144 | Hüseyin Bal
çocuk aldırmanın doğru ve yanlış yönleri hakkında belli bir kanaât besleyen
diğer gruplar arasında da benzeri bir ayrım yapılabilir. Bu ayrım, finansal
kaynaklarda, grubun yararlanabileceği diğer kaynaklarda ve genellikle de kul-
landıkları baskı taktiklerinde kendini gösterir. Çıkar gruplarına genellikle hü-
kümete âit birimler tarafından danışmanlık yapılması, bu yüzden de bunların
karar oluşturma sürecinde dâhilî bir rota izlemeleri muhtemeldir. Oysa destek
gruplarının genellikle halkla ilgili gösteri ve kampanyalara istinat etmeleri
daha muhtemeldir. Son tahlilde baskı gruplarının devlete, destek gruplarının
ise halka dayandıkları söylenebilir. Dolayısıyla, Birch’e göre Truman’ın aksi-
ne, “baskı grubu” çok açık bir şekilde en uygun genel kavramdır.
21
Birch’e göre baskı grubu çoğulculuğu söylemi, 1950’li yıllarda metodolo-
jik saik ve gerekçelerle geliştirilmiş ve siyasal bilimcilerin o dönemde onun
önemini görmezden gelme tutum ve eğilimlerine bir tepki olarak entelektüel
gündeme taşınmıştı. Çoğulcuların nazarında, o dönemin siyasal bilimcileri
baskı gruplarının rolünü izah ederken, önemlerini küçümser tarzda, sanki te-
mel yönetim süreçlerinin dışında veya kenarında imişler gibi, pek de açıkla-
yıcı ve ikna edici olmayan bir temayül sergilemekteydiler. Oysa çoğulcula-
ra göre, baskı grupları, siyasa oluşturma sürecinin tam odağında yer alırlar.
Meselâ bunlardan Truman şöyle der: “hükümetin kurumları, çıkara dayanan
iktidar merkezleridir”
22
ve “Birleşik Devletler’in siyasî yapısı, ... yasama, yürütme
ve yargı özelliklerini, örgütlü çıkar gruplarının çabalarından edinmiştir”.
23
Birch’e göre, 1950’li yılların siyaset bilimcilerinin baskı grubu çoğulcu-
luğunu görmezden gelme eğilimleri belki tefrit olarak nitelendirilebilir ama
çoğulculuk teorisyenlerinin tutumu da aslında bir ifrat ve abartıdan başka bir
şey değildir. Dolayısıyla, ifrat ve terfidin egemen olduğu bir ortamda, me-
todolojik dengeye ulaşmak bir türlü mümkün olmamaktadır. Baskı grupları
elbette önemlidir ama ona siyasal sistemin tümü açısından belirleyicilik rolü
atfetmek sâdece abartı olacaktır. Ayrıca, Amerikan demokratik sisteminin, ra-
kip ve muhalif baskı grupları arasında otomatikman denge kurduğu iddiası
da bir olgu/gerçekten ziyâde, siyasal sistem hakkında aşırı optimist bakışın
beslediği bir aşırı özgüvene ve rehavete işaret etmekteydi. Truman’ın “potan-
siyel çıkar grubu” kavramı, Adam Smith’in “görünmez el” kavramına benzer bir
fonksiyon (yani özel çıkar çatışmalarının sistemi bozacak sonuçlar üretme-
yip, tersine sistemin dengesini garanti edecek bir fonksiyon) icra etmek üzere
takdim edilmişti. Diğer bir dengeleyici faktör ise mevcut ve potansiyel üye
çakışmalarını da kapsayacak şekilde, çıkar gruplarının çok üyelikli yapısıdır.
