vesayet odağıyla eklentili işadamlarının, aydınların, gazetecilerin, siyasi
akımların kurdukları yönlendirdikleri yapıların bir tür propaganda kampan-
yası olarak görmek gerekir. Yoksa demokratik kültürün geliştiği bir toplum-
da herhangi bir darbe nasıl mazur görülebilir? Onaylanabilir? Desteklene-
bilir? Oysa hatırlayalım 70’li 80’li 90’lı yıllarda 27 Mayıs bilhassa toplu-
mun belli bir kesiminde üzerinde konuşulması dahi tabu olan bir konuydu.
Söz konusu dönemde birisi 27 Mayıs’ı sorgulanmaya kalkıldığı zaman he-
men gerici, irticacı diye dışlanır ve yaftalanırdı. 27 Mayıs’tan sonraki mü-
dahaleler de bu tür müdahalelerdir. Yani yine devletin içine yerleşmiş çelik
çekirdekten gelen bir balans, ayar verme hadisesidir.
Darbe Teşebbüsünün Oturduğu Bağlam
Türkiye’de son darbe teşebbüsüne gelindiğinde, 15 Temmuz darbe te-
şebbüsü de yine yukarıdaki müdahalelere büyük ölçüde benzer bir darbe te-
şebbüsüdür. Fakat 15 Temmuz teşebbüsünü diğerlerinden farklı kılan birkaç
önemli konu vardır. Birinci farklılık, artık bu müdahaleyi yapan asıl güç
devletin içinde derin bir yerden kalkarak değil, bizatihi vesayet odağının bu-
lunduğu eksenden kalkarak müdahaleye girişmiştir. Yani bu örgütün lideri
Pensilvanya’dan süreci bizzat yönetmiştir. İkinci nokta ise ilk defa bu vesa-
yet odağının ideolojik rengi farklılaşmıştır. Türkiye’de darbecilerin meşru-
laştırma gerekçeleri şimdiye kadar çağdaşlaşmayı, aydınlanmayı, Cumhuri-
yet’i, Atatürk’ü, laikliği kurtarmak olurken, bu defa dini bir form üzerinden
örgütlenerek bu müdahaleyi yapmaya kalkışmışlardır.
Türkiye’de darbeleri, müdahaleleri, bunların gerçekleşme ya da ger-
çekleşememe koşullarını anlamak, aslında son 150 yılda Türkiye’nin için-
den geçtiği uluslararası konjonktürü ve küresel sistemle ilişkilerini anlamak-
la mümkündür. Yoksa darbe teşebbüslerini ve darbelerin sebeplerini, felse-
Dostları ilə paylaş: |