21 Birch, a.g.e., s., 180.
22 Truman, a.g.e., s., 506. Aktaran, Birch, a.g.e., s. 181.
23 Aynı yer.
Demokrasinin Performans İmkânı Olarak Çoğulculuk (2) |
145
Meselâ Truman’ın grupların çok üyelikli yapısıyla ilgili olarak vardığı so-
nuçlardan biri şöyleydi: “Birleşik Devletler gibi bir siyasal sistemde denge unsuru
olarak işlev gören şey, genellikle benimsenen ve kabûl gören çıkarlara istinat eden
potansiyel grupların bu çok üyelikli
yapısıdır”.
24
Baskı gruplarının denge sağlayıcı kapasitelerinin bu şekilde abartılma-
sı ve bunda bir Amerikan demokrasisi teorisi inşa etme girişimlerine konu
edilecek kadar ileriye gidilmesi, Birch’e inandırıcı gelmemiştir. Ona göre bu
teoriler, kibirli bir iyimserlikle malûldürler. Meselâ Max Lerner, çoğulcu te-
orisyenlerin üslûplarına hâkim olan kibirli iyimserliğe iyi bir örnek teşkil
eder: “[Amerika’da iktidar] çoğulcu ve değişkendir. Tek değil, çok yüzlüdür ve
birçok grup arasında dağılmış vaziyettedir. Amerikan siyasal hayatının ço-
ğulcu, pragmatist ve federalist karakteri, onu uzlaşma sanatını geliştirmeye
ve çekişen güçler arasında bir denge kurmaya zorlamıştır. Amerikan iktidar
sistemi, uzayda galaksiler arasındaki karşılıklı çekimlerin bir arada tuttuğu nebula
sistemine benzer bir durum arz eder”.
25
Çoğulcu teorisyenlerin Amerikan siyasal
sistemi hakkındaki bu kibirli iyimserlikleri, çokça eleştirilmiştir ve bu eleşti-
rilerin anlaşılır bir tarafı da vardır. Çünkü sistemin tâbir yerinde ise sigortası
mesabesindeki “denge” faktörü, öyle sanıldığı gibi kusursuz ve sorunsuz de-
ğildir. Amerikan siyasal hayatında faal olan grupların siyasal sistem üzerin-
deki baskı gücü hiçbir zaman eşit veya denk olmamıştır. Meselâ, 1950’lerde
Amerika’da çiftçi, doktor veya işadamı gibi çıkar grupları, diğer gruplardan
(gecekondu sâkinleri, etnik azınlıklar ve tıbbî veya hukukî hizmetlerden ya-
rarlananlar) çok daha etkili idiler. Gerçi çoğulcu teorisyenler bu apaçık denge-
sizliği inkâr etmemiş ama önemini minimize etmeye çalışmışlardır.
26
Birch, kibirli bir iyimser üslûp ve abartılı bir söylem kullanmalarına rağ-
men, çoğulcu geleneğe mensup yazarların yine de Amerikan demokrasisinin
çok önemli bir yönüne işaret ettiklerini düşünmektedir. Meselâ, Truman’ın
“Amerikan siyasal hayatının göze çarpan karakteristiği, mükemmel ya da mükem-
mele yakın bir çoğunluğun yönetim süreçlerine dâhil olmasına imkân tanımasıdır”
27
şeklindeki isabetli tespiti, dikkate şayan önemdedir. Keza, Robert A. Dahl’ın
“
Amerikan siyasal kurumlarına bir bütün olarak bakıldığında ve bunlar diğer de-
mokratik ülkelerin kurumlarıyla mukayese edildiğinde, göze çarpan en önemli özel-
lik, bu kurumların örgütlü bir azınlığa, kendisinin istemediği politikaları bloke etme,
24 Aynı yer.
Lerner, Max, America as a Civilization, New York, Simon & Schuster, 1957, s. 398, 405 ve 406. Aktaran, Birch, a.g.e.,
s. 181-182.
26 Birch, a.g.e., s., 181.
27 Truman, a.g.e., s., 513. Aktaran, Birch, a.g.e., s. 182.